Sıra Dışı Bir Ritüel Kaplumbağalı Gömü

Mezarlar, arkeolojinin en önemli buluntu gruplarından birini oluştururlar ve eski insan toplumlarının ölü gömme gelenekleri, inanç sistemleri ve gömü ritüelleri hakkında oldukça detaylı bilgi elde edilmesini sağlarlar. Mezarlar, yalnızca ölüme dayalı algılayışı değil aynı zamanda toplumların kültürel ve sosyoekonomik yapıları ile yaşam biçimleri hakkında da bilgi sağlayan önemli veri kaynaklarından birini oluştururlar.

Silo içi. ©Kavuşan Höyük Kazı Arşivi

Bu bakış açısıyla baktığımızda, “Ilısu Barajı ve HES Projesi Etki Alanında Kalan Kültür Varlıklarının Belgelenmesi ve Kurtarılmasına Yönelik Çalışmalar” çerçevesinde Diyarbakır’da gerçekleştirilen Kavuşan Höyük kazılarında ortaya çıkartılan insan ve kaplumbağa iskeletli silo içi gömü, bizim için oldukça önemlidir.

2008 yılı kazı çalışmalarında tespit edilen gömü, Kavuşan’ın da içinde bulunduğu Yukarı Dicle Bölgesi’nde Assur İmparatorluğu’nun siyasi hegemonyasının erdiği MÖ 7. yüzyıl sonu ile bölgeye Hellen kültürünün gelmeye başladığı MÖ 330’lu yıllar arasında devam eden Geç Demir Çağına tarihlendirilen bir tabakadan gelmektedir. Önceleri depolama amaçlı kullanılan tipik armut biçimli silonun, aynı dönem içinde kullanım dışı kalmasıyla bu kez gömü için çukur vazifesi görmüştür.

45-55 yaşlarındaki kadın iskeleti. ©Kavuşan Höyük Kazı Arşivi

Silo içinde, 45-50 yaşlarında yetişkin bir kadına ve 6-7 yaşlarında olduğu düşünülen bir çocuğa ait iki insan iskeleti ile 21 adet kaplumbağa iskeleti tespit edilmiştir. İnsan iskeletleri, silonun dip kısmında, silo cidarına uygun bir şekilde üst üste yerleştirilmişlerdir. Gömüdeki kaplumbağa kalıntıları iki türe aittir. İlk tür, halk arasında tosbağa veya kara kaplumbağası olarak da bilinen, bölgede oldukça yaygın olan mahmuzlu Akdeniz kaplumbağasıdır ve gömüde bu kaplumbağalardan 4 tane saptanmıştır. Diğer tür ise, yumuşak kabuklu Fırat kaplumbağası olarak adlandırılan, sadece Dicle ve Fırat nehirleri ile bunlara bağlı kolların sığ ve durgun sularında yaşayan, yumuşak kabuklu, boyları ortalama 40-70 cm arası değişen, ağırlıkları ise 25 kg’ı bulan bir tatlı su kaplumbağasıdır. Bunlardan ise kalıntılardan yola çıkarak gömü içinde en az 17 tane bulunduğu söylenebilir.

Gömü içindeki kaplumbağa kürek kemikleri. ©Kavuşan Höyük Kazı Arşivi

Silo içindeki kaplumbağa kabuklarının tamamının, insan iskeletlerinin çevresinde ters dönmüş bir vaziyette ele geçmeleri, kaplumbağaların bir ölü gömme geleneği ya da kültle ilişkili olarak parçalandıktan veya yenildikten sonra mezara bırakılmış olduklarını düşündürür. Kaplumbağa kemikleri üzerinde kesik izlerinin de saptanması bu kesme işini destekler niteliktedir. Özellikle kasların bağlandığı kalça ve göğüs kemerlerinde saptanan çok sayıdaki kesik izi, hayvanlardan etin alınabilmesi için büyük bir çaba sarf edildiğini işaret eder. Ayrıca, kaplumbağaların lades kemiğini andıran ‘V’ şeklindeki kürek kemiklerinin gömü içinde belirgin bir şekilde bırakılması da kayda değer bir durumdur. Nitekim çevre halkıyla yapılan görüşmeler, bu kemiklerin çocukların boynuna ya da omuzlarına ‘nazarlık boncuğu’ gibi asılarak onları nazardan koruduklarına inanıldığı ve bu inancın bazı köylerde 5-10 yıl öncesine kadar bile uygulandığı bilgisini ortaya çıkarmıştır.

Gömüden çıkan yumuşak kabuklu kaplumbağa kalıntısı. ©Kavuşan Höyük Kazı Arşivi

Dünyanın birçok bölgesinde erken çağlardan itibaren besin ve tedavi amaçlı kullanılan bir hayvan olmasının yanı sıra şans getiren, kötülükleri uzaklaştıran ve en önemlisi de uzun yaşamı temsil eden bir hayvan olarak bilinen kaplumbağa, Anadolu insanının evine, arabasına, yeni doğan bebeğinin beşiğine asılmış, bazı kemikleri amulet şeklinde kullanılmıştır.

Silo içinin açılışı. ©Kavuşan Höyük Kazı Arşivi

Uzun ömürlü oluşu, kendi evini sırtında taşıması, küçük ama kuvvetli çene yapısı nedeniyle çok güçlü oluşu ona sıra dışı anlamların yüklenmesine neden olmuştur. Efsanelerde sonsuz yaşamın, gücün ve aklın simgesi olan kaplumbağanın gerek Kavuşan Höyük’teki 2600 yıllık silo içi gömüdeki varlığı gerekse günümüzde evlerimize koyduğumuz kaplumbağa biçimli süs eşyalarındaki veya kullandığımız takılardaki izleri, devam eden sembolik anlamları dikkate alındığında çıkış noktasının hep aynı olduğunu gösteriyor.

Silo içi. ©Kavuşan Höyük Kazı Arşivi

Kaynak: Aktüel Arkeoloji Dergisi “Anadolu’nun Zenginliği”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER