Hitit Arşivleri ve Literatürü

Bir toplumun kimliğini anlayabilmenin en iyi yolu, o toplumun yazılı belgelerini incelemektir. MÖ 2. binyılda Anadolu’da büyük bir devlet kuran Hititlerin kendi dillerini yazıya aktarmaları ve arşivlemeleri sayesinde bugün haklarında pek çok bilgiye sahip olabilmekteyiz. Hititler, var oldukları süre boyunca yazıyı en iyi şekilde kullanmaya özen göstermiştir.

II. Muvatalli’nin Boğazköy’de bulunan mühür baskısı.

Tarihi kaydetmeye önem veren Hititler, çivi yazısı ve Anadolu Hiyeroglif yazısı olmak üzere iki tip yazı sistemi kullanmıştır. Assur Ticaret Kolonileri döneminde Anadolu’da daha sık kullanılan Eski Assur Çivi yazısı yerine, Kuzey Suriye seferleri sırasında edindikleri düşünülen Eski Babil Çivi yazısını kendi dillerine uyarlamayı tercih eden Hititler, pek çok yazılı belge üretmiştir. Bu yazılı belgelere arkeolojik kazılar vasıtasıyla bugün hala ulaşmaya devam ediyoruz. Bugüne kadar yapılan arkeolojik kazılarda birden fazla merkezde Hitit arşivi gün yüzüne çıkarılmıştır. Bunların başlıcaları: Boğazköy/Hattuša, Ortaköy/Šapinuwa, Mašathöyük/Tapigga, Sivas/Kušaklı, Kayalıpınar/Šamuha’dır. Bu merkezler dışında arşiv boyutunda olmasa da çivi yazılı belge buluntusu veren başka merkezler de bulunmaktadır.

Arşivler ve Arşivle İlgili Yapılar

Boğazköy / Hattuša

MÖ 2. binyılda Anadolu’da Hititler’e başkentlik yapmış olan Hattuša, Çorum ilinin Sungurlu ilçesi yakınındaki Boğazkale’de yer almaktadır. Hattuša’nın 1834 yılında Charles Texier tarafından keşfedilişinin ardından ilk sistematik kazı çalışması 1906’da Hugo Winkler ve Theodor Makridi tarafından yapılmış olup günümüzde halen devam etmektedir.

Şimdiye kadar en büyük ve kapsamlı Hitit arşivleri başkent Hattuša’da açığa çıkarılmıştır. Hattuša’da yazılı belgelerle ilgili olabilecek toplam 13 yapı tespit edilmiştir. Bu yapılar Büyükkale, Nişantepe, Aşağı Şehir, Büyük Tapınak ve Yukarı Şehirde bulunmaktadır. Saray yapısı olduğu bilinen Büyükkale’de arşiv ve kitaplık niteliği taşıyan 5 yapı tespit edilmiştir. Bu yapılarda çivi yazılı tablet ve fragmanlarından oluşan binlerce buluntu ele geçirilmiştir. Hititçe, Akkadca, Sümerce, Hurrice, Luwice, Palaca ve Hattice yazılmış olan çivi yazılı tabletler dışında bulla olarak tabir edilen mühür baskılı kil topakları, ele geçen buluntular arasında yer almaktadır. Çivi yazılı tabletlerin büyük bir kısmı dini konulu olmakla birlikte konu repertuarı siyasi, tarihi, tıbbi, idari, yasal, mitolojik ve envanter metinleri gibi geniş bir yelpazeye sahiptir.

Oturan kâtip heykeli (Louvre Müzesi)

Kesin olmamakla birlikte Büyükkale A yapısındaki bazı mekânların kâtiplere ait olduğu düşünülmektedir.Nişantepe’nin batısındaki bir yapıda bulunan arşiv ise Hattuša’nın diğer yazılı belge veren arşivlerinden farklıdır. Hattuša’nın merkezinde, Büyükkale’nin güneybatısında yer alan bu yapıda gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda yaklaşık 3268 adet bulla, 28 adet mühür baskılı çivi yazılı tablet bulunmuştur.

Aşağı Şehir’de bulunan Büyük Tapınak’taki bir mekânda ritüel metinleri, bayram metinleri, kült envanter metinlerinin yanı sıra mitoloji, dua, kehanet ve karaciğer falı konulu metinler de ele geçmiştir. Bulunan metinlerin çoğu Hititçe olarak yazılmış olsa dahi aynı arşivde ele geçen devletler arası antlaşmalar, mektuplar, tarihi ve hukuki metinlerin Akkadca yazılmış versiyonlarının da bulunması, bu yapının idari bir devlet arşivi olarak değerlendirilmesine yol açmıştır.

Hattuša’daki anıtsal yapılardan biri olan “Yamaç Evi” Aşağı Şehir’de yer almaktadır. İki katlı yapı, boyutlarından dolayı bir konut olarak değil, idari işleve sahip bir mekân olarak değerlendirilmiştir. Üst katta geniş bir salon tespit edilirken alt katta depo odaları bulunmaktadır. Bu odalardan birinde çoğunlukla büyü, kehanet, festival ve mitoloji konulu metinler içeren çivi yazılı tablet arşivine ulaşılmıştır.

Ahşap, bambu, metal örnekleri ile stylus (Würzburg Üniversitesi, Eski Yakındoğu Bilimleri Enstitüsü). Burcu Özer arşivi

Yukarı Şehir’de bulunan 5 yapının, ele geçen bulla ve çivi yazılı buluntular sebebiyle arşivden çok kitaplık olabileceği düşünülmektedir. Bu yapılarda bazı alanların yangın geçirdiği gözlenmiştir. Yapıların iki katlı olduğu tespit edilmiş olup buluntuların çoğu giriş katında ele geçirilmiştir.

Ortaköy /Šapinuwa

Önemli bir Hitit idari ve dini merkezi olduğu düşünülen Šapinuwa, Çorum’un Ortaköy ilçesinde yer almaktadır. Šapinuwa kentinde 4.000 civarı çivi yazılı tabletin bulunduğu bir arşiv gün yüzüne çıkarılmıştır. Hititçe, Hurrice, Hattice, Akkadca gibi birden fazla ölü dilde yazılmış olan siyasi, idari ve dini içerikli tabletlerin bir devlet arşivine ait olduğu düşünülmektedir.

Mašathöyük /Tapigga

Tokat il merkezinin güneybatısında yer alan Hitit kentinin adı, burada bulunan çivi yazılı kil tablet arşivinin okunması ile anlaşılmıştır. Başkent Hattuša’nın 150 kilometre doğusunda yer alan Hitit kentinde, toplam 116 Hitit çivi yazılı tablet ve birkaç mühür baskısından oluşan nispeten küçük bir arşiv açığa çıkartılmıştır. Çivi yazılı tabletlerin büyük bir kısmının içeriği, Hitit kralı ile askeri bir yönetici arasındaki askeri içerikli mektuplardan oluşmaktadır. Bir kısmı ise idari içeriklidir.

Tabletler, yanmış ahşap kalıntıları ile birlikte çökmüş olduğu anlaşılan ahşap katın enkaz kalıntıları arasında bulunmuştur. Bu durum tabletlerin ahşap bir raf sisteminde muhafaza edildiği şeklinde yorumlanmıştır.

Kuşaklı / Šarišša

Hitit kenti, Sivas ilinin 50 kilometre güneybatısında yer almaktadır. MÖ 2. binyılda “Yukarı Ülke” olarak adlandırılan bölgede yer alan Šarišša’da nispeten küçük bir arşiv bulunmuştur. Dini içerikli yaklaşık 50 adet çivi yazılı tablet fragmanının bulunduğu şehrin, bir kült merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu çivi yazılı tabletlerden, Hitit büyük kralının bazı bayram törenlerine katılmak ve kültsel işlemleri yerine getirmek için başkentten Šarišša kentine geldiği anlaşılmaktadır. Tabletlerin yanı sıra ayrı bir yapıda yaklaşık 63 adet bulla ele geçirilmiştir.

Kayalıpınar / Šamuḫa

Kızılırmak’ın kıyısında konumlanan, Sivas’a yaklaşık 45 kilometre uzaklıkta bulunan Hitit kentinde 2015 yılında yapılan kazı çalışmalarında çivi yazılı kil tablet arşivinin bir kısmı ortaya çıkarılmıştır. Orta Hitit Dönemine tarihlendirilen tabletlerin çoğu dini içeriklidir.

Hitit devletinde çivi yazısını dolayısıyla arşivleri kullanan en önemli meslek grubu katiplerdir. Gerek Hitit çivi yazılı metinlerden okuduğumuz bazı terimler gerekse kâtiplere ait Anadolu Hiyeroglifli mühür ve mühür baskıları sayesinde kâtipler ile ilgili oldukça fazla bilgiye sahibiz. Hititçe tuppi-, Sümerce DUB, Akkadca TUP-PU kelimeleri tablet anlamına gelmektedir. Çivi yazılı metinlerde kil tablet yazan kâtip/yazman mesleği DUB.SAR olarak karşımıza çıkmaktadır. Kâtip mesleği, Hitit toplumunda oldukça saygın ve önemli bir sosyal statüye sahipti. Devlet protokolünde de önemli bir yere sahip olan kâtipler, zaman zaman devletin ileri düzey görevlerinde yer alabilmekteydi. Hitit arşivlerindeki metinlerde geçen É(LÚ.MEŠ)DUB.SAR “kâtip/yazman evi”, É DUB.BA.A “tablet evi”, DUB.ZU.ZU “öğretmen/usta”, GÁB.ZU.ZU “öğrenci”, gibi terimlerden Hititli kâtiplerin, eğitim alarak yetiştiklerini anlamaktayız. Hitit toplumunda ileri gelen ailelerden seçilmiş kişiler bir çeşit hoca-öğrenci ilişkisi içerisinde eğitilmekteydi. Kâtiplik mesleği içerisinde bir hiyerarşinin var olduğu yine yazılı belgelerden anlaşılmaktadır.

Başkâtip ya da kâtiplerin başı olarak çevrilen GAL DUBSAR terimi oldukça önemli bir mesleki hiyerarşinin göstergesidir. Kendisinden daha düşük rütbedeki kâtiplerin denetim ve eğitimleri de yine başkâtiplerin sorumluluğu altındaydı. Kâtiplik mesleğinin kendi içerisinde çeşitli uzmanlıkları barındırdığı, ilgili bazı terimlerden anlaşılmaktadır:

tuppala- (Hititçe): Kâtip/yazman

DUB.SARŪTU: Kâtiplik makamı

GAL DUB.SAR: Başkâtip

DUB.SAR TUR: Küçük kâtip, Asistan

GAL DUB.SAR.GIŠ: Baş tahta tablet kâtibi

DUB.SAR KARAŠ: Ordu Kâtibi

DUB.SAR.GIŠ KARAŠ: Ordunun Tahta Tablet Kâtibi / Seferi kâtip

Kâtipler, yazı malzemesi olarak doğada bolca bulunan kili ve dönemin yazı kalemi olan stylus’u kullanıyordu. Stylus, sivriltilmiş olan ucu ile kile bastırılmak suretiyle uygulandığında üçgen bir işaret çıkartıyordu. Bastırılıp çekildiği zaman ise düz bir çizgi bırakıyor böylece ortaya çivi işaretleri çıkıyordu. Stylus, kemik, fildişi, bambu ve bronz gibi farklı malzemelerden yapılabilmekteydi. Meydana gelen işaretlerden yola çıkarak bu yazıya, Latince cuneus “kama” ve forma “biçim” kelimelerinden birleşik “cuneiform” yani çivi yazısı adı verilmiştir. Kâtipler çivi yazısını şekil verilmiş ıslak kil üzerine bastırarak soldan sağa, yukarıdan aşağıya doğru uyguluyordu. Genellikle kil tablet, ön yüzü arka yüzünden daha bombeli olacak şekilde hazırlanırdı. Ön yüz sona erdiğinde aşağıdan yukarı ters çevrilerek arka yüze yazılmaya devam edilirdi. Hazırlanan tabletlerin boyutları, içeriklerine göre değişmekteydi. Birkaç satırdan oluşan avuç içi büyüklüğünde tabletler olabildiği gibi, uzun satırlardan oluşan yaklaşık 22x30 santimetrelik tabletler de olabilmekteydi. Örneğin mektuplar kısa ve öz yazılıp genellikle küçük tablet formuna sahipken, bayram metinleri uzun ve günler süren bir seremoniyi anlatabiliyordu. Siyasi, tarihi, dini vb. çeşitli içeriklerdeki önemli tabletlerin çok sayıda kopyası yapılarak devlet arşivinde saklanıyordu. Arşivlerde taş sütunlarla desteklenen ahşap bir raf sisteminin olduğunu gerek arkeolojik buluntular gerekse çivi yazılı belgelerden edinilen bilgiler sayesinde bilmekteyiz. Çivi yazılı tabletler söz konusu raf sisteminde genellikle dik yerleştirilir, büyük boyutlu tabletler ise yatay olarak muhafaza edilirdi. Arşivlerde bulunan oval, küçük boyutlu etiket tabletler ise bulunduğu raftaki tablet ya da tablet grubu hakkında kısaca bilgi vererek günümüz kütüphane sistemini aratmayacak şekilde düşünülmüş önemli bir detaydır.

Tabletler bir sütundan oluşabileceği gibi, içeriğine göre birkaç sütundan da oluşabilmekteydi.

Sütunlar paragraf çizgisi adı verilen bir belirleyici ile paragraflara ayrılmaktaydı. Tabletin sonu ardı ardına çizilen iki paragraf çizgisi ile işaretlenirdi. Bu paragraf çizgisinin ardından genellikle, Yunanca bir şeyin sona ermesi anlamına gelen kolofon adı verilen bir kısım yer almaktaydı. Kolofonlar, tabletin içeriğinin bitip bitmediği, tableti yazan kâtip vb. hakkında kısaca bilgi vermek için yazılan birkaç satırlık künyelerdir.

CTH 89: Tiliura kentindeki görevlilere ilişkin kraliyet buyruğu

KUB 21.29 Ay. IV

17’ DUB I KAM QA-TI ŠA URUTi-li-ú-ra

18’ iš-hi-ú-la-aš mHa-at-tu-ši-li-iš

19’ LUGAL GAL i-ia -at

17-19 Büyük kral Hattušili’nin Tiliura kenti ile yaptığı antlaşmanın birinci tableti bitmiştir.

Kil tabletlerin yapıldıktan sonra pişirilip pişirilmediği uzun süre tartışma konusu olmuştur. Başkent Hattuša’da bir tablet fırınının bulunmamış olması ve bugüne kadar açığa çıkartılan tabletlerin ancak bir yangın geçirmesi sebebiyle günümüze ulaşabilmiş olması, tabletlerin daha ziyade fırınlanmadıklarına işaret etmektedir. Oysa fırınlanan bir tablet sertleşerek dayanıklı hale gelirken, havada kuruyan tabletler toprağın nemi ile oldukça tahrip olabilmektedir. Fakat bugüne kadar ele geçen Hitit çivi yazılı tabletler için kesin bir şey söylemek mümkün değildir.

Kil tabletler dışında tahta ve metal tabletlerin de kullanıldığını bilmekteyiz. Fakat ne yazık ki kil tabletlere oranla yeterince örnekleri bulunmamaktadır. Antalya – Kaş açıklarında bulunan Uluburun batığında bir tahta tablet buluntusu önemli bir örnek teşkil etmektedir. Uluburun tabletinden yola çıkarak tahta tabletlerin, tahta bir çerçeve içinin bal mumu ile doldurularak yapıldığı ve ipe geçirilmiş bir bulla ile mühürlendiği düşünülmektedir.

Uluburun batığı tahta tablet buluntusu
(Alparslan, M., “Çivi Yazısı”, Hititolojiye
Giriş, 2009, s: 63).

Kilden farklı malzeme kullanımına bir diğer önemli örnek ise 1986 yılında Hattuša’da bulunan tunç tablettir. Dört sütun halinde yazılmış olan tablet, Hitit kralı IV. Tuthaliya ile Tarhuntašša vassal kralı Ulmi-Tešup (Kurunta) arasında yapılan bir vassal devlet anlaşması içermesi sebebiyle hem malzeme hem içerik açısından ünik bir eserdir.

Ayrıca en eski devletler arası barış antlaşması olan, MÖ 1274’de II. Ramses ve III. Hattušili arasında yapılan ünlü Kadeš Antlaşması’nın, elimize geçen kil tabletin dışında ayrıca gümüş levhalara yazılmış bir versiyonunun da olduğu yazılı belgelerden bilinmektedir.

Hitit arşivleri ve içerdikleri yazılı belgeler, Hitit Devletini anlamamıza ve yorumlamamıza yardımcı olan en önemli kaynaklardır. Bugün Hititlere dair bildiklerimizin yanı sıra halen soru işareti olmaya devam eden pek çok konu mevcuttur. Müzelerde yayınlanmayan belgelerin yayınlandığı ve arkeolojik kazılar ile keşfedilmeyi bekleyen yeni belgelerin Hititoloji bilimine ve Hititlere dair soru işaretlerini aydınlatacağı bir gelecek umut etmekteyiz.

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER