Augustus Döneminde Ephessos
Ephessos [Efes] kent tarihi içinde Augustus dönemi bir duraklama olarak kabul edilir. Peki, Augustus kenti olarak Ephessos ve vatandaşları hakkında ne biliyoruz? MÖ 133 yılı ve Augustus’un MS 14’teki ölümü arasındaki geçen sürede Ephessos nnasıl bir değişim geçirdi ve bu değişimler ne kadar belirgindi? 3. yüzyılın başlarında yeni kuruluşu sırasında öncekinden farklı olarak şehir planı Artemis Tapınağı ile de uyumlu olan ızgara planlı sokak sistemine dayanıyordu. Bugün hala görünür durumda olan 9 kilometre uzunluğundaki kent surları dışında, bu yeni kurulan kentin ilk 150 yılının arkeolojik bulgularında şaşırtıcı bir şekilde boşluk bulunmaktadır. Yalnızca birkaç yapı – örnek olarak tiyatro ve de sonradan Ticaret Agorası’nın depolama alanları gösterilebilir– 3. yüzyılın karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır ve seramik buluntuları da oldukça yetersizdir.
- Yazar : Sabine Ladstaetter
- Tarih : 2021-04-03 14:24:19
Ephesos ve aşağı Kaystros vadisinin genel bir görünümü (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
Bu tatmin edici olmayan durum ancak 2. yüzyılın ortasında değişmiş, kentsel büyüme evresi ile birlikte bu noktada buluntuların yoğunluğunda da bir artış gerçekleşmiştir. Bu inşa faaliyetlerinin kamu yapılarında – tıpkı tiyatronun üst kısmındaki, muhtemelen Strategos’un ya da daha sonrasında Proconsul’ün konutu olan villa ile tiyatronun kendisi ve de liman – olduğu gibi yerleşim alanında da etkisi görülmektedir. Bu kentsel büyümenin bir diğer örneği de; günümüzde yamaç evlerin bulunduğu alanda, MÖ 1. yüzyılda son derece gösterişli donatımı ile inşa edilmiş peristyl avlulu evlerdir. MÖ 1. yüzyılın ortalarında Androklos Heroon’u olarak adlandırılan yapının inşası, kent merkezindeki caddeler boyunca sıralanan onurlandırma ve mezar anıtlarının yapımının de temeli oldu.
Yapay liman havzası oluşturulmadan önce Ephesos kıyı şeridi. 1: Bazilika; 2: Tiyatro; 3: Heroon; 4: Hadrianus Tapınağı; 5: Vedius Gymnasion’u; 6: Magnesia Kapısı; 7: Stadyum; 8: Aşağı Agora; 9: Yukarı Agora; 10: Mermer Cadde; 11: Tiyatro üzerindeki villa; 12: Serapeion; 13: Celsus Kütüphanesi Aşağı Agora’nın Güney Kapısı; 14: Yamaç evler; 15: Bizans Sarayı; 16: Macellum; 17: Olympieion; 18: Verulanus Stoası; 19: Liman Hamamları; 20: Roma Limanı havzası. (© ÖAW-ÖAI, Ch. Kurtze)
İmparator Augustus tarafından yapılan reformlar, bölgesel yönetim ve din olmak üzere özellikle bu iki alanda etkili olmuştur. Bununla birlikte, İmparator Marcus Antonius tarafından alınan kararları yeniden gözden geçirip düzeltmek ve Augustus’un rakibine ait bütün anıları da mutlaka yok etmesi gerekiyordu. Bu açıdan bakılınca Artemis kutsal alanında alınan önlemler ve yapılan düzenlemeler anlaşılır olmaktadır. Kutsal alanın sınırları yeniden kontrol edildi, sığınmacılar için ayrılmış alan kısıtlanmış, tapınak arazisi rahipler sınıfına geri verilmiş ve asıl olarak büyük olasılıkla Divus Julius ve Dea Roma onuruna olan bir Augusteum yapılmıştır. Bunlara ek olarak, kutsal alanın roma ritüllerine göre yeniden düzenlenmesine bağlı olarak tapınakta görevli Megabyzosların yerine rahibeler görevlendiriliyor.
İmparator Augustus’un Ephessos kentinin dini kurumlarını yeniden yapılandırmak için gösterdiği ilgi, MÖ 1. yüzyılın son on yılında kent merkezinde inşa edilmiş olan kült yapısı Prytaneion’da da kendini göstermektedir. Hestia kültü ve kutsal ateşini korumak, Artemis Kutsal Alanı’ndan görevliyken Augustus Döneminde kent merkezine taşınan Kuretler adı verilen görevliler de kalmıştır. Yaklaşık olarak aynı dönemde, Prytaneion’un doğusunda yeni bir kült alanı oluşturulmuş ancak anlamı tartışmalara yol açmıştır. MS 4 ile 11 yılları arasında iki katlı portikosu ve üç girişi ile inşa edilen ve bağışçısı C. Sextilius Pollio’nun da, reformların uygulanmasında rolü olan Bazilika Stoa’sı muhtemelen dolaylı olarak İmparator Augustus’un dini politikası ile ilişkilidir. Bu kapsamda yapılan son mimari analizlere göre, Bazilika Stoa’dan batıya yani Plateia’ya ve orada bulunan bağışçısının anıt mezarına uzanan bir merdivenin olması anlamsız değildir. Dahası, Bazilika’nın batı khalkidikum’u seyir terası ile meydanın ve orada gerçekleşen aktiviteler ile tören alaylarının etkileyici bir manzarasını sunmaktadır.
Androklos Heroon’u (© ÖAW-ÖAI, 7reasons)
Yukarı Agora’daki küçük tapınak, eksenel simetrik formu ile Bazilika yapısından önce inşa edilmiş olduğu varsayımını ortaya koyar ve inşası ile ilgili bir terminus post quem tarihlemeyi verir. Bu tarihleme temel çukuru kazısından ele geçen seramiklerin analiz sonuçlarıyla da desteklenir. İnşa evresini büyük olasılıkla geç Augustus - erken Tiberius dönemlerine tarihlemek doğrudur. Böylece İmparator Augustus döneminde sadece Yukarı Agora’nın görünümü değişmekle kalmamış, aynı zamanda burada yeni siyasi ve dini oluşumların göz önünde bulundurulduğu kent içi bir kült merkezi de oluşmuştur. Yukarı Agora, imparatorluk kültünün yanı sıra idari binaların da bulunduğu kentin politik merkezidir. Ancak açıkça görülmektedir ki, Yukarı Agora kamu yapıları ile dolu birden fazla terasa yayılmıştır. Kuzeyde, kent konseyinin merkezi Bouleuterion ve aynı zamanda en yüksek kent meclisinin merkezi olan Prytaneion ile bitişik olan meydanı portikolar çevrelemektedir. MS 1. yüzyılın ikinci yarısında, Ephessos o gün ki imparator, muhtemelen Domitian, onuru adına bir tapınak yapma ayrıcalığını almıştır. Bu kült yapı meydanların batısında yer almakta ve kendine özgü topografik konumu sayesinde uzaktan görülebilirdi. Domitian’ın ölümü ve “damnatio memoriae” yani bütün halk hafızasından hatırasının silinmesini takiben, tapınak, İmparator Vespasian ve Titus da dâhil olmak üzere tüm Flavian hanedanını onurlandırmak için kullanılmıştır. Ana caddenin onursal ve mezar yapıları ile detaylandırılması Augustus döneminde de devam etmiştir ve bu döneme şahitlik etmiş en az iki yapı bulunmaktadır; Sulla’nın torunu C. Memnius için yapılan onursal anıt sözde Memnius anıtı ve de IV. Arsinoe’un mezarı olduğu düşünülen Octagon. Bu dönemde Kuretler Caddesi daha henüz mermer levhalarla döşenmemiş, sıkıştırılmış bir tabaka çakıl ile kaplıdır. Hellenistik kent temeli süresince yayılan insula yapıları kapsamlı bir şekilde yapılandırılmamış, bunun yerine, yamaç evlerinin olduğu bölgeden ele geçen kanıtlara göre, doğrudan caddeyi gören alan üst kalitedeki konutlarla geliştirilirken, arkalarında kalan bölge ticari amaçlı kullanılmış ya da boş bırakılmıştır.
Aşağı Agora (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
Kent içi merkezi tepe yamaçlarındaki geniş çaplı gelişim geç Augustus – erken Tiberius döneminden önce gerçekleşmiş olamaz. Augustus yapı projelerinin Aşağı Agora üzerinde de etkisi olmuştur. Hellenistik agoranın karşısındaki genişleyen bir alan, MÖ 4./3. yüzyıllara dayanan Güney Kapısı ile bağlanmaktadır. Şimdi etrafı çevrelenmiş ve aslen her tarafı sokaklarla çevrili olan yapı, kenarları 150 metre genişlikte bir kareden oluşmaktadır. İnşa edilebilmesi ve düz bir taban seviyesinin sağlanabilmesi için büyük ölçüde toprağın kaldırılması gerekmiştir. Oysaki güneyde ve doğudaki portikoların yamaç derin bir şekilde kazılarak oturtulması, batıdaki ve kuzeydekilerde ise 4 metreye yakın toprağın eklenmesi ile yapıldığı görülmektedir. Erken imparatorluk dönemi agorası, zemin seviyesinde ve üst katta dört tane iki koridorlu portiko ve birbiri ardına sıralanmış oda dizisinden oluşmakta, başlangıçtakinden itibaren, kuzey, batı ve güneyde üç kapısı bulunmaktadır. Batı Kapısı, Aşağı Agora ve ticari pazarı, Ephessos limanı ile bağlamaktadır. Bu yapı bu nedenle şüphesiz, erken İmparatorluk döneminde, kentteki ürünlerin satış işlemlerinin gerçekleştiği en önemli alan olarak kabul edilebilir. Agoranın kuzeyde ve doğuda dış yüzünde portikolar sokaklar boyunca bitişik yapılmış, bu sırada batıda ise dışarıdan erişilir bir aşağı kat inşa edilmiştir.
Aşağı Agora’nın limana doğru açılan Batı Kapısı (© ÖAW-ÖAI, archive)
Bu çok büyük bodrum katı, yiyeceklerin depolanmasında kullanılmış, gerçekleşen bir deprem sonrasında, Tiberius döneminde çoktan kullanımı bırakılıp terk edilmiş; bilinçli bir şekilde içi toprakla doldurulmuş ve böylece yapı içindeki in situ arkeolojik kanıtın üzeri kapatılmıştır. Biraz sonra bu envantere tekrar geri döneceğiz. Şehrin, 2. yüzyılın ortasından itibaren ekonomik ve siyasi öneminin arttığını, Tiyatro için yapılan taş sahne yapısının ya da Panayırdağ’da bulunan dikkat çeker görünürlükteki peristil evin inşasının yapı kıstaslarında gözlemleyebiliriz. Bu bağlamda, II. Attalos önderliği altında, kıyının ilerlemesi ve tortu birikimi oluşumunu önlemek için dalgakıranların yapılması sayesinde Ephessos limanını siltasyona karşı korumak için yapılan çalışmalara da işaret edebiliriz. Kentteki birbiri ardı gelen gelişim hareketleri gerçekten de Augustus döneminde devam ettiyse de, zirve noktasına ancak Flavius – Hadrianus dönemlerinde ulaşmıştır.
Artemis kutsal alanı temenosu (© ÖAW-ÖAI, L. Zabranal)
Augustus döneminin yapı politikası sonuç olarak iki projede odaklanmış, bunlar arkeolojik kanıtlara da yansımıştır. İlki, Yukarı Agora’daki ilave kült alanlarında ve Pyrtaneion’un kuruluşunda maddi olarak kendini gösteren, dindeki tekrar yapılanmadır. İkincisi ise, ticari marketlerin genişletilerek ve limana olan bağlantısı sağlanarak, Ephessos’un Küçük Asya’daki Romalılar için en çok tercih edilen ticaret ve ulaşım merkezi konumuna getirilmesidir. Romalılar aynı zamanda şehrin alt yapısına da yatırım yapmışlardır. Büyüyen kentin içme suyu ve ev suyunu emniyete alabilmek için su kaynağı özel bir ilgi görmüştür. Su kemerleri, kentte çok sayıda halka açık çeşmeden su çekilebilmesi için dağlardan temiz su getirmekteydi. Nymphaea süslemeleri yapıların fonksiyonel amacını oldukça aşan bir düzeydeydi; bu ayrıntılı mimarisi ve heykel dekorları olan gösterişli yapılar aynı zamanda bağışçıların kendi onurlarına yaptırdıkları yapılar olarak işlev gördüler. Görülmeye değer bir yapı olan Laecanius Bassus Nymphaeum, tam olarak MS 79’ a tarihlenen mabet şeklinde ön cephesi bulunan bir çeşme yapısıdır. Mimarisi, kent planlaması ve alt yapısına değil de, şehrin seramiklerine bakmak Romanizasyonun karmaşık modeli üzerine yeni bakış açıları kazanmamızı sağlar.
Aşağı Agora’nın Güney Kapısı (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
Bu durumda da, MÖ geç 2. yüzyılda Ephessos’un Doğu Akdeniz’de seramik üretimi için öncü bir merkez haline gelmesi durumunu gözden geçirmek önemlidir. Ephessos rölyefli seramikleri ve kandillerinin, bütün Akdeniz Bölgesi boyunca bir dağılım alanına sahip olduğu görülmüş ve buna ek olarak Karadeniz Bölgesi ve Güney Mısır bölgesi sınırları içinde de ortaya çıkmıştır. Üstelik Ephessoslu çömlekçiler, aplike mal grubu ve beyaz astarlı seramiklerin yanı sıra “Pergamon grubu” seramikleri de taklit etmeye başlamışlar ve piyasada büyük başarı elde etmişlerdir. MÖ 1. yüzyılda Ephessos’ta bağımsız bir şekilde ortaya çıkan bir seramik grubu olan gri astarlı mal grubu üretimine başlandı, özellikle tabak üretimi sayesinde popüler oldu. Kelt bölgelerinde de bu ürün oldukça yaygındı. Özellikle düşük kalitedeki yerel kilin iyi kalitede seramik gruplarının üretimine uygun olmayışı ve kil malzemesinin uzun süreli bir ön işlemden geçmesine rağmen Ephessos’un geç Hellenistik ve Cumhuriyet döneminin en önemli seramik üretim merkezlerinden biri haline gelişi, oldukça kayda değer bir durumdur. Bu nedenle, kent tarafından desteklenen, kendine özgü bir yerel tarz oluşturan ve piyasada başarı sağlama becerisi olan son derece özel bir el işi, arz edilmiştir. İlk aşamada, Pergamon’a bağımlılık inkâr edilemez, ancak MÖ 2. yüzyılın ikinci yarısında Ephessoslu çömlekçiler artık bağımsız olarak çalışmaktaydılar.
Prytaneion’un rekonstrüksiyonu (© ÖAW-ÖAI, M. La Torre)
MÖ 133’te Pergamon Krallığı’nın yerini Roma eyalet teşkilatı almıştır ve böylelikle Ephessos, Doğu Akdeniz’in en önemli ticaret merkezi haline gelmiştir. Elbette bunu birkaç yıl öncesinde, Delos emporium’unun oluşumu ve doğu-batı arasındaki ekonomik ağ için bir merkez olarak işlev görmesi, özellikle Ephessos olmakla birlikte Asya’da ekonomik ve kentsel gelişimlere yeni bir soluk getirmiştir. Ephessos’un jeopolitik konumu, işlev gören limanı ve ticaret yollarının geçiş noktasında olması Romalıların şehri desteklemesi ve eyaletin idari merkezi yapması için yeterli bir nedendir. Seramik pazarı için bu gelişme ticaret ve zanaatın bölgeler üstü hale gelmesi anlamını taşır. Bu nedenle geç Hellenistik çanak-çömlek üretimi MÖ 2. ve 1. yüzyıldaki genel ekonomik gelişimin bir parçası olarak görülmelidir. Nüfustaki artış ve Romalı eyalet memurlarının yerleşmesiyle, yerel endüstrinin güçlendirilmesi ve ticari ürünlere talep artmıştır. Ancak söylendiğine göre sayısı bin kişiyi bulan Roma vatandaşları ve tüccarlarına rağmen Ephessos’taki kültür malzemesi Augustus dönemine kadar Roma’dan çok Yunan kimliğini korumuştur. Ephessos vatandaşlarının Yunan tabaklarından yemek yiyip, Yunan kaplarından içmeyi tercih ettiklerini söyleyebiliriz. MÖ 1. yüzyılın sonlarında, sözde Sigillata konseptinin Küçük Asya’da icadı Ephessoslu çömlekçiler için temel sorunlara neden olmuştur.
Bazilika Stoası (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
MÖ 30 civarında, Doğu Sigillata B’nin Menderes vadisinde ortaya çıktığı arkeometrik analizler sonucu kanıtlanmıştır. Yaşlı Plinius, Tralles’ten ihracata yönelik bir üretim merkezi olarak bahsetmektedir. Ayrıca, Notion’da ele geçen bir seramik parçası, kentin antik ismini işaret ederek, “EK KAI/ΣAPHAΣ” yazısı ile mühürlenmiştir. Diğer bölgelerdeki sigillata endüstrisinin hızla gelişmesinin etkisiyle, atölyeler kentlerden, neredeyse hiçbir özel muameleye ihtiyaç gerektirmeyen en iyi kil çukurlarına taşınmışlardır. Muhtemelen çok karlı olmayan Polis kavramı, uzak nakliye mesafelerinin kabul edildiği, ekonomik-rasyonel ve kar odaklı ilkelerle uyumlu bir üretim için terk edilmiştir. Yeni üretim ve dağıtım anlayışı, ağırlıklı olarak yerli seçkin kişiler, Romalı tüccarlar ve politikacıların etkileşimlerine dayalıdır. Yardımcı, ek atölyelerin kurulma ve Doğu Akdeniz’de yeni satış noktalarının açılma şansı, Caius Sentius gibi girişimci iş adamlarının bu işlemlere dâhil olmak ve Doğu’da Arretine Sigillata için atölye şubeleri açmasına şüphesiz bir teşvik sağlamış olabilir. Bu nedenle, MS 1. yüzyılın başında, daha iyi bilinen ve geniş alana dağıtılmış Doğu Sigillata B grubunun, Arretine Sigillata grubuna derin bir bağımlılık göstermesi çok da şaşırtıcı değildir. İtalyan prototiplerine dayanarak üretilmeye başlanan çanak-çömlekler, muhtemelen yapıldıkları dönemin genel tercihlerine uygunluk göstermektedir.
Yukarı Agora’nın zemin planı (© ÖAW-ÖAI, Ch. Kurtze)
Ephessoslu çömlekçiler, hibrid kaplar üreterek modaya uymaya çalışmışlardır. Gri astarlı, iç kısmında palmet baskılı ve dış tarafında aplike süslemeli tabak, bu gelişmeler için kayda değer ve özgün bir örnektir. Öte yandan, Menderes vadisindeki Sigillata çömlekçileri daha klasik görüşlü müşterilerini DSB-kraterleri ve Batı Yamacı seramik grubu ürünleri ile memnun etmeye çalışmışlardır. Ancak bütün çabalara rağmen, Ephessoslu çömlekçiler varlıklarını sürdürememişlerdir.
Ephessos rölyefli kase (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
En azından Augustus döneminin sonlarında, yüksek kalitedeki seramik üretimi Menderes vadisine doğru kaymıştır ve geç Hellenistik Dönemin zanaatının büyük başarı kazanan anlayışı kaybolmuştur. Augustus dönemi sırasında aynı zamanda yeni bir tip amphora tanıtılmıştır; üretiminin Ephessos civarındaki atölyelerde ve Küçük Asya’daki diğer alanlarda yapıldığı petrografik analizlerle kanıtlanmıştır. Bu bağlamda da, MÖ 2. ve 1. yüzyıllardaki durum tartışılmalıdır. Geç Hellenistik Dönemin amphora çeşitliliği bir yandan Rhodos, Knidos ve Kos’tan gelen sınırlı sayıdaki ithal ürünler, diğer yandan güçlü yerel üretimle tanımlanmaktadır. Bu yerel üretim kendini, ilk önce MÖ geç 3. yüzyılda başlayıp MÖ 1. yüzyılın ortalarına kadar görülmeye devam eden Mantar Ağız Kenarlı Amphora olarak göstermiştir. Augustus döneminde gerçekten de batıdan ithal ürünlerde artış – İspanya, Afrika, İtalya – açıkça görülmesine rağmen batıdan ithal ürünler hiçbir zaman piyasanın %20’sinden fazlasını temsil etmemiştir. Girit, Kıbrıs ve Mısır dâhil olmak üzere Yunanistan’dan gelen amphoraların oranı son derece küçüktür; Ephessos erken Roma İmparatorluğu döneminde onların ticari ağlarına bağlı görünmemektedir.
Domitianus meydanı (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
Augustus döneminde, tamamen yeni bir amphora tipi yaratılmıştır; tipolojik karakter özellikleri – kaidesi, oldukça ince cidarlı oluşu, omuzdaki belirginlik, çift dudaklı ağız kenarlı yüksek boyun ve yanda kulp ayırt etmeyi kolaylaştırmaktadır. Ephessos bu ürünün üretildiği tek yer değildir, örneklerdeki değişken kil kalitesi bölgedeki birçok sayıda çömlekçinin üretim yaptığını göstermektedir. Dikkatle şunu önerebiliriz ki, Agora F 65-66 amphoralarda, bölgedeki tarımsal reformlar süresince gelişen ve Küçük Asya’ya özgü karakteristikleri olan bir tip tanımlanabilmektedir. Bu amphoralarda taşınan şarabın kalitesi tartışmasız değildi; Plinius bu şarabın içilemeyecek türde ve yalnızca baş ağrısını arttırdığı yönünde ifade verirken, Strabon, Asya ve özellikle Pygela şaraplarından tıbbi amaçlarından ötürü övgü ile bahsetmektedir. Eğer burada tek seferlik tüketim durumu ile karşı karşıya olduğumuzu var saymak istemezsek, Augustus dönemi geniş dağılım alanı çeşitliliği Strabon’un anlattıklarını destekler şekilde görülmektedir.
L. Sextilius Pollio su kemeri (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
Şöyle özetleyelim ki: Ephessos’un seramik üretimi ve nüfusunun tüketim alışkanlıkları MÖ 1. yüzyılın son çeyreğine kadar Hellenistik geleneklere bağlı olarak devam etmiştir. Ancak Augustus döneminde kuvvetli değişimler yaşandığı doğrulanmıştır. Toprak mülkiyetine ilişkin yeni düzenlemelerin yanı sıra yapılan ekonomik reformlar üretim sürecinin temel ilkelerinin yeniden düzenlenmesinde muhtemelen belirleyici etken olmuş; bununla birlikte, sosyal belirleyici unsurlar zevk ve moda anlayışının yönüne karar vermiştir.
Arezzo’dan İtalyan Sigillata (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
Aynı zamanda şehrin, korsanlıkta azalmanın göründüğü ve barışın başladığı bir dönem olan Augustus hükümdarlığı sırasında geniş kapsamlı bir ticaret ağına bağlı olması, ürünlerin yer değiştirmesi sırasında oldukça yararlı olmuştur. Augustus döneminde gözlemlenen çeşitlilik sadece birkaç on yıl sonra tek tipleşmeye ve değersizleşmeye kurban gitmiştir. Bir adım daha ileri gidersek, MS 1. yüzyılın ortası ve sonlarında büyük bir tekdüzelik ve neredeyse hiç ithal ürünün olmayışı Ephessos iyi kaliteli seramik gruplarının karakteristik özellikleri haline gelmiştir. Seramik piyasasında bir “kırsallaşma” beyan edilmiş olması bölgesel üretim merkezleri tarafından tatmin edici bir tedarik olduğuna işaret etmektedir.
Memmius anıtı (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
Doğu Sigillata B yerel seramik piyasasındaki baskın sofra gereci olmuştur. Bu durum, Teras Ev 2, Flavius konut birimi yapısı 1’deki kaliteli mal gruplarının karşılaştırmalı dağılımını gösteren grafiğe baktığımızda ele geçen Sigillataların %90’ının Doğu Sigillata B oluşu ile daha da çarpıcı hale gelmektedir. Bu dönemden ele geçen kompleks buluntular bölgesel bir dağılım şablonunun - geç Hellenistik Dönemdekine benzer bir şekilde – kendi mal gruplarının baskınlığı ile açıkça var olduğu sonucuna ulaşmamızı sağlar. Küçük Asya, Roma İmparatorluğuna MÖ 133’te dahil edildiğinde, Ephessos, yeni Asya eyaletinin başkenti olarak atanmış ve kent bir metropol haline gelmiştir. Strabon, MS erken 1. yüzyılda hâlihazırda kentin, “Asya’nın, Toros Dağları’nın bu yanındaki en büyük emporiumu” olduğunu belirtmiştir.
Ephesos Gri mal grubu tabak (© ÖAW-ÖAI, N. Gail)
Romalılar, Ephessos’u bir hayli düşünerek seçmişlerdir: Pergamon’un aksine – yöneticinin önceki ikameti – Ephessos, tam olarak işlev gören bir limanı kontrol eder ve yönetici aile Attaloslara bağlı değildir. Bu bakış açısı altında bakıldığında Ephessos, Roma gücünü mimari açıdan uygulamak ve Küçük Asya’ya Roma yaşam tarzını benimsetmek için en ideal yerdir. Sonraki iki yüzyıl boyunca, Doğu Yunan’da, Roma ile karşılaştırılmaktan gurur duyan bir Roma kenti gelişmiştir.
EN ÇOK OKUNANLAR
Altınlarla Donatılmış Trakyalı Savaşçı Mezarı Bulundu
Arkeologlardan oluşan bir ekip, Bulgaristan'ın Topolovgrad kenti yakınlarındaki Kapitan Petko Voyvoda köyünde çok heyecan verici bir keşifte bulunarak, Trakyalı bir savaşçının mezarını ve altından oluşan pek çok eseri ortaya çıkardı.
- Trakyalı
- Trak
- Savaşçı
- Süvari
- Mezar
- Altın
- Yüzük
- Hançer
- Zırh
- Hazine
- At
- Bulgaristan
- Thracian
- Thracian
- Warrior
- Cavalry
- Tomb
- Gold
- Ring
- Dagger
- Armour
- Treasure
- Horse
- Bulgaria
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archa
Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu
Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.
SON İÇERİKLER
1800 Yıllık Gümüş Muska Bulundu
- Muska
- Tılsım
- Gümüş
- Latince
- Hıristiyanlık
- Hıristiyan
- İsa Peygamber
- Mesih
- Avrupa
- Almanya
- Mezar
- İskelet
- 3D
- X-R
- Amulet
- Talisman
- Silver
- Christianity
- Christian
- Jesus Christ
- Christ
- Europe
- Germany
- Tomb
- Skeleton
- 3D
- X-R
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gü
Almanya’da Bulunan Roma Zırhının Yerel Zanaatkarlarca Onarıldığı Anlaşıldı
- Zırh
- Roma
- Romalı
- Lejyoner
- Ordu
- Zanaat
- Tamirat
- Lojistik
- Almanya
- Armour
- Roman
- Roman
- Legionary
- Army
- Craft
- Repair
- Logistics
- Germany
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archaeology News
- Ancient
- World Archaeology
Abu Dabi’de Türkiye’nin Gece Müzeciliği Konuşuldu
- Gece Müzeciliği
- Abu Dabi
- Türkiye
- SICPA
- Heritage Middle East
- Ephesos
- Hierapolis
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archaeology News
- Ancient
- World Archaeology