Kara Ölüm; 1348 Veba Salgını ve Orta Çağ Avrupa'sına Etkileri

14. yüzyıl Orta Çağ Avrupa'sı için felaketlerle dolu bir yüzyıl olmuştur. 1315-1322 arasında yaşanan büyük kıtlık, 1337'e İngiltere ve Fransa arasında başlayan Yüzyıl Savaşları, 1381 Köylü İsyanı buna sebep olan gelişmeler arasında sayılabilir ancak bu dönemin belki de en kötü vakası 1348 yılında Avrupa`ya ulaşan veba salgınıdır. Veba kıtaya ilk kez uğramış değildir ancak en büyük zararı bu seferinde verecektir.

Orta Çağda veba üç tipi olan bir hastalıktır:hıyarcıklı, septisemik ve pönomik. Kıtada en yaygın olarak görülen cinsi hıyarcıklı vebadır. Bu veba yersinia pestis adlı bakteri ile enfekte olmuş bir kemirgenden diğerine, taşıdıkları pireler yoluyla geçmektedir. Bu kemirgenler çeşitlidir: dağ sıçanları, tarla sincapları ve çayır köpekleri gibi. Mikrobu insana taşıyanlar ise farelerdir, özellikle de Latince rattus rattus denilen kara fareler, çünkü onlar insanların yaşadıkları evlerdeki uzman kemirgenlerdir. Veba uzun süre kemirgenlerin nüfusu içinde kalmıştır. Hayvan ölümleri artınca da taşıdıkları hastalıklı pireler ev sahiplerine geçmiştir. Pirenin bakteriyi insanın lenf sistemine göndermekte, kasıklarda, bacaklarda ve koltuk altlarında hıyarcık denilen ağrılışişlikler oluşmaktadır.

Septisemik veba lenf sistemi yerine kan dolaşımının bakteriyle enfekte olmasıyla ortaya çıkmaktadır. Bakteri kan dolaşımında hızla çoğalmakta ve belirtilerin ortaya çıkması için bile zaman olmamakta, bu şekilde hastalan kişi iyi hissetse bile saatler içinde ölmektedir. Pönomik vebada bakteri bulaşan kişide akciğer iltihabı gelişmekte ve hasta kan tükürmeye başlamaktadır. Bu kanlı tükürük yoluyla hastalık kıyafetlere ve havaya yayılmaktadır. Bu kişinin kıyafetlerine dokunan ya da aynı havayı soluyan diğerleri de hastalanmaktadırlar. Bu veba cinsi en öldürücü olanıdır ve mikrobu kapan kişiler birkaç gün içinde ölmektedirler. Veba nedeniyle ölüm genelde aniden gerçekleşmektedir. Kişide bazen kan ve iltihapla dolu şişlikler oluşmakta, buna titremeler, ateşlenmeler ve baş ağrıları eşlik etmektedir. Bazı bilim insanları farklı düşünse de çoğunluğun kabul ettiği şekliyle, bu hastalığa Kara Ölüm denmesinin nedeni de bu kan ve iltihapla dolu koyu renkli şişliklerin hastalığın karakteristiği olmasıdır. Hastalığın ortaya çıkış nedeni bugün tıbbi açıdan kesin olarak bilinmekle birlikte dönemin insanları bu konuda çeşitli fikirlere sahiptirler.

Bunlardan ilki Tanrı`nın bir cezası olduğudur. Görüşe göre Tanrı günahkâr insanları cezalandırmak için vebayı yeryüzüne göndermiştir. Bazıları 1345'de Mars, Satürn ve Jüpiter`in birleşmesinden dolayı salgın olduğunu düşünmektedir. Veba İngiltere'ye geçtikten sonra Meaux manastırından Thomas Burton, 1349 yılının 27 Mart'ında bir deprem olduğunu kaydetmiş ve bu depremin vebanın İngiltere` ye yayılmasında pay sahibi olduğunu ileri sürmüştür. En çok inanılan sebep ise kötü havadır. Sıcak ve nemli havanın bozulduğu, akciğerlere girdiği ve bozuk bir kana sebep olduğuna inanılmıştır. Bazıları için ay da vebayı etkilemiştir. Astronomik olayların yerine, derinliğin yani volkanların vebayı tetiklediğine inananlar da vardır. Avrupa'ya vebanın girdiği yerin Sicilya olmasını ve burada Etna yanardağının varlığını da buna kanıt olarak göstermişlerdir. Vebanın Avrupa'ya yayılış yoluna baktığımızda ilk olarak Asya`ya değinmek zorunda kalmaktayız çünkü vebanın yayılış yoluyla ilgili görüşler farklılık gösterse de herkesin kabul ettiği tek şey onun Asya kıtasından geldiğidir.

Genel kabule göre veba ilk olarak Çin'e ortaya çıkmış, Baykal gölü ve Aşağı Volga civarında ilerlemiş ve 1345'de Kırım`daki Ceneviz kolonisini kuşatan Moğol orduları vebalı ölüleri mancınıklarla şehre fırlatınca Kefe`ye geçmiştir. Kefe o dönemde Avrupalı tüccarların uğrak yeridir. Kefe ile ticaret yapan 12 Ceneviz gemisinin aldıkları malları Sicilya'nın Messina limanına getirmesiyle hastalık Avrupa kıtasına bulaşmıştır. Kış gelince salgın azalmış gibi görülür çünkü hastalığın taşıyıcı olan pireler iklimsel değişikliklere duyarlıdırlar ve sadece belirli nem ve ısı derecelerinde büyüyebilirler. Bu oranı da genelde yaz aylarında bulurlar. Bu nedenle yaz aylarında daha çok kişi hıyarcıklı vebadan ölür. Kış aylarında veba daha az görülür ve pönomik cinstedir.

Salgın 1349 ilkbaharında yayılmasını sürdürmüş ve Londra'dan Norveç, Danimarka ve Almanya'ya sıçramış. Aynı yıl Portekiz, Avusturya ve Macaristan gibi merkezi Ren bölgesi de hastalıktan etkilenmiştir. 1350 yazında Lübeck'ten İsveç ve Baltık liman kentlerine, aynı zamanda merkezi Almanya ve kuzey Polonya'ya, 1351'de bugünkü Litvanya'da bir bölge olan Courland'a ve Belarus'a yayılmıştır. 1352'de ise Rusya'ya geçtiği görülmektedir. Veba salgınından etkilenmiş ülkelerle yaptıkları ticareti keserek ve oralardan bir kişinin gelmesini ya da kendi ülkelerinden birinin oralara gitmesini engelleyerek salgından zarar görmeyen ya da çok az zarar gören yerler de mevcuttur. Bunlar arasında İspanya`da Galiçya, Hollanda, İzlanda, Bohemya ve Finlandiya sayılabilir. Salgın İzlanda'ya 1402'de ulaşmış ama çok zarar vermemiştir. Veba Grönland'a ise hiç ulaşmamıştır. Halkın hastalıkla karşılaşır karşılaşmaz nasıl bir tutum takındığına bakacak olursak, hastalıktan korunmak için çok çeşitli fikirlere sahip olunduğunu görürüz.

Elbette çaresizlik diz boyudur. Bırakın halkı doktorlar bile ne yapılacağını, salgının nasıl engelleneceğini bilmemektedirler. Yine de sağlık konusunda başvurulacak kişiler olduklarından 1348'de hastalık ortaya çıktığındakral 6. Philip, Paris Üniversitesi Tıp Fakültesinden kara ölümün sebepleriyle ilgili bir rapor istemiştir. Orta Çağ doktorları sebebini bilmedikleri bu hastalıktan korunmak için ülke dışına çıkılması gerektiğini düşünüyorlardı, çünkü orada daha az hasta insan olduğuna inanıyorlardı. Ayrıca sağlıklı halkın şehir içinde kalmasını ama festivallere ve diğer kalabalık halk aktivitelerine katılmamasını isteyen doktorlar da vardı.

Kara Ölüm tıp literatüründe yeni bir tür ortaya çıkardı: veba broşürü. Hastalıktan kaçınmak için tavsiyeleri ve bilimsel açıklamaları içeren bu broşürler çok sayıdaydı, onlara göre hastalıktan korunmak için şu şekilde önlemler alınmalıydı: yemek ve içmekte aşırılıktan, banyo yapmaktan ve tüm seksüel ilişkilerden kaçınılmalıdır. Çok az ya da hiç meyve yenmemelidir. Balla yapılmış herhangi bir şeyden ya da bal liköründen kaçınılmalıdır. Soğukta ya da yağmurlu havada şöminede hafif ateş yanmalı, sisli ya da rüzgârlı havada evden ayrılmadan önce her sabah güzel kokular solunmalıdır. Zenginseniz amber, misk, biberiye ve benzerlerini, fakirseniz limon renkli zerdeçal, karanfil, hindistan cevizi ve benzerlerini koklamalı, amberden ya da diğer kokulardan bir demet elde taşınmalıdır. Yatağa gidince pencereler kapatılmalı, dumanı ve güzel kokusu odayı doldursun diye ardıç dalları yakılmalı ya da toprak bir kaba dört adet yanan kömür konulmalı, üzerine biraz toz barut serpilmeli ve dumanı solunmalıdır. Salgın sıcak havada olursa, sıcaktan ziyade soğuk şeyler ve daha çok et yenilmelidir. Yenen miktardan daha fazla, su ile beyaz şarap içilmelidir. Bol miktarda sirke kullanılmalıdır. Hava kötüyse ya da sisliyse evden ayrılmadan önce güller, menekşeler, zambaklar, beyaz ve kırmızı sandal ağacı dalı, misk ya da kâfuru koklanmalıdır.

Hastalığın yayılma sebebi olarak en çok kötü hava dikkate alındığından, bu havanın etkilerini yok etmek için güzel kokulu çiçek demetleri taşımak ilk korunma yöntemlerindendir. Bunun için yollarda çiçek demetleri satanlar ortaya çıkmıştır. Bazı manastır üyeleri kendilerini safahata verirken, bazıları ıssız hayatlar yaşamaya ve her şeyi ölçülü yapmaya başlamışlardır. Ayrıca etraflarındaki hastaları düşünmemek için müzik dinleyenler de vardır. Bazıları bu hastalıktan kurtulmak için tek yolun şehirden ayrılmak olduğunu düşünmüşlerdir ama bu, fakirler için pek de mümkün değildir.

Bu nedenledir ki veba yoksul aileleri, belirgin bir farklılık olmasa da, biraz daha fazla etkilemiştir. Hastalıktan korunmak için tuhaf maskeler takmak ve özel dualar etmek başka bir yöntemdir.

 

Yazının devamı için.....

Aktüel Arkeoloji 77. Sayı - Covid-19 İlk değil. 

www.arkeolojidukkani.com

 

 

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER