Kibyra Yuvarlak Planlı Çeşme Yapısı (Tholos Nymphaion)

Burdur’un Gölhisar ilçesindeki Kibyra antik kentinde bilimsel kazı çalışmaları 2006 yılında başlatılmış ve halen T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izin ve destekleriyle, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi adına Prof. Dr. Şükrü Özüdoğru başkanlığındaki bir ekip tarafından sürdürülmektedir.

Agora III. Teras, Tiyatro ve Odeion'un havadan görünümü 2023.

Kibyra kazı çalışmalarına T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı haricinde; Burdur Valiliği, Türk Tarih Kurumu, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Gölhisar Kaymakamlığı ve Gölhisar Belediyesi destek sağlamaktadırlar. 2016 yılında UNESCO’nun “Dünya Mirası Geçici Listesi”ne dâhil olan Kibyra’da yürütülen arkeolojik kazı ve araştırmalar, 2019 yılından itibaren bütün yıl boyunca sürdürülmektedir.

Kibyra antik kenti; Burdur il sınırlarının güneybatı ucunda yer alan Gölhisar ilçesinin batı kıyısındaki tepeler üzerinde konumlanmaktadır. Kent, güney Toros Dağları kütlesi içerisindeki Akdağ silsilesinin doğu eteklerinde, geniş bir ovaya ve göle bakışımlı bu tepelerde teraslar oluşturulması sonucu, deniz seviyesinden 1000–1600 metre yükseklikler arasında kurulmuş bir yamaç yerleşimidir. Kentin kurulduğu bölge antik dönemde; kuzeyde Frigya, kuzeybatıda Lidya, batıda Karya, doğuda Pisidya ve güneyde de Likya bölgeleri ile sınırlanarak beş farklı kültür bölgesinin kesişme noktasında yer almaktaydı. Batı ve Güney Anadolu’nun beş farklı kültürel bölgesinin kavşağında konumlanan Kibyra’nın hükmettiği bu özel bölge, Erken dönemlerde Kabalya ya da Kabalis, Hellenistik ve Roma İmparatorluk dönemleri boyunca ise Kibyra adından türetilen Kibyratis ismiyle anılmıştır. Yine MÖ 2. yüzyıldan, özellikle Romalı Genaral G. Manlius Vulso’nun MÖ 189 yılında Küçük Asya’da Galatlar’ı cezalandırmak üzere çıktığı seferinden, itibaren daha kesin izlendiği üzere Kibyra, Roma İmparatorluk Dönemi doğu – batı, kuzey – güney yol ağlarında da bir kavşak konumundadır.

Günümüzde de Akdeniz, İç - Kıyı Ege ve İç Anadolu Bölgeleri’ni birbirine bağlayan karayollarının birleşme noktasında yer alan Gölhisar, bu konumuyla Burdur’a 108 kilometre, Antalya’ya 135 kilometre, Denizli’ye 100 kilometre ve Muğla ili Fethiye ilçesine 105 kilometre mesafede olup, bu dört kentin kesişme bölgesini oluşturmaktadır.

Antik Çağda, özellikle Hellenistik ve Roma İmparatorluk dönemleri boyunca kendi bölgesine adını vermiş, kozmopolit nitelikte büyük bir metropolis olan Kibyra’da; dört farklı dilin konuşulduğunu, kentin demir işlemeciliğinde ünlü olduğunu antik coğrafyacı Strabon’un kent hakkındaki anlatımlarından biliyoruz. Kibyra’da on yedi yıldır sürdürülen arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda ise kentte temel ekonomik faaliyetler olarak; tarım ve hayvancılığın yanı sıra seramik kap kacak, tuğla, çatı kiremidi, su künkü üretiminin, dericiliğin, cam üretiminin ve tıbbi ilaç yapımının ileri seviyede olduğu tespit edilmiştir. Antik kaynaklardan edinilen bilgiye göre; ilki MS 23 yılında, ikincisi ise MS 417 yılında olmak üzere, kentte iki büyük deprem felaketi meydana gelmiştir. Nitekim arkeolojik kazılardan elde edilen veriler, bu iki depremin kentte büyük yıkıma ve zarara neden olduğunu, sonrasında ise özellikle kentin kamusal alan ve yapılarında yeniden inşa ve tadilatlar yapıldığını göstermiştir.

Kibyra kent merkezinin doğudan batıya  havadan görünümü ve Nymphaion'un diğer anıtsal kamu yapılarına göre konumu.

Kibyra Agora’sı stadion ile tiyatro arasındaki düzlük alanda konumlanmaktadır. Üst üste üç teras halinde ve dikdörtgene yakın bir planda düzenlenmiştir. İlk iki teras ticari, üçüncü teras ise sosyal, kültürel ve dini bir toplanma alanı ve meydan işlevinde kullanılmıştır. Antik dönemde agoralarda halkın alışveriş yaptığı dükkânlar, dinlendikleri veya sohbet ettikleri sütunlu galeriler bulunmaktaydı. Kibyra Antik Kenti’nin agorasında da yapı boyunca uzanan bir sütunlu cadde ve bunun her iki kenarında stoa ve dükkânlar açığa çıkarılmıştır. Doğu Roma İmparatorluk Dönemi içlerinde (olasılıkla MS 5. – 6. yüzyıllarda) kent, Agora merkezli olarak küçülmüş ve Agora’nın teras duvarları devşirme mimari elemanlarla kuvvetlendirilerek bir sur duvarı işlevi kazandırılmıştır. İçeri giriş ise sonradan sura eklenen kapılarla sağlanmıştır. Böylece Roma İmparatorluk Dönemi Agora yapısı, MS 417 depreminden hemen sonra Geç Antik Çağ kentinin surla çevrelenmiş merkezi olmuş yani bir nevi “kale kente” dönüşmüştür…

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 96. Sayı “ Bir Keşfin Hikayesi “

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER