Antandros Antik Kenti

Antandros, Balıkesir ili, Edremit ilçesi, Altınoluk Mahallesi sınırlarında yer almaktadır. İda Dağı’nın güney eteklerinde, Edremit Körfezi’ne hâkim, bugün bile Edremit-Çanakkale karayolunu kontrol eden stratejik konuma sahip Kaletaşı Tepesi’nin zirve ve batı eteklerine konumlanmış önemli bir Troas kentidir. Kentin önemi, birçok antik yazarda isminin geçmesinden de anlaşılır. Kuruluşu hakkında farklı görüşler bulunan Antandros, Herodotos’a göre bir Pelasg, Thukydides’e göre ise bir Aiol yerleşmesidir. Strabon, Antandros’un Alkaios tarafından bir Leleg kenti olarak nitelendirildiğini, Skepsisliler tarafından da Kilikia topraklarında gösterildiğini aktarır. 

Stephanos Byzantinos, Antandros’un Edonis ve Kimmeris gibi yan adlara sahip olduğunu ve bu şehrin yüzyıl kadar Kimmerler tarafından işgal edildiğini öne sürer. Aristoteles de bu yan adların, Antandros’u işgal eden kavimlerden kaynaklandığı kanısındadır. Romalı yazar Vergilius’un günümüze kadar korunmuş olan Aeneis adlı eserinde, Phryg kenti olduğunu söylediği Antandros’un, İda Dağı’ndan elde ettiği kerestelerin şöhretinin Troia Savaşı’na kadar eskiye gittiği görülür. Yanan Troia’dan ayrılan Aeneas ve yandaşları, kendilerine gemi yapmak için bu nedenle Antandros’a gelirler ve yeni bir kent kurmak üzere Antandros’tan denize açılırlar. Antandros, bu ününü Peloponnesos Savaşı Dönemi’nde de sürdürmüş olmalı ki bu nedenle sürekli el değiştirmiştir. Strabon da, Antandros’un İda Dağı’ndan elde edilen keresteler üzerindeki hâkimiyetinden bahsederken, bu kerestelerin Antandros’un Aspaneus Limanı’ndan ihraç edildiğini belirtir. Ayrıca Strabon, Antandros için;

Gargara’dan sonra iç kısımda Antandros, bunun da yukarısında Paris’in hakemlik yaptığı söylenen Aleksandreia Dağı bulunur” tanımlamasını yaparak, Athena, Hera ve Aphrodite arasında gerçekleşen güzellik yarışması mitosuna Antandros’un ev sahipliği yaptığını vurgular.

Antandros MÖ 4. yüzyıl Sur Duvarı ve üzerine oturmuş olan Geç Roma Hamamı

Antandros MÖ 4. yüzyıl Sur Duvarı ve üzerine oturmuş olan Geç Roma Hamamı

Kimler tarafından kurulduğu konusunda çelişkili bilgiler olmasına karşın son yıllardaki kazı çalışmasında elde edilen veriler Antandros’un tarihinin MÖ 18. yüzyıla kadar erkene gittiğini kanıtlamıştır. Yapılan sınırlı sayıdaki sondaj kazıları kentin en azından MÖ 10. yüzyıldan MS 7. yüzyıla kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olduğunu ortaya koyar. Stephanos Byzantinos’un sözünü ettiği Kimmer istilasına MÖ 570’li yıllarda Lydia Kralı Alyattes’in oğlu Kroisos son vermiş olmalıdır. MÖ 508 civarında Pers Kralı Dareios’un komutanlarından Otanes tarafından ele geçirilmesinin ardından, tüm Anadolu gibi, Antandros da Pers buyruğuna girmiştir. Kıyı kenti olması ve İda Dağı keresteleri üzerindeki hâkimiyetinden dolayı, sık sık el değiştirmiş, zaman zaman da özgürlüğünü kazanmış olan şehir, Peloponnesos Savaşı sırasında Attika-Delos Deniz Birliği’nin üyesi olmuş, MÖ 425 yılında 15, 421 yılında da 8 talentlik vergi ödemiştir. Büyük İskender’in Anadolu’ya geçmesiyle özgürlüğüne kavuşan Antandros, Hellenistik Dönemde Pergamon Krallığı’nın toprakları içerisindedir. Pergamon Krallığı’nın vasiyetiyle Roma hâkimiyetine geçen kent, Arap akınları nedeniyle MS 6-7. yüzyılda terk edilmiş, Altınoluk mahallesinin hemen doğusundan denize dökülmekte olan Şahindere Kanyonu içerisinde yer alan doğal kale görünümündeki Şahinkale’ye taşınmıştır. MS 10. yüzyılda yeniden zayıf bir nüfus ile yerleşilen Antandros bir piskoposluk merkezi olmuş, olasılıkla MS 14. yüzyılda tamamen terk edilmiştir.

Antandros Roma Villası Kışlık Triclinium (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros Roma Villası Kışlık Triclinium (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros’un lokalizasyonuna ilişkin ilk araştırmayı H. Kiepert 1842 yılında gerçekleştirir. Antandros isminin geçtiği bir yazıtı Avcılar Köyü cami duvarında görmesi üzerine, o zamanki adı Dervent Tepe olan Kaletaşı Tepesi’ni Antandros olarak belirler. Bu yazıt, 1881 yılında aynı güzergâhı kullanan H. Schliemann tarafından da tespit edilerek, Antandros bir kez de onun tarafından lokalize edilir. 19. yüzyıl sonlarında Antandros’u ziyaret eden bir diğer gezgin de W. Judeich’tir. 1911 yılında Antandros’a gelen W. Leaf, şehrin nekropolisinin yerleşim yerinin batısında olduğu tespitini yapmıştır. Daha sonra İngiliz arkeolog J.M. Cook 1959 ve 1968 yıllarında iki kez Antandros’u ziyaret eder. 

Antandros’ta ilk kazı çalışmalarını, 1987 yılında kıyı şeridinin imara açılmasıyla başlayan inşaatlar sırasında ortaya çıkarılan mezarlar sonucunda, 1989-1995 yılları arasında aralıklarla gerçekleştirilen kurtarma kazıları oluşturur. 2000 yılında yapılan yüzey araştırması sonrasında Antandros’taki ilk sistemli kazı çalışmaları, Balıkesir Müze Müdürlüğü başkanlığında, Ege Üniversitesi’nin bilimsel danışmanlığında 2001-2006 yıllarında sürdürülmüştür. 2007 yılından beri de Gürcan POLAT başkanlığında ekip tarafından gerçekleştirilen kazılar, yerleşim ve nekropolis olmak üzere, iki ana alanda yürütülmektedir.

Yerleşim Alanı Kazıları

ANTANDROS Geç Roma dönemi villası hamamı duvar resimlerinin restorasyon çalışmaları (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros Geç Roma dönemi villası hamamı duvar resimlerinin restorasyon çalışmaları (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

2001 yılından beri çalışılmakta olan yerleşim alanı kazılarında farklı amaçlara yönelik olarak,beş farklı alanda kazı yapılmıştır. Yerleşim alanındaki kültür tabakalarını anlamaya yönelik olarak kazının ilk yıllarında Edremit-Çanakkale karayolunun kuzeyinde “Yol Üstü”, güneyinde “Yol Altı” olarak isimlendirilen iki açmada kazılar gerçekleştirilmiştir. Şehrin güney yayılım alanının belirlenmesine yönelik olarak çalışılan Yol Altı açmasında, birisi tuğla taban döşemesine sahip, doğu-batı aksında sıralanmış üç mekân açığa çıkarılmıştır. Bu alanda ele geçen MS 10. yüzyıla ait kazıma teknik ile bezenmiş sırlı seramikler, mekânların tarihlenmesine olanak tanımıştır. Bu mekanların doğusunda gerçekleştirilen 5 x 7,5 metre ölçülerindeki açmada 28 mezar ortaya çıkarılmıştır. Gerek kuzey ve gerekse de doğuya doğru yoğun bir şekilde devam ettiği anlaşılan bu mezarları, çoğunlukla çatı kiremidi ve taş örgü sandukalar oluşturmaktadır. Klasik ve Hellenistik Dönemlere ait taş lahit kapaklarının da devşirme olarak kullanıldığı bu mezarların tamamı,baş batıya gelecek şekilde yön birliği içindedir. Gerek yatırılış şekilleri ve gerekse de mezarlarda ele geçen boncuk ve tunç haçlar,mezarların mekânlarla aynı döneme ait olduğunu ortaya koyar. Bu alandaki yoğun Bizans mezarı,haç motifli bir ekmek mührü ve aynı döneme ait kaliteli sırlı kapların ortaya çıkarılması, bu mekânların bir kiliseye ait müştemilat olabileceğini düşündürür.

ANTANDROS Roma Dönemi Villası hamamı   - (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros Roma Dönemi Villası hamamı - (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Edremit-Çanakkale karayolunun hemen kuzeyindeki Yol Üstü adı verilen çalışma alanında ortaya çıkarılan en geç buluntuların MS 5-7. yüzyıllara ait olması, Yol Altı sektöründe ele geçen MS 10. yüzyıla ait yerleşmenin çok da yoğun olmadığını ortaya koymuştur. Büyük oranda tarımsal faaliyetler nedeniyle tahrip olmuş olan Geç Roma tabakasının hemen altından Hellenistik Dönem yerleşmesinin temelleri ele geçmiştir. In situ buluntularıyla ortaya çıkarılan MÖ 6. yüzyıl ilk yarısına ait yanmış bir taban, antik kaynaklardan yüz yıl kadar Antandros’ta yaşadıkları bildirilen Kimmerler’in, Lydia Kralı Alyattes’in oğlu Kroisos tarafından Lydia topraklarından sürülmesi ile ilişkilendirilmiştir. Bu yangın tabanının alt seviyelerinde ele geçen 1,67metrekalınlığındaki duvarın tarihlenmesini sağlayan MÖ geç 8. yüzyıla ait seramiklerin yanı sıra daha alttan gelen Protogeometrik Dönem seramikleri, Antandros’un ilk yerleşmesine ilişkin dönemi belirlemeleri açısından oldukça önemlidirler.

Yerleşme alanının daha kuzeyindeki tabakalanmayı anlamaya yönelik olarak Kaletaşı Tepesi’nin batısından akmakta olan Karakazan Deresi’nin doğu kıyısına yakın Dereboyu 1 ve Dereboyu 2 adları verilen açmalarda çalışılmıştır. Bunlardan ilkinde, Antandros’a ait MÖ 4. yüzyıl surunun bir bölümü açığa çıkarılmıştır. Tepenin eteğindeki açmada ele geçen surun doğu bölümü tepenin yamacına doğru uzanırken, etekteki batı bölümünde 7,70 x 7,40metreölçülerinde bir kule yaptıktan sonra güneye döndüğü anlaşılmıştır. Güney bölümündeki önemli tahribat ve bu alanın şekilsiz büyük boyutlu taşlarla kapatılmış olması, bir savaştahribatı olarak düşünülse de, alanın özel mülkiyette kalması nedeniyle anlaşılacak boyutta kazılamamıştır. Yer yer 3,00 – 3,25metreyükseklikte korunmuş olan duvarın üst bloklarının, surun kullanım dışı kalmasından sonra alındığı ve özellikle Roma Dönemi’nde şehrin genişlemesi nedeniyle bazı yapıların surun üstüne oturduğu belirlenmiştir. Bunlardan özellikle doğu bölümün üstüne oturan ve bu alanda surun takip edilmesini engelleyen Roma hamamı dikkat çekicidir. Piscina, praefurnium ve caldarium bölümleri açığa çıkarılmış olan hamamın hypokaust sisteminde pilae olarak devşirme sütun tamburları kullanılmıştır. Surun güneye doğru takip edilmesine yönelik olarak açılan açmada MS geç 3. yüzyıla ait bir Roma evine ait mekânlar tespit edilmiştir. Bu mekânlardan koridor ve tricliniumu süsleyen taban mozaikleri, bu bölümde surun izlenmesine olanak tanımamıştır.

Antandros Roma Evi Mozaik Temizliği (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros Roma Evi Mozaik Temizliği (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Hamamın hemen batı bölümünde, sur duvarının kalınlığını anlamaya yönelik kazı çalışmaları sonuç vermiş, dışı gibi iç yüzü de düzgün bloklardan inşa edilmiş olan surun kalınlığının 3,26metreolduğu saptanmıştır. İç kısmı moloz taş dolguya sahip bu güçlü surun iki amaca hizmet ettiği belirlenmiştir. Bunlardan ilki şehri savunmaya, ikincisi de hemen yakınından akmakta olan Karakazan Deresi’nin taşkınlarından şehri korumaya yönelik olmasıdır. 2010 yılının ilk aylarında bölgede gerçekleşen aşırı yağışlardan kaynaklanan sel baskınından, yazın neredeyse kurumakta olan derenin nasıl yıkıcı bir güce sahip olabileceği görülmüştür. Surun hemen dış yüzünde ele geçen kum ve büyük dere taşları, bu tip taşkınların antik dönemde de yaşandığının kanıtlarıdır.

Surun hemen iç kısmında gerçekleştirilen kazı çalışmalarında, yer yer sur duvarını da kullanan Hellenistik Döneme ait oldukça iyi korunmuş duvarlar ve bu alanda oldukça yüksek korunmuş kültür toprağı, Antandros’a ilişkin kültür tabakalanmasının daha iyi anlaşılacağının ilk müjdesini vermiştir. 

Kültür tabakalanmasının anlaşılmasına yönelik olarak kazısına başlanan bir diğer açma da, Dereboyu 2 Açması’dır. Sur duvarına ait kulenin yaklaşık 35metrekadar güneybatısında yer alan açmada üst tabakalarda Geç Roma Dönemi’ne ait konut temelleri ve su künklerinin yanı sıra, devşirme olarak kullanılmış, üç ayaklı kazanlar arasına yerleştirilmiş ok ve sadaktan oluşan kabartmalı bir mermer blok parçasına rastlanmıştır. Bir frizin parçası olduğu anlaşılan blok, Antandros bronz sikkeleri üzerindeki Apollon başından kaynaklanan Antandros’taki Apollon tapınımını bir kez daha kanıtlamıştır. Aynı açma içerisinde Hellenistik Döneme ait tabakada in situ olarak ele geçen yüz elliye yakın minyatür hydria ve bir adak steli ile birlikte yüzey araştırmasında saptanan bir eponymos listesi, Antandros’taki Apollon Skhiza(i)os’u literatüre kazandırmıştır. Antandros’un baş tanrısı ise Apollon’un ikiz kardeşi Artemis’tir. Strabon, Artemis Astyrene Tapınağı’nın Antandros’un hemen doğusunda yer alan Astyra’da (Güre) olduğunu ve buradaki törenlerin Antandros kontrolünde yapıldığını belirtir. Antandros gümüş sikkelerinde başına rastlanan tanrıçanın, Roma Dönemi sikkelerinde, Artemis Ephesia heykeline benzeyen kült heykeliyle temsil edilmektedir.

Antandros Roma Villası Hamamı mozaik detayı  (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros Roma Villası Hamamı mozaik detayı  (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Yamaç Ev Sektörü, Antandros’un Roma dönemindeki zenginliğini gözler önüne serer. Kaletaşı Tepesi’nin Edremit Körfezi’ne hâkim, batı yamacına teraslar üzerine konumlanmış olan Roma villası oldukça iyi korunmuştur. MS 3. yüzyılsonlarında yapılmış ve çeşitli tadilatlarla MS 5-7. yüzyıla kadar kullanımını sürdürmüştür. 32,90metreuzunluğunda bir portikonun kuzeyine yerleştirilmiş, körfez manzaralı altı ana mekâna sahiptir. Portiko, güney bölümü tarım çalışmalarıyla kısmen zarar görmüş geometrik bezemeli mozaik ile süslenmiştir. Geometrik desenli mozaik, 3 no’lu oda hizasında panter ve keklik figürleri içeren bir pano ile dikkati bu odaya yoğunlaştırır. Orijinalde opus seclite taban döşemesi ve çok küçük bir bölümü korunmuş mermer kaplamalı duvarlarıyla oldukça görkemli ve masraflı süslemeye sahip bu mekân, iki sütunla desteklenen girişe sahip,açık bir mekândır. Günümüzde en gösterişli mekânı, en batıda yer alan 1 no’lu odadır. Oldukça iyi korunmuş taban mozaiği ve duvar resimleri ile döneminin zenginliğini günümüze taşır. Geometrik desene sahip mozaiğin madalyon bölümünde, bir kantharosun kenarına konmuş iki kuş tasvir edilmiştir. Duvar resimleri ise Anadolu’da pek örneğine rastlanmayan üçüncü boyuta sahiptir. Stilize sütunlar arasına yerleştirilmiş tek figürden oluşan panel bezemeler, odanın ortasında duran bir kişinin bakış açısıyla derinlik kazandırılmıştır. Her panelde betimlenen figürlerin, ellerinde taşıdıkları situla, krater ve pyksis gibi kaplardan,hizmetkâr oldukları anlaşılır. Odanın üç duvarında kısmen korunmuş olan figürlerin yüzlerini güneydeki giriş kapısına doğru dönmüş olmaları, içeri girenleri karşılayan hizmetkârları temsil ettikleriizlenimini uyandırır.

4 no’lu odanın tabanında büyük oranda tahrip olmuş olan mozaik, diğer odalarda taban mozaiğinin korunmamış olmasını açıklar. Uzun kullanımdan dolayı yapılan tadilatlar ve yamaçtan gelen taban suyu, bazı mekânlardaki taban mozaiklerini tahrip etmiştir. Altı mekânın kuzeyine, bu taban suyunu engellemeye yönelik olarak yapılan teras duvarı ve kriptoportiko da bu tahribatı engellemeye yetmemiştir.

Antandros Roma Villası Kazı Çalışmaları (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros Roma Villası Kazı Çalışmaları (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Mozaik döşemeli portikonun doğusundaki kapı ile evin latrinasına ve hamamın üstündeki ikinci kata çıkan merdivenlere ulaşılır. İki kişinin aynı anda ihtiyacını görebilecek boyutlarda olan latrina, 1,20 x 0,80 metre boyutlarındaki ana kanalizasyon hattı üzerine konumlanmıştır. Kanalizasyon hattının boyutları ve evin sınırlarını aşarak kuzeye, yamaca doğru devam etmesi, bu villanın alanda tek başına olmadığını, zenginlerin oturduğu mahallenin bir parçası olduğunu kanıtlar.

Portikonun doğu ve batı ucuna yerleştirilen yarım daire planlı merdivenler, bir alt terasa inişi sağlar. Bu terasın batı bölümünde ortaya çıkarılan mozaik tabana sahip mekân, sütunlarla avluya açılması nedeniyle tablinum olarak adlandırılmıştır. Her ne kadar blokları alınmış olsa da, ana kayadaki izler ve mozaik dekorasyonu, bir üst terastan bu mekâna da benzer bir merdivenle inildiğini kanıtlar. Terasın ortasında yer alan açık avlunun orta kısmında bir su kuyusu, doğusunda da bir havuz yer alır. Avlunun doğusunu da villanın özel hamamı sınırlandırmaktadır. Portikonun doğusundaki merdivenden alt terasa inişin doğusunda, geometrik süslemeye sahip apodyterium (soyunmalık) girişi yer alır. Taban mozaiğinin orta kısmında, evin sahibi Margareites’e ilişkin iyi niyet temennisi içeren bir de yazıt bulunur. Duvarları İon sütunları arasında yerleştirilmiş mermer plaka taklidi duvar resimlerine sahip apodyteriumun doğu ve kuzey duvarları, gelenlerin soyunmaları sırasında oturmalarını sağlayan üç niş barındırır. Güney duvardaki kapı ile tepidariuma (ılık bölüm) geçilir. Neredeyse tamamen sökülerek alınmış olan opus sectile taban döşemesine sahip tepidariumun batısında iki piscina (soğuk havuz) yer alırken, doğudaki kapıdan caldariuma (sıcak bölüm) geçilir. Geç dönemde çökmüş olan caldarium tabanı onarılmamış, molozlarla doldurularak mekâna dönüştürülmüştür. Tabanı tuğla döşemeye sahip mekânın kuzey bölümünde oluşturulan bir küçük mekân, hamam olarak hizmet vermeye devam etmiştir. Bu yeni hamamın praefurniumu (külhan bölümü) da doğu duvarında yer alır. Hamamın orijinal praefurniumu, caldariumun kuzeyindeki küçük mekandır. Ancak caldariumun fonksiyonunu yitirmesinin ardından bu mekân fırına dönüştürülmüştür.

Antandros Roma Villası Portiko II(Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros Roma Villası Portiko (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Praefurniumun kuzeyinde olasılıkla evin tali girişini oluşturan kısa bir koridor bulunurken, bunun da kuzeyinde yer alan merdiven ile bir üst terasa çıkılır. Koridor, batıda orta bölümü bir kemer ile desteklendiği anlaşılan geniş bir mekâna açılır. Geç dönemde kuzey bölümüne bir apsisin eklendiği mekânın güneybatı köşesinde olasılıkla mutfak olarak hizmet vermiş küçük bir mekân, güney duvarı üzerinde de apodyteriuma açılan bir kapı yer alır.

Henüz avlunun bulunduğu terastan bir alt terasa iniş merdivenleri bulunmamış olsa da, avluyu güneyden sınırlayan duvarın hemen güneyinde üçüncü teras belirlenmiştir. Bu terasta, avlunun güney duvarı boyunca yan yana sıralanmış sekiz olduğu tahmin edilen mekândan, batıdaki beşi açığa çıkarılmıştır. Birbirine yakın boyutlardaki bu mekânların hepsinin de girişlerinin güneyden olması ve villa ile doğrudan bağlantılarının bulunmaması, bunların dükkân olabileceğini akla getirmektedir. Bu dükkânlardan bir üst terasta yer alan tablinum ile aynı hizaya konumlanmış olan en batıdaki dükkân dolgusundan tablinum duvarlarını süslediği anlaşılan yoğun fresk parçaları ele geçmiştir. Uçuşan güller, üç boyutlu küpler ve bir küçük dor sütunu tasviri içeren bu parçalar, tablinumun oldukça zengin duvar resmi kompozisyonuna işaret eder.

Antandros Roma Villası Portiko(Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros Roma Villası Portiko (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Villa, MS 3. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş ve olasılıkla MS 5-7. yüzyılda, belki de Arap akınları nedeniyle yavaş bir terk edilişe sahne olmuş ve bu nedenle de mekân içlerindeki mermer kaplama ve opus sectile döşemelerin bir bölümünün de içerisinde olduğu işe yarar her şey sökülerek götürülmüştür. Bu terk edilişin hemen öncesindeki kullanım evresinde evin birçok kapısının örülerek kapatılmış, mozaik ve duvar resimleri gözetilmeksizin mekân içlerine iptidai sekilerin yapılmış olması, bu dönemde refah düzeyinin oldukça düştüğünü göstermektedir. Arap akınlarına karşı korumasız durumdaki Antandros’u terk eden halk, Şahindere Kanyonu içerisindeki, doğal korunaklı kale görünümündeki Şahinkale’ye taşınmış ve çok korunaklı yapısına karşın, bu tepe surla çevrelenmiştir. Yaklaşık 300 yıllık bir aranın ardından, zayıf bir nüfusun yeniden Antandros’a gelerek, yıkılmış olan mekân duvarlarının toprak üstünde kalmış olan üst kodlarını temel olarak kullanmak suretiyle yeni mekânlar inşa ettikleri anlaşılır.

Yamaç Ev sektöründe açığa çıkarılan Roma villası ana kaya üzerine oturtulmuş olması nedeniyle, daha erken dönemlere ait mimariyi büyük ölçüde tahrip etmiştir. Hellenistik, Klasik ve Arkaik Dönemlere ait yoğun seramik buluntu, bu dönemlere ilişkin Antandros’taki yerleşim varlığına ışık tutarken, açık avluda açığa çıkarılan bir mekân duvarındaki Pompeii I. stil duvar resimleri ve bu mekân tabanında ele geçen Erken Cumhuriyet Dönemi Roma sikkeleri, MÖ 1. yüzyılda da aynı alanın elit sınıf mekânlarına ev sahipliğini kanıtlarken, 1 nolu dükkânın taban dolgusunda ortaya çıkarılan Orta ve Geç Tunç Çağ seramikleri bugüne kadar Antandros’ta ele geçen en erken seramikleri temsil eder.

Nekropolis Kazıları

ANTANDROS, Nekropol   çalışmaları (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros’taki bir diğer çalışma alanı da nekropolistir. Şehrin nekropolisinin bulunduğu alana ilişkin ilk öneri, W. Leaf tarafından getirilmiştir. 1911 yılında şehri ziyaret eden Leaf, köylüler tarafından bazı mezarların açıldığı duyumundan yola çıkarak, nekropolisin yerleşimin batı bölümünde olduğunu belirtmiştir. 1987 yılında Antandros’un batı kıyı şeridinin imara açılmasıyla birlikte ilk hafriyat çalışmalarında mezarlar ele geçmiş, ancak 26 konutun bu alana inşa edilmesinin ardından nekropolis 3. derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenmiştir. 1989-1995 yılları arasında Melis Sitesi arazisinde aralıklarla gerçekleştirilen müze kurtarma kazılarında yüzlerce mezar tespit edilmiş ve kaldırılmıştır.

Antandros nekropolisi, yerleşim alanının batısında, güneyde deniz, kuzeyde denize paralel olarak uzanan tepenin sınırladığı yaklaşık 50-60 metre genişliğindeki kıyı şeridine konumlanmıştır. Müze kurtarma kazılarında ortaya çıkarılan mezarlar, nekropolis alanının en az 300 metre uzunluğunda kıyı şeridi boyunca uzandığını ortaya koymuştur. Olasılıkla nekropolis ile yerleşim alanı arasındaki sınırı, MÖ 4. yüzyıl sur duvarının da doğu yakası boyunca uzandığı belirlenmiş olan Karakazan Deresi oluşturmuş olmalıdır. Bu durum göz önüne alındığında nekropolisin en azından 600 metre uzunluğundaki bir alana yayıldığı anlaşılır. Hem bu görüşü doğrulamak hem de yerleşim alanı-nekropolis ilişkisini ortaya koymak amacıyla 2001 yılından beri Melis Sitesi doğu bölümünde kazı çalışmaları yürütülmektedir. Bu çalışmanın bir diğer amacını da deniz ve tepe arasına konumlanmış nekropolisin genişliğinin tespit edilmesi oluşturur. Bu kapsamda sürdürülen sistemli kazılarda bugüne kadar tespit edilen 536 mezar ve 4,5 metre genişliğindeki stabilize yol, nekropolisin Antandros’tan Gargara’ya (Küçükkuyu) gitmekte olan yolun iki yanına konumlandığını kanıtlar. MÖ geç 8. yüzyıldan Geç Roma Dönemine kadar güneye kayarak varlığını sürdürdüğü anlaşılan antik yol, 20 metre güneyden geçmekte olan Edremit-Çanakkale yoluna paralel konumdadır.

ANTANDROS, Nekropol   çalışmaları II(Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros, Nekropol   çalışmaları II(Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Belirlenen mezarlar, nekropolisin kazı yürütülen bölümünün MÖ geç 8. yüzyıldan itibaren kullanıldığını ortaya koymuştur. Nekropolisin hemen kuzeyindeki tepenin eteğine konumlanmış olması, erozyon nedeniyle kısa zamanda mezarların tamamen kapanması ve yeni gömülere olanak tanıyacak koşulları sağlaması nedeniyle yaklaşık 700 yıl kesintisiz kullanıma sahne olmuştur. Bu nedenle yer yer toprak yüzeyinin 0,50 metre altından ele geçmeye başlayan mezarlar, yaklaşık 3,50 metre derine kadar varlıklarını sürdürürler. Tabakalı ve yoğun gömü içeren Antandros nekropolisi ölü gömme geleneklerinin zaman içerisindeki değişimi ve gelişimi açısından oldukça önemli bilgilerin edinilmesine olanak tanımıştır.

Antandros’ta MÖ geç 8. yüzyıldan MÖ 6. yüzyılın ortalarına kadar bütün yetişkinlerin gerek gömülecekleri yerde yakılmaları gerekse de başka bir alanda yakıldıktan sonra bir urne kabı içine toplanan kemiklerinin gömülmesi suretiyle kremasyona tabi tutulduğu görülür. Buna karşın 6,5 yaşından küçük çocukların tamamının ya büyük bir kap ya da doğrudan toprağa yatırılarak gömülmüş olmaları, Plinius’un “dişi düşmemiş çocuğun yakılmadan gömülmesi evrensel bir kuraldır” söylemini doğrulamaktadır. Bu döneme ait yetişkinlerin kremasyona tabi tutulduğu, çocukların büyük kaplar içerisine yakılmadan gömüldüğü, in-situ mezar stelleri ile birlikte bazı aile mezarları da açığa çıkarılmıştır. MÖ 6. yüzyıl ortalarına gelindiğinde yetişkinlerin de yakılmadan gömülmeye başlandığı görülür. Bu tip gömülerin pithosların yanı sıra, “Klazomenai Tipi” pişmiş toprak lahitler içerisine de yapılmış olması ilginç bir durum ortaya koyar. Hatta bu lahitlerin bazılarına ait mezar hediyelerinin Klazomenai geleneğine uygun bir şekilde lahdin dışına bırakılması da, bu değişimdeki Klazomenai rolünü sorgulamaya değer kılar. MÖ 5. yüzyıla doğru yetişkin mezarlarında kremasyon oranı gittikçe azalır ve pişmiş toprak lahitlerin yerini de tüf taşından yapılmış mono blok gövdeli, kapaklı lahitler alır. Aile mezarı olarak da kullanıldığı anlaşılan lahitlerin MÖ 5. yüzyıl ortalarına ait bazı örneklerinde inhumasyon ve kremasyon gömülerin bir arada bulunduğu görülür. MÖ 6. yüzyılda olduğu gibi pithos ve doğrudan toprağa yatırılma da, bu dönem inhumasyon mezarlar için tercih edilmektedir. Yine bu döneme ait bazı lahitler içerisinde ele geçen sikkeler, Hellenistik Dönem sonuna kadar varlığını sürdüren, mezarlara “Kharon Mangırı” bırakma geleneğinin de başladığını gösterir. Lahitlerin aile mezarı olarak kullanılmasına olanak tanıyan, mezarların yerinin toprak üzerinden belirlenmesi ilişkin veriler de saptanmıştır. MÖ 5. yüzyıl lahitlerinin bazılarının üzerine antropomorfik steller, bazılarının da üzerine anıtsal tarzda yapılar dikildiği görülür. Çatı kiremidi mezarların da görülmeye başlandığı MÖ 4. yüzyılda da varlığını sürdüren ve aile mezarı olarak kullanılmaya devam edilen lahitlerin üstüne, bu kez moloz taş örgüyle yapılmış ancak üst kısımları kireç harcı ile sıvanarak mermer görünümü kazandırılmış, dikdörtgenler prizması şeklinde bir yapı oturtulmaktadır. Bu sayede mezarın toprak üzerinden yerinin belirlenmesi ve aynı aileden yeni bir bireyin lahde gömülmesine olanak tanınmıştır.

ANTANDROS, Nekropol   Pithos Mezar kazısı (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros, Nekropol Pithos Mezar kazısı (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

MÖ 4. yüzyıla ait kremasyon mezarın neredeyse hiç ele geçmemiş olması, ölü gömme geleneği açısından kremasyondan inhumasyona geçişin bu dönemde tamamlanmış olduğunu ortaya koyar. Ancak Hellenistik Dönemde aniden ve yüksek oranda yeniden görülmeye başlayan kremasyon mezarlar, belki de MÖ 4. yüzyıl surunu tahrip eden savaş sonrasında Antandros’a yerleşen kremasyon geleneğine sahip yeni bir halka işaret ediyor olmalıdır. Bu döneme ait ele geçen inhumasyon mezarların büyük oranda özensiz, hediye içermeyen doğrudan toprağa gömü olmasına karşın, bazı kremasyon mezarların üstlerine toprak üzerinden yerlerini belirleyen moloz taş örgüye sahip bazıları 3x3 metre boyutlarında at nalı formunda, bazıları da 1,20 metre çapında yuvarlak sunaklar inşa edilmiştir. Dış yüzeyleri kireç harcı sıva ile kaplanarak mermer görünümü kazandırılmış olan bu sunak mezarların bazılarının birden fazla gömü içermesi, zaman zaman bunların da aile mezarı olarak kullanıldığını belirler.

Hellenistik Dönem sonuna kadar yoğun kullanıma sahne olan Antandros Nekropolisi’nde, şimdiye kadar yapılan çalışmalar MS 1. yüzyıldan sonra alanın nekropolis özelliğini yitirdiğini ortaya koymuştur. Nekropolisin kullanım dışı kalmasının ardından mezarların üstü yamaçtan gelen erozyon ile kapanmış ve alanın nekropolis görüntüsü kaybolmuştur. MS geç 3. yüzyıldaki Roma villasının da içerisine dâhil olduğu bayındırlık faaliyeti sırasında kentin sınırlarının nekropolis alanına kadar genişlediği anlaşılır. Zaman zaman mezarlarda tahribata neden olan mimarinin MS 4-6. yüzyıllar arasında kullanımda olan şarap ve cam atölyesine ait olması, nekropolisin bu dönemde üretim alanına dönüştüğüne işaret eder.

ANTANDROS, Nekropol  genel görünüm  (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

Antandros, Nekropol  genel görünüm  (Fotoğraf; Firdevs Sayılan)

2001 yılından beri devam etmekte olan kazı çalışmalarıyla iyi korunmuş durumda ortaya çıkarılan Roma villası, MÖ 4. yüzyıla ait sur duvarı ve görkemli nekropolisi, henüz genç bir kazı olmasına karşın, Antandros’un arkeolojik potansiyelini ortaya koymuştur. Antandros, Edremit Körfezi ve Kaz Dağı’nın muhteşem doğasını, termal kaplıcalarını, denizini, zengin yerel kültürünü, yalnızca buluntularıyla değil aynı zamanda dünyaya mal olmuş mitoslara yapmış olduğu ev sahipliği ile de tamamlamaktadır. Bu özelliklerinin yanı sıra Assos, Pergamon gibi iki önemli turizm merkezini birbirine bağlayan yol üzerindeki konumu da, bu antik kentin kısa zamanda Anadolu turizmindeki yerini almasını sağlayacaktır. 

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER