Yazının Tarihi ve Anadolu'ya Gelişi

Yazının ilk kez nerede doğduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bazıları Mezopotamya’yı bazıları da Mısır’ı yazının doğduğu memleket olarak kabul eder. Genel olarak MÖ 3400-3200 yılları arasında Mısır ve Mezopotamya’da ilk yazı örneklerine rastlanır. Çiviyazısına gerçek kimliğini kazandıranlar MÖ 2500’ler civarında yazışma aracı olarak çiviyazısını benimseyen Asurlular olmuştur.

Yazı temel olarak bir dilin görsel dizge bütünlüğünü yansıtan bildirişim simgelerinden oluşur. Simgelerin hafızada kalacak şekilde yer etmesinden doğmuştur. Diodorus, Mısır yazısından söz ederken “tasavvur edilen konunun resmi veya uygulana uygulana hafızada edindiği betimli anlatımıyla soyut kavram ve düşünceleri” ifade ettiklerini söylemektedir. Tarihsel olarak yazı taş, pişmiş toprak, papirus ve benzeri araçlar üzerinde boyama, kazıma, çizme ve bastırma gibi yöntemlerin uygulanmasıyla oluşmuştur. Tarihöncesi toplumlarda yazının bu tarz bir kullanımına rastlanmamaktadır ancak olasılıkla bitki, deri, taş ve kemik gibi maddelerin çeşitli şekilllerde bükülüp katlanması veya çizilip kesilmesiyle anlatım dizgelerinin oluşturulduğu varsayılabilir. Prehistorik çağlarda kullanılan simgelerin yazının kökenini hazırlayan unsurların başında geldiği kabul edilebilir.

Hem Mezopotamya’da hem de Mısır’da karşılaşılan ilk yazılı belgelerin piktogram (resim yazısı) olması nedensiz değildir. Yazının ilk kez nerede doğduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bazıları Mezopotamya’yı bazıları da Mısır’ı yazının doğduğu memleket olarak kabul eder.

Piktografik yazılı taş tablet. MÖ yaklaşık 3200. Uruk. Mezopotamya

Genel olarak MÖ 3400-3200 yılları arasında Mısır ve Mezopotamya’da ilk yazı örneklerine rastlanır. İlk yazılı belgelerde kullanılmış veya kullanılma ihtimali bulunan işaretlerin sayısını tespit etmek zordur çünkü bunlar etrafımızda var olan herşeyin betimlenmesinden oluşuyordu.

Dağ için dağ, yıldız için yıldız resmi çiziliyordu. Yazı hem Mısır’da hem de Mezopotamya’da teknik imkanlar çerçevesinde iç ve dış değişim geçirmiştir. Dış değişim Mezopotamya’da çiviyazısının doğuşuna yol açmıştır çünkü yazı için kullanılan materyal yumuşak kil ve kamıştan oluşuyordu ve kil pişirildiğinde çizilen resimler topaklanmalar, yarılma ve kapanmalar nedeniyle görüntülerini kaybediyorlardı. Temiz yazılmış bir metnin ortaya çıkması zor, zahmetli ve kısmen de tesadüfiydi. Bu sıkıntıyı gidermek için Mezopotamya’da yumuşak kili çizmek yerine üzerine bastırmak yöntemi icad edilmişti.

Palmiye yaprağı gibi dikey ve yatay hareket eden ilk çiviyazılı işaretler halen resim yazısındaki formları taklit ediyorlardı. Çiviyazısı deyimi, Fransızca cunéiforme sözcüğünün çeviri karşılığıdır çünkü Avrupalılar bu yazı türüyle ilk kez karşılaştıklarında kil üzerindeki işaretleri “mıh, çivi” anlamına gelen latince cuneius aletinin bıraktığı izlere benzetmişlerdir.

Mezopotamya’da erken dönemde piktogram olarak yazılmış metinler ne yazık ki herhangi bir dilin fonetik, gramer ve vokabüler yapısı hakkında garanti bilgiler sağlamamaktadır. Çok sıklıkla bu tabletlerin dilinin Sümerce olduğu hatasına düşülmektedir. Sümerce, Jemdet Nasr dönemi Uruk III katmanında tespit edilen tabletlerin dilidir. Şüphesiz Arkaik Sümer (MÖ 3100-2600) yazısı köken olarak piktografik yazıdan gelişmiştir. Bu açıdan Sümerlerin piktografik yazıyı çiviyazısına dönüştürdükleri söylenebilir. Çiviyazısı bir sistem olarak çeşitli dil gruplarının tanınıp sınıflandırılmasına olanak veren bir iç değişim geçirmiştir.

En erken yazım örneklerinden biri,pişmiştoprak tablet, MÖ 3200 civarında, Kiş, Irak.

Bu değişimin en önemli ayağı fonetik yazılışa geçiş olmuştur. Böylece bir kelimeyi okunuşuna karşılık gelen işaretlerle yazma olanağı doğmuştur. Çiviyazısı fonetik yazılışların yanı sıra logogram ve determinatif niteliğindeki yazılışlarla da zenginleşmiştir. Çiviyazısına gerçek kimliğini kazandıranlar Asurlular olmuştur.

MÖ 2500’ler civarında Asurlular yazışma aracı olarak çiviyazısını benimsemişlerdir. Bir Sami dili olduğu için daha önce Sümer fonetik yazılışlarında kullanılmamış pek çok yeni işareti çiviyazısına kazandırmış, bu yazı sisteminin tüm Ön Asya’da yayılmasını sağlamışlardır. Asurluların dışında Hitit, Luvi, Pala, Hatti, Hurri, Mitanni, Ugarit, Ebla, Pers ve Urartu kültürleri de çiviyazısını kullanmışlardır.

Mısır’da da yazı piktogramlardan gelişmiştir. Piktografik yazının yaygın bilinen türü hiyerogliflerdir. Bunlar anıtlar üzerinde kabartma şeklinde oyulmuş işaretlerden oluşur. Hiyerogliflerin daha az bilinen türü kursif olanlardır. Bunlar daha çok dini belgelerde papirus veya ahşap üzerinde kullanılmışlardır. Hieroglif yazısının yanında Mısır’da hieratik ve demotik yazı türleri de kullanılmıştır.

Mısır’da yazı dış formları açısından dönemden döneme, türden türe değişiklik göstermesine rağmen iç yapısında, özellikle sözcüklerin yazılışında, geleneksel bir yol izlemiştir. Mısır’daki yazı türleri de fonetik, logografik ve determinatif unsurlar içermektedir. Mısır yazılarının karmaşık ve geleneksel yapısı bu yazı türlerinin yaygınlaşmasını engellemiştir.

Yazının geçirdiği üçüncü evre alfabenin ortaya çıkması ve gelişmesi olmuştur. MÖ 2. binyılın ortalarında Ugarit’te çiviyazılı bir alfabe türü kullanılmıştır. Çiviyazılı alfabe kullanan başka bir toplum da Perslerdir. Ancak modern “alfabe” sistemi çiviyazısı üzerinden değil bir Batı Sami halkı olan Fenikelilerin oluşturduğu alfabeden doğmuştur. Alfabe sözcüğü de köken olarak Fenike işaret tablosunun ilk harfleri olan aleph ve bet’ten gelmektedir. Fenike yazısında bir kelimenin tam okunuşuna karşılık gelen yazılış bulunmuyor, sesli harfler gösterilmiyordu.

Bir kelimenin okunuşuyla tam yazılışı arasındaki ilişki ilk kez Hellenler tarafından kurulmuştur. Hellenler, bu yeni sistemle yazmayı ve okumayı herkes için olanaklı kılmıştır. Modern Batı alfabesi Hellenceyi çeşitli düzenlemelerle yenileştiren Latince üzerinden doğmuştur. Anadolu’da ilk yazılı belgelere Asur Ticaret Kolonileri Çağında rastlanmaktadır. Bazı araştırmacılar Hattuşa’da Hititçe için kullanılan yazı sisteminin kökeni olarak Eski Asur çiviyazısını, bazıları da Kuzey Suriye’deki Tell Açana (Alalakh) VII katmanında kullanılan çiviyazısını gösterirler. Anadolu’nun özgün yazı sistemi Hiyeroglif yazısıdır.

Bu yazı sistemi Mısır hiyeroglif yazısından etkiler taşımaktadır. Kökeni 3. binyılda kullanılan damga işaretlerine kadar uzayabilir. Hem Hititler Döneminde hem de Geç Hitit Şehir Devletleri Döneminde kullanılmıştır ve Anadolu’da 2. binyıldan 1. binyıla geçişte bir kültürel devamlılık olduğunu gösteren önemli bir örnektir.

Birinci binyıl Anadolu’sunun önemli özelliklerinden bir tanesi yazı türlerinin zenginliğidir. Doğu Anadolu’da Urartular çiviyazısı kullanmaya devam ederken, Güney ve Batı Anadolu’da alfabe kökenli yeni yazı sistemleri ortaya çıkmıştır. Fenike yazısının Anadolu’ya girmesi bir dönüm noktası olmuştur. Fenike yazısı olasılıkla Frig yazısına kaynaklık etmiştir.

En eski Hititçe yazılı metinler 16. yüzyıla tarihlenirken Hitit çiviyazısı ve dilinde yazılmış bilinen en eski belge, orijinal belgenin daha geç bir kopyası olan kral “Anitta Metni”dir. Anadolu Arkeoloji Müzeleri

MÖ 7. ve 6. yüzyıllara tarihlenen graffito’larda belirgin bir Sami etkisi tespit edilmektedir. Lidce ve Karca gibi erken dönemlere tarihlenebilen yazı örneklerinde de bu izlere rastlanmaktadır. Likçe de olasılıkla erken dönemlerde ortaya çıkan bir proto-Anadolu yazı siteminin sonucu olarak doğmuştur. Perslerin Anadolu’ya gelişiyle birlikte Arami yazı sisteminin kullanıldığı görülmektedir. Arami yazı sitemi global bir kimlik kazandığı için sadece Persler tarafından değil, Anadolu’daki çeşitli yerel halk grupları tarafından da kullanılmıştır.

Anadolu’daki yazı tarihi açısından belirleyici başka bir gelişme de Klasik Dönemdeki Milet yazısının yayılması olmuştur. Arkaik İyon yazı sistemi Anadolu’da İyonya dışında bir varlık alanı bulamamıştır. Hellencenin Anadolu’daki yayılımı da belirleyici olmuştur. Hellenistik Dönemden itibaren yerel yazı sistemleri kaybolmuş, yerlerini Hellenceye terk etmişlerdir.

Bu baskın Hellenleşmeye tamamen kendilerine özgün yazı sistemi kullanan Sideliler ve Pamfilya (Pamphylia) Hellenleri direnç gösterebilmiştir. Anadolu’nun Romalıların eline geçmesi kısmen bazı kolonilerde Latincenin kullanılmasının önünü açmıştır ancak Latince, mezar yazıtları ve dekretler dışında bir kullanım alanı bulamamıştır.

Eski Anadolu Dilleri alanının önemli dönüm noktası Hristiyanlığın devlet dini kimliği kazanmasıdır. Hristiyanlıkla birlikte herhangi bir Anadolu halkının diline ve yazısına ilişkin izler kaybolmuştur.

 

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER