2500 Yıllık Tunç Kaplarda Bal Kalıntısı Tespit Edildi

Güney İtalya'nın Paestum kentindeki bir yeraltı tapınağında bulunan tunç kapların içindeki yapışkan kalıntının bal olduğu tespit edildi. Yeni bir analiz yöntemi, keşfedilmesinden 70 yıl sonra maddeyi tanımlayarak önceki analizlerle çelişti ve tapınağın ilk kazılarını yapan arkeologların hipotezini doğruladı.

Paestum’dan bir tunç hydria - With Mahdy / Unsplash – Tasarım Necdet Akgöz

Paestum, MÖ 600 yılında Tiren Denizi kıyısında, şimdiki Salerno yakınlarında kurulmuş önemli bir Yunan kolonisiydi. MÖ 550 ve 450 yılları arasına tarihlenen ve Yunan anakarasındaki kardeşlerinin çoğundan daha iyi durumda olan üç büyük Dor tapınağı (Hera, Athena ve Neptün'e adanmış) ile ünlüdür.

Ashmolean müzesinde sergilenen tunç kap ve bal kalıntıları. ©Luciana da Costa Carvalho ve diğerleri / Oxford Üniversitesi

Kap 1954 yılında Athena Tapınağı yakınlarındaki bir heroon'da keşfedilmiştir. MÖ 520'lere tarihlenen tapınak, büyük taşlarla kaplı dikdörtgen bir muhafaza içindeki bir tümülüsten oluşuyordu. Tümülüsün kazılmasıyla bir yeraltı odasının üzerinde eğimli bir kireçtaşı çatı ortaya çıkarılmıştır. Odada sekiz tunç kap - altı hydria ve iki amphora - muhteşem bezemeli kulplar ve Atina'da yapılmış bir siyah figürlü amphora bulunmuştur. Kaplar boş bir demir yatağın etrafına dizilmişti ve bu da bir tanrının ya da daha büyük olasılıkla tapınağın inşasından bir yüzyıl önce ölmüş olan şehrin kurucusunun varlığını temsil ediyordu.

Heroon’un kireçtaşı çatısı. ©Luciana da Costa Carvalho ve diğerleri / Oxford Üniversitesi

Kapların içinde kalın, macun benzeri bir maddenin kalıntıları bulunmuş, dış kısımlarında ise bu maddenin aslında bir sıvı olduğunu gösteren izlere rastlanmıştır. Bu madde mumsu bir kokuya sahipti ve o dönemde arkeologlar bunun Yunan mitolojisinde ölümsüzlüğün sembolü olan ve sadece balmumu kalan bir bal peteği sunusu olduğunu düşünüyorlardı. Ancak bu düşünce bilimsel testlerle çürütülmüştür. Maddenin farklı örnekleri üzerinde yapılan üç farklı laboratuvar analizi -ilki kazıdan birkaç yıl sonra, ikincisi 1970'te, üçüncüsü 1983'te- balı dışladı. Hiç şeker bulunamadı; kalıntı çözünmedi ve su ve yağ asitleri hayvansal ve/veya bitkisel yağlar içerdiğini düşündürdü.

Analiz edilen kalıntı örneği. ©Luciana da Costa Carvalho ve diğerleri / Oxford Üniversitesi

Tunç hydrialardan biri ve büyük bir kalıntı parçası 2019 yılında Oxford Üniversitesi Ashmolean Müzesi'ne ödünç verildi. Müze, spektroskopi, yüksek çözünürlüklü kromatografi ve kütle spektrometresi analizlerinin bir kombinasyonunu kullanarak kalıntının bileşimi hakkında yeni bir araştırma yapabildi.

Kulp detaylarının göründüğü bir hydria. ©Luciana da Costa Carvalho ve diğerleri / Oxford Üniversitesi

Şunu buldular:

Antik kalıntı, modern balmumu ve modern bal ile neredeyse aynı kimyasal parmak izine sahipti ve uzun süreli depolamadan sonraki değişikliklerle tutarlı olan daha yüksek bir asitlik seviyesine sahipti.

Kalıntının kimyasal bileşimi, ısıyla bozunmuş balmumununkinden daha karmaşıktı ve bu da bal veya başka maddelerin varlığına işaret ediyordu.

Kalıntının tunç kavanoza temas ettiği yerde, bakırla karışık bozunmuş şeker bulundu.

Balda yaygın olarak bulunan bir şeker grubu olan heksoz şekerler, antik kalıntıda modern balmumundan daha yüksek konsantrasyonlarda tespit edildi.

Kalıntıda ayrıca arı sütü proteinleri (batı bal arısı tarafından salgılandığı bilinmektedir) de tespit edilmiştir.

Bu sonuçlar, antik maddenin antik baldan geriye kalan şey olduğunu düşündürmektedir. Ancak araştırmacılar diğer arı ürünlerinin de mevcut olabileceği ihtimalini göz ardı edemiyor.

Araştırma ekibinin lideri Dr. Luciana da Costa Carvalho, “Antik kalıntılar sadece insanların yediklerinin ya da tanrılara sunduklarının izleri değil, karmaşık kimyasal ekosistemlerdir” diyor. “Bunları incelemek, bu maddelerin zaman içinde nasıl değiştiğini ortaya koyuyor ve antik mikrobiyal aktivite ve olası uygulamaları üzerine gelecekteki çalışmalara kapı açıyor.”

Kaynak: The History Blog

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER