Doğum Kontrolü ve Kürtaj

Eski insanlar, kadın ve erkek arasındaki cinsel birlikteliğin, erkeğin kadının rahmine tohum ekmesi olarak tanımladıkları sürecin başlangıcı olduğunu kesinlikle biliyorlardı. Ancak erkek, bizim “düşük” olarak adlandırdığımız durumdan bihaberdi. Aynı kaptan, yaygın bir yeşillik türü olan sedefotunu kadın ve erkek de yiyebilirdi. Bu ot nedeniyle kadın gebeliğin erken dönemlerinde düşük yapabilir, erkek ise hiçbir şeyin farkına varmadan sadece güzel bir salata yediğini düşünebilirdi

Mermer bir levha üzerine betimlenmiş doğum sahnesi. Bir yatağın üzerine uzanmış halde tasvir edilmiş doğum yapan bir kadın ve etrafındaki kadın yardımcılar. MÖ 400-300. Ostia, İtalya. Science Museum.

Kadınlar, Mısır ve Sümer tarihinin en erken dönemlerinden, Geç Roma İmparatorluğu Dönemine kadar geçen sürede hamilelik ve doğum kontrolü için çeşitli yöntemler uygulamışlardır. Doğum kontrolü ve kürtaj antik dönemlerde de vardı ve hiçbiri kocanın meşru babalık hakkı dâhilinde sahip olunan ilkeler dışında olumsuz bir durum olarak da görülmezdi. Antik dönem insanlarınca daha tehlikeli olduğu düşünülen kürtaj yöntemleri çeşitli cerrahi işlemleri gerektirirdi. Hem doğum kontrol hem de kürtaj için kullanılan en yaygın yöntem, doğurganlık için gerekli olan hormonları (özellikle östrajen ve progesteron) engelleyen veya uyaran, neredeyse tamamen bitkisel (ya da bitkilerde bulunan biyolojik olarak aktif bileşenler) çeşitli kimyasal maddelerin uygulanmasıydı. 20. yüzyılın ikinci yarısında, hayvanbilimciler belli otlak hayvanlarının doğurganlıklarının artmasının özellikle yedikleri çeşitli bitkilerden kaynaklandığını keşfedene kadar, bitkilerin bu özellikleri bir sır olarak kalmıştı.

Tıbbi bilgiler içeren Eski Mısır papirüslerinde; doğum kontrol, kürtaj ve bununla bağlantılı olarak hamileliğin ilk 3 aylık dönemleriyle ilgili birçok tıbbi reçete yer alır. Düşüğe yol açan ilaçların birçoğunun erken hamilelik döneminde kullanılması daha etkili ve güvenlidir. Kahun Papirüsü, (yaklaşık MÖ 1850, ancak düzenlenme tarihi daha eski) doğum kontrolü “hamile kalmamak” için önerilen çeşitli yöntemlerden bahseder. Doğum kontrol yöntemleriyle ilgili bilgiler veren bir başka kaynak da Ebers Papirüsüdür (MÖ 1500). Bu papirüste, modern bilimin de doğum kontrolde etkili olduğunu düşündüğü akasya (Acacia nilotica Del.) ve düşük yapıcı etkisi bilinen acıelma (Citrullus coloquinthus L.) gibi bitkilerin çiğ meyveleriyle ilgili çeşitli reçeteler yer alır. Bunların dışında, Mezopotamya’da doğum kontrol yönteminde kullanıldığına işaret eden diğer bitkilerden bahseden papirüsler ve çivi yazılı tabletler de ortaya çıkarılmıştır.

Lakonialı Arkesilas Ressamı tarafından yapılan bir kyliks. Arkesilas Vazosu olarak da bilinen bu vazoda, Afrika şapkası giyerek oturmuş Kyrene Kralı Arkesilaos II, silphium bitkilerinin gemiye yüklenişini kontrol ediyor. Yaklaşık MÖ 565-560. Cabinet des médailles of the Bibliothèque nationale de France, Paris.

İnanna, Havva ve Demeter

Doğum kontrolü ile ilgili en erken veriler, sadece Eski Batı Asya ve Mısır’da bulunmuş yazılı metinler değildir. Uruk’ta bulunan bir vazoda (yaklaşık MÖ 3200, Sümer öncesi Mezopotamya) kabartma bir panel üzerinde aşk tanrıçası İnanna’nın hikâyesi anlatılır. Epik bir öyküyü anlatan kalıntı, İnanna’nın tanrıların emirlerinin tersine Yeraltı Dünyasına inişine ilişkindir. İnanna, tanrıların bilgisi eşliğinde, ona isimsiz bir kadın (bu nedenle soyuyla ilişkili?) tarafından verilen huluppu ağacını alır ve bu küçük ağaç ona güç ve mutluluk verir. Ağaç, östrojen hormonunu uyardığını bildiğimiz nar ağacıdır. Hem eski zamanda hem de şimdilerde bazı geleneksel toplumların nar tanelerini ve posasını gebelik önleyici olarak kullandığı bilinmektedir. Uruk vazosunun en alt kısmında yer alan kabartmada, narların arasına serpiştirilmiş buğday demetleri betimlenmiştir. Nar, doğurganlığın kontrolünü simgelerken, buğday doğurganlık sembolü olarak görülürdü. Günümüzde buğday halen doğurganlık sembolü olarak kullanılır. 2 binyıl sonra, Yaradılış Kitabında, “J” (Yehova) olarak bilinen Yahudi bir yazar, bilgi ağacının meyvesinin Tanrı’nın emrine karşı gelerek yenmesinin hikâyesini yeniden anlatır. Yaratılış hikâyesinde, Havva ağaçtaki meyveyi yemesi için bir yılan tarafından baştan çıkarılır. Havva ise meyveyi yemesi için Adem’i de ikna eder. Bu bilgi ağacının meyvesi ise nardır. Küdus’teki Süleyman Tapınağı’nın (yaklaşık MÖ 10. yüzyıl) önündeki üst eşikte belirgin bir şekilde içinde narlar bulunan sepetler betimlenmiştir. Sonraki yıllarda “nar” meyvesi, İsrail paralarının üzerindeki sembol haline gelecektir. Yaratılış hikâyesinde anlatılmak istenen, meyvenin kendisinin özünde olan güç değil, insanların Tanrı’nın emirlerine olan itaatsizliği ve Tanrıdan uzaklaşmasıdır. Yunan mitleri de, Persephone’nin Yeraltı Dünyası’nda nar yiyerek ortaya koyduğu itaatsizliğini anlatan bazı ayrıntılara yer verir. Claudianus’un aktardığına göre (MS 404); Hades (Pluto) çocuğu olmadığı için üzgündür, bunun üzerine Zeus savaş çıkmasını engellemek için Persephone’nin rızası olmadan onu Hades’e eş olarak verir. Persephone narı yediğinde tanrı buyruğuna karşı çıkmış ve Hades’in çocuk sahibi olmasını engellemiştir. Tıpkı İnanna ve Havva gibi, Persephone de tanrı buyruklarına itaatsizlik etmiştir. Bugün Atina Arkeoloji Müzesinde sergilenen, MÖ 5. yüzyıla tarihlenen bir Boeotian vazosunda, Persephone’nin annesi Demeter, neredeyse 3 binyıl önce bulunmuş Uruk vazosunun üzerindeki betimlemeye benzer bir şekilde, buğday ve nar demeti tutarken gösterilmiştir. Orta Çağda, bilgi ağacının meyvesi ile ilgili bilgi kaybolmuş ve bu meyvenin elma olduğu varsayılmıştır.

Aşk Tanrıçası İnanna’nın tanrıların emrine karşı gelerek Yeraltı Dünyasına inmesini anlatan Warka Vazosu. Yaklaşık MÖ 3200, Irak Müzesi.

Antik Dünyada Doğum Kontrolü ve Hamilelik

Antik Dönem insanlarının gebe kalma ve hamilelik kavramları bugünkünden oldukça farklıdır. Farklılıklar, doğum kontrolün sosyal ve dinsel olarak büyük bir mevzu haline dönüşmemiş olmasından kaynaklanır. Eski insanlar, kadın ve erkek arasındaki cinsel birlikteliği, erkeğin kadının rahmine tohum ekmesi olarak tanımladıkları sürecin başlangıcı olduğunu kesinlikle biliyorlardı. Bu dönem kadın içinse vücudunun günden güne, haftadan haftaya hatta aydan aya değişiklik gösterdiği ve tam olarak anlamlandırılamayan bir süreçti. Bu belirsiz süreçte, kadın vücudu bu tohumu kabul eder ya da reddederdi. Bu nedenle gebe kalma, kadının vücudunun cenin (conceptum) oluşumuna imkân verdiği belirsiz bir dönemdi. Aslında 18. yüzyıla kadar, kadınlar adet dönemini düzenleyen bitkisel ilaçlar kullanırlardı ve bu ilaçların hamileliği sonlandıracağı düşünülmezdi. Geciken regl döneminin çok çeşitli nedenleri vardı ve bunlardan biri de hamilelikti. Kadınlar bu bitkileri, hamileliği sonlandırdığını bilmeden kullanır ve böylece adet döngüsünü tekrar düzenlediklerini sanırlardı. Gerçekten bu uygulama bir düşük olarak kabul edilmezdi. Kadının kocası veya bir kadınla beraber yaşayan adam, bizim “düşük” olarak adlandırıdığımız durumdan bihaberdi. Aynı kaptan, yaygın bir yeşillik türü olan sedefotunu (Ruta graveolens L.) kadın ve erkek de yiyebilirdi. Bu ot nedeniyle kadın gebeliğin erken dönemlerinde düşük yapabilir, erkek ise hiçbirşeyin farkına varmadan sadece güzel bir salata yediğini düşünebilirdi. Sınırlı sayıdaki anekdotlara dayanarak yapılan varsayımlar, birçok doğum kontrol yönteminin, belirli bitkileri tüketerek gebeliğinin sonlandığını gören kadınlar tarafından keşfedildiğini ortaya koyar. Kadınlar o bitkilerin yenmesi sonucu oluşacak tehlikeyle ilgili arkadaşlarını uyarabilirdi; bu öğüdü dinleyen kadın ise gebeliği sonlandırmak amacıyla bu bitkilerden yiyebilirdi. Medikal olarak benzer görülen gebeliği sonlandırma ve kürtaj arasındaki fark niyettir. Yemek pişirme sanatı gibi, eczacılık sanatı da büyük oranda sözlü olarak aktarılmış olan bilgileri içerirdi.

Çocuğunu emziren kadın. Marcus Cornelius Lahdi’nden bir detay. Yaklaşık MS 150. Louvre Museum.

Juvenal Silphium hakkında “Kesin olarak başarı sağlayan gebelik önleyicilerimiz var” der.

Yahudiliğin tarihi dönemlerinde, yaklaşık MÖ 7. yüzyılda, muhtemelen bazı erkekler de narın gebeliği önleyici bir hap niteliğinde olduğunu fark etmişlerdi, çünkü nar zamanla gebeliği önlemede daha etkili olan diğer bitkilerle yer değiştirmişti. Narın binlerce yıl boyunca ekilip biçilmesiyle öströjenik bileşimleri azalmış ve bu nedenle gebelik önleyici etkisi de kalmamıştır. Diğer gebelik önleyici bitkilerden, özellikle Hipokrat’a (yaklaşık MÖ 460 - 340) atfedilen eczacılık ve tıpla ilgili metinlerde sıkça bahsedilmiştir.

Grek kolonyalistler, Akdeniz kıyısında bugün Libya olarak bilinen Kyrene şehir devletini (yaklaşık MÖ 631) kurmuşlardır. Bitişiğinde yer alan Jebel Akdar (Umman) yaylalarında Ferula familyasından soyu tükenmiş bir tür olarak bildiğimiz silphium adında bir bitki yetişmekteydi. Oldukça pahalıya ihraç edilen bu gebelik önleyici bitki sayesinde şehir ün kazanmıştı. Grek anakarasında ve Suriye’de yapılan denemelere karşın başka bölgelerde yetişmeyen bu bitki Kyrene’nin tekelindeydi. MÖ 6. yüzyıla ait bir Grek vazosu, Kyrene Kralı Arkesilas’ı ihraç edilmek üzere gemiye yüklenen bitkileri denetlerken betimlemiştir. Kyrene sikkeleri üzerine bu bitkinin çeşitli tasvirleri işlenmiştir. Bazılarında, bir eli Silphium bitkisini işaret eden, diğer eli ise rahminin üzerinde duran, oturan bir kadın betimi yer alır. Jinekoloji üzerine metinler yazan Soranus (MS 98-138) silphium bitkilerinin sadece gebeliği önlemekle kalmadığını, hali hazırda varolanı da yok ettiğini söyler. Ünlü bitki uzmanı Dioskorides (MS 60-78), diğer antik yazarlar gibi, bitkinin hem gebeliği önlediğini hem de düşüğe sebep olduğunu aktarır. Aristophanes (yaklaşık MÖ 386) “Bir silphium demetinin çok ucuza satıldığı zamanları hatırlamaz mısın?” diyerek silphium bitkisinin ne kadar pahalı olduğunu dile getirir. Latin şair Katullus ise Kyrene bu bitkiyi tedarik ettiği sürece Lesbia ile sevişebileceğini söyler. MS 1. yüzyıla gelindiğinde silphiumun fiyatı gümüşün ağırlığından daha değerli hale gelir. Bitki, muhtemelen insanın istismar ederek soyunu tükettiği ilk bitki olarak kayıtlara geçmiştir. Silphiumdan en son, erkek kardeşinin bu bitkiyi tarlasında bulduğunu bildiren Kyreneli Hıristiyan bir piskoposun (MS 4. yüzyıl) yazdığı mektupta bahsedilir. Peki, bitkinin soyu tükendiyse, bu bitkinin doğum kontrol amaçlı kullanıldığını nereden biliyoruz? Bitkinin mevcut olan akraba türleri Orta Çağ boyunca kullanılmıştır ancak bunlar Ferula familyasından olan silphium türlerinden daha az değere sahiplerdir. Mevcut olan türlerin kimyasal analizleri de Antik Çağ insanlarının silphiuma bu denli değer vermelerinin nedenlerini doğrular niteliktedir.

Pişmiş toprak levha üzerine kabartma olarak işlenmiş, ebe eşliğinde doğum yapan kadın tasviri. Doğum sandalyesinde oturan kadının arkasında yer alan bir başka kadın figürü olasılıkla doğum yapan kadına yardımcı olmaktadır. 100 numaralı mezar, Isola Sacra, Ostia, İtalya. Museo Ostiense

Diğer Gebelik Önleyici Bitkiler

Grek Tanrıçası Artemis, doğa ve bereket tanrıçasıdır. Bir bitki, onun ismiyle artemisia olarak adlandırılmıştır: Ana Bitki… Oldukça yaygın olan artemisia bitkilerinin tadı acıdır ve günümüzde absinth (acı pelin - oldukça yoğun), vermut (görece daha hafif) içkilerde kullanılır. Artemisia bitkileri doğumu kolaylaştırmak için kullanılırdı. Leto’nun kızı Artemis, Apollo’yu doğururken zorlanan annesine yardımcı olmuştur. Bu “Ana Bitki” doğumu kolaylaştırmak ve döllenmiş yumurtadan kaynaklanan gecikmeye aldırmaksızın adet olmayı sağlardı. Bu önemli nedenlerle artemisiaya “Ana Bitki” ismi verilmişti.

Artemisia gibi, Queen Anne’s Lace (Daucus carota L.), yani “yabani havuç” olarak bilinen bir başka bitki de doğum kontrol için kullanılıyordu. Artemisia gibi bu bitki de günümüzde geleneksel tıp yöntemlerini uygulayan kadınlar tarafından hala kullanılmaktadır. Queen Anne’s Lace bitkisinin farmakolojik etkisi diğer bitkilerin birçoğundan farklılık gösterir. Bu bitkinin farmakolojik etkisi, diğerbitkilerden farklılık gösterir. Döllenmeyi önlediği gibi eğer kısa bir süre önce döllenme gerçekleştiyse yok edebilmektedir. Bugün bu bitkiyi biz “ertesi gün hapı” olarak adlandırılan ilaç ile ilişkilendiriyoruz. Tıbbi metinlerde, Dioskorides ve diğer antik dönem yazarlarının metinlerinde bu bitkinin hem gebelik önleyici hem de düşük yapıcı etkisinden söz edilir.

Çiçekli bitkiler familyasından olan “eşek hıyarı” (Ecballium elaterium L.) bitkisinin etkisi, Grekçe adı “kürtaj” anlamına gelen ekballios ile bütünleştirilmiştir. Bu nedenle bu bitki “kürtaj bitkisi”dir. Tıp yazarlarından biri bu bitki hakkında şunları söyler: Kürtaj için “bundan daha iyisi yoktur”. Antik Dönem yazarlarından hiçbiri bu bitkinin doğum kontrol özelliğinden bahsetmez. Eski Yakındoğu reçetelerinde ve klasik tıp mercilerinin ifadesine göre kadınlar tarafından gebelik önleyici doğum kontrol bitkilerinin kullanıldığı da bilinmektedir: Bu bitkiler arasında sarı sakız / mür, ardıç, sarısabır (aloe vera), yaban asması ve geyikotu yer alır.

Erkeklerin Doğum Kontrol Yöntemleri

Antik Çağ insanları, erkekler üzerinde etkili bir doğum kontrol bitkisi olan ve “hayıt ağacı (Vitex agnus-castus L.)” olarak bilinen bitkinin erkeklerin cinsel gücünü azaltıcı etkisinden haberdardı. Hayıt ağacı, Grekçe’de “iffetli, namuslu” anlamına gelen agnos ile ilişkilendirilmişti. Hayvanlar üzerinde yapılan modern araştırmalar, bu bitkinin libidoyu düşürdüğünü ve sperma oluşumunu (spermatojenez) önemli ölçüde azalttığını göstermiştir. Bitki, Afrodit tarafından, hiç zevk almayacak şekilde tiksindirici ve sonsuza kadar sürecek bir ereksiyonla cezalandırılan Priapos ile ilişkilendirilmişti. Günümüzde bilinen priapizm hastalığı da aynı belirtilere sahiptir. Yazarlar arasından Galen, bu hastalığın hayıt ağacı bitkisinin yenmesiyle tedavi edilebileceğini söyler. Bugün bu hastalık için farklı tedavi yöntemlerimiz vardır. Ayrıca hayıt ağacı bitkisi ereksiyonu engellemekte bu nedenle de rahipler ve enerjilerini boşa harcamamaları gereken gladyatörler tarafından kullanılmaktaydı. Hayıt ağacının yaygın kullanımına ilişkin çok az kanıt vardır. Orta Çağda bu bitki, keşişlerin yemeklerine serpildiği için “keşiş biberi” olarak bilinirdi. Hindistan’da erkek doğum kontrolüne ilişkin birkaç geleneksel kullanımı dışında, Viagra®’nın tam tersi bir etki yaratan bu bitkinin modern toplumda pek bir kullanımı yoktur.

Eski Çağda Doğum Kontrolü ve Kürtaj Üzerine Düşünceler

Hammurabi Kanunları ve İbranice kutsal metinler (Yaratılış 1:27-8) açıkça üremeyi teşvik eder. Ancak konuyla ilgili Mısır veya Mezopotamya metinlerinde doğum kontrolünü sınırlayan belirli kurallar yoktur. Haham öğretisi, üreme beklentisinin erkeğe olduğu kadar kadına da uygulanıp uygulanmadığı ya da üreme emrinin birkaç doğumdan sonra tam anlamıyla yerine getirilip getirilmediği konusunda bölümlere ayrılırdı. Bazı hahamlar, hamilelik döneminde kocası ölen bir kadının kürtaj yaptırmakta özgür olduğunu öne sürer. Yaratılış Kitabı’nda (38:8-10) bahsedilen “Onan’ın Suçu”nun, Orta Çağ ve erken dönem modern yorumlamalarda coitus interruptus yani boşalma sırasında geri çekilmeyle gebeliği önlemesi olduğu anlaşılmıştır. Şimdilerde bu pasaj, tam olarak gebeliği önleyici bir eylem olarak değil, tanrının emrine karşı gelerek kardeşinin karısından bir çocuk sahibi olmayı reddeden ve onu öfkelendiren Onan’a karşı tanrının memnuniyetsizliği olarak yorumlanır. Talmud Kitabı, Rabbinik Yahudilerin ilaçlı doğum kontrol tedbirlerini bildiklerine ve onların aleyhinde konuşmadıklarına işaret eden metinlere yer verir.

Tıbbi metinlerin dışında Grek kültüründe doğum kontrole çok az değinilir. Hipokrat Yemininde hekimin bir kadına düşüğe sebep olacak rahim fitili vermesini yasaklayan bir cümle yer alır. sonraki metinler “fitil” kısmını çıkartır ve sadece hekime bir kadının gebeliğini önleyici uygulamada bulunmasının yasaklandığı belirtilir. Soranus, jinekolojik araştırmalarında bu fitillerin yan etkilerinden dolayı fazlasıyla tehlikeli ve ağız yoluyla alınan bir takım bitkisel ilaçların daha etkili olduğunu belirtmektedir. Ünlü bir hekim ve tıp tarihi üzerine önemli bir biliminsanı olan Emile Littré (1801-1881), Hipokrat Yemininin tercümesini, kürtajın her türlüsünü yasakladığı şeklinde yapmıştır. Spekülatif bir şekilde Littré, fitillerin etkisiz ve zararsız olduğunu öne sürmekte; güçlü Katolik inançları doğrultusunda, Hipokrat Yemini’nde kastedilmek istenenin hekim tarafından yönetilen bir kürtajın genel bir yasak olduğunu varsayar. Yaklaşık 150 yıl boyunca, Littre’nin çevirisi klasik araştırmalarca kabul görmüş ve çoğu batı ülkelerindeki modern kanun, hekimlerin kürtaj yapmaması ya da önermemesi ilkesini benimsemiştir.

Doğum Kontrol ve Antik Toplum

Etkili doğum kontrol tedbirlerinin varlığı akla şu soruyu getirir: Yeterince yaygın olan kullanımları nüfusun oranını ne derece etkilemişti? Yunan ve Roma mezarlarında çocuk doğumu ile ilgili kanıtlar taşıyan iskeletler, döl yoluyla doğumların sayısında istikrarlı bir düşüş yaşanırken aynı zamanda kadın ömrünün arttığını ortaya çıkarır. MÖ 2000 civarında kadın başına ortalama doğumun 5.0’ten, MÖ 300’lerde 3.6’ya, MS 120’lerde ise 3.3’e yükseldiği görüşmektedir. Bu yüzden, yaşam süresinin artmasıyla doğumlar azalırken hamilelik riski artmıştır. Yunan tarihçi Polybius (MÖ 146), Yunan şehir devletlerindeki nüfus azalması ve bunun refah düzeyi üzerinde yarattığı krizi yazmıştır. İmparator Augustus (MS 14), zina yasaları ve otuz yaşını geçmiş ancak evlenmemiş olan erkeklerin vergilendirilmesi gibi yasalarla, Roma nüfusunun ve ahlakının artırılmasına yönelik kanunlar uygulamıştır. Roma İmparatorluğu’nda, düzenli aralıklarla kaynak sağlanan Beslenme Kanunları, çocuk bakımına maddi destek vererek insanları daha fazla çocuk sahibi olmaya teşvik ederdi. Evlilik dâhilinde çocuk sahibi olanlara daha yüksek oranda yardım yapılırdı. Bu kanunların altında yatan mantık, doğum kontrolün insanın kendisinin karar verdiği bir eylem olarak algılanmasıydı ve kanunların amacı ise ailelerin boylarını artırmaktı. Modern Roma tarihçisi P. A. Blunt, Roma toplumlarında azalan nüfusun önemli etkilerine değinmiştir.

Dini, Toplumsal ve Geleneksel Bakış Açıları

Klasik literatür ve belgelerde doğum kontrol ve kürtaja karşı çeşitli bakış açıları yer alır. Fakat Romalılarda kürtaj yapılırken görevini kötüye kullanan veya büyüye başvuran bir hekimin yükümlülükleri dışında yasal bir sınırlama yoktur. Öncelikle, doğum kontrolü ve kürtaj bireyleri ilgilendirirdi, çünkü her ikisini de yasalaştıran anlamların çoğu aslında gizli kalmıştı. Varsayılan düşünce ise evliliklerde bile olsa birçok erkeğin eşlerinin ne yaptığını bilemeyecek olmalarıydı.

Klasik yazınlar, doğum kontrolün yasaklanmasından kendini müdafaaya kadar çeşitlilik gösteren bazı değerleri ortaya çıkarır. İşin aslı, doğum kontrol, çağımızın son birkaç yüzyılında olduğu kadar “revaçta olan bir konu” değildi. Elbette her zaman cinsel sınırlamalar vardı ancak bazı elit Stoacılar ve Epikürcüler dışında, insanlara çok nadir kontrollü cinsellik önerilerinde bulunulurdu. İnsanların çoğu, özellikle kadınlar erken yaşlarda evlenirdi. Boşalma sırasında geri çekilme (Coitus interruptus) genellikle uygulanan bir yöntemdi ancak bu yöntem bir erkeğin isteğinin güçlü olmasını gerektirirdi. Erkekler tarafından kullanılan ve gebeliği önleyici olduğu bilinen yöntemler yaygın değildi. Her ne kadar yetersiz olsa da ulaşılabilen kaynaklar, üremenin verimsiz olduğu dönemlerin zamanlanması yöntemine de başvurulduğunu anlatır, fakat bunun etkili olmadığı üzerine de durulmuştur. Çünkü kadının üreme için en verimli zamanının adet döneminin hemen öncesinde, adet dönemi süresince ve hemen sonrasında gerçekleştiği bilinir.

Geç Batı Roma İmparatorluğu Döneminde, Pagan ve Hristiyanlık inançlarıyla birlikte, hem doğum kontrol hem de kürtaj ile ilgili sınırlamalar derinleşmiştir. Günümüze ulaşan kaynaklarda doğum kontrol uygulamalarına daha çok değinilmiştir. Kurala göre kimin doğup doğmayacağına insanlar değil tanrı ya da tanrılar karar verirdi. MS 1. yüzyılda, Romalı tıp yazarı Scribonius Largus, Hipokrat Yemininin, hekimlerin cenini (conceptum) yok eden “bir çeşit ilaç” vermesini yasakladığını aktarır. MS 4. Yüzyıld, Theodorus Priscianus: “Herhangi birinin çocuk aldırması doğru değildir” der. Theodorus Lex (yazılı kanun) yerine fas (doğru) terimini kullanarak kürtajın yasal bir konu değil, ahlaki bir konu olduğuna dikkat çeker.

Antik Dönem insanları kaza sonucu oluşan düşükler, sezaryen ameliyatı ya da diğer olaylar nedeniyle bir kadının zamanından önce bir çocuğu dünyaya getirebileceği böylece yaşayan bir çocuğu doğurabileceğiyle ilgili bilgi sahibiydi. Bu nedenle doğumdan önceki fetüs yaşam bir soruyu daha akla getirir. Aristo (MÖ 322) kuşların ilkel (embriyonik) gelişimi üzerine yaptığı çalışmalarda, bir fetüsün biçimsiz halden biçimli hale dönüştüğü zaman bağımsız bir yaşam kapasitesine sahip olduğunu ifade eder. Birçok Hıristiyan Kilise papazı, özellikle Hippolu din adamı Aziz Augustine (Hippo Regius’un piskoposu), Aristo’nun düşüncesini kabul eder ve biçim almış bir fetüsün alınmasının günah olduğunu söyler. Bazı papazlar ise her türlü doğum kontrol yöntemini reddederdi ancak erken Hıristiyanlık dininde “Aristo-Augustine görüşü” daha çok hakimdir. Aristo-Augustine kuralı 18. yüzyıla kadar hakimiyetini korumuş ve 20. yüzyılın başlarına kadar da bozulmadan devam etmiştir.

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER