Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığında (1923-1938) Türkiye’de Yabancı Ekiplerin Yürüttüğü Arkeolojik Çalışmalar

Anadolu’da yaşamış ve çeşitli kültür varlıkları bırakmış kültürlere ait eserlere ilişkin Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir vatanın sahibi olmanın yolu, o topraklarda yaşamış tarihi olayları bilmek, doğmuş uygarlıkları tanımak, sahip olmaktan geçer” sözleri, Cumhuriyet’in ilânından sonra, kültür belgelerinin araştırılması ve müzelerin çağdaş yöntemlere uygun yürütülmesi konusuna verdiği önemi yansıtmaktadır.

Millî Mücadeleden sonra oluşturulmak istenen ulus-devlet modelinin milli tarih anlayışına dayandırılması için eski tarih çalışmalarının yolu arkeolojik ve antropolojik araştırmalar olmuştur. Amaç, Türkiye’deki geçmiş uygarlıkların araştırılması ve ülkenin erken tarihinin yazılmasıdır.

Yabancı bilim insanlarının 19. yüzyıl sonlarına doğru ve 20. yüzyılın başlarında başlattığı kazıların devam ettirilmesi için Cumhuriyetin ilk yirmi yılında yabancı ekiplere kazı izinleri verilmiştir. Böylece, 1. Dünya Savaşı’ndan dolayı oluşan zaman aralığına karşın, önceki kazılardan elde edilen bulgularla yeni kazılar arasında bir kopukluk meydana gelmemiş, bilimsel raporların önceki çalışmaları da kapsayarak yayınlara dönüştürülmesi sağlanmıştır. Arkeolojik kazıların bilimsel yöntemlerle yapılması için bazı yabancı bilim insanlarını davet ederek bazı kazıların onlar tarafından yapılmasını sağlamıştır. Alman bilim insanları tarafından 19. yüzyılda başlatılan kazıları, 1929 yılında kurulan Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI) İstanbul Şubesi sürdürmüş, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA) de 1930 yılında İstanbul'da kurulmuştur. Bu sayede arkeolojik çalışmalar yaygınlaştırılmış ve ülkenin farklı bölgelerinin eski kültürleri araştırılmış, açığa çıkarılmış ve bilimsel yayınlar aracılığıyla bilim dünyası ile paylaşılmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’de arkeolog yetiştirilmesine büyük önem vermiş, devlet bursu ile yurt dışındaki üniversitelerde eğitim olanağı sağlanmıştır. Arkeologların yetiştirilme sürecini hızlandırarak yerli kazıların başlatılması için zemin sağlamak amacıyla Almanya’da Nasyonal Sosyalizmin yükselişi sonucu üniversitelerdeki işlerine son verilen bilim insanlarını Türkiye’ye davet etmiştir. Dilbilimci Helmuth Theodor Bossert İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde 1934 yılında “Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Kürsüsü” nü kurmuş, burada yirmi yıl öğrenci yetiştirmiştir. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde “Eskiçağ Tarihi Enstitüsü” kurucusu Assiriyolog Benno Landsberger, 1935-1948 yıllarında öğrenciler yetiştirmiş ve Assur ve Babil çivi yazılı kaynaklarına ilişkin bilimsel yayınlar çıkartmıştır. Aynı fakültede Hititoloji kürsüsü kurucusu Hititolog Hans Gustav Güterbock 1936-1948 yıllarında eğitim vermiş, Türk Tarih Kurumu üyeliği sırasında kurumun kazılarında keşfedilen Hitit Hiyeroglif yazıtlarını çözümlemiş ve yayınlamıştır. Türkiye’de arkeolojinin duayenlerinden, öğrencisi Tahsin Özgüç, bir anısını şöyle aktarmıştır: “Mustafa Kemal Atatürk'ün yüzüncü doğum yılı nedeniyle New York'ta Birleşmiş Milletler Merkezi'nde yapılan toplantıda, H. G. Güterbock'un Ankara'daki profesörlüğü süresince, Atatürk tarafından kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşadığı mutluluğu hiçbir zaman unutmadığını vurgulayan sözleri, benim bugün de kulaklarımda yansımaktadır”.

Türk Tarih Kurumu ile İstanbul ve Ankara üniversitelerinde bu bilim dallarında üretilen bilimsel makalelerin yer aldığı dergiler çıkarılırken, Mustafa Kemal Atatürk, 1930 yılında kişisel kaynaklarından maddi destek sağlayarak, Fransız Arkeolog ve Hititolog Louis Delaporte’nin Fransa’da Hitit ve Asya Araştırmaları Merkezi kurmasını ve “Revue Hittites et Asianiques” adlı bilimsel dergi çıkartmasını sağlamıştır…

Devamı: Aktüel Arkeoloji Dergisi 102. Sayı “Kıvılcım Olarak Gidenler Ateş Olarak Döndüler”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER