Karmaşık Sosyal Toplum Yapısının Gelişimi ve İlk Kentlerin Kuruluşu

Batı Anadolu sahil kesimi, Anadolu içlerinden, Ege Denizi’ne dik gelen derin nehir vadilerinin oluşturduğu doğal yolların sona erdiği ve denizin başladığı, bir diğer anlamda, kara ve denize ait farklı dünyaların birbiri ile buluştuğu çok stratejik bir coğrafik bölgeyi oluşturmaktadır. En erken insan izleri Paleolitik Çağ kadar geriye giden bölgede daha Epipaleolitik dönemden itibaren Melos obsidiyeninin görülmesi, Batı Anadolu kıyılarındaki denizcilik faaliyetlerinin daha bu dönemlerden itibaren başladığını göstermesi açısından önemlidir. 

Yerleşimlerin savunma sistemleri ile çevrelenmesi, sur içerisinde yer alan alanı kısıtlamış ve bunun sonucu olarak, dar alana daha çok yapı sığdırma düşüncesiyle, evler birbirine bitişik, orta duvarları ortak olacak şekilde inşa edilmiştir.

Doğal kaynaklar açısından önemli maden yataklarına sahip olan İzmir bölgesi, Bakla Tepe kazılarının sonuçlarından da görülebileceği gibi, daha MÖ 4. binden itibaren madencilik konusunda önemli bir aşama kaydetmiş ve maden işçiliğinde oldukça ileri bir seviyede üretim yapıldığına dair kanıtlar sunmuştur. Madencilik ve maden işçiliğinin gelişimine paralel olarak MÖ 3. binde bölgede meydana gelen önemli sosyo-ekonomik ve siyasi değişimler, İzmir bölgesinde yeni bir dünya düzeninin doğduğunu göstermektedir.

MÖ 3. binin ilk yarısında Batı Anadolu sahil kesiminde Liman Tepe, Bakla Tepe, Troya gibi merkezler, ilk kez güçlü savunma sistemleriyle çevrili, kale görünümlü yerleşim modellerinin varlığını ortaya koymuştur. Yerleşim modellerinde görülen bu değişim, bölgenin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısı hakkında önemli ipuçları vermektedir. MÖ 3. binyılın ilk çeyreğinde inşa edilen savunma sistemleri ve birbirine bitişik bloklar halinde inşa edilen uzun evler; örgütlü, sosyal bir düzene sahip toplumların varlığına işaret etmektedir. Tüm topluma hizmet eden kütlevi bir şekilde inşa edilen savunma sistemlerinin, cadde, sokak ve bloklar halinde uzanan evlerin inşası, organize bir işgücünün varlığını ortaya koymaktadır. MÖ 3. binyılın başlangıcıyla birlikte Batı Anadolu sahil kesimi ve doğu Ege adalarında siyasi ve sosyal yaşamda başlayan değişiklikler, yerleşim planlama sistemine de sirayet etmiş ve köklü değişiklikler yapılmasına yol açmıştır. Yerleşimlerin savunma sistemleri ile çevrelenmesi, sur içerisinde yer alan alanı kısıtlamış ve bunun sonucu olarak, dar alana daha çok yapı sığdırma düşüncesiyle, evler birbirine bitişik, orta duvarları ortak olacak şekilde inşa edilmiştir.

Uzun ev olarak adlandırılan bu yapılar, genellikle 10 metreden uzun, bir veya birkaç odadan oluşan dikdörtgen planlı yapılardır. Liman Tepe’de açığa çıkarılan uzun evler, 25 metrenin üzerinde boyutları ile, Ege’de bu dönemde karşımıza çıkan en uzun yapıları oluşturur. Günlük yaşam ve üretim faaliyetlerinin bir arada gerçekleştirildiği bu yapılarda, üretim faaliyetleri hane halkı tarafından gerçekleştirilmekte olup henüz sistemli ve endüstriyel boyutlarda değildir. Örneğin Liman Tepe’de açığa çıkarılan uzun evler içerisinde bir yandan günlük yaşam sürerken, bir yandan da farklı evlerde olmak üzere, maden işçiliği, tekstil üretimi gibi farklı konularda uzmanlaşmaların var olduğu anlaşılmıştır. Benzer şekilde İzmir’in güneyinde, Çukuriçi Höyük’te MÖ 3. binin ilk yarısında özellikle madencilik konusunda sistematik bir üretim faaliyetinin var olduğu anlaşılmıştır. Yine İzmir bölgesinde Yassı Tepe’de bir uzun ev içerisinde çıkarılan seramik atölyesi, farklı uzmanlık alanlarının gelişiminin ilk basamakları olarak yorumlanabilir.

MÖ 3. binin ilk yarısı, Ege Denizi’nde özellikle denizcilik teknolojileri konusunda önemli gelişmelerin olduğu, buna bağlı olarak da obsidiyen, mermer ve maden gibi hammaddelerin dolaşımı ve ekonomik bir faaliyet olarak dağıtımı konusunda büyük atılımların gözlendiği bir döneme işaret etmektedir. Kiklad Adaları’nda gelişen ve kendine özgü özellikleri ile çok karakteristik bir kültürel sürece dönüşen “Kiklad Kültürü”, denizcilik faaliyetleri sayesinde adaların birbirleri ve çevrelerindeki anakaralarla olan ilişkilerini de şekillendirmiştir. Bu dönemde Batı Anadolu’da özellikle Liman Tepe gibi önemli liman yerleşimlerinde Kiklad Adaları ile çok yakın bağlantılar olduğunu gösteren arkeolojik kanıtlar, Batı Anadolu’nun da Ege Denizi’nde süregelen denizcilik faaliyetlerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu kanıtlamaktadır. Batı Anadolu sahil kesiminin İç Batı Anadolu ve İç Anadolu ile karasal yollarla olan bağlantılarının bu dönemde henüz denizaşırı bağlantıları kadar yoğun olmaması, büyük olasılıkla karayolları üzerindeki taşımacılıkta kullanılan eşek gibi hayvanların henüz Anadolu’da görülmeye başlamaması ile bağlantılı olmalıdır. Bunun sonucu olarak da karayolu üzerinden gerçekleştirilen insan ve hammadde / eşya taşımacılığı, tekneler ile yapılan denizaşırı faaliyetlere oranla daha küçük kapasiteli olarak kalmıştır.  

Batı Anadolu sahil kesimindeki yerleşimler, bir yandan kara yolları ile yakın çevreleri, diğer yandan da tamamen farklı bir teknoloji gerektiren denizcilik faaliyetleriyle, Ege Denizi’nde var olan ekonomik ağlara dahil olmuşlardır. Bu gelişmeler, bölgenin sosyal yapısı ve kentleşme süreçleri açısından yeni adımlar atılmasını sağlamış ve MÖ 3. bin ortalarından itibaren dönüşeceği çok daha karmaşık yapının da altyapısının oluşmasını sağlamışlardır.

MÖ 3. binin ortalarından itibaren, İç Anadolu Bölgesi’nin özellikle Mezopotamya ve Kuzey Suriye ile olan kültürel ve ticari bağlantılarında yeni bir sürece girildiği ve bu bağlantıların bir önceki dönemlere göre çok daha sistematik ve yoğun bir şekilde geliştiği gözlenmektedir. Özellikle Kültepe, bu bağlantıların odak noktasını oluşturmaktadır. Kültepe’de bu dönemden itibaren görülen anıtsal boyutlardaki idari yapılar, Mezopotamya’da çok daha önceden görülen hiyerarşik yerleşim modeli anlayışının, Anadolu’nun kendi şartları içerisinde adapte edilerek uygulanmaya başladığını göstermektedir.

MÖ 3. bin ortalarından itibaren Mezopotamya ve Kuzey Suriye ile gelişen bu bağlantılar, Anadolu’ya yeni hammaddeler ve hazır ürünler yanında yeni teknolojilerin ve fikirlerin de gelmesini sağlamıştır. Anadolu Ticaret Ağı olarak da adlandırabileceğimiz bu hareketli dönemde, seramik üretiminde çark teknolojisinin kullanılması gibi önemli yeni teknolojik gelişmeler ilk kez Anadolu’ya gelmiştir. Özellikle madencilik konusu Anadolu’da yeni bir ivme kazanmış ve kalay gibi Anadolu’da kaynağı yeterli miktarda olmayan hammaddeler, Afganistan’da bulunan kaynaklardan alınarak Mezopotamya üzerinden Anadolu’ya getirilmeye başlanmıştır.

Sistematik bir ticaret sistemi halinde yürütülen bu ticari faaliyetlerin artmasıyla, taşınan malların kontrolü de önemli bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu yeni düzenin tetiklemesiyle birlikte, çok geniş bir coğrafyada ortak özellikler gösteren ağırlık sistemleri kullanılmaya başlanmış ve mühürlerin de kontrol amaçlı kullanımının yaygınlaştığı görülmüştür.

Ticaretin kontrolünü elinde tutan zengin tüccarlar, zamanla yaşadıkları kentlerde ön plana çıkan idareciler haline dönüşmüş ve bu da Anadolu yerleşimlerindeki sosyal tabakalaşmanın şekillenmesini sağlamış olmalıdır. Anadolu’nun farklı bölgelerinde yürütülen yüzey araştırması çalışmaları, MÖ 3. binyılın ikinci yarısından itibaren, çevrelerinde daha küçük yerleşmeler bulunan bazı yerleşimlerin boyutlarının büyüdüğünü ve bu yerleşimlerin bölgesel merkezlere dönüştüğünü göstermektedir.

Uzun ev olarak adlandırılan yapılar, genellikle 10 metreden uzun, bir veya birkaç odadan oluşan dikdörtgen planlı yapılardır. Liman Tepe’de açığa çıkarılan uzun evler, 25 metrenin üzerinde boyutları ile, Ege’de bu dönemde karşımıza çıkan en uzun yapıları oluşturur.

Anadolu Ticaret Ağı, Mezopotamya ve Kuzey Suriye ile Orta Anadolu’yu birbirine bağlayan ve yük hayvanlarının da dahil olduğu kervanlardan oluşan tüccar gruplarının yürüttüğü bir sistem şeklinde gelişmiştir. Bu sistemin batı uzantısı, Orta Anadolu’dan İç Batı Anadolu’daki Küllüoba, Seyitömer gibi merkezlere ulaştıktan sonra farklı kollar halinde kuzeye Troya’ya ve oradan da Trakya ve Balkanlar’a ulaşmış olmalıdır. Anadolu Ticaret Ağı’nın daha güneye uzanan bir diğer kolu İzmir bölgesine uzanarak, buradan da Liman Tepe ve Bakla Tepe gibi yerleşimler vasıtasıyla Ege Denizi’ne açılmaktadır.

İzmir bölgesinde Liman Tepe’de MÖ 3. binin ilk yarısında, özellikle Kiklad Adaları ile bağlantılı yoğun denizcilik faaliyetlerinin varlığına işaret eden kanıtlar, MÖ 3. binin ortalarından itibaren, Anadolu Ticaret Ağı’nın Batı Anadolu kıyılarına ulaşması ile birlikte ortadan kalkmış ve bölge bu kez Orta Anadolu’ya ve Kilikya bölgesine kadar uzanan bir coğrafya ile yoğun bağlantılara ait kanıtlar sunmaya başlamıştır. Gediz ve Menderes nehirleri gibi, Anadolu içlerinden Ege kıyılarına kadar uzanan geniş nehir vadilerinin oluşturduğu doğal yollar üzerinden gelişen Anadolu Ticaret Ağı, Ege kıyılarına ulaştıktan sonra, buradaki Liman Tepe gibi önemli bölgesel merkezler üzerinden Ege Denizi’ne açılmış ve bu kez doğu-batı yönünde Kiklad Adaları ve Kıta Yunanistan’ın Euboea ve Argolis gibi bölgelerinde Anadolu kökenli kültürel ve teknolojik özelliklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu dönemde Orta Anadolu’da görülmeye başlayan seramik yapım teknolojisindeki gelişmeler ve madencilikte özellikle kalay kullanımı ile elde edilen sonuçlar, Batı Anadolu sahil kesimindeki yerleşmelerde ele geçen veriler ışığında bu bölgeye kadar yayılmış durumdadır.

Batı Anadolu sahil kesiminde MÖ 3. binyılın ortalarından itibaren kentleşme süreci açısından önemli gelişmeler görülür. MÖ 3. binyılın ilk yarısının sonlarına doğru, Batı Anadolu sahil kesiminde Kumtepe, Beşik Tepe, Yassıtepe, Bakla Tepe ve Çukuriçi yerleşimleri terk edilirken, Batı Anadolu sahil kesiminin liman kentleri olan Troya ve Liman Tepe’de iç kale ve surlarla çevrili aşağı şehirler oluşmaya başlamıştır. Bu merkezler, çok iyi korunmuş mimari kalıntıları sayesinde kendi bölgelerinin anahtar yerleşimleri oldukları konusunda şüphe bırakmazlar. Bu dönemde kuzeyde Troya’da bu dönemde güçlü bir savunma sistemi ile çevrili, içerisinde de megaron formunda bağımsız yapılardan oluşan bir yukarı şehir ve surların dışında yer alan bir aşağı şehirden oluşan ve yeni bir mimari anlayışın yansıması olan bir yerleşim modeli görülmeye başlar. Arkeoloji literatüründe “Troya hazineleri” olarak tanınan buluntu grubu, bu dönemde Troya’da yaşayan zengin idarecilerden geriye kalan kanıtlar olarak, bu merkezdeki sosyal ve ekonomik hiyerarşinin varlığını kanıtlamaktadır.

Daha güneyde İzmir bölgesinde Liman Tepe, Troya’dan çok daha görkemli, at nalı şeklinde bir bastiyona sahip sur duvarları ile çevriliyken, surların içinde kalan yukarı şehirde, çok mekânlı idari ve olasılıkla dini fonksiyonları olan, geniş depolama alanlarına sahip yapılar, surların dışında kalan aşağı şehirde ise dikdörtgen planlı yapılardan oluşan ve halkın oturduğunu düşündüğümüz evleri içeren bir yerleşim modelini bize sunmaktadır. Aynı bölgede Bakla Tepe mezarlığından elde edilen verilerin ilk değerlendirilmesi, mezarlara gömülü bireyler arasında belli bir sosyal tabakalaşmanın varlığını ortaya koymuştur. Yerleşimlerin kentleşmeye giden süreçlerini değerlendirirken, her bölgeyi kendi dinamikleri içerisinde değerlendirmemiz gerektiğini unutmamamız ve Mezopotamya veya Orta Anadolu’daki yerleşmelerle Batı Anadolu veya Ege’deki örnekleri boyutları açısından birbiriyle karşılaştırmamamız gerekmektedir. Anadolu gibi her köşesinde farklı coğrafik ve kültürel dinamiklere sahip bir bölgede, birçok konunun ele alınışındaki farklılıklar gibi kentleşme sürecinde karşılaşılan gelişmeler de bölgesel özelliklerin tetiklemesiyle şekillenmiş olmalıdır.

Batı Anadolu sahil kesimi, MÖ 3. binyılda bir yandan Anadolu’nun iç kısımları diğer yandan Ege Denizi’ne açılan liman kentleri ile her iki kültür bölgesinin özelliklerini bir arada görmemizi sağlayan önemli bir coğrafik bölgedir. MÖ 3. binyıl içerisinde özellikle Orta Anadolu ile olan ekonomik ve kültürel bağlantılar sayesinde gelişen sosyal hiyerarşik düzen, bölgedeki kentleşme sürecine yeni bir ivme kazandırmış ve Batı Anadolu sahil kesimi ile doğu Ege adalarında karmaşık yerleşim modellerinin oluşumunu hızlandırmıştır.

 

Aktüel Arkeoloji Dergisi 78. Sayı - Kentlerin Doğuşu

www.arkeolojidukkani.com 

 

 

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER