Eski Mısırlılar Meteorik Demirin Uzaydan Geldiğini Biliyor muydu?

Hiyeroglif metinler, Mısırlılar’ın değerli demir içeren kayaların Dünya'dan kaynaklanmadığını anladıklarını göstermektedir.

Kral Tutankamon'un mezarında bulunan meteorik demir bıçağa sahip hançer. ©Daniella Comelli /Arka Plan, Alexander Andrews / unsplash

"(Kral) Unis gökyüzünü ele geçirir ve demirini parçalar."

4400 yıllık bir piramitte hiyerogliflerle yazılmış olan bu cümle, eski Mısırlıların demir zengini göktaşlarının dünya dışı kökenini, Avrupalı bilim insanlarının aynı sonuca ulaşmasından binlerce yıl önce anladıklarını kanıtlamaktadır.

Folklorun dışında bu bilgi, ilgili mitler, diller, yazı sistemleri ve ritüellerle birlikte antik dünya ile birlikte yok oldu. Avrupa'nın entelektüel çevrelerinde meteorların gökyüzünden geldiği fikri 18. yüzyılın sonlarına kadar ürkek bir şekilde tekrar ortaya atılmadı.

Bilim tarihi, özellikle de astronomi söz konusu olduğunda, eski Mısırlılar hak ettikleri itibarı görememişlerdir. Babilliler ve Yunanlıların aksine, Mısırlılar tarihlerinin büyük bir bölümünde astronomik olayları tahmin etmek için matematiksel modeller kullanmamışlardır. Meteor demiri hakkındaki bilgileri bilimsel kitapların açıklayıcı, doğrusal tarzında kaydedilmemiştir. Bunun yerine, metaforlar ve ritüeller içine gömülmüştü.

Bir Mısır bilimci olarak, Nil'in geçmiş insanlarının bilgi ve inançlarını ortaya çıkarmak için yıllarca antik sembollerin, özellikle de hiyeroglif yazılarda kullanılanların gücünden yararlanmaya çalıştım. Bu çalışma sayesinde, Mısır'ın bilimsel başarılarını anlamak, kurtarmak ve takdir etmek için bilim hakkındaki modern önyargılarımı bir kenara bıraktım.

Yakın zamanda, Piramit Metinleri olarak bilinen eski bir ritüel koleksiyonundaki hiyeroglifleri analiz ederek, Mısırlıların uzun zaman önce demir hakkında çok önemli bir gerçeği keşfettiklerini öğrendim: Demir meteorlardan gelebilir.

Piramit Metinleri, Kral Unis'in (burada gösterilmektedir) ve Sakkara'daki diğer kraliyet mensuplarının piramitlerinin içindeki duvarları kapsamaktadır. ©Victoria Almansa-Villatoro

Birçok bilim insanı Demir Çağının yaklaşık 3300 yıl önce Anadolu'da, Hititlerin hematit gibi toprak cevheri minerallerinden metalik demir elde etmek için bir yöntem icat ettikleri yerde başladığını söyler. Bu eritme işlemi, 2300 Fahrenheit derecenin üzerinde sıcaklıkların yaratılmasını ve kontrol edilmesini gerektirmektedir. Demir cevherleri Mısır çöllerinde yaygın olmasına rağmen, eski Mısırlılar muhtemelen 2600 yıl öncesine kadar, Hititlerden ve kuzeydeki diğer toplumlardan yaklaşık 700 yıl sonra, demir eritme konusunda ustalaşmamışlardır.

Ancak demir nesneler Mısır'da bundan çok daha önce ortaya çıkmıştır. Aslında, dünyanın tanımlanmış en eski demir nesneleri, Mısır'ın kuzeyindeki yaklaşık 5300 yıllık bir köy olan Gerzeh'teki bir gömüden gelen küçük boncuklardır. Mısır'da, Kraliçe Aaşyet'in Deyr el-Bahari'deki 4000 yıllık mezarında bulunan bir muska ve Kral Tutankamon'un mezarında bulunan bir hançer bıçağı da dahil olmak üzere, Demir Çağı öncesi başka demir nesneler de bulunmuştur.

Kral Tutankamon'un mezarında bulunan demir bıçağa sahip hançer. ©Daniella Comelli/Pisa Üniversitesi

Demir eritmeden yüzyıllar önce bu metal nereden geliyordu?

Meteoritlerden.

Modern bilim bize demirin asteroitlerin çekirdeğinde metalik formda bulunduğunu öğretiyor. Bu kayalık nesnelerin küçük parçaları bazen sağlam, demir zengini meteorlar olarak Dünya'ya ulaşır.

Eritilmiş demirle karşılaştırıldığında, meteoritik demir genellikle daha büyük mineral kristallerine ve nikel ve kobalt gibi diğer elementlerin yüksek seviyelerine sahiptir. Son on yılda bu özellikleri analiz eden çalışmalar, eski Mısırlıların Gerzeh boncuklarını, Tutankamon'un hançerini ve diğer mezar eşyalarını şekillendirmek için muhtemelen gökyüzünden gelen bu demiri kullandıklarını doğrulamıştır.

Gerzeh boncukları. ©Andy Tindle, Open Univeristy / National Geographic

Peki eskiler cenaze törenlerinde kullandıkları demir nesnelerin uzaydan geldiğini biliyorlar mıydı?

Eski Mısırlıların demir bilgisiyle ilk kez başka bir geçmiş toplumun metinlerini incelerken ilgilenmeye başladım. Doktoramın bir parçası olarak, ilk olarak yaklaşık 5000 yıl önce Mezopotamya'da konuşulan bir dil olan Sümerceyi de inceledim. Sümerlerin "demir"i nasıl yazdıklarına dair üç leksem ya da işaret kombinasyonu önerilmiştir. Her üç seçenek de gökyüzü işaretini içeriyor.

Bunu öğrenmek bana MÖ 2. binyıl Mısırcasında "demir" için kullanılan kelimeyi düşündürdü: bjA n pt ("göğün demiri"). Hem Sümerlerin hem de Mısırlıların demirin meteoritlerde bulunabileceğini bilip bilmediklerini merak ettim.

Dahası, Sümerce sözcükler Mısırcadan birkaç yüzyıl öncesine dayanıyordu. Bu, bilginin Mezopotamya'da ortaya çıktığı ve Mısır'a yayıldığı anlamına mı geliyordu?

Daha fazla araştırma yaptığımda, eski Mısırlıların göksel demiri, bjA n pt'nin en erken tasdikinden 1000 yıldan fazla bir süre önce, bağımsız olarak keşfetmiş olmaları gerektiğini öğrendim. Mısırlılar, Sümerlerle yaklaşık aynı zamanlarda, gökyüzü ve içindeki demir (bjA) hakkında ritüeller besteliyorlardı.

Yıldızlar, meteoroidler ve gökyüzüyle bağlantılı olarak demire yapılan en eski bilinen Mısır atıfları, bir zamanlar yaklaşık 4100 - 4400 yıl önce hüküm süren 5. ila 8. Hanedan Mısır kral ve kraliçelerinin cesetlerini barındıran piramitlerin iç duvarlarına kazınmış bir yazıt koleksiyonu olan Piramit Metinleri'nden gelmektedir. Farklı sözlü ve yazılı stilleri kapsayan Piramit Metinleri, muhtemelen rahiplerin ölen kralların gökyüzündeki öbür dünyaya ulaşmalarına yardımcı olmak için söyledikleri cenaze ayinleriydi.

Piramit Metinleri Mısırlıların evren anlayışına dair içgörüler sağlamaktadır. Yazıtlar gökyüzünü, parçaları meteor ya da yağmur olarak Dünya'ya düşebilecek su içeren demir bir kase olarak sunmaktadır. Ancak bu sahneyi metinlerin yüzeysel bir okumasından, özellikle de çevirisinden anlamak kolay değildir. Metaforların içine hapsedilmiş ve birbiriyle bağlantısız birkaç pasaja yayılmıştır.

Bu bulmacayı çözmek için metaforları deşifre etmem ve pasajları birbirine bağlamam gerekti.

Yazı sistemi bazı anahtarlar sağlamıştır. Mısır hiyeroglifleri sesleri (alfabetik bir sistem gibi), fikirleri (örneğin, bir evin kat planı "ev" anlamına gelebilir) ve sınıflandırma alanlarını (bir kelimenin sonundaki aynı ev planı, kelimenin bir bina türüne atıfta bulunduğunu gösterebilir) temsil eder. Hiyeroglifler, modern çevirilerde kaybolan bir ikoniklik nüansı sağlar.

Piramit Metinlerinde demir kelimesi, Mısırlıların gökyüzünü nasıl algıladıklarını gösteren yarım küre şeklindeki bir su kabını temsil eden bir hiyeroglifle yazılmıştır. Metinlerde demir ve gökyüzü birbirinin yerine kullanılabilmektedir; bu nedenle pasajlarda ölülerin demire yelken açtığı ve kralın gökyüzüne ulaşmak için demir bir bariyeri aşması gerektiği anlatılmaktadır.

Mısır dini hakkındaki daha geniş bilgiler de metinleri anlamlandırmama yardımcı oldu. Örneğin, tanrıça Nut gökyüzünü kişileştiriyordu. Eski Mısırlılar ölen bir kralın Nut'un rahminin ilkel, amniyotik sularına geri dönerek dirileceğine inanırlardı. Bu nedenle, demir için kullanılan aynı işaret "rahim" ve "kuyu" kelimeleri için sınıflandırıcı olarak kullanılmıştır.

Bir tapınak tavanında tasvir edilen tanrıça Nut, eski Mısır inançlarında gökyüzünü temsil ediyordu. ©DeAgostini / Getty Images

İlk bakışta metalleri, kadınları ve suyu tanımlayan "bilim dışı" zihinlerin rastgele, alakasız çağrışımları olarak görülebilecek olan şeyin, meteoritik demirin kaynağına ilişkin bilimsel olarak doğru bir yorumun yan ürünü olduğu ortaya çıktı. Mısır'da, 4400 yıl önce, demir kelimesi basitçe gökyüzü anlamına gelebilirdi çünkü Mısırlılar demirin gökyüzünün bir parçası olduğunu biliyorlardı.

Bazı akademisyenler bu kadim bilginin olasılığını makul bir şekilde reddetmiştir, çünkü Dünya'ya çarpan bir göktaşı tanık olunması nadir bir fenomen olmaya devam etmektedir. Birinin Dünya'ya bir meteor düştüğünü görmesi, ortaya çıkan krateri bulması ve buradan metal elde etmesi ne kadar olasıdır? Fiziksel veya kimyasal analizler olmadan demirin meteoritik kökeni nasıl tespit edilebilir?

Avrupalı Aydınlanma bilginleri dünya dışı meteorlarla ilgili halk hikâyelerini reddetmiş ve gizemli "gök gürültüsü taşlarının" volkanlardan ya da yıldırımlardan kaynaklandığını savunmuşlardır. Ancak, düşen göktaşları ve bunların yerel halk tarafından dövüldüğüne dair raporlar Orta Çağdan beri bilinmektedir. Eski Mısırlılar gibi, bu bilim insanı olmayanlar da muhtemelen meteorların kökenini öğrenmişlerdir.

Bilgi, bilimsel metinler olmadan yüzyıllar, hatta bin yıllar boyunca varlığını sürdürür. Eski Mısır'da bu bilgi, kolayca hatırlanabilecek metaforlar, hikayeler ve ritüellerin içine gömülmüştü.

Bu makale ilk olarak bir antropoloji dergisi olan Sapiens'te yayınlanmıştır.

Victoria Almansa-Villatoro, antik metinlere ve dilin güç dinamiklerini ve ima edilen bilgiyi kapsamak ve ifade etmek için kullanımına odaklanan bir Mısır bilimcidir.

Victoria Almansa-Villatoro / Sapiens

Kaynak: Smithsonian Magazine

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER