Geçmişin Tuvalet Alışkanlıkları ve Latrinalar

Eski çağdaki tuvalet alışkanlıkları binlerce yıllık bir evrimin sonucu olarak günümüzdeki durumuna ulaşmış. Yapılan kazı ve araştırmalar en erken tuvaletlerin mimari bir tasarı olarak MÖ 3. binin başlarına kadar gittiğini gösteriyor. Yeni yapılan araştırmalar sonucunda da bu tarihi daha erkene çekmek mümkün.

Antik dönem latrina illüstrasyonu.

Uygarlığın gelişme süreci dikkate alındığında, bu ilk tuvaletler medeniyetlerin beşiği olan Mezopotamya ve İndus vadisinde görülüyor. Daha sonra uygarlığın batıya doğru ilerlemesiyle de paralel olarak MÖ 2. binde Girit’te Knossos sarayında, MÖ 14. yüzyılda Mısır’da Tel-el Amarna’da MÖ 7.yüzyılda da Anadolu’da Çavuştepe Urartu yerleşmesinde farklı tipteki tuvaletlere rastlanılıyor. Bu en erken tuvaletler, genel olarak sabit bir klozete ya da lazımlık tarzı taşınabilir bir kaptan oluşan basit bir yapıya sahipler. Kıta Yunanistan’da da ilk tuvalet Euboeia’da Dytos’taki özel bir evin içerisine yerleştirilmiş iki atık deliğine sahip formuyla MÖ 4. yüzyıla tarihlendiriliyor. Hellenistik Çağla birlikte, özellikle Olynthos, Nemea, Priene gibi antik kentlerdeki özel konutlarda atık su kanallarına sahip sabit tuvaletlere rastlanılıyor. Atina’da ise MÖ 2. yüzyılla birlikte, Roma döneminde kamu tuvaletleri olarak adlandırabileceğimiz Latrinaların ilk öncüleri karşımıza çıkıyor.

Connolly, P., The Ancient City life in Classical Athens & Roma, Oxford.

Mimari öğelerin yanı sıra yazılı kaynaklarda da eski çağlardaki tuvalet alışkanlıkları hakkında önemli ipuçları verilmekte. Grek tuvalet alışkanlıklarıyla ilgili en erken verileri ünlü Ozan Hesiodos’tan ediniyoruz. Ona göre tuvalet yapılırken yüzü güneşe dönmek, geceleri yol üstünü kullanmak doğru değil. Çömelmeli ya da avlu duvarları kullanılmalı. Akarsulara küçük tuvaletini yapmak ya da benzeri davranışlarda bulunmak kötü sayılan bir tutum. Tuvalet pratikleriyle ilgili bilgi aldığımız bir diğer önemli tarihçi ise Herodotos. O, Mısırlı kadınların ayakta, erkeklerin ise oturarak küçük tuvaletlerini yaptıklarından bahsediyor. Tuvalet kültürüyle ilgili diğer önemli bilgileri ise klasik oyun metinlerinden ediniyoruz. Örneğin Aristophanes’in “Arılar” adlı oyununda Dionysos’un poposunun kölesi tarafından süngerle temizlendiğinden bahsediyor. Bu da bize günümüzde kullandığımız tuvalet kâğıtları yerine antik çağda süngerlerin aynı işlevle kullanıldıklarını gösteriyor.

Skolastika Hamamı Latrinası, Efes

Kırmızı figürlü vazolar üzerindeki resimlerde ve özellikle şölen sahnelerinde dışkıların evlerden vazolar aracılığıyla yol boyunca devam eden üstü açık kanallara atıldığı görülüyor. Vazo resimlerinde sabrı taşan ve daha fazla dayanacak hali kalmayanlar, asılmış bir amfora gibi ellerine geçirdikleri ilk kapla ihtiyaçlarını görür vaziyette resmedilmişler. Vazo resimlerinin şölen ağırlıklı sahnelerinde köleler efendileri için ellerinde lasana, lekane, amis gibi kapları taşırken ya da efendileri bu kaplarda ihtiyaçlarını giderirken gösteren örneklere de rastlanılıyor. Hem mimari hem de görsel buluntulardan, Greklerde ve çevre kültürlerde tuvalet içi bir mekân kullanımının yaygın olmadığı, ancak tuvalet ihtiyacının taşıma kaplarda ve özellikle de erken çağlardan beri doğada görüldüğü anlaşılıyor. Gerçek anlamda ister özel, ister kamusal olsun; tuvalet mekânlarının işlevsel hale gelmesi kanalizasyon ve su taşıma sistemlerinin gelişmesi ile paralel. Günümüzdeki hijyen kavramının oluşması, insanlığın uzun süreli geçirdiği evrimin bir sonucu olarak, tam anlamıyla 19. yüzyıl başlarında anlaşılmış, hijyenle bağlantılı yapı komplekslerinin önemi bu dönemde doruğa ulaşmış.    

Roma Dönemi Sardis Latrinası 3b- Metropolis Latrinası

Yukarıda değindiğimiz tuvalet mimarisi ve tuvalet alışkanlıklarına ait ilk denemelerden sonra, Roma dönemindeki su taşıma sistemlerinin gelişmesiyle birlikte kentlerde ihtiyaç duyulan kamusal tuvaletler yani Latrinalar doğmuştur. Roma dönemi kamu tuvaletleri, günümüz atık sistemlerinin başarısına yaklaşık olarak iki bin yıl öncesinde ulaşmayı başarmış, günümüz tuvaletleri ise geçmiş birikimin üzerine sadece hijyenle bağlantılı öğelerin eklenmesini sağlamıştır.

Çocuk tuvaleti    

Roma döneminde sadece tuvalet mimarisi ve su taşıma sistemlerinin gelişmesinin yanında konu ile ilgili çıkarılan yasalar da çok önemli bir yere sahip. Özellikle çöplerin ve tuvalet atıklarının kentlerden uzak bir noktada çitlerle çevrelenmiş konumda toplandığı ve halkın buraya giriş çıkışının yasaklandığı biliniyor. Ayrıca Roma’da temiz su kaynaklarının pisletilmesi yasaklanmış. Pompei’de halkın su ihtiyacını karşılayan havuzun üzerindeki bir yazıtta, özellikle insan atıkları tarafından suyun pisletilmesinin yasaklandığı anlaşılıyor. Fakat bütün bu yasaklamalara karşın su kaynaklarının kirletilmekten pek de kurtulamadığı anlaşılıyor.

Evlerde kullanılan tipik özel bir tuvalet yapısı. Tuvaletler genelde, aynı drenaj sistemini kullanmak amacıyla, mutfak yakınlarında ya da mutfak içinde yapılırdı. Mutfaktan alınan bir kova suyun tuvalete basınç yapılarak dökülmesiyle tuvaletlerin temizliği sağlanırdı; olasılıkla sadece zengin evlerinde, normal halk tuvaletlerinde olduğu gibi, temizlik için akan su basınç sistemi kullanılabiliyordu.

Romalılar doğada olan her şeyin bir tanrı ya da tanrıçanın etkisiyle olduğuna inanırlardı. Kanalların, dışkıların hatta midede biriken gazların bile tanrıları vardı. Cloacina ortak lağım kanalı tanrıçasıydı. Kanal tıkandığı zaman ya da taştığı zaman ona dua edilirdi. Erken dönem bir Roma hükümdarı olan Titus Tacius, Cloacina’nın güçlerine inanırdı. Kendi helâsı da tanrıçanın bir heykelini koyduğu Cloacina’ya yaraşır bir tapınaktaydı. Bazıları Cloacina’nın ışığını, aşk tanrıçası olan Venus ile paylaştığına inanırlardı. Bir kanalda Venus’ün Venus Cloacina adlı heykeli bulunmuştur. Stercutius da dışkı tanrısıydı. Çiftçiler tarlalarını gübreledikleri zaman Stercutius’a dua ederlerdi. Crepitus ise rahatlama ve mide gazı tanrısıydı. Gaz çıkaramayanlar ve midelerinden şikâyet edenler bu tanrıdan medet umarlardı.

Latrina’ya giren kişi ilk olarak önünde yer alan havuzdan süngerli sopasını alır ve genelde ahşaptan ya da mermerden olan anahtar deliği formundaki oturma sıralarına otururdu. İhtiyacını gören kişi önünden sürekli temiz su akan kanalıda kullanarak süngerli sopayla temizliğini sağlar, tekrar başkalarının da kullanabilmesi için süngerli sopayı Latrina ortasındaki havuzcuğa geri bırakırdı.

Yasak olmasına karşın çok katlı Roma evlerinin pencerelerinde caddelere atılan atıklar birçok kişinin yaralanmasına neden olmuş. Bu konuda açılan davalarda suçlu tespit edilemediğinde ise ceza tüm apartman sakinlerine kesilmişti. Tuvalet ihtiyaçlarının bu kaplarda giderilmesinin temel nedeni, özellikle halka açık Roma konutlarının katlı yapısının su taşıma sistemlerinin apartmanlara bağlanmasında büyük güçlükler doğurmasıydı. Daha sonra, bu ihtiyaçların apartmanlarda giderilmeye devam edilmesinin yanı sıra kentlerde tuvalet ihtiyaçlarının görülebileceği Roma kamu tuvaletleri olan Latrinalar ortaya çıkmıştı.

Skolastika. Anahtar deliği formundaki oturma sıraları.

Roma yaşam hayatında Latrinalar yaygınlaşmadan önce en sık kullanılan yöntem gastra adı verilen ve sokaklarda belli noktalara yerleştirilen kapların kullanılmasıydı. Bu kaplar çırpıcılar olarak nitelendirilen dönemin kuru temizleyicileri tarafından, temizliğin ana maddesi olan sodyumun (idrarın) toplanmasında kullanılırdı. Bu kaplarda toplanan idrar, çamaşırların temizlenmesinde ve tekstil sektöründe de kullanılırdı. Roma İmparatorlarının latrinalardan olduğu kadar bu kaplardan da vergi aldıkları bilinir. Yine Roma döneminde dışkı atıklarının toplanmasından sorumlu görevli bir sınıfın varlığı da biliniyor. Ayrıca toplanan bu dışkı atıkları çiftçilere satılarak gübre amacıyla tarım yapılan arazilerde kullanılmaktaydı.

Metropolis latrinası oturma yerleri restore edilmiş hali.

Kamu latrinalarının yanında nadir olarak villa tipi konutlarda da tuvaletlere rastlanmakta. Bu mekânlar tuvaletten çok mutfağın atıklarının caddelere ya da kuyulara atıldığı boşaltım odacıkları niteliğindeydi. Çok dar bir alana sahip olan bu mekânlar, bazen pencerelerle aydınlatılmaktaydı. Bu mekânlar genel olarak havasız ve çeşitli haşeratların istilasına uğramış yerlerdi. Kapısı olan örneklerin dışında kapısız örnekler de mevcuttu. Bu tuvaletler konutlarda genelde tek kişilik, fakat iş yerlerinde büyük yapılarda iki, dört hatta sekiz kişilikti. Ev tuvaletlerinde genelde oturma yeri ahşaptandı ve ayakların konduğu bir platformun altındaki küçük bir açıklıktan boşaltılan taşıma suyuyla temizlenmekteydiler. Ev tuvaletleri genel olarak mutfağın bir bölümünü oluşturduğu için tuvaletin atık kanalı aynı zamanda mutfaktaki yemek artık ve atıklarının da bu kanaldan boşaltılmalarını sağlamaktaydı. Böylece sınırlı sayıdaki su rezervleri atık sularının değerlendirilmesiyle de fazla harcanmamış oluyordu.

Ephesos Doğu Hamamı Latrinası. Latrinalar Roma şehirlerinde hamamların bir bölümü olarak ya da kentlerin işlek merkezlerinde bağımsız olarak inşa edilirlerdi. Latrinaların suyla bağlı işleyişleri genel olarak hamam yapılarının ayrı bir bölümünde inşa edilmelerini sağlardı.

Bazı ev tuvaletlerinin duvarlarında dekoratif amaçlı olarak deniz hayvanları, çiçek ve doğa motifleri en sık rastlanılan bezeme türleri içerisinde yer almaktaydı. Efes’te yamaç evler içerisinde yer alan bir tuvaletin duvarlarında diktatör Sulla’nın resmi betimlenmişti. Buna ek olarak Ostia’da 7 filozof oturur tarzda ihtiyaçlarını görürken tasvir edilmişti. Ayrıca Thales, Solon gibi ünlü filozofların da isimlerinin duvarlarda yazılı olduğu görülmekte. Bu filozof isim ve figür betimlemelerinin olasılıkla akılsal dinginliğin kökeninde fiziksel rahatlamanın yattığının vurgulanmak istenmesi yatmaktaydı. 

Tuvalet mimarisi, Roma dönemiyle birlikte kamuya açık mekânlar olarak Latrina adıyla ortaya çıkar. Kamu yapısı olan bu yapılar fiziksel ihtiyaçların görüldüğü bir mekân olmanın dışında sosyalleşmenin de doğal mekânları oldular. Sadece tuvalet ihtiyacının görülmediği uzun sohbetlerin yapılıp politika ve siyasetin tartışıldığı toplanma mekânları olarak hamamlarla ortak bir işlevi de üstlendiler. Latrinalar öncesinde ortaya çıkan tuvalet mekânları, insanlık tarihinin hijyene verdiği önemin ilk basamaklarıydı. Antik çağın kendine has tuvalet kültürünün toplu olarak yaşandığı bu yapılar; kalitenin, arazinin, şehrin ekonomisinin etkileri sonucunda tipolojik farklılıklar gösterirler.

Latrinalar Roma şehirlerinde hamamların bir bölümü olarak ya da kentlerin işlek merkezlerinde bağımsız olarak inşa edilirler. Latrinaların suyla bağlı işleyişleri genel olarak hamam yapılarının ayrı bir bölümünde inşa edilmelerini sağlar. Böylece teknik olarak bu yapıların su sistemlerinden yaralanmak hem ekonomik hem de çok daha kolaydı. Hamamların sayıca çok fazla kişiye hizmet etmeleri Latrinaların su ile beraber neden daha çok bu yapı kompleksleri içerisinde yer aldıklarını da açıklamaktaydı. Kentlerin ileri gelen zenginlerinin özel destekleriyle yaptırılan Latrinalar halkın herkesimi tarafından kullanılabilmekteydi. Latrinalara hamamlarda olduğu gibi az bir ücret ödenerek girildiği düşünülse de bu kesin olarak doğrulanmamakta. Ayrıca Latrinaların kadınlar ve erkekler dışında çocuklar tarafından da kullanıldıkları bilinmekte.

Latrina’ya giren kişi ilk olarak önünde yer alan havuzcuktan süngerli sopasını alır ve genelde ahşaptan ya da mermerden olan anahtar deliği formundaki oturma sıralarına otururdu. İhtiyacını gören kişi önünden sürekli temiz su akan kanalıda kullanarak süngerli sopayla temizliğini sağlar, tekrar başkalarının da kullanabilmesi için süngerli sopayı Latrina ortasındaki havuzcuğa geri bırakırdı. Bu şekilde Latrinalarda aynı anda çok sayıda kişi tuvalet ihtiyacını görebilmekteydi. Yapılan araştırmalar kamu Latrinalarının minimum 20 maksimum da 100 kişiye hizmet edebileceklerini göstermekte. Bu kadar kişinin tuvaletleri kullanması pekte hoş görünmeyebilirdi, fakat ortası açık Latrinalarda hava dolaşımı olduğu için kötü kokuların kolay dağılması sağlanmaktaydı. Ayrıca dışkıların atıldığı kanallar da basınçlı su desteğiyle temizlenmekte böylece de Latrinaların hem hava hem de su desteğiyle temizlenmesi sağlanmaktaydı. Yapılan araştırmalar Latrinaların MS 1. yüzyıl ile ortaya çıkmaya başladıklarını daha sonraki dönemlerde de sayılarının hızla artarak devam etmiş olduğunu, imparatorluğun en zengin olduğu dönem olan MS 2. yüzyıl ile de sayılarının doruğa ulaştığı anlaşılmaktadır.  MS 315 yılına gelindiğinde de Roma’da 145 adet Latrinanın var olduğu saptanmıştır. Latrinalar MS 6. yüzyıla kadar varlıklarını sürdürseler de Hıristiyanlığın yayılmasıyla beraber yavaş yavaş ortadan kalkmışlardır.

Roma Latrinalarında yapılan dışkı analizlerinde atıkların çoğunlukla tahıllar olduğu, bununla beraber baharat, biber, zeytinyağı, incir, üzüm, şeftali gibi sebze ve meyvelerin bolca tüketildikleri bunun yanı sıra hayvansal gıdalar olarak da küçükbaş hayvanların, balığın, deniz kabuklularının ve yumurtanın yoğun olarak yendiği anlaşılmakta. Ayrıca büyük baş hayvanların da tüketildiği bilinse de bunun yukarıda sayılan yiyeceklerin dışında daha az oranda oldukları anlaşılmaktadır.

Efes Yamaçevler genel görünüm. Fotoğraf; Bilge Yılmaz

Yaklaşık olarak günümüzden 2000 yıl önce ilk defa ortaya çıkan kamu tuvaletleri ya da Latincesiyle Latrinalar uygarlaşma sürecinde kentli yurttaş olma kavramının da bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu yapıların temel olarak ortaya çıkış nedenleri hijyenmiş gibi düşünülse de hastalıkların kökeninde mikroorganizmaların varlığı, 19. yüzyıla kadar anlaşılamadığı için asıl etken görsel anlamda ortaya çıkan bir kirliliğin kentlerde önüne geçmekti. Ayrıca bu düşünce sağlığın, Roma kentlerinde korunmasında bilmeden atılan önemli bir adım olarak da yorumlanmalıdır. Bugünkü tuvalet anlayışı, antik çağın basit bir tarz olarak ortaya koyduğu ev tuvaletlerine geri dönüş niteliğindeyken, günümüz kamu tuvaletleri de Roma Latrinalarının sosyal işlevini yüklenmeyip daha çok fiziksel ihtiyacın görüldüğü yapılar olarak karşımıza çıkar. Tuvaletler, Antik Çağ insanı ile günümüz insanı arasındaki kültürel uçurumlar, modern yaşamda doğal ihtiyaçların giderilmesinde hem zamanın ekonomik kullanılması hem de bu yapıların sosyalizasyon için etiksel nedenlerden dolayı tercih edilmemesi ve hijyenle bağlantılı gereksinimler nedeniyle günümüz şeklini almıştır.

Kaynak: Aktüel Arkeoloji Dergisi “İstanbul ve Ütopyalar”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER