Erken Cumhuriyet Döneminde Arkeoloji ve Koruma

Kurtuluş Savaşı’nın ardından Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk ve arkadaşlarının savaşlar ve ekonomik durum nedeniyle ihmal edilmiş olan kültür varlıklarının korunması konusunda köklü girişimleri oldu. Sultanların 19. yüzyılda terk ettikleri Topkapı Sarayı ve evrensel bir kültür varlığı olan Ayasofya müzeye dönüştürüldü. Bu dönüşümleri kapsamlı onarımlar izledi. Ayasofya’nın müze olması Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlığının göstergesi, en iyi şekilde sunulması ve korunması için seçilen bir yoldu. Müze kullanımı bilimsel araştırmaların rahatça yürütülmesine, üstü kapatılmış olan figürlü mozaiklerin üzerlerinin açılmasına olanak sağladı.

Topkapı Sarayı

Laik, demokratik düzene geçilmesiyle çıkarılan yeni yasalar uyarınca medreseler, tekke ve zaviyeler kapatılmıştı. Değişen düzende işlevsiz kalan tarihi yapıların, kütüphane, müze, araştırma enstitüsü gibi işlevlerle kullanımı için çalışmalar yürütüldü. İstanbul’da Fen- Edebiyat Fakültesi yakınındaki Kuyucu Murat Paşa ve Seyyit Hasan Paşa medreseleri İstanbul Üniversitesine tahsis edildi. Üsküdar’daki Şemsi Paşa Medresesi halk kütüphanesine dönüştürüldü.

Atatürk fırsat buldukça yurt gezilerine çıkıyor, kentleri, kırsal alanları dolaşıyordu. 1930’da Antalya’ya giden Atatürk, Müzeyi gezdi; Aspendos’a giderek incelemelerde bulundu. Tiyatronun onarımını ve gösteriler için kullanımını önerdi. 1931’de Konya’da Mevlâna Müzesini ziyaret etti. Şehirdeki Selçuklu eserlerinin harap durumda olduklarını görünce, bu konuda bir rapor hazırlaması için Ankara’dan Afet İnan’ı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterini Konya’ya çağırdı.

Raporda Konya’daki eski eserlerin bir an önce onarımının yapılması gerektiği yönündeki görüş üzerine, 19.2.1931’de Başbakan İsmet İnönü’ye bir telgraf çekerek, harap durumdaki Karatay Medresesi, Sırçalı Mescit, İnce Minareli ve Karatay Medreselerinin uzmanlar denetiminde onarılmalarını ve yurt dışına gönderilecek öğrencilerden bir kısmının arkeoloji eğitimine yönlendirilmesini istedi.

Bu uyarıdan sonra Konya’ya ek olarak Kayseri, Amasya, Sivas, Erzurum gibi tarihi kentlerdeki harap Orta çağ anıtları onarıldı. Ankara’da Etnografya Müzesi inşa edildi. Atatürk bir Hitit Müzesi oluşturulmasını istiyordu. Bu amaçla harap durumda olan Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han onarılarak Anadolu Medeniyetleri Müzesine dönüştürüldü. Bedestenin içinde yapılan özenli düzenleme ile Paleolitik Çağdan başlayarak, Neolitik ve diğer kültür katmanlarına ait değerli parçalar ziyaretçilere sunuldu.

Türkiye’nin geniş bir zaman dilimine ait arkeolojik, kentsel ve kırsal mirasının belgelenmesi ve yönetimi için yetkin kadroların yetiştirilmesi için yurt dışına gönderilen arkeolog, sanat tarihçisi ve mimarlar dönüşlerinde kamu kurumlarında çalışarak ülkenin acil teknik ve eğitim hizmetlerini üstlendiler. Bu dönemde yetişen bilim insanları Ankara ve İstanbul üniversitelerinin arkeoloji bölümlerini kurdular ve öğrenciler yetiştirdiler.

Yurt dışına giderek Almanya’da, Berlin Üniversitesinde arkeoloji eğitimi gören Jale İnan (1914-2001), 1943 yılında doktorasını tamamlayarak yurda döndü. İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Kürsüsünde çalışmaya başladı. Prof. A. Müfit Mansel’in ekibinde yer alarak, Antalya bölgesinde kazılara katıldı. Side’deki harap Roma Hamamının bir sponsor desteğiyle müzeye dönüştürülmesi çalışmasına önemli katkıları oldu. Side kazılarında çıkan Roma Dönemi heykellerinin yerel müzede sergilenmesi için çalıştı. Daha sonra Perge ve Lyrbe kazılarını yöneten Prof. Dr. Jale İnan, yetiştirdiği öğrenciler, yayınları ve koruma çalışmalarıyla bilim dünyasına önemli katkılarda bulundu. Cumhuriyetin ilk yıllarında kültür varlıklarının belgelenmesi ve koruma projelerinin hazırlanması için gerekli uzman kadroların olmayışı, bu alana giren, uygulamalarda görev alan genç mimarların zorluklarla karşılaşmalarına neden oldu…

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 100. Sayı “Atatürk ve Arkeoloji”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER