Atatürk ve Güneş – Dil Teorisi

Güneş-Dil Teorisi, 1928-1938 yılları arasında, Türk Tarih Tezi ve Harf Devrimi ile başlayan ve ikinci kurtuluş savaşı olarak adlandırılabilecek, ulusal bir yapıyı dil ve tarih olarak kurmak için düşünülmüştü. Viyanalı dilbilimci Dr. H. F. Kıvergiç tarafından ortaya atılan teori, kısaca Türkçenin dünyada kullanılan ilk dil olduğunu, bütün dillerin Türkçeden türemiş olduğunu iddia eder.

1934’teki İkinci Dil Kurultayından sonra Viyanalı dilbilimci Dr. Phil H. F. Kvergic’in bir sonraki yıl kaleme aldığı Türk Dili’ndeki Bazı Unsurların Psikolojisi adlı çalışma Atatürk’e gönderilmiş ve konuyla ilgili yeni bir tezin önünü açmıştır. Kvergic çalışmasında çeşitli antropolojik bulgular ve Freud’un psikoanaliz yöntemi aracılığıyla Türk dilinin diğer dillerle bazı akrabalık ilişkileri olabileceğini iddia etmiştir. Kvergic’e göre temel enerji ve yaşam kaynağı olan güneş, ilk insanları çevrelerini anlamaya ve anlamlandırmaya zorlamıştır. Bu insanlar ilk olarak güneşe karşı hissettikleri sevgi, şaşkınlık, korku ve şefkat gibi duygularını ifade etmeye çalışmışlardır. Diğer yandan fizyoloji çalışmalarının gösterdiği gibi insanoğlunun çıkardığı ilk ses “a” olmalıdır. Bu sesin zaman içinde tekrar edilmesiyle ilk kelime olan “ağ” ortaya çıkmıştır. Türkçenin eski lehçelerinde bu kelime “yaratmak,” “renk değiştirmek,” “aydınlatmak,” “gökyüzü,” “hüner” ve “ışık” anlamlarına gelmektedir. Dolayısıyla ilk ilkel dil Türklere ait olabilir. Bu nedenle Kvergic’in iddiaları “Güneş Dil Teorisi” olarak adlandırılmıştır.

Güneş Dil Teorisi aynı zamanda “Türklerin tarihlerini yeniden keşfi” olarak adlandırılan Türk Tarih Tezinin inşa ettiği zeminde yükselmiştir. Türk Tarih Tezine göre Orta Asya sadece Türk medeniyetinin değil insanlığa ait bütün buluşların kaynağıdır ve ilk dünya medeniyeti Orta Asyalı Türkler tarafından kurulmuş olup göçlerle doğudan batıya taşınmıştır. Yani Türkler sadece İslam medeniyetinin değil Batı medeniyetinin de “kurucularıdır”. Türk Tarih Tezi’ne sırtını dayayan Güneş Dil Teorisi de Afrika’dan Avrupa’ya ve hatta Amerika’ya kadar bütün kültürel dillerin kökeninin Türkçe olduğu sonucuna varmıştır.

Bugün, acı bir şekilde Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun hatıra anekdotlarından geriye kalan “ne yaygara- Niyagara”, “amma da uzun- Amazon” gibi örneklerle akıllarda yer eden Güneş-Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi safsata ve bilim dışı olarak tanımlansa da zamanında batı merkezli dünyaya ve tarih anlayışına karşı bir girişim olarak doğrudan Atatürk tarafından geliştirilen tezlerdi. Yine bugün üniversitelerimizdeki uzmanlar, sol liberaller, Türk-İslam sentezcileri, İslamcılar ve hatta kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan kesimlerce bile bu teorilerle dalga geçilmekte, o zaman yapılanlar küçümsenmekte ve tehlikeli bulunmaktadır. Oysa aynı kesimlerin Güneş-Dil Teorisi’nin karşısına koydukları daha “bilimsel” kabul edilen Hint-Avrupa Teorisi, Avrupa’nın Afrika ve Asya’daki kolonileşme hareketine taban oluşturmak için üretilmiş bir tezdir.

19. yüzyılda Hint-Avrupa Teorisi filolojik benzerliklerden hareketle bu toplulukların ilk atalarını ve yerleşim yerlerini bulmaya çalışmanın ötesine taşarak emperyalizmin kültürel keşif kolu gibi kullanılmaya başlandı. Kapitalizmin emperyalist aşamaya evrildiği sömürgecilik çağında hedef coğrafyaları tarih ve kültür bilincinden uzaklaştırarak, “tarihsiz halklar” diye ilan ederek sömürgeleştirmek için bilimsel bir kılıfa ihtiyaç vardı. Hindistan’ı işgalin “zaten akrabayız, İranlılar, Hintliler ve Avrupalıların ortak atası aynıdır ve ilk anavatanı buralardır” tezi işgal ve şiddetin, vandalizmin bir ölçüde gerekçesi oldu. Hristiyan, beyaz insanın insanlığın en üst ve gelişmiş basamağı olduğu geri kalan milletlerin ve halkların geri ve ilkel olduğu, Hint-Avrupalıların bu vesileyle dünyayı medenileştirme, güncel tabiriyle “demokrasi götürme” gibi bir misyona hak olarak sahip oldukları gibi bilimsel söylemlerle destekli bir safsatayı inşa etmişlerdir…

Devamı: Aktüel Arkeoloji Dergisi 102. Sayı “Kıvılcım Olarak Gidenler Ateş Olarak Döndüler”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER