Antik Çağ Mozaiklerinde Sembolizm ve Kişileştirme (Personifikasyon)
Sembolizm ve kişileştirme yoluyla nesne veya kavramların hikmetini vurgulamanın en çarpıcı örnekleri mevsimler, aylar, zodyak (burçlar) gibi zamanın çeşitli evrelerinin tasvir edildiği astronomik ve astrolojik içerikli personifikasyonlardır. Mevsimler ikonografisi, Yunan mitolojisinde doğanın dengesini ve iklimsel değişiklikleri sembolize eden Hora’lara dayandırılsa da kökeni Mezopotamya ve Mısır’a kadar dayanır.
- Yazar : Birol Can
- Tarih : 2020-06-21 02:45:06
Likya bölgesinin dini merkezi, UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesi’nde yer alan Letoon Kutsal Alanı içinde Apollon, Artemis ve anneleri Leto’nun tapınakları yan yana durmaktadır. Apollon Tapınağı’nın zeminindeki mozaikte yer alan motifler, sembolizmin en
Antik Çağın inanç sistemini oluşturan tüm doğaüstü karakterler özünde tabiat unsurlarının kısmen tanrısal kısmen de insani sıfatlarla kişileştirilmesinden (personifikasyon), mitoloji ise bu unsurların birbirleriyle ve insan soyuyla ilişkilerini anlatan söylenceler topluluğundan ibarettir. İnsan biçiminde ya da fantastik şekillerle somutlaştırılan kavram ve nesneler, Antik Çağ sanatlarında hem yazınsal hem de görsel anlatımlarla yer bularak toplumun ve kişinin yaşamında en belirleyici unsur olmuştur.
Yaşamsal gereksinimlerden, korkulardan ve merak olgusundan beslenen bu sistemde, duyular yoluyla açıklanamayan her türlü kavram alegorik anlatımlarla somutlaştırılmıştır.
Zeugma Euphrates Villası’nın impluviumunun zeminini süsleyen ve yapıya adını veren MS 3. yüzyıl başlarına tarihli mozaik üzerinde Euphrates’in (Fırat Nehri) personifikasyonuna yer verilmiştir. Euphrates’in sol dirseğinin altındaki vazodan dökülen suların, tıpkı Fırat gibi aktığı yere bereket verdiği sudaki bitkilerden anlaşılmaktadır. Euphrates’in iki yanındaki daha küçük panolarda, daha küçük nehir personifikasyonları, belki de Fırat’ı besleyen kolları betimlenmiştir.
Başlangıçta masalsı ve uydurma gibi görünse de, bu sistem dinsel kozmogoniden fiziksel kozmolojiye giden yolda, din ve bilim birlikteliğinin (ya da ayrımının) ortaya çıkmasını sağlamış; matematik, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, kozmoloji, astronomi, felsefe, teoloji, antropoloji gibi doğal, sosyal ve beşeri bilimler bu sistemin şemsiyesi altında ortaya çıkarak gelişmiştir.
Bu açıdan bakıldığında bilimsel düşüncenin doğuşunda bu söylencelerin destekleyici ya da muhalif hipotezlerinin mücadelesinin belirleyici olduğunu söylemek olasıdır.
Önce edebi anlamda kişileştirilen kavram ve nesneler, görsel sanat dallarında ve tabi mozaikler üzerinde mistik anlamları ve fonksiyonları öne çıkarılarak tasvir edilmişlerdir. Bunların başında, tanrılar dünyasını oluşturan ve her biri aslında gökyüzü, deniz, toprak, güneş, yel, nehir, dağ, denizi kent, bölge gibi nesne ve unsurları; veya zafer, özgürlük, barış, kader, destan, adalet, aşk gibi soyut kavramları temsil eden karakterlerin insan biçiminde (antropomorfik) ve simgesel anlam taşıyan atribütleriyle birlikte tasvir edilişi gelir.
Bu atribütler o kadar çeşitlidir ki, neredeyse tüm bitki ve hayvanlara kutsal/tanrısal bir anlam yüklenmiştir.
“Elemtere fiş kem gözlere şiş”. Nazar, en eski doğu inançlarından günümüze kadar gelmiş, art niyetli düşüncenin (haset) ifadesidir. Günümüzde, nazardan korunmak için kullanılan (apotropeik) boncuklar, aslında göz ve bakışı sembolize eden ve kökeni Antik Çağa uzanan bir uygulamadır. Antiokheia’da MS 3. yüzyıla ait Kemgöz Evi’nde zeminde bulunan ve yapıya adını veren mozaik döşeme üzerinde ortada büyükçe bir göz motifi bulunur. Etrafında ona saldıran karga, panter, çiyan, yılan ve akrep; göze saplanmış yaba ve kılıç kem gözün kötü etkisini yok etmeye çalışırlar. Hemen yanındaki cin, kendisi arkası dönük ancak ellerindeki tılsım şişleri ve büyük cinsel organı (phallos) göze doğru yönelmiştir. Mozaik üzerindeki “KAI CY” (sana da) sözü, ev sahibinin konuklarına mesajı olmalı: “Benim hakkımda ne düşünüyorsan aynısı sana olsun”.
“Yunanlıların zodyak adını verdiği yıldızlı dairenin bir güce sahip olduğunu söylüyorlar, öyle ki bu dairenin her bir parçası hareket ediyor ve her an bunlar ve komşu bölgelerdeki yıldızların konumlarına göre farklı bir biçimde gökyüzünü değiştiriyor; bir de bu gücü gezegenlerin ya bir kişinin doğumuyla ilgili olan dairenin tam o parçasına ya da doğum burcuyla bazı aşinalıklara veya uyuma sahip olan parçasına girdiklerinde değiştirdiğini söylüyorlar, bunlara üçgenler ve kareler diyorlar. Her nasılsa atmosferin değişmesinin, bu yüzden çocukların doğuşlarının hayat ve biçim almasının ve bu kuvvetle o çocukların düşünüşleri, alışkanlıkları, zihin, beden, eylem, yaşamdaki talih ve deneyimlerinin şekillenmesinin yalnızca makul değil, aynı zamanda doğru olduğunu düşünüyorlar.”
Cicero (MÖ 106-43)
“…Tıp âlimlerine göre, bu dört mevsimin havası, iklimlere ve bölgelere göre değişiktir. Lakin müneccimler nazarında, değişmeler muteber değildir. Onlara göre, dört mevsim şöyledir: Güneşin, ilkbahar eşitlik noktasından başlayarak koç, boğa ve ikizlerde bulunduğu süre ilkbahardır. Yengeç, aslan ve başaktayken yazdır. Terazi, akrep ve yaydayken sonbahardır. Oğlak, kova ve balıktayken kıştır. Ama dört mevsimin mizaçlarının birbirinden farklılığı, güneşin tepe noktamıza yakın ve uzak olması nedeniyledir.”
Kökeni efsanevi kurucusu Romulus’a dayanan Roma takvimine (Ab Urba Condita) MÖ 1. yüzyılda Julius Caesar’ın emriyle İskenderiyeli ünlü astronom Sosigenes tarafından son hali verilmiştir (Jülien Takvimi). Her ayın farklı bir tanrıyla ilişkilendirildiği bu Roma takvimine göre yıl, Martius (Mart) ayıyla başlar. Julius (Temmuz) ayının adı Julius Caesar’a, Augustus (Ağustos) ayının adı imparator Augustus’a ithafen verilir. Tunus El-Djem’deki MS 3. yüzyılın ilk yarısına tarihli mozaik üzerinde, soldaki panolarda mevsim personifikasyonları ve karşılarındaki üçer panoda aylar adları ve karakterleri ile betimlenmiştir.
“Marifetname-21.3.4”, Erzurumlu İbrahim Hakkı (Astronom / 18. yüzyıl)
Sembolizm ve kişileştirme yoluyla nesne veya kavramların hikmetini vurgulamanın en çarpıcı örnekleri mevsimler, aylar, zodyak (burçlar) gibi zamanın çeşitli evrelerinin tasvir edildiği astronomik ve astrolojik içerikli personifikasyonlardır. Mevsimler ikonografisi, Yunan mitolojisinde doğanın dengesini ve iklimsel değişiklikleri sembolize eden Hora’lara dayandırılsa da kökeni Mezopotamya ve Mısır’a kadar dayanır. Her bir mevsim, iklimsel özelliklerine ve tarımsal faaliyetlere göre kişileştirilmiştir.
Genellikle ilkbahar mevsimi çiçek ve meyvelerle, yaz mevsimi buğday başaklarıyla, sonbahar mevsimi üzüm salkımlarıyla, kış mevsimi başı örtülü olarak görülür. Bunların dışında, çeşitli hayvanlar ve renkler de kişileştirme sembolleri olarak kullanılmışlardır. Aynı şekilde, aylar da çeşitli tarım faaliyetleri ve buna bağlı festivallerle ilişkilendirilerek resmedilmiştir.
Burçlar, güneş sisteminde bulunan on iki yıldız kümesini temsil eder. Her bir yıldız kümesi ait olduğu zaman dilimi içindeki şekillerine göre adlandırılmışlardır. Güneş koç, boğa ve ikizler burcundayken (21 Mart - 21 Haziran) mevsim ilkbahar, yengeç, arslan ve başak burcundayken (22 Haziran - 22 Eylül) mevsim yaz, terazi, akrep ve yay burcundayken (23 Eylül - 21 Aralık) mevsim sonbahar, oğlak, kova ve balık burcundayken (22 Aralık - 20 Mart) mevsim kış olur. Takımyıldızları, güneş sistemi, burçlar gibi göksel tasvirler, astronomik ve astrolojik araştırmalara bağlı olarak Pagan ya da Semavi tüm inançlarda yer bulmuştur.
Roma Dönemi mozaiklerinin sonsuz çeşitliliği içinde, bazı konular hem yüklendikleri anlam hem de sembolik sunumlarıyla Antik Çağ boyunca popülerliğini hiç yitirmemiş ve Roma İmparatorluğu’nun yayıldığı tüm eski dünya coğrafyasında uygulanmıştır. Bunlardan biri, Antik Çağ mitolojisinin önemli karakterlerinden biri olan “Orpheus”tur. Trakyalı efsanevi ozan Orpheus, Yunan mitolojisinin dokuz ilham perisinden (Mousalar) güzel sesli anlamına gelen Kalliope’nin oğludur. Müziği ve şiiriyle tüm doğayı ve canlıları kendine hayran bırakan Orpheus, hikayesiyle edebiyatta önemli yer edinmiş, öğretileriyle de bu dünyadan umudunu yitirmiş, ölümden sonraki daha zengin ve mutlu bir hayatın hayalini kuran yoksul ve ezilmiş tabaka insanları içinde yaygınlaşarak Dionysiak bir din haline gelmiştir.
Euphrates’in sol dirseğinin altındaki vazodan dökülen suların, tıpkı Fırat gibi aktığı yere bereket verdiği sudaki bitkilerden anlaşılmaktadır. Euphrates’in iki yanındaki daha küçük panolarda, daha küçük nehir personifikasyonları, belki de Fırat’ı besleyen kolları betimlenmiştir.
Bu inancı benimseyenler, belirli bazı kuralları yerine getirip ahlaklı ve dürüst bir yaşam sürerek ruhlarını beden hapsinden (reenkarnasyon) kurtarmış ve cenneti hak etmiş olurlardı. Orfeizm kültü, Hıristiyanlığa geçişte hem tek tanrı ve cennet gibi kavramlarıyla , hem de ikonografik olarak önemli bir yer edinmiştir. Edebi açıdan genelde Orpheus’un karısı Eurydike’ye olan aşkı ve onun uğruna ölüler ülkesine gitmeyi göze alışı yer bulsa da, tasvirlerde mistik karakteri vurgulanmıştır. Gerçek yaşamda bir araya gelmesi mümkün olmayan arslan, panter, geyik, koyun, yılan, kaplumbağa, tavuskuşu, boğa, domuz, at, fil gibi hayvanların Orphik inanç çatısı altında barış içinde yaşadığını gösteren kompozisyonlar, insanları aydınlatan İyi Çoban İsa’nın barış krallığıyla özdeşleştirilmiştir.
EN ÇOK OKUNANLAR
Altınlarla Donatılmış Trakyalı Savaşçı Mezarı Bulundu
Arkeologlardan oluşan bir ekip, Bulgaristan'ın Topolovgrad kenti yakınlarındaki Kapitan Petko Voyvoda köyünde çok heyecan verici bir keşifte bulunarak, Trakyalı bir savaşçının mezarını ve altından oluşan pek çok eseri ortaya çıkardı.
- Trakyalı
- Trak
- Savaşçı
- Süvari
- Mezar
- Altın
- Yüzük
- Hançer
- Zırh
- Hazine
- At
- Bulgaristan
- Thracian
- Thracian
- Warrior
- Cavalry
- Tomb
- Gold
- Ring
- Dagger
- Armour
- Treasure
- Horse
- Bulgaria
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archa
Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu
Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.