Arkaik ve Klasik Dönemlerde Karadeniz'de Kölelik

Karadeniz bölgesinde kölelik, antik dünyanın diğer bölgelerine kıyasla üzerinde daha az çalışma yapılmış bir alandır. Bunun nedeni akademik ilginin yetersizliği değil, bulgu eksikliğidir. Eldeki veriler, özellikle de Arkaik Dönem söz konusu olduğunda, son derece seyrek ve çelişkilidir. Elde edilen verilerin büyük çoğunluğu Karadeniz bölgesinde ve civarında yaşamış yerel kişi adlarından oluşmaktadır ve antik Yunan kentlerinde bu tür isimlerin varlığı köleliğin kanıtı olarak yorumlanır.

Meleager ve Peleus’un Kalydon yaban domuz avı, avcılar ve İskitli okçu. François Vazosu’ndan detay.

Antik Çağda son derece sıradan bir olgu olan kölelik, nesilden nesile birçok akademisyenin çalışmalarına konu olmuştur. Daha önceleri yapılan araştırmalarda köleliğin günlük yaşamın tüm alanlarına yayıldığı düşünülüyordu. Bugün ise birçok akademisyen, kölelerin daha çok hane içerisindeki rollerde ön plana çıktığını ve her hanede yaklaşık 7-10, bazı hanelerde ise 15 köle bulunduğunu düşünüyor. Yaşamın diğer alanlarında ise işler, köylüler veya vatandaş olmayanlar (metic) tarafından yürütülüyor ve bu insanlar çalışmalarının karşılığında para alıyorlardı.

Karadeniz bölgesinde kölelik, antik dünyanın diğer bölgelerine kıyasla üzerinde daha az çalışma yapılmış bir alandır. Bunun nedeni akademik ilginin yetersizliği değil, bulgu eksikliğidir. Eldeki veriler, özellikle de Arkaik Dönem söz konusu olduğunda, son derece seyrek ve çelişkilidir. Elde edilen verilerin büyük çoğunluğu Karadeniz bölgesinde ve civarında yaşamış yerel kişi adlarından oluşmaktadır ve antik Yunan kentlerinde bu tür isimlerin varlığı köleliğin kanıtı olarak yorumlanır.

Bir köle, belirli bir ülkenin ismi ile veya ülkenin isminden türetilmiş bir isim taşıyorsa, o kişinin etnik kökenini o ülke ile eşleştirme eğiliminde oluruz. Strabon’un bu konudaki sözleri bu uygulamayı doğrular niteliktedir: “Atinalılar kölelerine ya geldikleri ülkenin adını (Lydos veya Syros gibi) ya da o ülkede yaygın olarak kullanılan yerel kişi adlarını (örneğin, Phrygia’da Manes veya Midas, Paphlagonia’da Tibios gibi) verirler.”

Ancak eldeki bulgular, bunun her zaman için doğru sayılamayacağını ve kölelerin kökenleri oldukları konusunda sık sık kafa karışıklığı yaşandığını gösterir. Strabon’un kendisi de, yukarıda yer alan sözlerinin hemen öncesinde bu konudaki bazı deneyimlerini aktarır: “...ülkede çok eski zamanlardan beri süregelen bir diğer bölünme vardır; bazı insanlar Daci (Daçyalılar) ismi ile, diğerleri ise Getae ismi ile anılır. Getae ismi, Pontus bölgesine ve doğusuna doğru yönelenler, Daci ise bunun tam tersi istikametine, Germania ve İster (Tuna) Nehri’ne doğru yönelenler anlamına gelir. Daçyalılara kanımca, eski zamanlarda Daï deniliyordu. Atinalılar içinde sık rastlanan köle isimlerinden “Geta” ve “Daüs” isimleri de buradan geliyordu. Bu, “Daüs” isminin “Daae” adıyla anılan İskitlerden geliyor olmasından daha muhtemeldir çünkü İskitlerin yaşadığı Hyrcania kenti epey uzaktadır ve kölelerin Attika’ya buradan getirilmiş olmaları pek akla yatkın değildir...”

Bu konuda bir diğer örneğe, Xenophon’un Anabasis adlı eserinde rastlarız; Atina’da köle olan ve nereli olduğunu bilmeyen bir adam, Karadeniz’in güney kıyılarındaki Makrones bölgesine geldiğinde, buradaki yerel dili tanır ve kendisinin bu bölgeden geldiğini düşünür. Pausanias, Phryg (Frig) kökenli olup, Kilikia (Kilikya) kıyılarında satılan Nikostratos adındaki atletin de Kilikyalı olarak anıldığını aktarır.

Etnik kökenin saptanmasında veya diğer kimlik tanımlamalarında kişi adlarına dayanmak hem zor, hem de yanıltıcıdır. ‘Skythes’, ‘Kimmeros’, ‘Kolkhos’ gibi isimler ve bu isimlerin türevleri, bu isimlere sahip olanların yalnızca kimliği belirsiz yabancılar veya köleler olacağı anlamına gelmez. Bu tür isimlere sahip kişilerin etnik kimlikl tanımlamalarındaki sorunlara edebi kaynaklarda da değinilmiş ve bu kişilerin Yunan vatandaşları veya azat edilmiş kişiler de olabileceği öne sürülmüştür. Yunan Kişi Adları Sözlüğü’nün Makedonya, Trakya ve Karadeniz’in kuzey kısımlarını kapsayan IV. cildinde Kolkhos, Skythes, Getas gibi isimlerin Yunan olarak kabul edildiğini görürüz. Bu isimlere sahip, özellikle de yüksek rütbeli çok sayıda Yunan’ın olduğunu görürüz. Ksanthos’ta bulunan MÖ 5. yüzyıl başlarında tarihli symposion (şölen) konulu bir graffitoda bahsi geçen Kimmerios adlı kişinin, Kimmer kökenli bir gezgin olamayacağı açıkça ortadadır çünkü bu dönemde Kimmerlere rastlanmaz. Aynı şekilde ne Rodoslu bir rahibin (MÖ 371/70) babası olan Kimmerios, ne MÖ 405 yılında Aegospotami Savaşı’na katılmış Ephesoslu Kimmerios, ne de MÖ 3. yüzyılda yaşamış bir Tenos hükümdarı olan Kimmerios, Kimmer kökenli değildir.

Kolkhos isminin geçtiği en iyi örnek, Olbia’da bulunan MS 2. yüzyıl tarihli bir yazıttır. Yazıtta Olbia hükümdarı Rhaodmeos’un, Kimmerios isimli babasından bahsedilir. Bir diğer ilginç örnek ise, Hesiodos’un kardeşinin Perses ismine sahip olmasıdır.

Bu konuda daha açıklayıcı bir diğer örnek, bir etnik grup adı olan İskit adının türevleridir. Herodotos, Kos tiranı Skythes’in daha sonra Zankle’ye kaçtığından bahseder. Yunanlar, MÖ 5. yüzyıldan itibaren bu tür isimleri yaygın olarak kullanmıştır. Sparta, Halikarnassos, Thasos, Delos, Khalkedon, Miletos, Ephesos, Samos ve diğer pek çok yerde bu tür isimlere sahip rahipler, hükümdar babaları, vs. olduğunu görürüz. Bu tür isimler ayrıca, Gorgippia, Kallatis, Heraklea Pontika ve Khersonesos gibi Karadeniz kentlerinden de bilinir. Heraklea Pontika ve Khersonesos’ta ele geçen amforalar üzerindeki mühürlerde rastlanan ve kent amirlerine ait olduğu bilinen kişi adları arasında bu tür adlar olduğu görülür. Dolayısıyla bu kişilerin Yunan olduğu kabul edilir.

Bir madende çalışan köleler,Korinth, MÖ 5. yüzyıl.

Bu örnekler arasında özellikle dikkati çeken Khersonesoslu Skythes örneğidir. Khersonesos kenti ile İskitler arasındaki ilişkilerin kötü olduğu bilinmektedir. İskitlerin bölgeye gelişinden daha önceki bir tarihte kullanılmış olan bu isme, ilk olarak, bir koloni olan Khersonesos’un ana şehri olan Heraklea Pontika’da rastlanır. Dolayısıyla, bu ismin Khersonesos’a, Heraklea Pontika’dan gelmiş olması daha doğru bir yaklaşımdır. İskitlerle daha barışçıl ilişkilere sahip olan Olbia’da ise, İskit kelimesinden türetilmiş bir isme rastlanmaz.

Yerel bir halk olan Taurilerin yerleştiği bir bölgede yer alan Khersonesos’ta bulunan MS 1. yüzyıl tarihli bir mezar taşında, Yunancanın Koine diyalekti ile yazılmış bir yazıt yer alır. Yazıtta, Taurili kadın anlamına gelen gune Taurike ifadesi yer almaktadır. Burada bahsi geçen kadının Yunan olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, Rodos Adası’nda yer alan Thyssanous’ta, MÖ 4. yüzyıl tarihli Asklepios’ta bulunan rahip listelerinde, bir erkek kişi ismi olan Taurikos’un iki kez yer aldığını görürüz. İlk sırada soyadının, ikinci sırada ise aynı zamanda baba adı olan kişi adının yazılmış olması bu isimlerin Rodos kökenli Yunanlara ait olduğunu göstermektedir.

MÖ 6. yüzyıl Atina vazolarında yer alan ressam ve çömlekçi isimleri arasında Sikelos, Thrax, Kolkhos, Sikanos, Mys, Skythes ve Brygos gibi isimler yer alır. Bu isimlerin, sahiplerinin etnik veya coğrafi kökenlerinden türetilmiş olduğu varsayılabilir. Öte yandan, bu isimlere sahip kişilerin Yunan oldukları da rahatlıkla kabul edilebilir. Açıkçası, elimizde hangisinin doğru olduğunu kanıtlayacak herhangi bir veri yoktur. Çömlekçi ve ressamlar vatandaş, veya vatandaş olmayan yabancı kişiler veya köleler de olabilirdi. Genelleme yapmanın mümkün olmadığı bu konuda, her örneğin münferit olarak incelenmesi gerekir. Yukarıda bahsi geçen yazıtlı çömleklerin hiçbirinde, ressamının yabancı bir ülkeden geldiğine dair artistik bir gösterge yoktur. Antik Yunan vazolarında yaklaşık 125 çömlekçi ve ressamın ismi yer alır. Bunların neredeyse yarısı, Atinalı ailelere ait olmadığı kesin olarak anlaşılan isimlerdir. Bazılarında farklı ülke veya ırklara ait isimler de yer alır: Lydos, Skythes, Sikanos, Sikelos, Syriskos. Kolkhos, Thrax, Kares, Mys gibi. Bazılarında ise, yabancı isimlerden türetilmiş isimler görürüz. Bunlar arasında Doğu Yunanistan’ın en yaygın isimlerinden olan Amasis, Brygos, Midas, Phintias, Ismenos, Makron ve Herm gibi isimler yer alır. Bazı isimlerin ise lakap veya sonradan benimsenmiş isimler olduğu anlaşılır: bir köle adı olan ve ‘yeni alınmış’ anlamına gelen Epiktetos, ‘güvenilir yabancı’ anlamına gelen Pistoxenos Syriskos, ‘iyi tüccar’ anlamına gelen Euenpotos, ‘faydalı’ anlamına gelen Onesimos, ‘kaçık oğlan’ anlamına gelen Padikos, Priapos, ‘ufak’ anlamına gelen Smikros, ‘dağ gezgini’ anlamına gelen Oreibelos. Ancak bunların hepsi birer örnek olduğundan, tüm bu isimleri kategorize etmek zordur. Vatandaş olmayanların veya kölelerin yeni isimler aldıkları veya isimlerini değiştirdikleri bilinmektedir. Ancak bunun nasıl ve ne zaman olduğu konusunda fazla bilgiye sahip değiliz. Tek bildiğimiz, bunun vatandaşların isimlerini değiştirmelerinden daha kolay olduğudur. Örneğin, aynı vazo üzerindeki kalos isimlerine baktığımızda, bu tür isimlerin yalnızca tek bir örneği olduğunu görürüz. MÖ 6. yüzyıl sonlarına tarihli bir Atina vazosu örneğinde, bir köle tarafından imzalanmış Lydos ismi yer almaktadır. Kesin olmamakla birlikte, bu örnekteki kişinin Lidyalı bir köle olduğu varsayılabilir. MÖ 6. yüzyıl ortalarında, Lydos adındaki bir başka ressamın ise imzasında yanlışlıkla egraphsen yerine ho ludos egrsen yazdığını görürüz. Bu hata, imza sahibinin bu dile bir nebze yabancı olması şeklinde yorumlanabilir. Dolayısıyla, bu ressamın yabancı kökenli, büyük olasılıkla da Lydialı olduğu varsayılabilir. Ancak herkes gibi Yunanlar da hata yapar. Bu nedenle ressamın Yunan olduğu ihtimalini de göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu tür ‘etnik’ isimlere sahip insanların, kendilerine kökenleri ile bağlantılı isimler veren göçmen çömlekçi ve ressamlar oldukları düşünülebilir. Amasis Ressamı bu konuya iyi bir örnektir. Amasis, Hellenleşmiş bir Mısırlı ismidir. Çömlekçi ve ressam olan Amasis, Mısır’a özgü alabastron biçimini Atina vazolarına ilk uygulayan çömlekçidir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi, Mısırlı ismine sahip olması onun Mısırlı olduğu anlamına gelmez. Amasis Ressamı belki de Mısır’da İon kolonileri tarafından kurulan Naukratis kenti ile bağlantılıydı. MÖ 6. yüzyıl başlarında, Atinalı devlet adamı ve şair Solon’un, Atinalı olmayan zanaatkarları ülkeye göç etmeye teşvik ettiği bilinmektedir. Artistik etkilere bakıldığında, bu dönemde göçmen olarak gelen zanaatkarların büyük bir kısmının, MÖ 600 civarında Lidyalıların ve MÖ 600 ortalarında Perslerin baskıları sonucu batıya göç eden İonlardan oluştuğu anlaşılmaktadır. Etrüsk seramiğinin önemli örneklerinden Caeretan Hydria adlı vazo tipinin de İonia’dan göç eden bir çömlekçi tarafından üretildiği bilinmektedir. MÖ 6. yüzyılda meydana gelen göçler arasında, Karadeniz’den gelen ve kendilerine Thrax, Kolkhos, Skythes ve Brygos gibi isimler veren çömlekçi veya ressamlara rastlanmaz. Ayrıca, Thrakia, Kolkhis veya Skyhtia bölgelerinde yerel bir vazo sanatı geleneği bulunduğuna dair herhangi bir bulguya da rastlanmaz. Bunun aksine, Xenophantos Athenaios gibi bazı çömlekçi ve ressamların Kırım’ın doğu kıyılarında bulunan Pantikapaion’a (Bosporan krallığı) göç ettiği anlaşılmaktadır. Kerç vazoları olarak bilinen ve yaygın olarak pelike biçimine sahip kaplar, ilk olarak Atina’da üretilmiş ve daha sonra Karadeniz pazarına sunulmuştur. MÖ 4. yüzyıl sonlarına gelindiğinde ise, çok renkli pelike biçimli kapların, Karadeniz’e yerleşen göçmen zanaatkarlar tarafından üretilmeye başladığını görürüz. Pantikapaion’a yalnızca çömlekçi ve ressamlar değil, mücevher ve metal oymacılığı ustaları da göç etmiş, ve burada atölyeler kurmuştur. Kolkhos ismine sahip olan kişilerin köle olduğunu kabul etsek bile, bu kişilerin Kolkhis’ten geldiği konusunda emin olamayız. Herodotos, Mısırlı ve Kolkhislilerin birbirlerine benzemediğini söyler. Dolayısıyla Kolkhisli bir köle sandığımız kişi aslında bir Mısırlı, veya Mısırlı bir köle sandığımız kişi aslında Kolkhisli olabilir.

Tüm bu örnekler bize, çömlekler üzerinde yazan isimlerin yanıltıcı olabileceğini gösterir. İsimleri çömlek üzerine uygulayan eller, başka bir dilde yazmaya alışık olabilir. Ancak bu durum, sanatçının nereli olduğunu veya bu harfleri yazmayı nerede öğrendiğini anlamaya olanak sağlamaz. Sanatçı belki de, başka bir bölgeye gönderilmek üzere hazırlanan bir vazo üzerine, o bölgenin dilinde yazmaya çalışıyordur. Bu konuda iyi bir örnek Kyrene’de bulunan ve üzerinde bir Spartalının değil, yerel bir kişi isminin yer aldığı Lakonia vazosudur.

Alessandro François tarafından 1844 yılında Chiusi yakınlarındaki Fonte Rotella nekropolünde bir Etrüst mezarında bulunan François Vazosu, Yunan sanatının en önemli örneklerinden biridir. Mitolojik hikayelerin konu alındığı altı bezeme kuşağında 200’den fazla figür yer alır. Figürlerin çoğunda da yazıt vardır. Gövdesinde “Ergotimos mepoiesen” ve “Kleitias megraphsen” - “Beni Ergotimos yaptı” ve “Beni Kleitias resimledi” yazar. MÖ 570-565. Museo Archeologico, Florence. François Vazosu’nda yer alan Toxamis adındaki bir okçunun İskitli olduğu düşünülür. Aynı zamanda bu ismin Toxaris’ten türetildiği ve İskit olmadığı da düşünülür. Öte yandan, Toxa kökü antik Yunancada ‘yay’ anlamına gelir. Aynı vazoda ayrıca Kimmerios ismi de yer almaktadır.

Klasik Döneme baktığımızda, Atina’da Karadenizli kölelerin varlığına ilişkin çok sayıda ve geniş çeşitlilikte bulgu olduğunu görürüz. MÖ 414 yılında Hermokopidai adlı bir kişinin mülküne el konulmuş ve hane içerisinde aralarında farklı etnik kökenlere sahip 35 kölenin bulunduğu anlaşılmıştır. Kölelerden on ikisi Thrakia, yedisi Karia, üçü Skythia, ikisi Suriye, ikisi İllirya kökenlidir. Bunların yanı sıra hanede Kolkhis, Phrygia, Lydia, Makedonia, Messenia ve Kappadokia’dan da birer köle bulunmaktadır. Atina’da ayrıca, İskitlerden oluşan bir güvenlik kuvveti bulunmaktadır. Bu güvenlik teşkilatından edebi eserlerde sıklıkla söz ediliyor olsa da, bunlar genellemelerle dolu ve tutucu yaklaşımlardır. Dolyısıyla bu güvenlik kuvveti ile ilgili bilgilerimiz sınırlıdır ve ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı veya ne zaman bu uygulamaya son verildiği bilinmemektedir. Ortaya çıktıkları tarihin Pers Savaşları’ndan sonraki bir zamana denk geldiği, ortadan kalktıkları tarihin ise Peleponnessos Savaşları sırasında veya MÖ 4. yüzyılda olduğu düşünülmekle birlikte kesin tarihler bilinmez.

İskitlerden oluşan güvenlik kuvvetleri söz konusu olduğunda, akıllara İskit ikonografisi gelir. Atina’daki Kerameikos Mezarlığı’nda yapılan incelemelerde burada, Yunan olmayan çok sayıda kişinin gömülü olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlardan en azından birkaçının İskit olduğu, ve dolayısıyla güvenlik kuvveti olabileceği öne sürülmüştür. Mantıklı bir önerme olmakla birlikte, bu önermeyi ispatlayacak bulgu yoktur. Bu konuda kafa karışıklığı yaratan bir örnek Getes steli örneğidir. Stelin kafa kısmındaki yazıtta Getes ismi okunurken, ayaklarının dibinde ise koyu kahverengi boya ile yazılmış “(bunu) Aristomedes dikti” ifadesi yer alır. Stel üzerinde ayrıca, koyu kırmızı renkte bir gorytus (İskitlere özgü bir silah) tasviri yer alır. Tüm bunlar, Getes’in İskit güçlerinin bir üyesi olduğuna veya en azından İskit olduğuna işaret etmektedir. Ancak, Getes isminin Getae’den türetildiğini varsayarsak, buradaki kişinin bir İskit kökenli değil, Getae kökenli bir kişi olduğunu düşünmeliyiz. Ancak bu varsayımda, yine etnik anlamları olan bir ismi, bir etnik kimlik ile ilişkilendirme eğilimi ile karşı karşıyayız. Ayrıca, gorytusun bir etnik kimliğin belirlenmesinde ölçüt olabileceği konusu da belirsizlik taşımaktadır.

Kerameikos Mezarlığı’ndan çıkan ve Atina Dionysos mezarlık alanından geldiği tespit edilen, MÖ 345 ve 338 yıllarında gömülmüş bireylere ait iki mezar heykeli bu konuda ilginç bir örnektir. Heykeller, İskit tarzı kıyafetler (kaftan ve pantolon) ve İskit başlığı (uzun ve sivri uçlu bir başlık), bir gorytus ve bir ok ve yay ile betimlenmiştir. Heykellerin, kamuya ait köleleri, hatta İskit güvenlik kuvvetlerini veya Dionysos’un kişisel kölelerini temsil ettiği düşünülmektedir. 1982 yılında bu alanda yapılan kazılarda 80 adet tunç ok ucundan oluşan bir buluntu topluluğu ortaya çıktı. Bu keşif, bu iki heykelin bir İskit, büyük olasılıkla da bir İskit polis şefinin mezarına işaret ediyor olabileceği şeklinde yorumlandı. Ancak bu yorum akıllara bir başka soruyu getirdi: bu ok uçlarının yalnızca İskitler tarafından kullanıldığını nereden biliyoruz? Yapılan birçok yeni araştırma trilobite adındaki bu soketli ok uçlarının İskitlere özgü olduğu yönündeki geleneksel görüşe karşı çıkmaktadır. Son yıllarda bu ok ucu tasarımının başkaları tarafından, özellikle de Anadolu ve Yakın Doğu halkları tarafından kopyalanarak kullanıldığı yönünde elde edilen bulgular giderek artmaktadır. Ayrıca, İskit başlığı ve İskit kıyafetlerinin de gerçekten İskitlere özgü olup olmadığı konusu şüphelidir.

Atina vazolarında yer alan İskit betimlemeleri bu konuda önemli bulgular sunmaktadır. Arkaik Dönemden MÖ 470 civarları arasına tarihlenen okçu betimlemelerinin neredeyse tamamı, kıyafetlerinden yola çıkarak İskit olarak tanımlanmıştır. İskit olarak tanımlanan okçular üzerine yapılan yeni bir araştırma, vazolarda yer alan savaş sahnelerinin gerçek olayları yansıtmadığını, bunların mitolojik hikayelerin stilize versiyonları olduğunu gösterdi. Örneğin bir ressam, çağdaşı olan hoplitleri (zırhlı ve mızraklı Yunan piyadeleri) destan kahramanları ile karışık bir şekilde betimleyebiliyordu. Vazolardaki sahnelerde yer alan İskit kostümü okçularla bağdaştırılsa da, bu tüm okçuların İskit kökenli olduğu anlamına gelmiyordu. Ayrıca bazı örneklerde, figürlerin yanında ‘Paris’ gibi mitolojik isimlerin yer alması da mitolojik kahramanların betimlendiğine işaret ediyor. Bazı örneklerde, yarı yarıya İskit giysileri içinde betimlenmiş okçuların, hoplit başlığı ve baldır zırhı takıp kalkan taşıdığı veya Thrak tipi botlar giyip, ayaklarının dibinde İskit başlığının yer aldığı görülür. François Vazosu’nda yer alan Toxamis adındaki bir okçunun İskit olduğu düşünülmektedir. Bu ismin Toxaris’ten türetildiği ve İskit olmadığı da düşünülür. Öte yandan, Toxa kökü antik Yunancada ‘yay’ anlamına gelmektedir. Aynı vazoda ayrıca Kimmerios ismi de yer almaktadır. Anvers’te bulunan bir amfora üzerinde ise Skythes adı okunmaktadır. Yukarıda da gördüğümüz gibi, bu isimlere sahip kişilerin İskit ve Kimmer olduğuna dair kesin sonuçlar yoktur.

Attika kırmızı figürlü kylix. Yay tutan ve okunu kılıfına koymaya hazırlanan savaşçı betimlenmiştir. MÖ 520-510

Yunan vazolarında İskit kıyafetleri içinde betimlenen kişilerin adları iki kategoriye ayrılır: bunlardan ilki mitolojik okçulardır, ikincisi ise edebi geleneklerin haricindeki isimlerdir. Ancak bu isimlerin diğer isimleri tamamlamak için özellikle seçildiği düşünülür. Arkaik Dönem Atina ikonografisinde İskit kıyafeti veya İskit başlığı etnik kökene değil, statüye işaret eder. Başlık, bir ephebe (ergenlik çağındaki erkek) veya siyah tenli, hafif silahlı bir savaşçı olan Atinalı bir atlı tarafından da kullanılan bir aksesuardı. Şapkanın amacı, şapka takan kişinin bir hoplit olmadığını göstermekti, İskit olduğunu göstermek değil. Dolayısıyla, Phryg başlığı konusunda olduğu gibi, İskit kıyafeti, İskit başlığı, Thrak botları gibi simgeler, bunları giyen veya takan kişinin etnik kökenini tanımlamak için kullanılamaz. Klasik sanatta, Yunan olmayanları betimlerken kullanılan özellikler çok belirgindir ancak bu gerçekten son derece uzak bir uygulamadır. Yunanlara göre ‘diğerleri’ her zaman diğerleri olacaktır ve bu abartılı bir şekilde gösterilmelidir. Gerçekte nereden geldiklerinin veya ne giydiklerinin bir önemi yoktur. Yunanların ‘diğerleri’ne karşı tutumları, Thales ve Sokrates’in sözlerinden de anlaşılmaktadır: “Kadere üç nedenden dolayı minnettar olduğunu söyledi: ilk olarak bir hayvan değil bir insan olduğu için, ikinci olarak bir kadın değil bir erkek olduğu için, ve üçüncü olarak bir barbar değil bir Yunan olduğu için.”

Yunanların kendilerine neden etnik anlamlar taşıyan isimler verdiği konusunu anlamak zordur. Thukydides ve Plutarkhos, elit sınıf üyelerinin çocuklarına çoğunlukla, diğer devletlerle olan bağlantılarını yansıtan isimler verdiğini aktarırlar. Atinalıların ve diğer kentlerde yaşayan Yunanların, Karadeniz bölgesinde kurulmuş Yunan kolonileri ile iş ilişkileri vardı. Dolayısıyla bu kentlerde yaşayan yerel halktan insanlarla tanışıyorlardı. Demosthenes ve diğer bazı kaynaklar, Mytilene gibi Atinalıların da, Bosporan kralları ile yakın ticari ilişkilere (özellikle tahıl üzerine) sahip olduğunu aktarır. Bazı Bosporan krallarının, özellikle I. Leukon’un, yalnızca Atinalılar tarafından değil, ayrıca Arkadyalılar tarafından da onurlandırıldığı bilinmektedir. Ayrıca, MÖ 4. yüzyılda, Olbia kentinin Atinalıları bilinmeyen sebeplerden ötürü onurlandırdığı bilinmektedir. Bunlar, Karadeniz’de kurulmuş Yunan kentlerinin, yabancıları onurlandırdığı birkaç örnektir. Kolkhos isminin, Argonotlar mitinin popülaritesini yansıttığını düşünebiliriz. Burada dikkate alınması gereken bir husus, Karadeniz bölgesi ile ilişkili etnik isimlerin, Karadeniz bölgesinde yaşayan kişilere Yunanlar tarafından verildiği, bu isimlerin, kişilerin kendilerini tanımlarken kullandıkları isimler olmadığıdır. Verilen bu isimlerin Yunancada bir anlamı olduğu düşünülür. Herodotos bu konuda üç İskit kardeşten bahseder: “Lipoksais, Aukhatae adlı bir İskit kabilesinin kurucusudur, ikinci kardeş olan Arpoksais, Katiari ve Traspi kabilelerinin kurucusudur, aralarındaki en genç kardeş olan Koloksais, Paralatae kabilesinin kralıdır. Kardeşlerin hepsi, krallarının adıyla Skoloti olarak anılır: İskitler, Yunanlar tarafından verilmiş bir isimdir.”

Byzantionlu Stephanos, Skuthai kelimesinin kökenini açıklarken, bu kelimesinin ‘kızgın olmak’ anlamına gelen skuzesthai yükleminden türetildiğini söyler. Bu açıklamadan yola çıkarak, Yunanlar tarafından yaygın olarak kullanılan Skythes isminin, bir Yunan kelimesi ile bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Yunan toplumunda sinirli insanların sayıca fazla olduğuna şüphe yoktur, dolayısıyla bu ismin bu kadar popüler olmasına şaşırmamak gerekir. İskitler konusuna gelecek olursak, Strabon onları şöyle betimler: “...yabancıları kurban etmiş, etlerini yemiş ve kafataslarını içecek kabı olarak kullanmışlardır.”

Karadeniz bölgesindeki köle ticareti ve köleliğe ilişkin bulgular, Karadeniz bölgesindeki farklı kentler arasındaki köle ticaretinin, bu kentlerin kuruluşunun hemen sonrasında başladığını gösterir. Teos kentinin kolonisi olarak kurulan Phanagoria’da bulunan ve MÖ 6. yüzyılın son çeyreğine tarihlenen bir mektup bu konuda önemli bilgiler sunar: “Bu köle satılmak üzere Borysthenes’ten ithal edilmiştir, ismi Phaülles’tir. Tüm (borçların?) ödenmesini temenni ediyoruz.”

Köle elde etmenin çeşitli yöntemleri vardı. Bunlar arasında en yaygın olanı, Karadeniz bölgesinde de geniş çapta görülen korsanlık faaliyetleriydi. Ancak korsanlık faaliyetleri öylesine zarar vericidir ki, Eumelus’un da aralarında bulunduğu bazı Bosporan krallarının bunu kontrol altına almaya çalıştığı görülür. Ancak diğerleri hem korsanlık faaliyetlerine hem de temelini korsanlığın oluşturduğu köle ticaretine göz yummuştur. Karadeniz’deki kentlerden en azından birinin, Tanais’in, köle ticareti faaliyetleri yürüttüğü bilinir. Strabon şöyle anlatır: “Nehir ve gölün kıyısında Tanais adında bir kent vardır. Bu kent, Bosporos’u ellerinde tutan Yunanlar tarafından kurulmuştur. Kent, Asyalı ve Avrupalı göçebeler ile Bosporos’tan göle deniz yolu ile gelen kişiler tarafından ortak kurulmuş bir emporiondu. Asyalı ve Avrupalı göçebeler yanlarında, köle ve hayvan derisi gibi göçebelerin sahip olduğu çeşitli malları getiriyorlardı. Bosporos’tan gelenler ise karşılığında giysi, şarap ve medeni hayata ait diğer malları veriyorlardı.”

Aelian da köle ticareti konusunda önemli bilgiler verir: “İsmi Dionysos’tu. Mesleği tüccardı. Kazanç için sık sık seyahat ederdi. Maeotis’in ötesinden demir alan Dionysos, Makhyles’ten yerel bir kabilenin yanında getirdiği Kolkhisli bir kızı satın aldı.”

Karadeniz bölgesinde köleliğe ilişkin bulguları inceleyen bu makalede, elimizde diğer kentlere ilişkin bulgu bulunmadığından, ağırlıklı olarak Atina kaynaklarından yararlanılmıştır. Gördüğümüz gibi, bu bulgular, özellikle de Arkaik Dönem için konuşursak, farklı yorumlamalara müsaittir. Karadeniz’de ve ötesinde kurulmuş Yunan kolonilerinde köleliğin var olduğu açıkça ortadadır ancak bu bölge Antik Çağın önemli köle kaynakları arasında yer almaz.

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER