Konstantinopolis: Bir İmparatorluk Başkentinin Doğuşu – Byzantion’dan Nova Roma’ya İstanbul’un Erken Tarihi

Ayrıcalıklı coğrafi konumuyla İstanbul’un binlerce yıllık yerleşim tarihi prehistorik çağlara uzanmaktadır. İstanbul, yalnızca Karadeniz ve Akdeniz’i değil, Akdeniz uygarlıklarını Karadeniz üzerinden Tuna gibi büyük akarsular ile Avrupa’ya bağlayan suyolunun, Asya ile Avrupa arasında uzanan doğal köprü ile kesiştiği yerde kurulmuştur.

Dolayısıyla sadece doğudan batıya değil, aynı zamanda kuzeyden güneye de açılan bir kapı olduğu için stratejik olarak oldukça önemli bir konuma sahipti. Haliç gibi korunaklı limana sahip olması ve zengin doğası çekiciliğini artırmış; İstanbul, stratejik konumu nedeniyle en eski çağlardan bu yana bölgeler arası göç, istila, ticaret, mal veya bilgi aktarımı gibi her türlü ilişkide kritik bir rol üstlenmiştir. İstanbul ve çevresinde insana dair ilk izlere ilişkin araştırmalarda, Küçükçekmece Gölü’nün hemen kuzeyinde bulunan Yarımburgaz Mağaraları özel bir öneme sahiptir. Alt Paleolitik Çağdan Bizans Dönemine kadar uzanan çok geniş bir zaman sürecini kapsayan katmanlarda bulunan alet ve diğer buluntular, mağaranın zaman zaman insanlar tarafından kullanıldığını göstermiştir.

Yarımburgaz Mağaraları’nın terk edilmesinden sonraki dönemde de İstanbul evresinde yerleşimlerin devam ettiği bilinmektedir. Yenikapı Marmaray–Metro kazılarında ortaya çıkarılan mimari kalıntılar, çanak-çömlekler ve küçük buluntular ile son dönem Beşiktaş kazıları, İstanbul’un günümüzden yaklaşık 8500–7000 yıl önce, yani Geç Neolitik–Erken Kalkolitik dönemlerde ıssız olmadığını işaret etmektedir.

Anadolu Yakası’nda Fikirtepe, Kadıköy Kurbağalıdere kıyıları ve Pendik çevresinde yürütülen arkeolojik kazılar, Neolitik ve Kalkolitik dönem yerleşimlerinin Anadolu Yakası’nda da yaygın olduğunu göstermektedir.

Yerleşim geçmişinin yanında, İstanbul’un Tarihi Yarımada’da bir kent olarak doğuşu, Yunan kent devletlerinin Anadolu kıyılarını kolonize etme girişiminde aranabilir. Tarihsel kaynaklara göre, Yunanistan’da dönemin önemli kentlerinden biri olan Megara, MÖ 7. yüzyılın başında Silivri (Selimbria) ve Kadıköy’ü (Khalkedon) kurmuştur. Geleneksel anlatıya göre Byzantion, MÖ 660 yılında Attika bölgesindeki Megara kentinden gelen kolonistler tarafından, muhtemelen Tarihi Yarımada’da eski bir Trak yerleşmesinin üzerinde kurulmuştur. Belki de bu göçe Khalkedon (Kadıköy) ve Miletos’tan (Söke–Balat) gelen kolonistler de katılmıştır.

Kentin efsanevi kuruluş öyküsü şöyledir: Baş tanrı Zeus, Argos Kralı’nın kızı İo’ya aşık olur. Zeus’un karısı Hera, İo’yu Zeus’tan ayırmak için türlü yollar dener. Zeus, sevgilisi İo’yu korumak için onu inek biçimine sokar. Hera ise, İo’yu rahat bırakmamak için başına bir sinek musallat eder. Sinek ısırdıkça, İo İstanbul Boğazı’nda bir o yana bir bu yana koşarak kaçar. Boğaz bu nedenle “İnek Geçidi” anlamına gelen “Bosphoros” adını alır.

Devamı: Aktüel Arkeoloji Dergisi 107. Sayı “Roma’nın Gölgesinde, Konstantinopolis’in Işığında: İstanbul”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER