Klaus Schmidt

Nevalı Çori / Veba Vadisi'nden Göbekli Tepe'nin Dilek Ağacına Klaus Schmidt

Aynı yılın ekiminde Klaus Schmidt de çıktığı Göbekli Tepe’nin üzerindeki dilek ağacının çevresindeki kalıntıların Nevalı Çori de gördüğü benzer bulguların yardımıyla Neolitik Döneme ait olduğunu yeniden keşfetmişti. Bu çarpıcı keşiflerden son­ra, iki yer de pek çok kez zi­ya­ret edil­erek ayrıntılı şe­kil­de in­ce­lenmiştir.

Aşağı Fırat Havzası Kurtarma Kazıları Projesi Lidar Höyük Kazısında, 1980

20 Temmuz 2014 Pazar günü Almanya’da Baltık Denizi kıyısında geçirdiği kalp krizi nedeniyle çok erken yaşta aramızdan ayrılan Göbekli Tepe’nin Kazı Başkanı değerli dostum Prof. Dr. Klaus Schmidt, 11 Aralık 1953’te Almanya’da Feuchtwangen şehrinde doğmuş, Friedrich-Alexander, Erlangen-Nürnberg ve Ruprecht-Karls-Heidelberg üniversitelerinde prehistorya, klasik arkeoloji ve jeoloji-paleontoloji eğitimi almıştır. Öğrencilik yıllarından itibaren Almanya, Yunanistan, Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün’de çeşitli arkeoloji projelerinde yer alan Klaus Schmidt'in Türkiye ile ilgisi 1978 ve 1979 yılında Elazığ Müzesinde Norşuntepe kazısı malzemesi üzerine yaptığı ve daha sonra doktora tezi olarak yayımladığı çalışmalar ile başlamıştır.

Onunla ilk tanışmamız ise 1980'li yılların başında Çayönü kazısından grup olarak Lidar Höyük'teki kazıyı ziyarete gittiğimiz sırada olmuştu. Aşağı Fırat Havzası Kurtarma Kazıları Projesi kapsamında 1979-1987 yılları arasında Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi ve Heidelberg Üniversitesi adına Prof. Dr. Harald Hauptmann başkanlığında kazılan Lidar, Şanlıurfa ilinin kuzeybatısında, Bozova ilçesinin 23 kilometre kuzeyinde yer alan devasa bir höyüktü. 9 yıl boyunca MS 13. yüzyıldan Erken Tunç Çağı ortalarına inen kesintisiz yapı katlarını ortaya çıkaran kazılar sırasında ekip, Arap Kantara köyündeki kazı evinde kalmış, bizler de gittiğimizde burada misafir olmuştuk. Norşuntepe’deki gibi düzenli kazı açmaları kadar Prof. Hauptman'ın yeni yaptırdığı yüzey araştırması sırasında Lidar'a bir saatlik yürüme mesafesinde bir yerleşimden toplanan Neolitik bulgulardan çok etkilenmiş Nevalı Çori = Veba Vadisi'nden de ilk kez orada haberdar olmuştum.

Nevalı Çori, III nolu kült yapısı.

Prof. Hauptmann 1979 yı­lında kazılara başlarken, höyüğün yer aldığı Fı­rat’ın or­ta kesiminde yü­zey araş­tır­ma­sını gerekli görmüş, bunun üzerine gö­revlendirdiği Hans Ge­org Ge­bel de Lidar çev­re­sin­de Fırat’ın Şanlıurfa yakasında yürüyerek araş­tır­ma­la­rına başlamıştı. Hilvan ilçesi Güluşağı köyünün kuzeybatısında, Fırat’ın bir kolu olan Kantara Deresi’nin iki yanında yü­zey­de yoğun dil­gi par­ça­la­rı , kü­çük ok uç­la­rı ve çak­mak­taş­la­rı­nın ol­du­ğu bu­lun­tu­la­ra rast­ladığında burasını bir ilk Ne­oli­tik Çağ yer­leş­me­si olarak tanımlayarak kendisine eş­lik eden ço­banın referansıyla “Ne­va­lı Ço­ri I” is­mi­ni ve­rmişti. Pa­le­oli­tik Çağa ta­rih­le­nen baş­ka bu­lun­tu yer­le­rinin de olduğu bu vadinin içinde Urfa Müzesi Müdürü rahmetli Adnan Mısır ve Harald Hauptmann’ın doğru bir öngörüyle 1983 yılında başlattıkları kazı ve elde edilen sonuçlar, Yakındoğu Neolitik araştırmaları açısından bir dönüm noktası olmuştu.

Klaus ilk dönemde arazi sorumlusu, daha sonraları ise küçük buluntuların belgelenmesinden sorumlu olarak buradaki tüm kazı çalışmalarına katıldı. İlk sezonlarında kazı izni sadece bir ay olduğu için ekip güneşin doğuşundan batışına kadar hiç ara vermeden çalışmış, her gün vadiye bir saatlik yürüyüş gerektiğinden sabah 04.00’te yola koyulup akşam 20.00’de geri dönmüşlerdi. Kazı süresince tıraş olma ve benzeri ihtiyaçları yerine getirmeye zamanları kalmadığından ekibin tümü sakallı vahşilere dönüşüyordu. Bu süreçteki bir ziyaretimizde Klaus’u bile tanımakta zorluk çektiğimizi anımsıyorum.

Arazideki bu çalışmalarının yanı sıra Klaus, 1983 yılında Heidelberg Üniversitesinde Prof. Dr. Harald Hauptmann danışmanlığında‚ “Die lithischen Kleinfunde vom Norşuntepe” konulu doktora tezini bitirmiş, 1984-1986 yıllarında Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI) seyahat bursunu da kazanmış, 1986-1995 yılları arasında Alman Araştırma Vakfı (DFG) araştırma bursunu kazanarak Heidelberg Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalında araştırmacı olarak çalışmıştır.

Günümüzde Atatürk Baraj Gölü suları altında kalmış iki yerleşim alanlı bu höyüğün doğu yakadaki parçası Nevalı Çori I, batı taraftaki ise Nevalı Çori II olarak adlandırılmış, 1983, 1985-1987 ve 1989-1991 yılları arasında Çanak Çömleksiz Neolitik Çağa tarihlenen Nevalı Çori I’de ortaya çıkarılan mimari kalıntılar Orta Fırat Havzası’nın Erken Neolitiği hakkında önemli bilgiler vermişti. Özellikle daha sonraları Göbekli Tepe, Urfa Yeni Mahalle, Karahan, Sefer Tepe, Hamzan Tepe ve Taşlı Tepe’de benzerleri görülen “T” biçimli sütunların ilk örneğinin görüldüğü kült binasının bulunuşu önemli bir keşif olmuştu. 1987 yı­lı ka­zı se­zo­nu­n­da, üzerin­de ka­bart­ma bant­lar olan bir di­ki­li­ta­şın, ka­re plan­lı bir ya­pı­nın merkezindeki iki di­ki­li­taştan biri ol­du­ğu ve üzerinde yer aldığı zeminin de Ça­yö­nü’nden bil­di­ği­miz tarz­da­ bir ter­raz­zo ta­ban­ olduğu anlaşıldığında konuyla ilgili herkes heyecanlanmıştı.

Bu­ra­da­ki ta­ban ki­reç gri­si rengi dışında Ça­yö­nü’nde, üs­tün­de birbirine paralel be­yaz çiz­gi­le­rin olduğu kır­mı­zı ta­ban ile aynıydı. Yapının iç du­var­la­rı­na bi­ti­şik kü­çük di­ki­li­taş­lar­la bö­lün­müş ve aralarında se­ki ben­ze­ri kapama lev­ha­la­rı olduğu anlaşılmıştı. Ça­yö­nü’ndeki terrazzo döşemeli bi­na, boydan boya yaran “S” şeklindeki bü­yük bir çu­kur ne­de­niy­le kıs­men tah­rip ol­muş­tu. Bu çukur muhtemelen ortasında yer aldığı düşünülen iki dikilitaşı da yok etmişti. Buna karşılık Ne­va­lı Ço­ri’de­ki Ter­raz­zo Ya­pı­sı’­nın pla­nı tam ola­rak ko­ru­na­gel­miş­ti. Ha­rald Ha­upt­mann ta­ra­fın­dan ayrıntılı re­konst­rük­si­yon çi­zi­miy­le ya­yım­la­nan, üç fark­lı ev­re­ye ay­rıl­mış olan Ne­va­lı Ço­ri ya­pı­sı, bu ilk Ne­oli­tik ya­pı­nın bü­yük bir ih­ti­mal­le kült amaç­lı ya­pıl­dı­ğı­nı bize gös­ter­mek­teydi.

6-10 Temmuz 1992’de Heidelberg’te yapılan 39. Rencontre Assyriologique Internationale (Uluslararası Assiriyoloji Kongresi) toplantısına Prof. Hauptmann’ın yönlendirmesi ile bir bildiri ile katıldığımda hazırlanan bir sergi dolayısıyla Nevali Çori’deki son gelişmelerden haberdar olmuş , Klaus’la da ayrıca görüşme imkanım olmuştu. Nevalı Çori bu­lun­tu­la­rının He­idel­berg’te değerlendirilmesi sırasında or­ta­ya çı­kan so­nuç­lar­ bi­lim­ dünyasında şaş­kın­lık yaratacak ölçüde önemliydi.

Aynı yıl Şanlıurfa şehir merkezinin yaklaşık 4 kilometre güneydoğusunda yer alan ve Urfa tüneli yapımı sırasında kısmen tahrip olan Kazane Höyük’te ABD Virginia Üniversitesinden P. Wattenmaker yönetiminde höyüğün tabakalanmasını saptamak amacıyla üç yerde kazılar başlatılmıştı. Kazane kazılarına katılan Ame­ri­ka­lı ünlü ar­ke­olog Henry T. Wright 1994 yı­lın­da, Ka­za­ne’nin bir­kaç kilometre ku­zey­ba­tı­sın­da o dö­ne­me ka­dar bi­lin­me­yen oldukça geniş bir Ne­oli­tik yer­leş­me ye­ri olduğunu tespit etmişti. Burası Gürcütepe köyü yakınında Harran Ovası'nın başlangıcında; doğu-batı istikametinde yan yana dört tepeden oluşan bir höyük dizisiydi.

Aynı yılın ekiminde Klaus Schmidt de çıktığı Göbekli Tepe’nin üzerindeki dilek ağacının çevresindeki kalıntıların Nevalı Çori de gördüğü benzer bulguların yardımıyla Neolitik Döneme ait olduğunu yeniden keşfetmişti. Bu çarpıcı keşiflerden son­ra, iki yer de pek çok kez zi­ya­ret edil­erek ayrıntılı şe­kil­de in­ce­lenmiştir. İki yerin de kazılmasının gerekli olduğuna karar verilince Ne­va­lı Ço­ri ile baş­la­yan proje, Bakanlıkla imzalanan yeni bir protokolle Urfa Müzesi ile yürütülecek Gür­cü­te­pe ve Gö­bek­li Te­pe’yi kapsayan “Ur­fa Pro­je­si”ne dönüştürülür. İlk sezonda Gö­bek­li Te­pe ve Gür­cü­te­pe’de bir ay ça­lış­ma­yı plan­la­mış­ken Göbekli Tepe’nin gö­zlerine çok bü­yük ve ür­kü­tü­cü gel­mesinden ötürü ilk ka­zı ça­lış­ma­la­rı Gür­cü­te­pe’de baş­la­tıl­ır. Şanlıurfa kent merkezi yakınlarındaki karstik araziden doğan küçük bir dere boyunca sıralanan bu höyükler kazı ekibi tarafından Gürcütepe I; Gürcütepe II; III ve IV şeklinde tanımlanmıştır.

İlk ka­zı se­zo­nun­un çe­kir­dek grubu­ ar­ke­olog ola­rak Klaus Schmidt, Ma­nu­ela Be­ile Bohn, Son­gül Cey­lan, Chris­toph Ger­ber, daha sonra Klaus’un eşi olacak Çiğ­dem Kök­sal, Mic­ha­el Morsch ile to­pog­raf­lar Mar­kus Ge­iß ve Ste­fan Ober­me­ier’den oluşmuştur. Gürcütepe II höyüğü 8 metre yükseklikte; 200 metre çapındadır. Üçün­cü ka­zı se­zo­nu­nda Gür­cü­te­pe II’de açı­lan de­rin son­daj sürp­riz so­nuç­lar ver­miş buranın Ça­nak Çöm­lek­siz Ne­oli­tik B (PPNB) ile sı­nır­lan­dı­ğı­ tes­pit edilmiştir.

Bu tes­pit, son­daj­lar­la araş­tı­rıl­mış di­ğer Gürcütepe hö­yük­le­ri için de ge­çer­li­dir. Hö­yük­le­rin hep­sin­de yer­leş­me Ça­nak Çöm­lek­siz Ne­oli­tik B’ye ta­rih­len­mek­te­dir. Bu­ra­daki zen­gin hay­van tür­le­ri sa­de­ce ya­ba­ni hay­van­la­rı­, ön­ce­lik­le de ya­ba­ni bo­ğa­yı, cey­la­nı, ya­ba­ni do­mu­zu, til­ki­yi ve ona­ge­ri, ya­ni As­ya ya­ban eşe­ği­ni kap­sa­mak­tadır. Re­in­der Ne­ef ta­ra­fın­dan ya­pı­lan bo­ta­nik bu­lun­tu­ ana­li­zlerin­de Göbekli Tepe’nin aksine Gür­cü­te­pe’de kül­tü­re alın­mış bit­ki­lere rastlanmıştır. Gür­cü­te­pe’nin “va­di yer­leş­imle­ri”, Gö­bek­li Te­pe’de­ki “dağ yer­leş­me­si” kar­şı­sın­da eşzamanlı ko­num­lan­masına karşın aralarında de­rin zıt­lık­lar saptanmıştır. Bu ne­den­le Gö­bek­li Te­pe ve Gür­cü­te­pe’nin, döneminin iki kar­şıt ör­ne­ği olduğu düşünülmüştür.

1996’da Ankara’daki 18. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu’nda 27 Mayis 1996, Pazartesi günü saat 12.05-12.20’deki ile 1997’de 19. Uluslararası Kazı, Arastırma ve Arkeometri Sempozyumu’nda 26 Mayıs 1997 saat 13.05-13.20 ‘deki H. Hauptmann - A. Mısır 1996 Yılı Göbekli ve Gürcütepe Kazıları sunumlarında bilim dünyasıyla paylaşılan ilk kazı sonuçları şaşkınlıkla karşılanacak herkesin merakla beklediği her yeni kazı döneminin sıradışı bulgularıyla bu ezber bozan sonuçlar artarak bugüne kadar devam edecektir.

1995 yılından itibaren Gürcütepe ile Göbekli Tepe kazı ve araştırma projesinin alan yöneticiliğini sürdüren Klaus Schmidt, 2003’te Prof. Hauptmann’ın emekli olmasından sonra Göbekli Tepe kazı başkanlığını üstlenmiştir. 1995 yılında Şanlıurfa Müzesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsünün ortak projesi olarak başlayan bu önemli proje, 2007 yılından itibaren Bakanlar Kurulu Kararlı kazı statüsünde yapılmıştır.

Şaşırtıcı ve benzersiz bulgularıyla Göbekli Tepe, bugüne kadar çok az bir bölümü kazılmış olmasına karşın avcı-toplayıcı yaşam biçiminden, tarım ve hayvancılığa geçiş sürecini anlamamıza önemli katkılar sağlayan benzersiz bir tarihöncesi yerleşimdir. Klaus Schmidt’in Urfa ili sınırları içindeki Göbekli Tepe’de gün ışığına çıkardığı görkemli sanat eserleri ve kutsal alanlar Neolitik Çağ ile ilgili pek çok bilgiyi altüst etmiş, Göbekli Tepe’nin yalnızca bilim dünyasında değil, tüm dünya kamuoyunda da tanınmasını sağlamıştır.

Göbekli Tepe’nin en ilginç buluntuları genelde üzeri hayvan betimleriyle süslenmiş “T” biçimli anıtsal dikilitaşlardan oluşan, alt kültür katlarında dairesel planlı, üst yapı katlarında dörtgen planlı anıt yapılardır. Jeomanyetik ve jeoradar yöntemleriyle yuvarlak ya da oval planlı yapılardan 20’ye yakını tespit edilmiş bunlardan 8 tanesi kazıyla ortaya çıkarılmıştır. En son kazısını yapmaya başladığı bulunanların en büyüklerinden birisiydi.

Bu yuvarlak planlı yapıların ortasında iki tane boyu 5 metreyi bulan kireç taşından stilize edilmiş büyük boyutlu insan tasvirleri olarak düşünülen T- biçimli dikilitaşlar bulunmaktadır. Bu iki dikilitaşın çevresinde aynı şekilde daha küçük dikilitaşlar bu iki dikilitaşa yönlendirilmiş olarak duvarların içine yerleştirilmiştir. Dikilitaşların üzerlerinde kabartma tekniğinde yapılan hayvan motifleri ve çeşitli soyut semboller görülmektedir. Bu ilginç yapı toplulukları insanlık tarihinde dini mekanların biçimlenmesi, tapınak mimarisinin ve sanatın doğuşu açısından bilinen en eski örneklerdir. Bu sıra dışı özellikleriyle Göbekli Tepe, bir süre önce UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmıştır.

Akademik alanda 1996-1998 yıllarında Alman Araştırma Vakfı (DFG) doçentlik bursunu kazanarak 1999 yılında‚ “Funktionsanalyse der frühneolithischen Siedlung von Nevalı Çori” konulu doçentlik tezini Erlangen-Nürnberg Üniversitesi’nde vermiş, 2007 yılında aynı Üniversite’de Profesör unvanını almıştır. 1998 ve 1999 yıllarında Prof. Dr. Wolfram Schier adına Bamberg Üniversitesi Arkeoloji Bölümü başkanlığı temsilciliği, 2001 ve 2002 yıllarında Prof. Dr. Hans J. Nissen adına FU Berlin Arkeoloji Bölümü başkanlığı temsilciliği yapmıştır. 2001 yılından beri de Alman Arkeoloji Enstitüsünün Berlin’de bulunan merkezinde Orient Bölümü’nde araştırmacı ve Erlangen-Nürnberg Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Göbekli Tepe kazı başkanlığının yanı sıra Ürdün’deki Aqaba projesinde Ricardo Eichmann ve Lutfi Halil ile birlikte proje başkanlığını da yürütmekteydi. Göbekli Tepe ile ilgili “Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı GÖBEKLİ TEPE - En Eski Tapınağı Yapanlar” adlı kitabı Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından 2007 yılında yayımlanmıştır.

Yaşamını Urfa Bölgesi Neolitik araştırmalarına ve Göbekli Tepe kazılarına adayan, son yılların dünyada en çok ilgi çeken kazı projelerinden birini sürdürürken erken bir yaşta kaybettiğimiz Klaus Schmidt, 25.07.2014’te Almanya’da Bavyera eyaleti Bellershausen’deki aile mezarlığında törenle toprağa verilmiştir.

Özellikle Göbekli Tepe’de geliştirdiği kazı stratejisi, buluntular üzerindeki değerlendirme ve yorumları ile Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemin anlaşılmasına çok önemli katkılar sağlayan Klaus Schmidt`in anısını sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz. Ruhu şad olsun, ışıklar içinde yatsın.

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER