Hititlerde Dış Politika ve Savaş Diplomasi

Eskiçağda devletlerin varlıklarını sürdürebilmesinin temel dayanak noktaları arasında diplomatik ilişkiler, devletlerarası antlaşmalar, güçlü bir ekonomi, adil bir hukuk sistemi ve güçlü bir ordu yer almaktaydı.

Kadeş Savaşı sonrası Mısır ve Hitit imparatorlukları arasında yapılan antlaşmanın pişmiş toprak kopyası, Kadeş Antlaşması, İstanbul Arkeoloji Müzeleri

Bu temel dayanak noktalarından bazıları ülke içindeki huzurun sağlanması için bazıları ise, dış politikada söz sahibi olmak için oldukça önemlidir. Dış politika açısından önemli olan dinamikler arasında, güçlü bir ordu, çok yönlü düşünülerek yapılan antlaşmalar ve akıllıca atılan diplomatik adımlar yer alır. Yaklaşık olarak MÖ 1650 yılında, Çorum ilinin Sungurlu ilçesi yakınlarındaki Boğazköy/Hattuša’da Hitit Devleti tarih sahnesine çıkmış ve bir süre sonra Ön Asya coğrafyasının büyük güçleri arasında yerini almayı başarmıştır. Hititlerin bu yükselişinin sebeplerinden bazıları, oluşturdukları güçlü askeri organizasyon, akıllı siyasi hamleler ve diplomasi becerileri sayılabilir. Hititlerin yönetim sisteminde yer alan bu çarkın üç dişlisi, devletin dış siyasetteki gücünü belirlemiştir. Bu güçlü dış siyaseti oluşturan çarkın ilk dişlisi ise, güçlü bir askeri organizasyondur.

Hititlerde Ordu

Hitit Devleti kurulduğu coğrafya sebebiyle bir kara devletidir. Bu sebeple Hitit Devleti, deniz savaşlarından ziyade kara savaşlarıyla ünlüdür. Karada yapılan bu savaşlar iklim koşullarından dolayı sadece yaz aylarında gerçekleştirilirdi. Yılın geri kalan zamanlarında iklimin ve yolların durumu bir ordunun seferi için uygun değildir.

Hitit ordusunun temel askeri teçhizatı arasında tunçtan yapılmış kılıç, mızrak ve balta bulunuyordu. Hitit ordusu, bu silahları yakın dövüşte tercih ederdi. Yakın dövüşte kullanılan silahlar arasında yer alan kılıç, Hitit ordusunun en etkin silahlarındandır ve aynı zamanda prestijli bir silahtır. Hatti ülkesinde her askerin olduğu gibi her kralın, yüksek memurun ve tanrının bir kılıcı vardır. 1991 yılında Boğazköy’de yapılan kazılardan Hitit kralı I. Tuthaliya dönemine ait bronz kılıç bulunmuştur. Kılıcın üzerinde çivi yazısıyla Akkadca yazılmış bir metin yer almaktaydı. ”Büyük Kral Tuthaliya, Aššuwa ülkesini yerle bir ettiği zaman bu kılıçları efendisi Fırtına Tanrısına adak olarak sundu.”.

Hitit ordusunun kullandığı diğer silahlar arasında mızrak ve balta da yer alır. Bununla beraber uzak menzilde de etkili olan yay ve ok da Hitit ordusunca sıkça kullanılan silahlar arasındaydı. Bunların dışında Hitit ordusu, miğfer, kalkan ve vücudu koruyan zırhı da kullanıyordu.

Hitit ordusunun belki de en önemli askeri teçhizatı savaş arabalarıydı. Bu savaş arabaları sayesinde Hitit ordusu düşmanına ani saldırılar düzenleyip bitirici darbeyi yapabiliyordu. Kadeš Savaşı sırasında Hitit ordusu, zaferi sadece savaş arabalı askerlerle elde etmiş, ordunun asıl gücünü oluşturan piyadeler ise, savaşta geri planda kalmıştır. Fakat Hititler bu savaş aracını sadece düz arazilerde kullanabiliyordu, engebeli arazide yaya askerler eski önemlerini koruyordu. Hititlerin meşhur savaş arabalarının biçimlerini ünlü Kadeš Savaşı’nı betimleyen Mısır kabartmalarında görmemiz mümkündür. Hitit savaş arabaları da Mısır savaş arabaları gibi, altı çubuklu/ispitli tekerleklere sahiptir. Hitit savaş arabalarının, Mısır savaş arabalarından farkı, Mısır savaş arabalarında 2 asker yer alırken, Hitit savaş arabalarında 3 asker yer almasıydı. Bu askerlerden 1 tanesi savaş arabasını kullanırken diğeri arabayı kullanan askeri kalkanı ile korumakta, üçüncü asker ise, ok, mızrak gibi silahlarla savaşmaktaydı. Hitit savaş arabalarında 3 askerin yer alması özellikle yakın dövüşte, Hititler için avantaj sağlardı. Savaş arabalarının hızla ve bir arada hareketini sağlamak, atların manevra yeteneğini yükseltmek, uzun mesafeleri yorulmadan gidebilmeleri ve gece yürüyüşlerine dayanabilmeleri için bir dizi eğitimden geçmeleri gerekirdi. Hitit çivi yazılı arşivlerinde yer alan Kikkuli metni olarak adlandırılan bir yönetmelik metni sayesinde, at eğitimi hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olunabilir. At yetiştiriciliği konusunu ele alan bu gibi metinlerin içinde İndo-Ari kökenli teknik terimler vardır. Bu teknik terimler aracılığıyla, Hititlerin güneydoğu komşusu olan Mittani Devleti’nin Hititleri at yetiştiriciliği konusunda etkilediği söylenebilir. Bu örneğin dışında III. Hattušili dönemine tarihlendirilen bir mektupta ise yerli atlardan şikâyet edilmekte ve Babilden genç hayvanların gönderilmesi istenmektedir. Tüm bu bilgiler ışığında, Hititlerin savaş arabalarına koşulan atlar ve bu atların yetiştirilmesi hususunda çevre kültürlerden destek alıp, bu savaş aracını ustalıkla kullanmışlardı. Eski Yakındoğu’da savaş arabaları günümüzün tankları kadar önemliydi. Hatta bazı kralların birbirlerine hediye olarak bu araçları gönderdikleri bilinir. Mısır’ın El-Amarna arşivinde bulunan EA 15 numaralı mektup bu durumu destekleyecek niteliktedir. Mektup, Assur kralı I. Aššur-uballit tarafından, muhtemelen firavun IV. Amenhotep’e yazılmıştır. Mektupta ilgili satırlar şu şekildedir: “Ben sana selamlama hediyesi olarak 1 (tane) harika savaş arabası, 2 (tane) at ve 1(tane) iyi kalitede lapislazuliden hurma biçimli taş gönderiyorum”. Mektuptan da anlaşıldığı kadarıyla, bu dönemde birçok devlet bu aracı hem savaş malzemesi hem de diplomatik bir hediye olarak kullanıyordu.

Yukarıda vurgulandığı gibi, Hitit Devleti, deniz savaşlarından çok kara savaşlarıyla ünlüdür. Fakat az da olsa elimizde deniz savaşlarına dair belgeler mevcuttur. Son Hitit kralı olan II. Šuppiluliuma dönemine ait bir belgeden anlaşıldığı kadarıyla Alašiya (Kıbrıs) donanması, Hitit donanmasına karşı üç defa savaşır ve Hititler bu savaşlardan zaferle ayrılır. Peki, Hititlerin Yakındoğu’nun güçlü devletleri arasında olmasını sağlayan ve yaklaşık 400 yıl boyunca devletin ayakta kalmasını sağlayan bu ordu yaklaşık kaç kişiden oluşmaktaydı? II. Muwatalli döneminde yapılan Kadeš Savaşı’nda, Hitit Ordusu, II. Ramses’in verdiği bilgiler doğrultusunda yaklaşık olarak, 47.500 kişiden oluşmaktaydı. Ordunun büyüklüğü hakkında bilgi veren bir başka belge ise yine Mısırlılara aittir. Amarna mektuplardan biri olan EA 170 numaralı mektupta da Hititlerin 90.000 kişilik bir ordu ile Nuhašše önlerinde olduğu bilgisi yer alır. Her iki belgeden gelen bilgiler abartılı gözükse de Hititlerin büyük bir orduya sahip olduğunu düşünmemiz gerekir.

Hitit ordusu her ne kadar sağlam bir eğitimden geçse ve iyi bir askeri teçhizata sahip olsa da savaş meydanında iyi bir strateji uygulayamadığı takdirde elindeki silahların ve asker sayısının hiçbir fonksiyonu yoktur. Çivi yazılı metinler aracılığıyla Hitit ordusunun kullandığı bazı savaş stratejileri öğrenilir. Örneğin, Kral II. Muršili döneminde yapılan batı seferi sırasında, Puranda kentine kaçan düşman önce kuşatılır, ardından bu dağlık bölgeyi besleyen su kaynakları kesilerek zafer kazanılmaya çalışılır. Ayrıca Hititli komutanların uyguladığı taktikler arasında gece baskınları, gizlice yapılan gece yürüyüşlerine, sahte geri çekilmelere (sahte ricat) ve düşman hareketlerinin izlendiğine dair bilgiler de yer alır. Hitit çivi yazılı belgelerin verdiği bilgilere göre, ele geçirilen şehirlerin, krallarının ya da yöneticilerinin de kağnıya koşularak cezalandırıldığına ve küçük düşürüldüğüne dair bilgiler de mevcuttur. Ben, Yüce Kral, Haššuwa’yı ve Hahha’yı yıktım, ateşle yaktım, çıkan dumanı gökyüzünün Fırtına Tanrsı’na armağan ettim. Haššuwa ve Hahha krallarına kağnıları çektirdim. Bu bilgilerin yanı sıra zorla ele geçirilen kentlerin sıkça yakıldığı, teslim olan kentlerin ise bağışlandığı öğrenilir.

Çivi yazılı belgelerden Hitit ordusunda görevli komutanlara ait bazı rütbelerin adları da öğrenilmekteydi. Bunların arasında “muhafızların başı”, “onbaşı”, “atların beyi”, “arabalı savaşçıların başı” gibi unvanlar yer almaktaydı. Tüm bu verilerden anlaşıldığı kadarıyla Hititlerin oldukça düzenli, hiyerarşik, iyi organize olmuş ve büyük bir orduya sahip olduğu söylenebilir.

Hititlerde Diplomasi

Bir devlet her ne kadar güçlü bir ekonomiye, güçlü bir orduya sahip olsa da bu iki varlık o devletin ayakta kalması için yeterli değildir. Devletin varlığını dış dünyada hissettirmesi için güçlü bir diplomasiye de ihtiyacı vardır. MÖ 2. binyılda, Yakındoğu’da var olan büyük güçler ve küçük devletler arasındaki diplomasi ağı oldukça gelişmiştir. Kurulan bu diplomasi ağına katılan Hititler, diplomasi alanında oldukça ustadır. Hititlerin diğer devletlerle olan ilişkisi hem Hititlerin kralî arşivinden hem de çağdaşı olan devletlere ait arşivlerden öğrenilir.

Hitit diplomasisini iki ana başlık altında incelemek mümkündür: Hitit devlet antlaşmaları ve devletlerarası yazışmalar.

Devlet Antlaşmaları

Hitit Devleti’nin yapmış olduğu antlaşmalar ikiye ayrılır. Bu antlaşmalardan ilki kralların kendisine denk saydığı bağımsız devlet liderleri ile yaptığı eşitlik ilkesine ve devletlerarası hukuka dayalı, paritetik nitelikli antlaşmalardır. Diğer grubun içerisinde ise, Hititlere bağlı krallıklar yer alır. Yapılan antlaşmalar dönemin diplomasi dili Akkadcadır fakat bazı antlaşmaların Hititçe versiyonu da mevcuttur.

Hititlere ait devlet antlaşmalarının çoğu İmparatorluk döneminde yapılmış olsa da, Eski ve Orta Hitit Dönemlerinde yapılan antlaşmalar da vardır. Bu daha eski antlaşmaların büyük çoğunluğu yaklaşık olarak günümüzde Çukurova bölgesinde bulunan Kizzuwatna Krallığı ile yapılmıştır. Kizzuwatna Devleti, Hititler için stratejik açıdan önemli bir bölgedeydi ve bu devleti kendi tarafına çekmek isteyen Hititler, özellikle Orta Hitit Döneminde Kizzuwatna Devleti ile paritetik nitelikte antlaşmalar yapar. Kizzuwatna ile yapılan antlaşmalar incelendiğinde onların eşitlik ilkesine dayalı bir çeşit ittifak antlaşması olduğu anlaşılır. Hititler bu antlaşmalarla böyle stratejik bir bölgede bulunan bu yerel krallık ile önce ittifak kurup, daha sonra I. Tuthaliya döneminden itibaren bölgeye yavaş yavaş hâkim olmaya başlar. Böylece hâkimiyet kurmak istedikleri Kuzey Suriye bölgesinin egemenliği için hazırlıklara başlar. Bu dönemde yapılan başka antlaşmalar da mevcuttur. Bunlardan bir tanesi Hitit Kralı I. Tuthaliya’nın, Tunip Kralı ile yapmış olduğu antlaşmadır. Kesin olmamakla birlikte I. Tuthaliya döneminde yapıldığı düşünülen bir başka antlaşma ise, Mısır ile yapılan Kuruštama antlaşmasıdır. Antlaşmada, Anadolu topraklarında kalmış olan Kuruštama kenti insanlarının Mısır Ülkesi’ne nakli ele alınır. Ayrıca kral I. Tuthaliya’nın ardılı olan I. Arnuwanda döneminde Kaška, İšmerikka ve Ura gibi kabileler ile yapılan antlaşmalar da mevcuttur. Bu dönemde kral, bahsi geçen bu toplulukları dizginleme amacını güder. Eski ve Orta Hitit Döneminde yapılan antlaşmalar incelendiğinde Hititlerin Kuzey Suriye’de kurmak istedikleri hâkimiyet için bir ön hazırlık yaptığı ve bazı toplulukları kontrol altında tutularak merkezi otoriteyi güçlendirme niyetinde oldukları anlaşılır.

İmparatorluk dönemine ait antlaşmalar incelendiğinde, Eski ve Orta Hitit Dönemine göre şemalarının biraz farklı olduğu görülür. Bu antlaşmalar kendi içlerinde paritetik ve bağlı krallıklar ile yapılan antlaşmalar olarak ikiye ayrılır. Paritetik antlaşmalar, dönemin büyük güçleri olan Mısır, Hitit, Babil, Assur, Mittani devletleri ile yapılmıştır. Antlaşmalarda genellikle birbirlerinin dostluklarından, birbirlerini iç ve dış tehlikelere karşı koruyacaklarından bahsedilir ve kralların birbirlerine kardeşim diye hitap ettikleri görülür. Hititlerin yaptığı paritetik antlaşmalar içerisinde en bilinen örnek Hitit Kralı II. Muwatalli ile Mısır Firavunu II. Ramses arasında yapılan Kadeš Savaşı’ndan 15 yıl sonra, II. Ramses ile III. Hattušili arasında yapılan Kadeš Barış Antlaşması’dır. Paritetik antlaşmaların dışında bağlı devletler ile yapılan antlaşmalar da mevcuttur. Bu devletler içinde Ugarit, Amurru, Nuhašše, Amka, Kadeš gibi Kuzey Suriye’de bulunan krallıklar yer alır. Bunların dışında Kargamıš, Halep, ve Tarhuntašša gibi secundo genitur yani ikinci soy krallıkları da yer alır. Bu antlaşmalarda da genellikle, Hititlerin üstünlüğü vurgulanır ve bağlı krallıktan her zaman sadakat beklenir. Bununla birlikte Hititlerin bu küçük krallıkları her zaman koruyacağına dair ibareler yer alır. Ayrıca antlaşmalarda küçük krallıkların Hitit Devleti’ne karşı yükümlü olduğuna dair maddeler de antlaşma maddelerin içinde yer alır.

Gerek paritetik antlaşmalarda gerek bağlı krallıklarla yapılan antlaşmalarda belli başlı formlar mevcuttur. Bu şemaların daha basit hali Eski ve Orta Hitit Dönemlerinde görülürken, daha gelişmiş hali ise İmparatorluk döneminde görülür. Yapılmış olan antlaşmalar bu noktalar dikkate alarak hazırlanırdı. Bu form ise şöyledir:

Antlaşma belgesinin hangi hükümdarlar tarafından yapıldığını gösteren, onların adlarının ve unvanlarının yer aldığı Preablum kısmı, taraflar arasında şimdiye kadar olan ilişkileri gösteren Tarihsel Geriye Bakış kısmı, antlaşma şartlarını gösteren maddeler, suçluların iadesini gösteren maddeler, yemine şahitlik yapan tanrıların listesi, yemini bozanın lanetlenmesi. Bahsedilen form daha ziyade tek bir hükümdara sahip krallıklarla yapılan antlaşmalara özgüdür. Birçok lider tarafından idare edilen Kaška, İšmerikka, Ura gibi toplumlarla yapılan antlaşmalarda istisnai bir durum söz konusudur. Bu tip antlaşmalarda Tarihsel Geriye Bakış kısmı yer almaz. Ayrıca her bir kişinin yanında bulunduğu şehirden ne kadar adamı varsa antlaşmada x şehrinden y sayıda adam şeklinde belirtilir. Bu tür antlaşmalarda yemin edenler listesinde dikkati çeken bir başka özellik ise, antlaşmanın karşı tarafın sosyal düzeninin dikkate alınarak düzenlenmesidir. Kaška, İšmerikka, İšuwa, Ura gibi toplumlarda ya da serbest kentler ile yapılan antlaşmalarda soylular ya da yaşlılar tarafından kurulu bir heyet antlaşmaya taraf yapılırdı. Bahsedilen hususlardan da anlaşılacağı gibi, Hititler sadece antlaşma şartlarını karşı tarafın bulunduğu konuma göre ayarlamakla kalmaz, değişken bir kuruluş şeması uygulayarak karşı tarafın sosyal yapısı ve idare şekline de uygun olarak antlaşmayı şekillendirirdi.

Bazı durumlarda Hitit tarihinde daha önce yaptıkları bir antlaşmanın şartlarını teyit etmek için antlaşmayı yeniledikleri de görülür. Bu duruma örnek vermek gerekirse, İmparatorluk Dönemi krallarından III. Hattušili döneminde yapılan Ulmi-Tešup (Kurunta) antlaşması, ardılı IV. Tuthaliya döneminde bazı şartları değiştirilerek yenilenmiştir.

Yakındoğu tarihi incelendiğinde bazı antlaşmalarda bir büyük devletin iki küçük krallık arasında yapılan antlaşmaya hakemlik ettiği görülür. Örneğin Alalah kazılarında bulunan AT3 numaralı metinde Mittani Kralı I. Barratarna, Alalah Kralı İdrimi ile Kizzuwatna Kralı Pilliya arasında yapılan antlaşmaya hakemlik eder. Benzer bir durum Hitit tarihinde de görülür. İmparatorluk Dönemi krallarından II. Muršili, Amurru’lu Duppi-Tešup ve Bargalı Abiratta arasında yaşanan bazı sorunlara hakemlik ettiği görülür.

Daha önce bahsedildiği gibi, Hititlerin kendi soylarından olan bağlı krallıklarla yapılan antlaşmaları da vardır. Hititlerin kendileri için önemli olan bölgelere kendi çocuklarını zaman zaman rahip, zaman zaman kral olarak atadıkları görülür. Zamanında Hitit kralları tarafından bağlı krallıklara atanan prensler ile yapılan antlaşmalar ileride Hitit kralı olan kişi tarafından da kabul görmüştür. Örneğin I. Šuppiluliuma tarafından Kargamıš’a atanan Piyašili (Šarri-Kušuh)’un, Kargamıš’taki durumu I. Šuppiluliuma’nın oğlu tarafından da tanınmıştır. Hatta Hititlerin son Kralı olan II. Šuppiluliuma ile Piyašili’nin soyundan gelen Kargamış Kralı Talmi-Šarruma ile yapılan bir antlaşma ile yenilenmiştir. Secundo Genitur adıyla anılan bu hanedan içi krallıklarla yapılan antlaşmaların formu ise, daha önce bahsedilen Politik Antlaşmalardan ziyade toprak bağış belgelerine benzemektedir.

Hitit kralları bazı durumlarda tehdit olarak gördüğü bölgesel güçleri yanına çekmek için diplomasiyi kullanırdı. IV. Amenhotep döneminde Mısır’ın güç kaybettiği, I. Šuppiluliuma önderliğinde Hititlerin Suriye bölgesinin hâkim gücü olduğu bilinir. Bölgede yer alan Ugarit ve Amurru Devletleri Hitit Devleti’nin yaptığı çağrı ile Hititlerin tarafına geçmiştir. Böylece Hititler, askeri güç kullanmadan, Doğu Akdeniz’in iki stratejik krallığı olan Ugarit ve Amurru’yu kendi tarafına çekmeyi başarır. Bu durum ünlü Çinli komutan ve asker kuramcı olan Sun Tzu’nun Savaşmadan düşmana boyun eğdirmek becerinin doruğudur sözünde olduğu gibi benzer bir şekilde, olası bir düşmanı kendi tarafına çeker. Ayrıca Hitit kralı yapmış olduğu antlaşmada alacağı verginin Hitit ölçü birimlerinde olmasını istemesi de oldukça dikkat çekicidir. Çünkü vergi olarak belirlenen 300 şekel altının, Babil ölçü biriminde yaklaşık 2490 gram olduğu, Hitit ölçüsüne göre ise, 3750 gram olduğu düşünüldüğünde, Hititlerin bu hususa dikkat etmesinin sebebi daha iyi anlaşılır.

Devletlerarası Yazışmalar

Modern dünyada bir devletin varlığını sürdürmesi, gücünü hissettirmesi için gerekli olan hususlardan biri de diplomasidir. Yukarıda bahsedildiği gibi, Eski Yakındoğu’da gücünü hissettiren Hititler, hem dönemin büyük güçleri, hem de kendisine bağlı olan devletler ve diğer küçük devletler ile olan diplomatik ilişkilere oldukça önem verirlerdi. Dönemin büyük güçleri ile olan yazışmalarda genellikle birbirlerinin tahta çıkışlarını kutlama, büyük bir zaferin tebriği, üst düzey yetkililerin birbirleriyle ya da krallarıyla yaptığı yazışmalar, karşılıklı dostlukların pekiştiği yazışmalar, teknoloji transferleri, tahıl sevkiyatı, diplomatik evlilikler gibi konular yer alır. Örneğin, Amerikalı Arkeolog-Tarihçi James Henry Breasted tarafından Mısır’ın Napolyonu olarak adlandırılan III. Thutmosis’in düzenlediği Mittani seferinden sonra adı bilinmeyen bir Hitit kralı tarafından tebrik edilir ve kendisine hediyeler gönderilir. Adı bilinmeyen bu Hitit kralının ise muhtemelen II. Zidanta ya da II. Huzziya olduğu düşünülür.

Hitit Devleti’nin, küçük ya da kendine bağlı krallıkları ile olan yazışmalarda genellikle küçük güce yaptığı bağlılık çağrısı ve ona olan talimatları gibi konular işlenir. Bu duruma örnek vermek gerekirse, İmparatorluk dönemi krallarından I. Šuppiluliuma, Ugarit Kralı II. Niqmaddu’yu kendi tarafına çekmek için bir çağrıda bulunur. CTH 45: Nuhašše Ülkesi ve Mukiš Ülkesi bana düşman olduklarında, sen Niqmaddu korkma!, kendine güven! Önceden ataların Hatti ile dosttu ve düşman değildi, şimdi sen Niqmaddu düşmanımın düşmanı ve dostumun dostu ol! Ve eğer sen Niqmaddu efendin Büyük Kral’ın bu sözlerini işitir ve incelersen, o zaman efendin Büyük Kral’ın sana göstereceği iyiliği görürsün. Bu çağrıyı alan Ugarit Kralı II. Niqmaddu, Mısır’a olan bağlılığını sona erdirir ve Hititlere bağlı krallık haline gelir. Ayrıca kurnaz Hitit kralı yaptığı çağrıda Ugarit kralına, gerçekleştirdiği seferler sonucu kazandığı ganimetlerin kendisinde kalacağının garantisini verir: Ve eğer Niqmaddu, girişimde bulunur ve Nuhašše Ülkesi’nin ya da Mukiš Ülkesiðnin birliklerine kendi güçlerinle saldırırsan, kimse senden onları (kazandıklarını) almayacaktır. Bu tip yazışmaların dışında Hitit krallarının, tahta geçen bir büyük devletin kralını tebrik ettiği yazışmalar da mevcuttur. Bu duruma vereceğimiz örnek Mısır arşivinden gelir. Hitit krallarından I. Šuppiluliuma’nın, muhtemelen Firavun IV. Amenhotep’e (Akhenaton) ya da Tutankamon’a yazdığı mektupta firavunu tahta geçişinden ötürü kutlar ve her iki ülkenin dostluğunu pekiştirmesi gerektiğini belirtir: Şimdi, kardesim, [se]n babanın tahtına çıktın ve senin baban ve ben aramızda barış kurmak için nasıl istediysek, o halde senin ve benim birbirimizle dost olmamız gerekir. Babana ilettiğim isteği [ben] kardeşime de [ifade etmeliyim]. Mektupta dikkat çeken bir diğer ifade de kralların birbirlerine kardeşim diye hitap etmesidir. Daha önce bahsedildiği gibi bu ifade, eşit konumda olan iki devlet liderinin kullandığı bir ifadedir. Bir başka örnek ise, başka bir (EA 44 numaralı) mektupta yer alır. Hitit Devlet organizasyonu içinde Saray Muhafızlarının Başı/ GAL MEŠEDİ makamında bulunan Prens Zida, Firavun III. Amenhotep’e yazdığı mektupta “ben senin oğlunum, sen benim babamsın” diye hitap eder. Saray Muhafızlarının Başı makamı Hitit Devlet Organizasyonu içerisinde, yüksek bir makam olsa da, bir devlet lideri ile denk olmadığından, Prens bu şekilde bir ifade kullanmıştır. Benzer örnekler Yakındoğu’da sıklıkla görülür. Örneğin MÖ 2. binyılın başlarında Assurlu tüccarlar ve Anadolu beylerinin yazışmalarını içeren Kültepe metinlerinde adı sıklıkla geçen tüccar Pūšūken’in, Assur Kralı II. Puzur-Aššur’a yazmış olduğu mektupta, Eğer sen benim babam isen ve sen beni seviyorsan şeklinde bir ifade kullanmıştır. Bu tür ifadelerin geçtiği yazışmalara benzer bir başka örnek ise Ugarit arşivinden gelir. Hititlere bağlı bir krallık olan Ugarit tahtına çıkan İbiranu, Hitit kralına elçilerini göndermemiştir. Bu duruma sinirlenen Hitit Prensi Pihawalwi, Ugarit kralına oğlum diye hitap eder ve kendisini diplomasi kurallarına uyması konusunda uyarır. Bu örneklerden anlaşıldığı kadarıyla kullanılan ifadelerin uygulanmasındaki farklılık, krallıkların bağımsız ya da bağımlı krallık statüsünde olmasından ve kişilerin bulunduğu makama göre değişirdi. Bu tür yazışmaların dışında kralların birbirlerine değerli hediyeler gönderdiği ve bazı politik konuların da yer aldığı yazışmalar da mevcuttur. Hitit Kralı III. Hattušili’nin Assur Kralı I. Salmanassar ya da Adad-nirari’ye yazdığı Akkadca mektupta kendisine demirden bir hançer gönderdiğini ifade eder: Şimdi sana demirden bir Hançer yolluyorum. Mektupta III. Hattušili bu konunun dışında, Turira kentinin sakinlerinin Hatti ülkesini yağmalandığından bahseder ve bu sorunun çözülmesi gerektiğini vurgular. Ayrıca devlet arşivlerinin verdikleri bilgiler ışığında Hitit kraliçelerinin de dış siyasette etkili oldukları söylenebilir. Bu anlamda özellikle Hitit Kraliçesi Pudu-Hepa oldukça etkin bir kraliçedir. Pudu-Hepa dönemin krallarıyla yazışmalar yapmaktadır ve yapılan antlaşmalarda da mühürleri yer alır. Pudu-Hepa’nın, Firavun II. Ramses’e yazdığı mektupta Hattuša’daki hazine bölümünün yandığını ve II. Ramses’in bu bilginin doğruluğunu, Mısır Ülkesi’ne sığınan Urhi-Tešup’a sormasını istemektedir. Pudu-Hepa, II. Ramses’e yazdığı mektuplardan bir diğerinde iki ülke arasında yapılan evliliğe değinir ve kızı için çeyiz olarak vereceği koyun, sığır ve kölelere karşılık olarak tahıl ister ve bu dönemde Hitit Ülkesi’nin kuraklık çektiğinden yakınır. Hitit Prensi Hešmi-Šarruma’nın Mısır Ülkesi’ni ziyarette bulunduğu ve dönüş sırasında Hatti Ülkesi’ne tahıl sevkiyatını gerçekleştirdiğini yazışmalardan öğrenilir.

Arşivlerden, teknoloji transferi ile ilgili bilgiler içeren belgeler de ele geçmiştir. Mısır Firavunu II. Ramses’in Hitit Kralı III. Hattušili’ye yazmış olduğu bir mektupta, gemilerin yapılışı ile ilgili bilgiler yer alır ve önümüzdeki sene bir geminin daha Hitit Krallığı’na doğru yola çıkacağından bahsedilir. Bazı durumlarda Hitit krallarının bir başka devletinin güçlenmesine karşın ittifak girişimlerinde bulunduğu görülüt. Örneğin, Hitit Kralı IV. Tuthaliya’nın, Amurru Kralı Šaušgamuwa ile yaptığı antlaşmada bu konuya yönelik bazı noktalar dikkat çekmektedir. Antlaşmaya göre Assur’a ticari sevkiyat yapan Ahhiyawa Krallığı’na ait gemilere yasak uygulanmaktadır. Ayrıca Amurru kralından, Amurru Ülkesi’ne gelecek olan Assurlu tüccarları kabul etmemesini aynı şekilde Amurrulu tüccarların da Assur Ülkesi’ne gitmemesini istenmektedir. Bunun sebebi ise, Assur’un I. Tukulti-Ninurta döneminde çok güçlü olmasıdır ve Hitit Kralı IV. Tuthaliya’nın Assur’un Miken ve Mısır Krallıkları ile ticaret yapmasına engel olarak, Assur’un daha fazla güçlenmesine engel olma isteğidir.

Sonuç olarak MÖ 2. binyıla damga vuran Hititler, kurulduğu coğrafyanın zorluğundan ötürü zaman zaman kıtlık gibi problemlerle karşılaşsa da rağmen, organizasyon konusundaki becerileri sayesinde uzun süre ayakta kalıp güçlü ve organize bir ordu kurmuştur. Kurdukları bu güçlü askeri organizasyonu ise, ustaca kullandıkları diplomasi ile pekiştiren Hititler, böylece hem güçlü bir orduya hem de güçlü bir diplomasiye sahip olarak Yakındoğu’nun önemli güçleri arasına girer ve bir dönem büyük güçler kulübünün zirvesine de çıkar.

 

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER