Irmak İnançları ve Öyküleri

Mısır, Mezopotamya ve İndus Vadisi’ndeki kadar büyük uygarlıklar yaratıp onlara beşiklik edememiş olmalarına rağmen Anadolu ırmakları da farklı biçimde yaşam ortamı sağlayan olağanüstü yerlerdi. Bunu kavramak için bir ayağınız bozkırda, diğer ayağınız ise ırmak vadisi kenarında durmanız ve ikisi arasındaki zıddiyeti seyre dalmanız gerekir.

Tuna Nehri, Wachau Vadisi, Avusturya

Her durumda sulak alanlar, vadiler ve dere boyu uzanan bahçeler, tarlalar ve otlaklar kıraç yerlerden tamamen farklılar. Sayılarının daha fazla, sularının daha bol ve temiz olduğunu, çevrelerinde oturanlara çok yönlü yaşam kaynakları sağladıklarını ve günümüzdeki berbat ve içler acısı manzarayı sunmadıklarını belirtmeye gerek mı, bilemiyorum. En önemlisi, bugün hiç kimsenin aklının kenarından bile geçmeyen efsane ve söylencelerle tıka basa doluydular ve böylece insan yaşamına destekleri sadece dünyevi ve madden değil, uhrevi de oluyordu. Bu da şu anlama geliyordu: Herhangi bir ırmak vadisine veya dereye inen bir insan, sadece susuzluğunu gidermiyor, serinlemiyor, gördüğü hayat dolu manzaraya hayran kalmıyor, aynı zamanda bir anda kafasında canlanan “ırmak hikâye ve efsaneleri”yle haşır neşir oluyor, neşeleniyor, ruhunu da doyuruyordu. Sessiz ya da hırçın akan bir ırmağın sepetlere konulup atılan ve “ınga ınga” diye bağıran sabi otuz erkek kardeşle, Sargon’la, Musa’yla, Darius’la, Remus ve Romulus kardeşlerle süslenmesi ya da yeri geldiğinde fetiş, hatta tanrı kılığına bile girmesi, ona bambaşka bir anlam yüklüyor, rol biçiyordu. İşte bu noktada insan hayaline sınırlama koymak olanaksızdı. Ağlayan sızlayan ve dizlerini döven analar, hiçbir şeyden habersiz çocukları yutmaya hazırlanan canavarlar ve kırmızı dilli, pembe ağızlı zehirli yılanlar, onları bulup sudan çıkaran iyi kalpli köylüler, çobanlar, balıkçılar ve tanrılar birer birer gözlerinizin önünden geçiyorlar. Bu da mı yetmedi? Kayalıklarda uzanmış yatan iri kaslı Nympheler, Irmak Tanrıları, dere kenarlarında orgiyastik alemler yapan balmumu tenli Amazonlar, ırmakların takındıkları mistik havaya daha da sonu gelmez bir derinlik veriyorlar.

John William Waterhouse, Hylas ve Nympheler 1896, Manchester Art Gallery ©zazzle

Müslüman kanı akıta akıta Selef Irmağı’na (Göksu) kadar dayanan Haçlı kralı Barbarossa, eğer Kudüs’e kadar gitmeyi başarsaydı daha ne kadar kan dökeceği aklınıza geldiğinde, giydiği zırhlarla daha da hantallaşan bedenini dibe çekerek onu boğan ırmağa tapınasınız, kurban sunasınız gelirdi. Hristiyanların Süleyman Şah’ı boğan Fırat’a karşı besledikleri benzer duyguları yadsımayın; onun yerine onun mezarını bir avuç dolusu teröristi bahane ederek yerinden söküp bir yana atan tarih bilincinden yoksunlara diş bileyin, daha iyi! Hayal aleminiz kanmadı mı? O zaman Kydnos (Tarsus) Çayı kenarına gidin ve serinleyeceğim diye terli terli kendini buz gibi akan serin sulara atan ve atletik bedeni taş kesilen Büyük İskender’i seyredin. Bazılarına göre ilaç, bazılarına göreyse ölümcül zehir hazırladığına inanılan doktoru Akarnanyalı Filip’in büyük bir telaş içinde bir çadırdan diğerine girip çıktığını ve çevredeki dağ eteklerinden hasımlarının öleceği anı sabırsızlıkla bekleyen Pers ajanlarını düşünün…

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 97. Sayı “Ötzi’den Herakles’e”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER