Ağlayan Kadınlar Lahdi

Mateme bürünmüş, ağlayan kadınlar ve her kadının yüzünde acı bir ifade… Ölünün arkasından yas tutan bu kadınlar, lahdin sahibinin akrabaları mı, yoksa haremini dolduran kadınlarından bazıları mı? Bu kadınların lahdin içinde yatan kişiyle bağlantısı ne? Bir ihtimal daha… Acaba bu gizemli kadınlar güçlü bir geleneğin devam ettiricileri olan, “para karşılığı tutulan ağlayıcı kadınlar” mı?

Ağlayan Kadınlar Lahdi

“Ağlayan Kadınlar Lahdi”, İskender Lahdinden sonra İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin en güzel eserlerinden biri. Lahit, adını yas tutan 18 kadın figüründen alır. Her kadının kendi içine çekilerek üzgün ve acılı gösterildiği sahnede, kadınların duruş ve yüz ifadelerinin birbirine benzememesi, her birinin ayrı bir kişilik olarak gösterilmesi ile ilişkilidir. Lahdin üzerine işlenmiş kadınların lahdin içinde yatan kişi ile bağlantısı ise lahdin en gizemli sırlarından birini oluşturur.

Üzerinde, lahit geleneğinde sıklıkla yer alan, lahit sahibinin kahramanlığının ya da mitolojik bir olayın anlatıldığı sahneler görülmez. Bunun yerine, lahdin içinde yatan kişiyi kaybetmenin verdiği büyük hüznün anlatıldığı bir sahne verilerek lahit sahibinin ne kadar sevildiği gösterilir. Lahdin etrafını dolduran kadınların çektiği acının bireysel tepkilerle verilmesi, lahdin sahibinin bu kadınlarla bağlantısının bir akrabalık ilişkisinden çok sevgili ya da aşk bağlantısı olduğunu daha büyük ihtimalle düşündürür. Tek başlarına bir yere yaslanarak ya da oturarak ölünün arkasından gözyaşlarını akıtırlar. Ölümün ağır kaybı ile kendinden geçen çıplak ayaklı bu kadınların giyim tarzlarından batılı oldukları anlaşılır. Bu sahne olasılıkla lahdin sahibi tarafından ölmeden önce tasarlanmış olmalıdır.

Ağlayan Kadınlar Lahdi, İskender Lahdi ile birlikte 1887 yılında Osman Hamdi Bey tarafından Sayda’da (antik Sidon, önemli bir Fenike kenti), krallık mezarlığı olarak bilinen büyük yeraltı oda mezarları (hipoje) içinde bulunur. Lahit, hayata dönük bir anın anlatıldığı ünik çalışmalardan biri olarak dönem sanatında önemli bir yer edinir. Sayda’da, yeraltı mezar odalarında ele geçen toplam 22 lahit, önemli bir hanedanlık mezarlığının da tespit edildiği en güzel mezarlık alanı olarak tarihe geçmiştir. Sidon hanedanlık fertlerine ait olan bu yeraltı (hipoje) mezarlığının her bir odası içinde Sidon hanedanlığına ait bireylerin lahitleri bulunur. Bu lahitler, kralın yaşadığı dönemin sanat özelliklerini ve tarzını üzerinde taşımasından dolayı, tarihlendirme sırasında hangi lahdin hangi krallık dönemine ve hangi krala ait olduğu çok kesin olmasa da tespit edilebilir. Lahitlerin içinde en erkeni Mısır stilinde siyah bazalt ya da dioriteden yapılmış olan Antropoid (insan biçimli) mezardır ve lahit, içinde MÖ 6. yüzyılın yöneticisi Tabnit’in mumyasının olmasından dolayı “Tabnit’in Lahdi” diye anılır. Tarihsel olarak en geç lahit ise Sidon’un son kralı ve yöneticisi Abdalonymos’a ait olduğu düşünülen İskender Lahdi’dir. Farklı bir odada bulunan ve farklı bir kralın yaşam tarzını gösteren Ağlayan Kadınlar Lahdi ise diğer lahitlerden farklı sanatsal ve üslupsal özellikler göstermesinden dolayı yaklaşık olarak MÖ 360 civarına tarihlenir. Bu dönem, Sidon ve Fenike tarihinde görülen siyasi ve toplumsal değişiklikler kadar göze çarpan bir diğer önemli gelişme ise tarihçilerin çapkınlığı ve kurduğu harem ile anlattıkları Sayda Kralı I Straton dönemidir. 

Ağlayan Kadınlar Lahdi

Sayda Krallık Nekropolü, antik dönemde bir hanedanlığa ait olduğu bilinen en büyük ve en güzel eserlerin çıktığı nadir bir yeraltı mezarlığıdır. Bu nedenle burada ele geçirilmiş lahitler Greklerin kullandığı “Sarcophagos”, “Lahit” anlamından oldukça farklı bir anlam taşır. Grekçede Sarcophagos kelimesi “et yiyici” anlamına gelmesine karşın, ilk kullanım şekli bilinmemektedir. Lahit geleneğini Fenikelilerden oldukça geç bir tarihte öğrenen Grekler, mermer lahitlerin içine konan cesetlerin zamanla etlerinin çürümesi ve kemiklerin açıkta kalmasından dolayı “et yiyici” anlamına gelen “Sarcophagos”u kullanmışlardır. Fakat Fenikelilerin ya da Mısırlıların lahitleri Greklerin tanımladığı gibi kullanmadıkları bunun yerine lahitlerin ebediyeti temsil eden bir ev görevi gördüğü kabul edilir. Çünkü bu lahitlerde ele geçen tüm Fenike kökenli Sayda Kralları’nın ketene sarılarak mumyalandığı ve yanlarına kişisel eşyalarının konulduğu bilinmektedir. Bu da Fenike kökenli Saydalılar’ın öteki dünya inancına sahip olduklarının bir göstergesidir. Sayda’da ele geçen mezarlarda ölünün rahatsız edilmemesi yönünde yazıtlar ve buna uymayanların lanetleneceğinden bahseden ifadeler de yer alır.

Ağlayan Kadınlar Lahdi

Sayda’da ele geçen Tabnit’in mezarı üzerinde şöyle yazar;

“Her kim olursan ol, bu tabutu bulan adam kapağını açmasın ve beni rahatsız etmesin, çünkü yanımda para yoktur, yanımda altın yoktur, bu tabutta yatan benden başka, yağmalanmaya değer bir şey yoktur. Kapağımı açma ve beni rahatsız etme, çünkü bu, Astarte’ye sövmek demektir. Ve eğer kapağımı açarsan ve beni rahatsız edersen güneş altındaki hayatında soyun yürümez ve ölülerin yanında  da huzur bulamazsın.”

Ağlayan Kadınlar Lahdi, antik dönem ölü gömme geleneği içerisinde, zengin aristokratik sınıfın oldukça yaygın olarak uyguladığı bir geleneğin önemli bir referansı olarak da göze çarpar. Bu uygulama, ölünün arkasından yas tutulması ve ağlanarak gözyaşı dökülmesi için tutulan “ağlayıcı kadınlar”ın varlığına da işaret eder. Gelenek, en erken MÖ 13. ya da 12.  yüzyıla tarihlenen Fenike Kralı Ahiram’ın lahdinde görülür.  Fenike Kralı Ahiram’ın lahdinin kısa kenarlarında göğüslerini döven ve saçlarını yolan dört kadın figürü görülür. Bu kadınlar olasılıkla Fenike dininin en önemli tanrısı olan Adonis’in kutsal fahişeleri olarak bilinen kraliyet ailesine mensup rahibeler olarak da kabul edilir. Fenike kökenli bir tanrı olan Adonis, mitolojik olarak ölümü ve kaderi simgeler. Fenike toplumlarında kraliyet ailesine mensup her kadın Adonis’in rahibesi olarak kabul edilir ve bu kadınlar ilkbaharın ilk günlerini Adonis için bayram günleri olarak kutlarlar. Grek mitolojisine de benzer şekilde yansıyan Adonis, aşk tanrıçası Afrodit’in ölen aşığı olmasından dolayı, kadınlar tarafından Adonis’in aşkına ve kaderine ayinler yapılarak ağıtlar yakıldığı anlatılır.  

Ağlayan Kadınlar Lahdi

Greklerde ise bu gelenek en erken MÖ 9. ve 8. yüzyıllarda geometrik seramik olarak bilinen ve genellikle mezarlık alanlar için kullanılan seramiklerin üzerinde görülür. Tarihin akışı içinde bu dönem Homeros çağı ya da kahramanlık çağı olarak da adlandırılan Demir Çağı’dır. Bu dönem sanatı daha çok Troya Savaşı anıları ile beslenerek anlatıldığından savaşta ölen kahramanların ardından düzenlenen törensel gömü sahnelerine çok sık rastlanır.  Bu törensel gömü sahnelerinde, ölünün yakını olan kadınların bir masaya uzatılan ölünün yanı başında saçlarını yolarak ağlamaları şeklinde betimlendiği sahneler en bilindik olanlarıdır.

Ölünün sergilenmesi ve başında yas tutulması olarak tanımlanan “prothesis” sahnesinde, ölünün yakınları günümüzdeki ağlama sahnelerini aratmayan bir dövünme içinde anlatılır. Özellikle son yıllarda sıklıkla bazı toplumların cenaze törenlerinde görülen, yüzlerini tırnakları ile yırtarak kanatan kadınlar, saçlarını yolarak ve başlarına elleri ile vurarak acılarını hafifletmeye çalışmaktadırlar. Antik dönemden günümüze devam eden bu en yaygın geleneksel sahneler, insan zihninde hiç değişmeden sürmüş olmalıdır.

Ağlayan Kadınlar Lahdi

Bu sahneler antik dönemde bazen o kadar abartılmıştır ki, Grek toplumunun ilk kanun koyucusu ve düzenleyicilerinden biri olan Solon, ölünün ardından yapılan bu abartılı yakınmalara yasal sınırlamalar getirmek zorunda kalmıştır. Solon yasaları ile getirilen sınırlamalar içinde, prothesis’e katılacak kadınların en az 60 yaşında ve ölünün dördüncü dereceye kadar yakınları olmaları zorunlu kılınmıştır. Daha çok kadınlar için getirilen sınırlamada, erkekler prothesis sırasında kadınlara oranla daha az dövünüyor olmalıdırlar ki erkekler için herhangi bir sınırlama konulmamıştır. Solon yasalarının katılığından sonra çözüm arayan ölü sahipleri, acılarını avutmak ve ölünün arkasından gözyaşı dökmek için yaşlı kadın ve erkeklerden oluşan profesyonel ağıt yakıcıları kiralamaya başlamışlardır.

Ağlayan Kadınlar Lahdin’deki yas tutan ve ağlayan kadınların, bu geleneğin bir temsilcisi oldukları bazı bilim adamlarınca kabul edilmiştir. Fakat lahdin sahibine ilişkin anlatılanlar ve Fenike dini içinde Adonis’in varlığı göz önüne alınınca kadınların tam olarak profesyonel ağıt yakıcılar olmadığı da düşünülebilir. Çünkü tüm kadınlar ortalama aynı yaşta ve oldukça güzel betimlenmişlerdir. Lahit tarihsel olarak MÖ 370/60 civarında yapılmış olduğu sanatsal olarak kabul edildiğine göre bu dönem aralığı Doğu’da özellikle Pers Devleti’nin en sorunlu olduğu süreç ile de bağlantılıdır. Çünkü Pers Büyük Kralı’na karşı büyük Satrap ayaklanması gerçekleşmiş, Pers yönetimi ve iktidarı oldukça zarar görmüştür. Bu fırsatlardan ve boşluktan yararlanan Fenike kralı I. Straton ise Grek devletleri ile daha yakın bir ilişkiye geçmeye başlamıştır. Asıl ismi Abd-Astartköleler tarafından seçilen kral” olan Sayda kralı, Greklerle girdiği yakın ilişki sonrasında Straton ( MÖ. 376/70-360/58 )  ismi ile anılmaya başlanmıştır. Özellikle Kıbrıs’taki ticari ilişkileri sonrasında Grekli prenslerle kurduğu yakınlık sonrası Philhellen (Helen seven) olarak anılan I. Straton hakkında antik kaynaklar Grek kadınlarını çok seven ve çapkın bir kral olarak bahseder. Özellikle Peloponnesoslu kadınlardan kurduğu haremi ve düzensiz yaşamı Fenike tarihi içinde daha çok yer edinir. Bazı bilim adamlarına göre lahdin etrafına yerleştirilmiş bu güzel kadınlar Straton’un haremini dolduran Grek kökenli kadınlardır. Kral öldükten sonra bu kadınlar çıplak ayakları ile tapınağın etrafında ölen sevgilileri ya da kralları için üzülüp gözyaşı dökmektedirler.

Form olarak Grek tapınağını andıran lahdin sütunları arasında Straton’un kadınları yer alır. Kısa kenarlarında 3’er, uzun kenarlarında ise 6’şar kadının yer aldığı lahdin üst kısmında (attica) gömülmeye götürülen cenazenin taşınma sahnesi betimlenmiştir. Lahdin alt kısmında ise Amazonların savaşı olarak bilinen Amazonomakhia sahnesi ve krallığın önemli geleneklerinden biri olan avlanma sahnesi betimlenmiştir.

Lahdin etrafında yer alan ve lahdin ana temasını oluşturan kadınlar, dördüncü yüzyılın şehirli zengin sınıfına ait kadının en belirgin tipini oluşturur. Bu dönem sanatında yer alan kadın formları Hellenistik Dönem ve özellikle Bizans Döneminde ağır başlı dinsel bir kimlik taşıyan anaç kadının genel formunu ortaya çıkarır. Lüks kumaştan yapılmış kalın ve bol kıvrımlı zengin elbise, sosyal açıdan kadına toplum içinde üst tabakaya aitlik ve saygınlık sağlar. Kadının çok fazla hareketli olmayan sakin ve sağlıklı duruşu statü sahibi kadının ağırbaşlılığını ve asaletini ön plana çıkaran bir ideal güzellikle bağlantılıdır. Bu da dönem sanatının en belirgin özelliği olarak görülür. Buradaki kadınların yas tutan matemli halleri hem dönem sanatının genel kadın tipine hem de tanrı Adonis’in rahibelerinden beklenen genel karakteri oldukça uygundur. Cinsel kimliğini dışa vurmayan, kalın ve bol kumaşlı sarkık elbiseyle bağlantılı toplu saçlar ve ağırbaşlılığı gösteren eğik başlar saraylı kadının asaletini simgeler ve lahdin üzerindeki tüm kadın tipleri bu forma uyar. Lahdin üzerindeki kadın tiplemeleri özellikle Hıristiyanlık sanatında Meryem Ana ikonuna önemli bir referans olarak yüzyıllar boyunca kullanılır.

Lahdin üst kısmında yer alan sahne ise lahdin sahibinin cenazesinin taşındığı ekfora sahnesidir. Sahne Anadolu’da özellikle Pers Satraplık bölgelerinde sıklıkla görülen benzer cenaze taşınma sahneleri ile yakınlık gösterir. Bu sahne özellikle lahdin sahibinin kökeni ve kimliği üzerine yorum yapılmasına izin verir. Çünkü cenaze arabası ve cenazeye eşlik eden erkeklerin giyim tarzları doğu geleneğindedir, kadınlar ise tam tersi olarak Grek geleneklerine göre giyinmiş olarak betimlenmişlerdir. Cenaze alayı, önde arka arkaya eğersiz iki atı götüren iki erkek arkasında quadrika olarak adlandırılan ve dörtlü at tarafından çekilen savaş arabası ki bu kişinin kahramanlığının ve savaşçılığının en önemli simgesi olarak kabul edilir. Arkasında ise yine bir quadrika tarafından çekilen cenaze arabası içinde lahdin sahibinin lahdi getirilmektedir. Birçok toplumda özellikle statü sahibi mezarlarda ölü ile birlikte en kutsal sayılan atı birlikte gömülmektedir. Sahnenin önünde eğersiz götürülen atlar, olasılıkla gömü törenleri sırasında kesilerek sahibinin yanına gömülmek için taşınan atlardır, fakat lahdin içinde bir erkek kafatası ile birlikte yedi adet tazı kafatası bulunmuştur. Sayda Kralları kahramanlıklarını ve cesaretlerini sınamak için paradeisos adı verilen av alanları kurduklarını ve buralarda avlandıkları bilinmektedir. Lahdin içinden çıkan yedi tazı kafatasının ise Straton’un kendi av partilerinde kullandığı tazıları olma olasılığı yüksektir. Tazılar sahibinin cenazesi sırasında kurban kesilerek lahdin içine bırakılmış olmalıdır. Lahdin sahibinin ava düşkünlüğü ise Lahdin alt kısmında daha küçük boyutta yapılmış olan bir av sahnesi ile anlatılmıştır.  

Ağlayan Kadınlar Lahdi, taşıdığı gizemi ve doğu batı sanatının mitolojisinin ve geleneğinin ustaca işlendiği ender çalışmalardan biri olarak günümüze kadar ulaşabilmiştir. Lahdin tapınağı andıran görünüşünü, Lahdin kazısını yapıp gün yüzüne çıkaran Türk Arkeolojisi ve Müzeciliğinin kurucusu olan Osman Hamdi Bey İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin girişine uyarlamış ve binayı Ağlayan Kadınlar Lahdi’nin formuna göre inşa ettirmiştir. Son olarak Lahit üzerine Enis Batur’un yazdığı bir şiiri yazmadan geçmemek gerekir.

Bir gün gelecek herkes ölecek, ben de,

Gördüğüm duyduğum bütün insanlar da

Gidecek buradan: başkaları yaşasa bile

Budur işte benim kıyametim: mermere

Düsen yüzüm ağladıkça silinecek- hem hepsiyim çünkü kadınların, hem hiçbiri.

Enis Batur

Kaynak: Aktüel Arkeoloji Dergisi "Taşa Anlam Yükleyenler"

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER