Sabine Ladstätter ile Efes Üzerine

Sabine Ladstätter 2009 yılından bu yana Avusturya Arkeoloji Enstitüsü başkanlığını, 2010’dan bu yana ise Efes Kazıları başkanlığı ve Efes Vakfı Yönetim Kurulu üyeliğini yürütüyor. Graz ve Viyana’da arkeoloji eğitimi alan Ladstätter'ın uzmanlık alanı seramik. İlk olarak 1996 yılında katıldığı Efes kazısında, Yamaç Ev 2’deki kazı çalışmalarını yöneten ve aynı zamanda seramik analizlerini yapan Ladstätter, kendi deyimiyle "daha en başından beri aşık olduğu" Efes’te 1996 yılından beri çalışıyor. Ancak araştırma alanı yalnızca Efes’le sınırlı değil. Daha önce pek çok Avusturya kazısında ve Mısır’daki kazı çalışmalarında da yer almış.

Aktüel Arkeoloji : Efes antik kentinin Türkiye ve dünya tarihi açısından öneminden söz etmek gerekirse, başlangıçtan bu yana Efes kazılarında ele geçen buluntuların kültürel tarih kronolojisinde mevcut boşlukları doldurmak ve yeni sekmeler yaratmak adına sunduğu katkılar hakkında neler söylemek isterseniz?

Sabine Ladstätter : Efes kuşkusuz dünyanın en önemli kazı alanlarından biri. Efes bölgesinde insanların yerleşim tarihi, doğal koşullarla yakından ilişkili... Bu nedenle bu bölgenin, insan ile insanın yaşadığı çevre arasındaki ilişkiye ve karşılıklı bağımlılıklarına dair en etkileyici örneklerden biri olduğu düşünülür. Limanların alüvyonla dolması veya depremler gibi doğal süreçler insan yerleşim modellerini etkilerken, aynı zamanda ekosistemin dengesi de insan müdahaleleriyle bozulur. Her iki faaliyetin de Efes’i çevreleyen yerleşim bölgesinde uzun vadede sonuçları olmuştur.

Bölgeler üstü öneme sahip yerleşimler, Neolitik Dönemden MS 17.-18. yüzyıllara kadar varlığını sürdürse de, yerleşim yerlerinin mikro bölgeleri, çevresel etkiler ve iklim değişikliklerinin bir sonucu olarak ve ayrıca sosyal yapı değişikliklerinden dolayı sürekli olarak değiştirilmek zorundaydı. Bu “sosyo-kültürel değişime rağmen devamlılık” olgusunun kökleri uygun coğrafi konum ve kaynakların çokluğuna dayanmaktadır. Diğer hiçbir mikro bölge, bu şekilde birkaç binyıla yayılan ve bu kadar farklı kültürler barındıran, benzer şekilde farklılaştırılmış bir yerleşim modeli sergilemez.

Aktüel Arkeoloji :Yürüttüğünüz arkeo-botanik çalışmaları sonucunda Efes’in florası ile ilgili ne gibi sonuçlara vardınız? Bu sonuçlar, mimari ve küçük buluntuların sağladıklarının dışında dönemin iklimi, beslenme koşulları ve gündelik yaşamına dair yeni savlar oluşturmanızı sağladı mı?

Sabine Ladstätter : Jeo- ve bio-arkeolojik yaklaşımımız sayesinde geçtiğimiz yıllarda pek çok yeni sonuç elde ettik. Arkeoloji gittikçe günlük yaşam ve insanların yaşam koşullarıyla daha çok ilgileniyor. Bu nedenle geçtiğimiz on yıllık süreçte yatırımlarımızı jeolojik, coğrafik, botanik ve antropolojik araştırmalar üzerine yoğunlaştırdık. Şimdi, Efes bölgesinin MÖ 8. yüzyılda sahip olduğu bitki örtüsünün tarihinin izini sürebiliyoruz. Karotlu sondaj sayesinde Santorini/Thera adasında MÖ 1630 yılında meydana gelen yanardağı patlamasına ait küllerin izlerine ulaşabildik. MS 2. yüzyılda Romalılara ait etkiler, bağcılık ve şarapçılığın ortaya çıkışı ve aynı zamanda orman tahribatında görülmektedir. Efes, bu Roma etkisiyle beraber en büyük şehirlerden biri haline gelmiştir, ancak diğer yandan artan erozyon ve daha sonraları limanın alüvyonla dolmasına neden olmuştur. Bu, binlerce yıl önce olmasına rağmen siyasette sürdürülebilirliğin eksikliği açısından oldukça etkileyicidir. Ayrıca, hayvan kemikleri, botanik kalıntılar ve diğer kaynakları inceleyerek oluşturduğumuz Prehistorik Çağlardan itibaren beslenme düzeni ile ilgili de kendimize güveniyoruz. Ancak Efes ve Ayasuluk’un 17. yüzyılda artan sıtma vakaları ve şiddetli sağlık sorunları nedeniyle terk edildiği konusunda kesin bir karara varamadık.

Aktüel Arkeoloji: Arkeolojinin en büyük sorunlarından biri yeterli finansal destek bulunamaması... Devletin ve özel sektörün kazı çalışmalarınıza katkısını yeterli buluyor musunuz? Efes Vakfı özellikle proje bazında kazınıza çok önemli destekler sunuyor, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sabine Ladstätter :  Efes’te finansal destek konusunda iyi bir sistem kurduğumuzu düşünüyorum. Avusturya hükümeti bize bilimsel araştırmalarımız için destek veriyor, Türk hükümeti ise alanın altyapısı için oldukça önemli bir destek sağlıyor. Diğer yandan Efes’e destek veren özel sponsorlar var, bunlar arasında Avusturya, Amerika ve Türkiye’den sponsorlar yer alıyor. Efes Vakfı, restorasyon projelerimizin en önemli finansal destekçisi. Vakfın önemi bizim için çok büyüktür. Şu anda Vakıf, Yamaç Ev 2’de yer alan bir duvar resminin restorasyonuna ve Serapis Tapınağı’nda yürütülen bilimsel çalışmalara destek sağlamaktadır.

Aktüel Arkeoloji: Serapeion’da Efes Vakfı ile birlikte çok önemli bir proje başlıyor. Efes Antik kentinde gerçekleştirdiğiniz restorasyon ve konservasyon çalışmaları ile ilgili bilgi verir misiniz?

Sabine Ladstätter : Efes’te üç aşamalı bir konservasyon ve restorasyon planı oluşturduk. Bunlardan ilki, antik yapıların, geleneksel malzeme ve yöntemler kullanılarak en az müdahale ile sağlamlaştırılmasıdır. Örneğin, Kuretler Caddesi ve mermerli sokakların her iki tarafını da temizledik; duvarları harç ile sağlamlaştırdık ve daha sonra yamaç erozyonunu önlemek amacıyla kuru duvarlar inşa ettik. Bu çalışmalar, kuru duvar inşa etmekte hala usta olan yerel işçiler tarafından gerçekleştirildi. Yapıların sağlamlaştırılmasının dışında bu proje yıl boyunca bölge yerlilerine iş sağlamaktadır. Antik yapılarım sağlamlaştırılması işlemi Yamaç Ev 1 ve tiyatroda da gerçekleştirildi. İkinci aşama Yamaç Ev 2’deki duvar resimleri gibi eserlerin restorasyonudur. Üçüncü aşama ise anastilosislerin devamlılığını sağlamaktır. Hadrian Tapınağı ile başladığımız projeye, Domitian Tapınağı’nın temeli ve tabii ki Celsus Kütüphanesi ile devam etmek istiyoruz.

Aktüel Arkeoloji: Teknolojik yeniliklerin arazi, koruma ve tanıtım çalışmalarınıza katkısı oluyor mu? Geçmişten bugüne arkeolojiyi kolaylaştıran ve zorlaştıran faktörler sizce nelerdir?

Sabine Ladstätter : Teknolojik yenilikler, arkeolojik araştırmalar için bir devrim niteliğindedir. Belgeleme artık tamamen dijital olarak yapılmaktadır. 3 Boyutlu Lazer Tarama bugün pek çok olanak sağlamaktadır ancak yine de el ile yapılan işin yerini tutmaz. Jeofizik yöntemler hem araştırma hem de antik kentlerin keşfi ve korunmasında büyük önem taşır. Efes bölgesinde yer alan tüm antik alanları belirlemek ve buralarda inşaat faaliyetlerini önlemek amacıyla pek çok jeoradar çalışması yürüttük. Farkındalık ve koruma arkeologların en önemli sorumluluklarındandır ve bu nispeten yeni bir gelişmedir. 50 yıl önce arkeologlar ağırlıklı olarak kazı yapma ve bilimsel dergilerde yayın çıkarmakla ilgileniyorlardı. Şimdilerde ise, bilimsel çalışmayı daha geniş bir bağlamda birleştirmemiz gerekiyor. Kazı yıkım demektir ve bu nedenle kazılarda ortaya çıkarılan kalıntı ve eserlerin konservasyonu en başından itibaren düşünülmelidir. Halk bilgi talep eder, bu nedenle halkla ilişkiler, sosyal medya ve popüler yayınlar önemlidir. Ancak bu epey zaman alıyor!

Aktüel Arkeoloji: Bir arkeologun işi kütüphane, arazi, belgeleme, koruma ve onarım çalışmalarından sonra da devam ediyor kuşkusuz. Turizme açmak da günümüzde bu çalışmaların en önemli safhalarından biri. Efes antik kentini turizme açma girişimlerinizden, bu süreçte gelişen olumlu ve olumsuz durumlardan ve aldığınız sonuçlardan söz eder misiniz?

Sabine Ladstätter : Öncelikle arkeolojiye yöneltilen ilgiden çok mutluyum. Efes gibi bir kenti milyonlarca kişinin ziyaret ediyor olması, arkeolojinin önemi ve çekiciliğinin kanıtıdır. Bilgimi insanlarla paylaşmak ve sonuçları onlara göstermek, neler olduğunu açıklamak istiyorum. Efes’e her yıl yaklaşık olarak 2 milyon ziyaretçi geliyor, bu rakam hassas bir antik kent için oldukça yüksek olmakla birlikte hasara da neden olmaktadır. Kitle turizmi Efes arkeolojisinden çok büyük taleplerde bulunmaktadır. Aşırı yüksek ziyaretçi sayısı Efes’in ünlenmesine ve bilimsel çalışmaların daha geniş bir kitleye ulaşmasına olanak sağlamaktadır, aynı zamanda eski eserler üzerinde büyük baskı yaratmaktadır. Amaca yönelik araştırma, halkla ilişkiler çalışmaları ve turistik pazarlamanın, genellikle birbirine rakip olan bu bileşenlerden birinin yok saymadan birleştirilmesi zorlu ve dengeleyici bir görevdir. Efes için mevcut ziyaretçi yollarının gözden geçirilmesi, yolların genişletilmesi ve farklı tur seçeneklerinin oluşturulması tavsiyelerim arasında. Bir diğer seçenek, ziyaretçi akışının tüm gün içerisine yayılması olabilir. Şu anda büyük kitleler sabah 10-12 arasında yoğunlaşırken, akşamüstü daha sakin geçmektedir.

Aktüel Arkeoloji:  Arkeoloji maddi kalıntılardan hareket ediyor olsa dahi eninde sonunda insana, onun zihnine, geleneklerine ve manevi dünyasına ulaşır. Eski Efes sakinlerine ait geleneklerin yansımalarını, coğrafyanın bugünkü yerlilerinde gözlemlediğiniz oldu mu?

Sabine Ladstätter : Türkiye’deki Ege halkının geleneklerine bağlı kaldığı kanısındayım ve bu beni hiç şaşırtmıyor. Ayasuluk/Selçuk’taki Türk eserlerine bakarsanız, yapım teknikleri, görenekler ve yaşam koşullarında yeniliklerle bir arada bulunan pek çok eski gelenekle karşılaşırsınız. Aydınoğulları Beyliği devletini bu görkemli geçmiş üzerine kurdu ve Ayasuluk çok önemli bir ticari, kültürel ve dini merkez olmaya devam etti. İktidar ve din değişse de insanlar bu bölgede kalmaya devam ettiler. Yeni güç muhtemelen eski ve geride kalmış yapılardan daha çekiciydi. Bölge yerlilerinin çoğunun din değiştirerek yeni koşullara adapte olduğu da bilinmektedir.

Aktüel Arkeoloji: Bugün Efes kazıları için çok önemli bir yeri olan Yamaç Evler 2’de duvar resimlerinin gün yüzüne çıkarılması konusunda yapılan çalışmalarla ilgili bilgi verir misiniz?

Sabine Ladstätter :Yamaç Ev 2, Efes antik kentinin şehir merkezine doğrudan uzanan ve yaklaşık olarak 4 bin metrekarelik alanı kapsayan alana verilen addır. Çok iyi korunmuş durumuyla, Yamaç Ev 2, türünün bilimsel olarak en önemli ve dikkat çekici eserlerinden biridir. Yamaç Ev 2 içerisindeki konutların zemin katları ve üst katlarında yer alan zengin döşemeler kısmi olarak korunmuştur. İyi korunmuş olmaları yapıların, kat planı, kronoloji ve stilistik özellikleri bakımından analiz edilmesini ve sınıflandırılmasını kolaylaştırmaktadır. Ayrıca Roma Döneminin maddi kültürünün araştırılmasında, işlev analizlerinde ve konut mimarisi çalışmalarının sosyolojik ve psikolojik yönlerinin araştırılmasında bitmek tükenmez bir kaynak olmuştur.

Yamaç Ev 2’de yer alan duvar resimleri 2010’dan beri sağlamlaştırılmakta, temizlenmekte ve kusurları kapatılmaktadır. Kazıda ortaya çıkarılan malzemenin sağlamlaştırılması ve gelecek nesiller için muhafaza edilmesi her arkeologun görevidir çünkü her kazı aslında geri dönüşü olmayan bir yıkımdır. Yamaç Ev 2’de yer alan duvar resimlerinin durumunu belirten raporlardan yola çıkarak, sağlamlaştırma çalışmalarına başladık. Resimlerin uzun vadeli korunabilmesi için temel gereklilikler yüzeylerin stabilizasyonu ve zemine yapışmasıdır. Bir diğer aşamada ise duvar resmi, üzerine yapışmış halde bulunan pisliklerden ve biyojenik kalıntılardan temizlenir. Proje, uzun vadeli bir proje olarak tasarlanmıştır ve belirli bir süre zarfı boyunca bir odanın sponsorluğunu üstlenen özel sponsorlar tarafından finanse edilmektedir. Onların cömertliği, sponsorluğunu yaptıkları odalarda yer alan levhalarda görünür kılınmıştır. Yamaç Ev 2’nin konservasyon projesi, araştırma, eser koruma ve turizm alanlarının işbirliğine iyi bir örnektir.

Geniş kapsamlı ve canlı bir restorasyon atölyesi ve ziyaretçiler için bir mıknatıs olan Yamaç Ev 2, bugün çok sayıda insan tarafından ziyaret edilmektedir; yalnızca 2013’te Yamaç Ev 2’yi ziyaret eden kişi sayısı 150 bini aşmıştır.

Aktüel Arkeoloji:  Duvar resimleri gündelik yaşamdan bahsedebildiği gibi sembolik anlatımlar da içerebiliyor. Efes antik kentindeki duvar resimlerinde hangisinin yoğunluğundan söz edilebilir?

Sabine Ladstätter : Resmin konusu odanın niteliğine bağlıdır. Örneğin avlularda, pahalı mermer duvar kaplamaları, gömme kuyular, biçimsel çok renkli mozaikler ve yüksek kalitede duvar resimleri yer alır. Küçük figürlü bezemelerin yoğunluğu, avluların evin temsili ana kısmı olduğunun altını çizer. Yamaç Ev 2 içerisindeki 1. birimde yer alan ve yemek odası işlevine sahip olduğu düşünülen geniş bir odada olağanüstü duvar resimleri yer almaktadır. Resmin ana kuşağında, gerçek boyutta tasvir edilmiş hizmetkarlar, içeri giren misafirlere çelenk, içki ve çiçek gibi çeşitli hediyeler getirmektedir. Kırmızı panellerde ise tiyatro sahneleri tasvir edilmektedir. Üst kuşakta ise, Philoktetes efsanesinin anlatıldığı ve tiyatro mimarisiyle çevrelenmiş bir mitolojik sahne görülmektedir. Birkaç yerleşim biriminde rastlanan ve misafirlerin karşılanması işleminin burada yapıldığı düşünülen odalar “Perilerin Odaları” olarak adlandırılır. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu oda tipi için tek bir işlev tanımlamak zordur ancak yine de evin planı içerisindeki konumu ve duvar resimlerinin karakteristik özellikleri “Perilerin Odaları”nın misafirlerin karşılandığı odalar olduğu yorumunun muhtemel olduğunu gösterir.

Aktüel Arkeoloji:  Efes konulu bir film 28 Şubat’taki sempozyumda gösterildi. Filmin çekim süreci hakkında bilgi verir misiniz? Mevcut teknoloji göz önünde bulundurulduğunda kazı fotoğraflarına alternatif olarak kazı filmleri ya da antik kent belgeselleri de arkeolojinin gereksinimlerinden biri olma yolunda mıdır?

Sabine Ladstätter :  Film, ünlü Avusturyalı fotoğrafçı Lois Lammerhuber ile benim tarafımdan yayınlanan bir kitaptan uyarlandı. Film yerine hareket eden görüntüler demek daha doğru olur. Gelecekte yaptığımız işi yalnızca görüntülerle değil, filmlerle de belgelemeyi ve çeşitli ortamlarda göstermeyi planlıyoruz. Burada çekilecek bir film arkeolojik kayıtlara uygun olmalıdır, ancak çalışmamızı sürekli olarak çekmek de istemem – büyük birader bizi her zaman izlememeli!

EN ÇOK OKUNANLAR

Macaristan’da Zırhı, Silahları ve Atı İle Gömülmüş Avar Savaşçısı Bulundu

Déri Müzesi'nden arkeologlar, Macaristan'ın kuzeydoğusunda, Ebes yakınlarındaki bir Erken Avar mezarında eksiksiz bir lamel zırh seti ortaya çıkardılar. Bu eser 7. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir ve şimdiye kadar büyük ölçüde sağlam ve orijinal konumunda keşfedilen ikinci Panoniyen Avar lamel zırhıdır. İlki 2017 yılında Ebes'in sadece 16 kilometre güneyindeki Derecske'de bulunmuştu.

SON İÇERİKLER