Taş Tepeler – Yeni Bir Hikaye

Taş Tepeler, insanlık tarihindeki büyük dönüşümü ifade eden yerleşik yaşamın başladığı Güneybatı Asya’da, anıtsal mimarisi, görkemli sanatı ve sembolik betimlemeleriyle ayrıcalıklı yeri olan bir bölgeyi yansıtır. Burası Doğu Torosların, Mezopotamya düzlüklerine alçalan eteklerinde, Şanlıurfa’da Harran Ovası’nın etrafını çevreleyen geniş platodur. Milyonlarca yıl süren konar-göçer yaşamdan yerleşik hayata geçen ilk topluluklara ev sahipliği yapan bu coğrafya bir uçtan diğerine 200 kilometrelik bir alana yayılmaktadır.

Karahantepe’de MÖ 9. binyılın başlarına ait özel yapılardan oluşan bir kompleks açığa çıkarıldı. Kompleksin merkezinde bulunan, 27 m çapındaki anıtsal yapı, sekileri, T biçimli dikilitaşları ile dönemin özel yapılarına özgü bütün özellikleri taşıyor. ©KAR

12 bin yıllık geçmişiyle insanlık tarihinin bu önemli dönüşümlerinden birine tanıklık eden bölgede, önce yerleşik hayata ardından besin üretimine geçilmiştir. Neolitik Çağ olarak da bilinen bu yeni dönem yalnızca ilk kalıcı konutların inşasına ya da belirli hayvan ve bitki türlerinin evcilleştirilmesine değil, artık çok kalabalık gruplar halinde yaşayan insan toplulukların sosyal ve teknolojik açıdan önemli dönüşümler geçirmesine de sahne olmuştur.

Şanlıurfa Neolitik Çağ Araştırmaları Projesi ya da yaygın bilinen adıyla “Taş Tepeler’’ bugüne kadar çok az bilinen bu dönemi, kapsamlı bir şekilde araştırmaya odaklanan bir projedir. Harran Ovası’nın etrafında bulunan çok sayıda yerleşme, yerleşikliğe geçen kalabalık grupların söz konusu olduğunu göstermenin yanı sıra bu dönemin farklı boyutlarıyla incelenmesine de olanak sağlamaktadır. İlk olarak Göbeklitepe’deki çalışmalarla gün yüzüne çıkarılmaya başlanan ve tüm Güneybatı Asya genelinde özellikle sanatsal üretimleri ve anıtsal yapılarıyla ayrıcalıklı bir yere sahip olan ilk yerleşik topluluklar, bugün Karahantepe, Sayburç, Çakmaktepe, Harbetsuvan, Gürcütepe, Sefertepe ve Yeni Mahalle höyüklerinde yapılan çalışmalarla kapsamlı olarak araştırılmaktadır.

Karahantepe

Şanlıurfa kent merkezine 55 kilometre uzaklıktaki Karahantepe doğal bir kayalığın üzerinde bulunuyor ve yaklaşık 10 hektarlık bir alanı kaplıyor. Göbeklitepe’ye 30 kilometre mesafedeki höyük, bölgede bilinen en büyük yerleşim alanlarından biri ve şimdiye kadar elde edilen tarihler buradaki iskanın 11.500 yıl önce başladığını ve bin yılı aşkın bir süre devam ettiğini gösteriyor.

Karahantepe’de kısmen açığa çıkarılan dörtgen planlı özel yapının içerisinde bulunan insan ve hayvan heykelleri bu dönemdeki anıtsallığın sadece yapılarla sınırlı olmadığını gösteriyor. ©KARAHATEPE KAZI ARŞİVİ / YUSUF ASLAN

Karahantepe’de bugüne kadar özel amaçlarla inşa edilmiş ve kamusal yönleri öne çıkan yapılar ve onların etrafından günlük yaşamın izlerini barındıran çok sayıda kulübe açığa çıkarıldı. Özel yapıların içlerinde Göbeklitepe’den de bildiğimiz, yüzeyleri hayvan betimleriyle süslenmiş dikilitaşalar, hayvan ve insan heykelleri gibi çok sayıda buluntu açığa çıkarılmıştır. Kimi ana kayanın, kimi eski dolguların içine açılan çukurlara inşa edilen yapıların işlevleri sona erdikten sonra yine aynı insanlar tarafından doldurularak ‘gömüldükleri’ biliniyor. Göbeklitepe’den farklı olarak Karahantepe’de özel amaçlar için inşa edilmiş binalardan oluşan bir yapı kompleksi bulunuyor. Bu kompleksin merkezinde, çapı 27 metreyi bulan yuvarlak planlı bir bina yer alıyor. Yapının duvarlarının içerisine yerleştirilmiş T biçimli dikilitaşlar, biçimleri ve üzerlerindeki el, kol gibi kabartmalarla bir insanı sembolize ederken aynı zamanda çatıyı taşıyan payandalar olarak kullanılmış. Ayrıca dikilitaşların üzerinde leopar, çöl varanı gibi hayvan betimleri bulunuyor. Yapı duvarı boyunca devam eden iki basamaklı sekilerin ise insanların oturdukları yerler olduğu; dolayısı ile bu merkezi yapının insanların bir araya geldiği, toplandıkları bir yer olduğu düşünülüyor…

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 96. Sayı “ Bir Keşfin Hikayesi “

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER