Dönen Çarklar ve Dönüşen Emek: Değirmen Manzaralarında Kadın İmgesi

Endüstri öncesi üretimde, değirmenler doğa ve insan bedeninin fiziki ihtiyaçları arasında bir katalizör görevi görmekteydi. Su ve yel/rüzgâr gibi doğa parçalarının itici kuvveti ile dönen çarkların, birtakım maddeleri öğütmek, parçalamak üzere ezici bir kuvvete kavuşumunu sağlayan değirmen, bir imge olarak 17. yüzyıl itibariyle resim sanatında pitoresk bir görüntüye kavuşturulmuştur.

The Gleaners Jean-François Millet

Devasa çarklarının ihtişamlı dönüşüyle insanı büyüleyen ve güçlü bir hayranlıkla seyretme duygusu uyandıran değirmenler, doğadan ayrıksı bir parça gibi değil, doğanın yine kendine has bir parçasıymış gibi resme yerleştirilmiştir. Çünkü değirmenler, -her ne kadar insan üretimi çarklar olsalar da- üzerine baskı uygulayacağı nesnelere dair ezici kuvvetini doğanın gücünden aktarmaktadır. Bu bakımdan, doğanın üretim dengesine tüm ihtişamı ile yerleşen bir ‘ara mekanizma’dır. Bir imge olarak değirmen, Hollanda’nın altın çağının ressamı Rembrandt, İngiliz romantik Turner, Fransa taşrasında doğan Barbizon ekolünün kurucularından olan ve realist çizgide eserler üreten Millet gibi sanatçıların tablolarında suyla ya da rüzgarla hemhal olmuş bir doğa parçası görünümündedir.

The Mill - Rembrandt 1650

Rembrandt, The Mill adlı 17. yüzyıl ortasına tarihlenen tablosunda, Hollanda’nın coğrafi ve iklim koşullarında daha yaygın kullanılan bir tür olan yel değirmenini resmetmiştir. Ressam, güç kaynağı olan rüzgârı kuvvetle alabilmesi adına bir yamacın üzerine inşa edilmiş olan bu değirmeni, Barok üslubun ışık-gölge tekniği ile kurguladığı kontrastın tam ortasına yerleştirmiştir. Daha dramatik bir etki yaratmak için yer ile gök arasında koyuluk-açıklık bakımından zıt tonlara başvuran Rembrandt, gökyüzünün ışığını doğrudan yel değirmenin yüzüne akıtmış, böylece bu ihtişamlı çarkı, bakışı doğrudan kendisine odaklayacak bir etkiyle tuvale nakşetmiştir. The Mill, sanatçının doğduğu şehir olan Leiden manzarasına atfedilir. Küratör Arthur K. Wheelock Jr., ziyaretçileri bu eserin niteliği ve görünümüyle ilgili büyük tartışmalar içeren büyüleyici tarihine götürür. 1911 yılında galeri koleksiyonuna alındığında resmin yoğunlukla kahverengi tonlarında olduğunu ve bu tonlamanın Rembrandt’ın bunalım döneminin bir yansıması olarak yorumlandığını söyler. Ancak 1973 yılında Wheelock Jr. ve ekibi tabloyu restore eder ve resim yüzeyini saran kahverengi görüntünün kirli vernikten kaynaklandığını ve resmin aslında aydınlık, mavi gökyüzüne bakan bir değirmen manzarası olduğu ve bu manzarada insan figürlerinin de yer aldığı keşfedilir. Böylece resme dair psikolojik yorumlar tamamen yeniden düzenlenir. Çünkü kasvetli renklerle ve bir başına düzenlenmiş bu değirmen güçlü bir yalnızlık duygusuyla yan yana getirilirken, restorasyon sonrası mavi gökyüzü ve çeşitli işlerle uğraşan insan figürlerinin eşliğinde ıssızlığından tümüyle arınmış ve günlük yaşama eşlik eden bir imgeye dönüşmüştür. Tabloda, değirmenin üzerine konumlandığı yamacın bitip de eğimin patika yola ulaştığı yerde bir kadın çocuğuyla birlikte su kıyısına doğru inmektedir. Kadının yönündeki kıyıya ise erkek bir figürün küreklerini çektiği bir kayık yanaşmak üzeredir. Tam bu sahnenin ortasında ise kıyıda suya eğilmiş çamaşır yıkayan bir kadın ve yamaca sırtını dayayarak düşüncelere dalmış bir erkek görülmektedir. Restorasyon sonrası keşfedilen bu figürler, değirmenin hüzünlü yalnızlığının dramatik etkisini törpülemiş, onu sıradan yaşamın bir parçası haline getirmiştir. Değirmenler genellikle insan ya da hayvan figürlerinin eşliğinde; günlük yaşamın bir parçası, bir eşlikçisi gibi resmedilmiştir. Bu bakımdan aslında kendi devinimi ve olağanca ihtişamı ile değirmen de doğada canlı bir organizma, bir figür gibi ele alınmıştır. Nitekim 19. yüzyıla dek resim yüzeyinde rastladığımız değirmenler, henüz işler vaziyettedir ve kırsal yaşamın üretim ilişkilerinin tam ortasında yer almaktadır.

A Water Mill  William Turner (1789–1862

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 92. Sayı “Değirmenin Serüveni”

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER