Gizem Kültleri

Şehrin Bakkha’sı, de ki “Elveda sana kutsal rahibe”. İyi bir kadının hak ettiği şey bu. O sana eşlik etti dağlara kadar, taşıdı tüm kutsal nesneleri ve tüm şehirden önce yürüdü geçit töreninde. Bir yabancı onun adını sormalı: şükranlarını sunduğunu bilen Rhodios’un kızı Alkmeonis.

Gizem kültleri, Antik Ege dünyası dinlerinin en ilgi çekici konularından biridir. Aynı zamanda en az anlaşılmış olanıdır. “Gizem kültleri”, antik yazarların bir şekilde birbiriyle bağlantılı olduklarını düşündükleri çeşitli uygulamaları tanımlamak için kullanılır. Bu uygulamalarda neyin özel olduğunu anlamamız için tek yol, bunların belirli inanışlardan çok, olağandışı deneyimleri içeren uygulamalar olduğunu düşünmemizdir.

En çok bilinen gizem kültü biçimi, tapınaklarda yapılan gece inisiyasyonları (geçiş ritleri) kutlamalarıdır. Bu festivallerin en meşhur olanı yaklaşık MÖ 700 ve MS 395 yıllarına kadar, her yıl Atina yakınlarındaki Eleusis kentinde yer alan Demeter ve Kore tapınağında yapılan Eleusis Gizemleridir. Kore adı, Eleusis’te Demeter’in kızı Persephone için kullanılmaktaydı. Yıllarca kadınlı erkekli binin üzerinde insan, kafile halinde Atina’dan Eleusis’e yolculuk ederdi ve 2 gece boyunca tapınakta kalıp, 2 bin 500 yıl boyunca saklı kalmış ritüellerde rol alırlardı. Eski Atinalılar, Eleusis Gizemlerinde yaşananları açığa vurmayı, bir insanın işleyebileceği en büyük suçlardan biri olarak görürdü. Bu ritüellerin neler içerdiğiyle ilgili birtakım modern görüşler ortaya konmuştur. En yaygın görüş, MÖ 600 yılları civarında Eleusis’te yazılan ve Demeter’e Homerik Övgüler olarak adlandırılan, Demeter ve Persephone’nin hikayesini anlatan inisiyelerin (inisiyasyon sürecinden geçen kişi) gördüğü bir çeşit drama olduğu yönündedir. Bu hikayede, Persephone Tanrı Hades tarafından Yeraltı Dünyasına kaçırılır. Bunu öğrenen Demeter, dünyaya kıtlık salar, ta ki Hades Persephone’yi ona geri verene kadar. Ancak Persephone’nin Yeraltı Dünyasındayken birkaç nar tanesi yemesi, onun yılın 4 ayını Yeraltı Dünyasında geçirmek zorunda kalmasına sebep olur. Bu, Grek dünyasında herkesin bildiği ve mevsimlerin değişimini açıklayan bir hikayedir. Fakat araştırmacıların hepsi bu hikayenin gizemlerin kökeni olduğu konusunda hemfikir değildir. Her yıl Eleusis’te gerçekleşen olayların sadece hikaye anlatmayı içermemesi ancak çok güçlü ve kafa karıştıran deneyimlerle inisiyasyonların yaşanmış olması muhtemeldir. Eleusis’te çömlekler üzerinde görülen tanrılar ve faniler, sıklıkla ellerinde meşaleler tutarken betimlenir. Ritüeller büyük olasılıkla karanlıkta gezinme evreleri içermekteydi ve sonrasında yüksek ses ve parlak ışıkların yardımıyla inisiyeler üzerinde derin etkiler yaratılmaktaydı. Böylece inisiyeler, aşırı korku ve dehşet içeren duygular tecrübe eder ve ardından rahatlardı. Bu deneyimi yaşayanların bu şeyleri anlamaları değil, hayat değiştiren bir olaydan geçtiklerinin farkına varmaları beklenirdi.

Bu tür inisiyasyonların gerçekleştiği tek yer Eleusis değildi. Grek ve Romalılar arasında da meşhur olan, Kuzeydoğu Egedeki Samothrake (Semadirek) Adası’nda gerçekleşen bir başka önemli gizem kültü daha vardı. Adlarını, uygulandıkları yerdeki gizemlerden alan Samothrake’nin Ulu Tanrıları, inisiyeleri deniz kazalarından korumakla yükümlüydü. Bunlar dışında Peloponnessos’ta, güneybatıda Andania yöresindekini de içeren bir dizi başka gizem kültü daha vardı. Andania’ya da yapılan bu festivalin geçit töreni ve diğer şeylerin nasıl yürütülmesi gerektiğiyle ilgili oldukça detaylı bilgiler veren olağanüstü yazıtlar koruna gelmiştir. Yazıtta, kadınların giyim kuşamı, makyajı ve ziyaretçilerin çadırlarında neler bulunmasına izin verildiğiyle ilgili katı kurallar yer alır. Fakat yazıt inisiyasyon ritüelleriyle ilgili sessiz kalır.

Tapınaklarda yapılan gizem kültleri, Yunan anakarasıyla ve Ege adalarıyla sınırlıdır. Ama gizem kültlerinin bir diğer biçimi olan sarhoş edici Tanrı Dionysos’a tapınma; İtalya’dan Anadolu’ya kadar geniş bir alana yayılmıştır. Her yıl ya da iki yılda bir kadınlar Grek şehirlerinden, yaşadıkları bölgenin sınırlarındaki yabani topraklara doğru yola çıkarlar, dans edip şarkı söyleyerek Dionysos’a taparlardı. Dionysos, şarap ve tiyatro tanrısıydı. Bu yüzden o, kişiyi arkasına saklayan maskenin, insanın kendisini özgürleştiren alkolün tanrısıydı. Dionysos’un vahşi ve sarhoş edici tapınımını Thebes kentine nasıl getirdiğini konu eden Euripides’in oyunu Bakkha’da bu kültün tehlikeli yanları vurgulanır. Ancak, Grek kentlerinde, özellikle Anadolu’da değer gördüğü açıkça ortadadır. Miletos’ta bulunan ve yaklaşık MÖ 200 yıllarına ait bir yazıtta, yakın zamanda ölmüş olan Dionysos rahibelerinden biri şöyle onurlandırılır:

Şehrin Bakkha’sı, de ki “Elveda sana kutsal rahibe”. İyi bir kadının hak ettiği şey bu. O sana eşlik etti dağlara kadar, taşıdı tüm kutsal nesneleri ve tüm şehirden önce yürüdü geçit töreninde. Bir yabancı onun adını sormalı: şükranlarını sunduğunu bilen Rhodios’un kızı Alkmeonis.

Pentheus’un menadlar tarafından parçalanması, Pompei’de Casa dei Vettii’nin kuzey duvarında yer alan fresk. Pompei, Roma.

Genellikle, Grek kentlerinde kadınlar vakitlerini evlerinde geçirir, giysi yapmak için yün eğirir, yemeğin ve ekmeğin pişmesini izlerlerdi. Bu işler, uygarlığın en önemli işaretleri olarak görülürdü. Dağlara öncülük etmekle bu rahibe uygar davranış kurallarını tersine çevirmiştir. Miletos’un kadınları, geceyi evlerinde değil açık havada geçirirlerdi. Kentin ehlileşmiş topraklarındansa vahşi doğada olmayı yeğlerlerdi. Yün kıyafetler yerine hayvan postundan kıyafetler giyerlerdi. Erkeklerin görmeyeceği yerlerde, Dionysos onuruna, flüt ve tef çalarak dans edip şarkı söylerlerdi. Böylece kendilerini çılgınlığın eşiğine sürüklerlerdi. Yinelenen ritmik müzik, ziyafet şölenleri ve iyi beslenmeme katılımcılarda değişken bilinç durumları yaratmaktaydı. Böylece tanrının kendisiyle doğrudan iletişime geçtiklerini hissetmiş olabilirlerdi.

Dionysos rahibelerinin iş tanımıyla ilgili bilgiler veren, Miletos’ta bulunmuş bir başka yazıttan, Alkmeonis gibi kadınların konumu hakkında daha fazla bilgi elde edebiliyoruz. O, Dionysos’a tapınmak için bir grup kadının dağlara gitmesiyle halka açık olarak gerçekleşen thiasos’a (Dionysos şerefine yapılan gece şenlikleri) önderlik ederdi. Özel/halka kapalı thiasos yapmak isteyenlerden de ücret alırdı. Bu, önemli ayrıcalıklar sağlayan ve kadınların tanrıya sarhoş edici tapınımının bütün bir kent için yararlı olarak kabul edildiğini gösteren onurlu bir konumdu.

Miletos’tan çok da uzak olmayan bir noktada, Menderes Nehri’nin kıyısında Magnesia kenti yer alır. Burada Dionysos kültünün kentte gerçekte nasıl düzenlendiğiyle ilgili bilgiler veren başka bir yazıt daha bulunmuştur. Magnesialılar, bir kâhine danışır ve kâhin onlara Thebes’ten Magnesia’da thiasos düzenlemeleri için 3 tane menad (Bakkha’ların Yunan mitolojisindeki karşılığı) getirmelerini söyler:

Kâhin ve delegelerin eşliğinde, 3 menad Thebes kentinden getirilir: Kosko, Baubo ve Thettale. Kosko, çınar ağacı adını alan bir thiasos, Baubo kent dışında bir thiasos, Thettale de sonradan Kataibates olarak adlandırılacak olan bir thiasos düzenler. Menadlar öldüğünde Magnesialıların yanına gömülür. Kosko, Kosko Tepesi’ne, Baubo Tabarnis’e, Thettale de tiyatro yakınlarına gömülür.

Alkmeonis gibi bu kadınlar, yabancı olsalar da, açık bir şekilde büyük saygı görmüşlerdir.

Thebes’e gidip menad bulma düşüncesi, büyük olasılıkla Thebes’te geçen, asil bir aileden gelen 3 kız kardeşin başı çektiği, 3 grup menadı anlatan, Euripides’in Bakkha adındaki oyunundan esinlenmiştir. Ancak oyunda, bu gibi sarhoş edici dans etme ve şarkı söylemenin doğduğu yer olarak Anadolu gösterilir. Menad nakaratı, Ana Tanrıça Kybele’e ait ritüellerle birlikte Dionysos’a nasıl hizmet ettiklerini anlatır. Küçük Asya’da sarhoş edici Ana Tanrıça tapınımına dair bir dolu kanıt vardır.

Orta Anadolu’nun dağlık bölgesinde yaşayan Frigler, Dağ Ana olarak bilinen bir tanrıçaya taparlardı. Tanrıça, birbirinden farklı dağlarda farklı isimler almıştır: Grek ve Roma şiirinde Ana Tanrıça için en çok kullanılan isim olan Kibele, Matar Kubileia, Kubileia Dağı’nın Anası. Küçük Asya’nın Grek kentleri, MÖ 600 yılından sonra, Frig Dağ Anasına tapınmaya başlamış ve bu tanrıça sonradan “Tanrıların Anası” olarak kabul görmeye başlamıştır. Tanrıçanın ismi, Grek Panteonunda büyük sevgi görse de, tapınma biçimi Grek tanrı ve tanrıçalarınkine sunulandan farklılık gösterir. Tanrıça, yaygın olarak heykeltraşlık eserlerinde kabartma olarak betimlenmiş, sonrasında heykel olarak aslanlar eşliğinde bir tahtta oturur biçimde, elinde tef ve libasyon (sıvı sunusu) için bir tabak tutarken tasvir edilmiştir. Fakat daha da önemlisi, ona tapınma Dionysos’a da ithaf edilen bir çeşit sarhoş edici davranış biçimini içermektedir.

Eleusis Gizemleri’nin betimlerini taşıyan bir adak levhası, Ulusal Arkeoloji Müzesi, Atina.

Bazı kentlerde, örneğin Marmara Denizi kıyısında yer alan Kyzikos’ta, Ana Tanrıça adına geceleri kutlanan ve muazzam bir gürültü ve coşku ile yapılan büyük festivaller düzenlenirdi. Zırh giymiş genç erkekler dans ederken silahlarını çarpıştırırlardı. Bununla ilgili kanıt, Atina’da bulunmuştur. Boyalı bir çömlek üzerinde ailelerin flüt ve kastanyet eşliğinde dans ederek tanrıçaya tapınmaları betimlenmiştir. Bu dansçılar, kimi zaman saçlarında yılanlarla ve yılanları kollarına dolamış biçimde tasvir edilmiştir. Gerçekten de bazı durumlarda bu vahşi davranışların yer aldığı ritüellerde rol alan kadın ve erkeklerin yılanlarla (muhtemelen zehirli olmayan) dans etmiş olmaları olasıdır. Ancak, tasvirlerdeki yılanlar dansçıların mest olma halini de sembolize ediyor olabilir. Tanrıçaya ibadet eden erkekler, bazen üzerlerine tanrıçanın resimleri iliştirilmiş, uzun dökümlü elbiseler giyerlerdi. Galatya’da Pessinus gibi bazı bölgelerde, hatta Roma’da bile Tanrıçanın rahiplerinin “hadım harem ağaları” (Eunuchs) olduğuna büyük ölçüde inanılırdı. Aslında, bunun için ufak bir kanıt da vardır. Bunların yanı sıra kendilerini hadım eden Tanrıça tutkunlarının hikâyeleri de mevcuttur. Bu tehlikeli ve söylemeye gerek yok ama çok can yakıcı bir işlemdir. Ancak, kültün bu ekstrem davranışla nasıl bağlantılı olduğuna ilave bir kanıttır.

Ana Tanrıça ve Dionysos tapımı, Anadolu’dan batıya doğru Yunanistan ve İtalya’ya yayılır. MÖ 200 yıllarında Romalılar bu iki kültü de deneyimlemeye başlar ve bunlardan bazıları rahatsızlık verici deneyimlerdir. Romalılar ve Kartacalı Hannibal arasında geçen savaş süresince Romalılara, danıştıkları en saygıdeğer kâhinlerinin kehanetleri, Sibylline Kitapları önderlik eder ve onlara Tanrıçayı kente getirmeleri öğütlenir. Pergamon Kralı Attalus’a bir elçi gönderilerek Romalılara kimi zaman siyah bir taş olarak tanımlanan Tanrıça kült heykelini beraberinde Kaz Dağından (İda) Roma’ya götürmeleri için izin vermesi istenir. Romalılar, Tanrıların Anası İda ya da Magna Mater olarak bilinen bu yeni tanrıça için Palatine Tepesi’nde bir tapınak inşa eder ve onun varlığını Megalesia olarak adlandırılan büyük bir festivalle kutlarlar. Bu Roma aktiviteleri, oyunlar ve komedi performanslarının yanı sıra yüksek sesli müzik ve dansın da eşlik ettiği, uzun dökümlü elbiseler giymiş Frig rahip ve rahibelerinin önderliğinde kült heykelinin taşındığı tören alayını da içermekteydi. Muhtemelen resmi sıfatla olmasa da Roma’daki Ana Tanrıça tapımında rol alanların Galli olarak bilinen Tanrıçanın hadım tutkunları olduğu söylenir. Magna Mater tapımındaki “yabancılık” bazı Romalı yazarların üzerine yorum yaptığı şeylerden biriydi. Ancak açıkça görülüyor ki Roma’da Tanrıça için yapılan bu festival yılın en önemli olayıydı.

Romalılar, Dionysos’un sarhoş edici tapınımı konusuna daha az ilgi göstermişlerdir. Güney İtalya’da MÖ 186 yılına ait bronz bir tablet, bu kültün yasaklanması ve ritüellerde yer alanların çeşitli cezalarla tehdit edilmesi ile ilgili Roma Senatosu kararnamesinden bahseder. MÖ 700 yılı dolaylarında Ege’den Güney İtalya’ya yerleşen Grekler beraberlerinde kült uygulamalarını da getirirler. Romalılar, Dionysos’un onuruna yapılan kutlamaların popülerliğinin artması karşısında endişeye düşmüşlerdir. Bu artışın siyasi komplo ya da ahlaksız davranışlara yol açacağından şüphelenirlerdi. Senato, tanrıların hala işler olmasına izin verilen köklü tapınakları ile henüz kurulmuş olan ve bastırılmak istenen thiasoi arasında bir ayrım yapar. Romalı tarihçi Livy, bu baskının, külte dâhil olanların idamını içerdiğinden bahseder fakat Livy’nin diğer olaylar hakkındaki açıklamaları gibi bu da sadece abartıdan ibaret olabilir. Bununla birlikte Livy, yaygın olarak kabul gören, Anadolu ve Yunanistan’da görülen Ana Tanrıça ve Dionysos gibi tanrılara tapınmanın Roma vatandaşları için uygun olmadığı düşüncesini temsil eder.

Bu baskı, İtalya’da Dionysos tapımının sonunu getirmez. MS 2. yüzyıla kadar, İtalya, Ege bölgesi ve ötesi boyunca gerçekleşen thiasoi katılımcılarını listeleyen çeşitli yazıtlar ele geçmiştir. Ancak bu thiasoi törenleri erken yüzyıllardan bildiğimizden farklılık gösterir. Bu törenlerde kadınlar ve erkek katılımcılar yer alır ve katılımcılar çeşitli derecelere bölünürler: baküs rahipleri, baş baküs rahipleri, çobanlar, baş çobanlar ve benzeri. “Dağda” bir araya gelmeyen katılımcıları tehdit eden para cezaları gibi, toplantılarında nasıl davranmaları gerektiğiyle ilgili kurallar vardır: vahşi ve kontrol edilemez olanın oldukça düzenli ve belki de daha az heyecan verici hale gelmesi.

Gizem Kültleri oldukça uzun bir süre devam eder. MS 4. yüzyılda, Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu’nda egemen din olduğunda bile, Romalı seçkin sınıfın “pagan” olmayı sürdüren üyeleri, yazıtlarda gizem tanrılarıyla olan ilişkilerini ve geleneksel ruhbanlık üyeliklerini ilan etmişlerdir. Saygın senatörler baküs rahipleri gibi giyinip kırsal alanlarda dans etmeseler de Dionysos rahipliğini (Romalılarca Özgür Baba/Liber Pater olarak adlandırılan) taşımaya devam etmişlerdir. İmparatorluktaki tapınaklar kapanmış olsa da Ana Tanrıça’ya zengin kurbanlar sunmuşlardır.

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER