Manyas Gölü

Kaderleri Göç Olan Kuşların ve İnsanların Yollarının Kesiştiği Coğrafya

Manyas Gölü çevresini dolaşmaya kalktığınız bir günde göl kıyılarındaki salık, bataklık ve ağaçlık alanlarda göreceğiniz yüzlerce tür kuş şüphesiz sizi şaşırtacaktır. Ancak sizi şaşırtan tek şey kuş çeşitliliği değildir. Göl çevresindeki insan çeşitliliği de sizi şaşırtacaktır. Çünkü nasıl ki gördüğünüz kuşlar Dünyanın dört bir yanından gelmişse insanlar da Dünyanın farklı köşelerinden gelmiş ve göl çevresini kendilerine mesken edinmişlerdir. 1950’li yıllarda Bandırmadan yola çıkıp, Manyas Gölü kıyısındaki köyleri dolaşsanız yolunuz önce Yeni Sığırcıya düşer.

Manyas Gölünde Balıkçı (Arif Terzioğlu)

Oradan Bereketli'ye, Gölyakaya, Kocagöl ve Salur’a kadar olan 50 kilometre yola gitseniz aslında bir dünya gitmiş olurdunuz. Eğer sadece Türkçe konuşan bir Türk vatandaşı iseniz, gölün kuzeydoğu kıyısındaki Yeni Sığırcı köyüne gittiğinizde köy kahvesinde bir çay molası verecek olsanız, konuşulan dili duyup, şaşkın şaşkın etrafa bakıp, bir an acaba yabancı bir ülkede olup olmadığınızı anlamaya çalışırsınız. Buradaki insanlar Kabartayca denen bir Çerkez lehçesi konuşurlar. Oradan sadece 5-6 km batıdaki Bereketli Köyüne geçip bir mola da orada verirseniz, daha birkaç dakika önce duyduğunuz dile değil, Slav dillerine benzeyen bir dil olan Pomakça ile tanışırsınız. Eğer kulağınız Pomakça’ya aşına olmuşsa o zaman 10 km güneybatıdaki Kocagöl’de de bu dilin konuşulduğunu fark edebilirsiniz.

Manyas Gölünde yerleşmeler (Yılmaz Arı)

Manyas Gölü'nde yerleşmeler (Yılmaz Arı)

Seyahatinize devam edip gölün batı kıyısındaki Kocagöl köyüne geldiğinizde ise bu sefer sadece dil değil, erkeklerin uzun sakalları, kadınların ise rengarenk giysileriyle sizi karşıladığı bir Rus köyüne geldiğiniz hissine kapılırdınız ve hakikaten de köy halkının bir Rus lehçesi konuştuğuna şahit olurdunuz. Oradan gölün güneyindeki yerleşmelere geçerseniz bu sefer zaman zaman Türkçe yanında Çerkezcenin farklı şive ve lehçelerini konuşan insanlar sizi karşılar. Böylece o 50-60 km’lik mesafede aslında kısa bir dünya turu yaptığınız hissine kapılırsınız. Göl çevresindeki bu kısa seyahatinizde bir yandan bu insan çeşitliliğini şaşkınlıkla izlerken bir yandan da etrafınızda uçan envai çeşit kuşların gruplar halinde kah göle konup kalktığını, kah sazlıklar arasına saklandığını bazen de aceleyle ağaçlardaki yuvalarına yöneldiğini fark edersiniz. İlk başlarda çok ilgi kuramazsanız da gördüğünüz manzaranın ilk şaşkınlığını atlattıktan sonra kuşlar ve insanlar arasında bir paralellik olduğunu kaçınılmaz bir şekilde düşünmeye başlarsınız. Kuşlar ve insanların yolları, hiç bitmeyen göç serüvenlerinin bir yerinde tam da oracıkta, Manyas Gölü’nde kesişmiştir. Peki, hem kuşları hem de bu farklı diller konuşan, farklı kimliklere ve kültürlere sahip insanları buraya getiren şey nedir?  

Manyas Gölünde kuşlar ve insanlar (Arif Terzioğlu)

Manyas Gölünde kuşlar ve insanlar (Arif Terzioğlu)

Sorunun yanıtı göl coğrafyasında saklıdır. Manyas Gölü az eğimle yavaş yavaş derinleşen bir çukur alada yer alır. Kış ve bahar yağışları çevreye düşen yağmur sularını göle taşır ve göldeki su seviyesi yükselerek düşük eğime sahip alanları su altında bırakır. Bu arazileri kaplayan su aynı zamanda getirdiği zengin organik maddeleri toprağa bırakarak bir anlamda doğal bir gübre görevi görür. Zengin organik içeriğe sahip bu alanlar ise hem bitkilerin hem de böcekler, solucan, kurbağa ve türlü türlü omurgasız hayvanın yaşam ortamını oluşturur. Bu canlılar aynı zamanda bazı kuşların besinidir de. Diğer yandan gölü besleyen akarsular sürekli plankton taşıyarak balıkların beslenmesine olanak sağlar. Çoğu yerinde ancak 1 metreyi bulmayan sığlık nedeniyle göl suları güneş ışığının tabana nüfuz etmesine izin verir ve bu da balık ve kuşların besin maddelerinin gölde bolca üremesine neden olur. Bu besinlerin varlığına bağlı olarak göl binlerce yıldır çevresindeki topluluklara çeşit çeşit balıklar sunar. Bu balıklar aynı zamanda pelikan, karabatak, balıkçıl, bahri gibi kuş türlerinin de ana besinini oluşturur. Göldeki balıkçılar kuşlarla işbirliği içerisinde ekonomik değeri olan balıkları kendileri avlarken, diğerleri ile kuşları beslerler. Suyun yükselmesi ile su altında kalan göl kıyılarındaki ağaç, sazlık ve çayırlıklar yaban hayatına sığınak sağlar ve onlara karadan gelebilecek tehlikelere karşı olağanüstü güvenli bir ortam oluşturur. Doğa Dünyada bu zenginlikleri bir arada ancak pek nadir olarak meydana getirmiştir.

Arif Terzioğlu

Bu ortam yaban hayatı için çekici olduğu kadar tarih boyunca insan toplulukları için de cazip bir alan olmuştur. Su basar araziler aynı zamanda verimli tarım topraklarıdır, su çekilince gübreleme ve sulama ihtiyacı olmadan verim elde etmek mümkündür. Meşhur Kazak Fasulyesi de işte böyle ortamlarda yetiştirilir.  Bölgeye her yıl gelen milyonlarca kuş aynı zamanda tarım topraklarını gübrelemektedir de. Gölün sığ suları ve sazlıklarında üreyen balıklar insan topluluklarının önemli bir protein kaynağını oluşturur. Yaz başından itibaren kuraklık ve sıcaklığın meralardaki otları kuruttuğu bir zamanda suların çekildiği yerlerde ortaya çıkan taze otlaklar hayvancılık için bulunmaz bir ortam sağlar. Bütün bu özellikler tarih boyunca insanları bu alana çekerek, yollarının kuşlarla kesişmesini sağlamıştır. Peki, bu insanlar kimlerdi ve buraya nerelerden, ne zaman ve neden geldiler?

Arif Terzioğlu

Yukarıda bahsettiğimiz köylere sırasıyla bakacak olursak ilk köy Yeni Sığırcı Köyüdür. Burada Kabartaylar yaşar. Kabartaylar Rusya’da Kafkas Dağları’nın kuzeyinde yer alan Kabardin bölgesinden, 1900 yılında önce Bursa’ya oradan da 1902 yılında Manyas Gölü kuzey kıyılarına gelerek Kuş Cenneti Milli Parkı’nın İdare ve Ziyaretçi Merkezi’nin hemen batısında yer alan o zamanki adı Sığırcı Mecidiye olan köyü kurmuşlardır. Bu isim daha sonra Yeni Sığırcı olarak değiştirilmiş ve halen de bu isimle anılmaktadır.  1911 yılında köyde 311 aile olmasına rağmen bunlardan 150’ye yakını daha sonra Kabardin bölgesine geri dönmüştür. Bu nüfusun bir kısmı da daha sonra Kanada ve A.B.D’ye göç etmiştir. Türkiye’deki şehirleşmeye bağlı iç göçler nedeniyle önce köy nüfusu oldukça azalmış, emekli nüfusun geri dönerek yeni konutlar inşa etmeleri nedeniyle günümüzde köyde bir kırsal soylulaştırmadan bahsedebiliriz. Geleneklerine oldukça bağlı olan bu Çerkez grup kendi arasında halen Kabartay’ca konuşmakta ve Türkçe, ancak okul çağına gelince öğrenilmektedir. Kuş Cenneti Milli Parkı’nın Sığırcı Deltası’nın batı yakasında kalan arazileri bu köy sakinlerine aittir.

Arif Terzioğlu

Batıya doğru ikinci köy Bereketli Köyü’dür. Bu köyün en eski adı Yeni Kazaklar eski adı da Hamidiye’dir. Bugün göl çevresindeki asıl balıkçı köyü olan bu köyü Rus Ortodoks Kazakları kurmuştur. Birazdan değinileceği gibi bu Kazaklar önce Kocagöl Köyünü sonra da Bereketliyi kurmuşlardır. Ancak sonradan Bereketli Köyüne Romanya’dan gelen birkaç Tatar ailesi de yerleşmiştir. Tatarlar ile Kazaklar bu köyde birlikte yaşarken 1923’te imzalanan Lozan Barış Anlaşması ile 1924ten itibaren yeni göçmenler yerleştirilmiştir. Bunun üzerine Kazaklar 1928’de toplu olarak köyü terk ederek Rusya’ya dönmüşlerdir. Onların evlerine ise Yunanistan, Kavala ili Kurita köyünden gelen Pomaklar yerleşmiştir. Böylece köyde halen Pomaklar ve Tatarlar yaşamaktadır.

Bereketlinin yaklaşık 10 km güneybatısındaki Gölyaka Köyü de Bereketli Köyü ile akraba olan Pomaklardan oluşmakta olup, aynı yerden, aynı zamanda gelmişlerdir. Bu iki köy halkı Yunanistan’da çiftçi topluluklar olup, buraya geldiklerinde balıkçılık ya da göl yaşamına oldukça uzak bir konumdaydılar. Ancak zamanla yaşam tarzlarını değiştirmiş ve özellikle Bereketli Köyü tipik bir Balıkçı köyüne dönüşmüştür. Pomaklar buraya yerleştiği yıllardan sonraki birkaç yıl içerisinde buradan ayrılarak Rusya’ya dönen Kazakların balıkçılıkla ilgili mirasını devralmıştır. O zamandan beridir de Manyas Gölü balıkçılığını Bereketli Köylüleri yapmakta ve yönlendirmektedir.

Arif Terzioğlu

Gölyaka Köyü’nden birkaç kilometre güneybatıda yer alan Kocagöl Köyü ise göl çevresindeki en ilginç göç hikayesinin mekanıdır. Buraya göçenlerin hikayesi yaklaşık 350 yıl önce Rus steplerinin ortasında başlamıştır. O zamanki Rus Çarlığı dini ve siyasi reformlarla devletin birliğini sağlamaya çalışınca bu reformlara uyum sağlamak istemeyen bazı gruplar ile merkezi yönetim arasında çatışmalar yaşanmıştı. 1698’de Batı’da aldığı eğitimin etkisi ile Rusya’yı tamamen Batılılaştırmaya çalışan Deli Petro kararlıkla bu uyumsuz grupların üzerine gitmiş ve onlara dayanılmaz baskılar uygulamıştır. Don Irmağı boylarında uzun sakalları, özel kıyafetleri ve gelenekleriyle oldukça tutucu olan bir Ortodoks mezhebini serbest şekilde yaşamaya alışmış olan Kazaklar reformları kabul etmediler.  Bunun üzerine Deli Petro yeni kurallar çıkardı ve herkesi bunlara uymaya mecbur etti. Buna göre tüm erkekler sakallarını kesecekti. Köylerde oturanlar hariç herkes, şehirlerin girişine birer modeli asılan İngiliz türü kıyafetler giyecekti. Bu kurallara uymayanlar kırbaç cezası ya da Sibirya’daki ağır işlerde çalışma cezası alacaktı. Binlerce Kazak öldürüldü, evleri ve kiliseleri yakıldı "Eski İnançlılar" olarak adlandırılan bu Kazak grubuna mensup birçok muhalif, askerlere teslim olmaktansa intihar etmeyi seçti. Bunlar Deccal olarak gördükleri Deli Petro’dan kaçarak kuzey Rusya'ya, Sibirya'ya, Urallar’a, hükümetin müdahalesinden nispeten özgür bir şekilde hayatlarını yaşayabilecekleri şekilde kaçmaya başladılar. Bunlardan bir kısmı da güneye, Kuban Irmağı boylarına kaçtı. Rus baskıları devam edince de Osmanlı’ya bağlı Kırım Hanlığına sığındılar. Orada bir müddet daha kalıp, Ruslarla savaştılar ancak 1637-38 de yapılan savaşı Rusların kazanması üzerine buradan Tuna Deltasına göç ettiler. Osmanlı Hükümeti şerlerinden emin olmak için 1740- 1780 yılları arasında burada yaşayan Kazakları Anadolu’daki göl kıyılarına yerleştirmeye karar verdi ve böylece Manyas Gölü’ne gelerek Kocagöl Köyünü kurdular. Geldikleri bütün yerlerde tatlı su balıkçılığı ile geçinen Kazaklar Manyas gölü ve Beyşehir Gölünde hatta Anadolu’daki diğer göllerde de aynı işi yapmaya başlamışlardır. Ticari balıkçılığı ve avlanma yöntemlerini Manyas Gölü’ne getiren de bu gruptur. Geleneksel uğraşları olan balıkçılığı tarım ekonomisi ile destekleyen Kazaklar askerlik ve vergi muafiyeti nedeniyle burada uzun süre barış ve refah içerisinde yaşadılar. Dış etkilere nispeten kapalı olan bu coğrafyada dini inançlarını ve geleneklerini başarıyla korudular. Çevre toplumlarla iyi ilişkiler kurdular ve savaşçı bir toplum olmalarına rağmen burada ilk kez uzun süre savaşmadan yaşadılar.

Arif Terzioğlu

Ancak Kazaklar 200 yıldan fazla yaşadıkları Manyas Gölü’nü 1962 yılında toplu olarak terk ederek büyük çoğunluğu Rusya’ya; bir kısmı da Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti. Göç etmelerine sebep olan birçok neden vardır. Köy halkının artık bir biri ile evlenemeyecek kadar yakın akraba olmaları; zamanla bölgeye yerleştirilen diğer göçmenlerle yaşadıkları arazi anlaşmazlıkları; buraya ilk gelirken kendilerine tanınan askerlik ve vergi muafiyetlerinin zamanla kaldırılması; zorunlu eğitim nedeniyle çocuklarının başka bir kültüre açık hale gelmesi, kapalı yaşamaya alışmış toplumun küreselleşme etkisi ile gittikçe dışa açık hale gelmesi bu faktörlerin başında gelmektedir. Bütün bunlar tarihleri boyunca geleneklerini korumak için göç etmek zorunda kalan toplumun önderlerini endişelendiriyordu.  Belki de bunlardan daha da önemlisi olarak Rusya ile A.B.D arasındaki soğuk savaş dönemi propaganda savaşlarının 1960 sonlarında köye sık sık gelmeye başlayan her iki ülke ajanlarının faaliyetleri ile Manyas Gölü kıyısındaki bu köye kadar uzanmasıydı. Sonunda gittiler ve gittikleri yerlerde dış etkiye açık olmayan ücra yerlerde yeni köyler kurdular. Ancak hiçbir yerde burada olduğu gibi kimlik ve geleneklerini koruyamadılar.

Kazaklar Manyas Gölü’nü terk ettiler ama izleri halen göl etrafında yaşamaktadır. Manevi miraslardan ticari tatlı su balıkçılığı, ayrılmadan önce bu geleneği aktardıkları diğer göçmenler tarafından devam ettirilmektedir ve Manyas Gölü her yıl Türkiye iç su ürünleri avcılığının yüzde 3-5 ini vermektedir.   Gölde ırıp yöntemi ile balık avı Kazaklar tarafından bölgeye getirilmiştir. Muhtemelen Kazaklar tarafından getirildiği için onların adını taşıyan meşhur Kazak fasulyesi göl çevresindeki su basar arazilerde halen yetiştirilmektedir. Kazakların inşa ettiği iki kilise binası ise Kocagöl Köyünde halen ayaktadır ve birisi cami olarak kullanılmaktadır. Maalesef bu caminin kıble yönünü değiştirmek için içerisinde tadilat yapılmış ve otantik yapısı bozulmuştur. Her ne kadar ayrılmış olsalar da Kazaklar renkli kıyafetleri ile göl tarihinin renkli bir sayfası olmaya devam etmektedir.

Arif Terzioğlu

Gölün güneyindeki köyler ise çoğunlukla Türkiye dışından gelen göçmenler ile iç göçlerle farklı illerden gelenlerin birlikte oturmuş olduğu yerleşmelerdir. Ancak bu göçmen gruplar içerisinde Çerkezler diğer gruplardan daha fazladır. 1864 Çerkez Sürgünü ile Rusya tarafından anayurtlarından edilen Çerkezler de Osmanlı’ya sığınmış ve Anadolu’nun farklı yerlerine yerleştirilmiştir. Manyas gölü güneyi de bu alanlardan birisidir. Adığeler ve Abhazlardan oluşan gruplar buradaki köylere yerleştirilmişlerdir.

Bugünkü Kuş Cenneti Köyü’nün hikâyesi ise daha başkadır. Yüzyıllar önce Osmanlı’lar Balkanları fethettiklerinde iskan politikaları gereği Anadolu’da yaşayan bazı Türk topluluklarını buradan göç ettirerek Balkanlara yerleştirmişlerdi. Oralarda yüzyıllardır yaşayan halkın bir kısmı, savaşlar sonunda Balkanların Osmanlıların elinden çıkması ile tekrar Anadolu’ya göç etmişlerdir. İşte Kuş Cenneti Köyü sakinleri de bu şekilde bugünkü Romanya ve Bulgaristan sınırındaki Dobruca bölgesinden buraya göç etmişlerdir. Bunlara da 93 Muhaciri denmektedir çünkü bunların göçü hicri 1293 (1877-78) yılında gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşını takip eden yıllarda olmuştur. Bu grup Manyas Gölü civarına geldiğinde göl kıyısında sadece birkaç çiftlik evi vardı. Onlar gölün kuzeydoğu kıyısında Sığırcı Atik diye isimlendirdikleri köylerini kurmuşlardı, Bu isim 1970’lerde Eski Sığırcı, 1981’de de Kuş Cenneti olarak değiştirilmiştir. Buraya yerleştirildiklerinde milli parkın Sığırcı Deltası’ndaki ilk alanındaki araziler Osmanlı Devleti tarafından kendilerine iskan hakkı olarak verilmişti. Delta’da ilk doğa koruma girişimini yapan Curt Kosswig burada dünyaca ünlü bir turizm merkezi kurulacağını vaat ederek bu arazilerin milli parka devredilmesini sağlamıştır. Kosswig bu hedefi gerçekleştirmek için de çok çalışmıştır ancak O, bölgeden ayrıldıktan sonra bu hedeften uzaklaşılmıştır. Ancak Türk kökenli Kuş Cenneti Köylüleri burada yaşamaya devam etmiştir ve halen de buradadırlar. Nasıl ki Kazaklar Rusya’dan gelip 200 yıldan fazla Manyas Gölü kıyısında yaşadıktan sonra anavatanları Rusya’ya dönmüşlerse aynı şekilde bu Türkler de Balkanlar’da bir kaç yüzyıl yaşadıktan sonra Anadolu’ya geri dönmüşlerdir. Göç hikayeleri bu anlamda paralellik göstermektedir.  

Arif Terzioğlu

Manyas Gölü kıyısındaki yerleşmelerle ilgili ilginç bir konu şudur ki Daskyleion’dan sonra Kazakların Kocagöl köyünü kurduğu 1780’lere kadar gölün hemen kıyısında kurulmuş yerleşme yok gibidir. Külefli ve Çepni gibi o tarihten önce kurulan Türk yerleşmeleri kıyıdan uzakta kurulmuştur. Evliya Çelebi’nin bahsettiği Bolcaağaç da gölün çekilmiş durumunda kıyıdan 7-8 km içeride kalmaktadır. Bu muhtemelen hem suya bağlı doğal afetlerden korunmak hem de su ürünleri tüketiminin Türk kültüründe çok önemli bir yeri olmamasıyla ilgili olmalıdır. Ancak son 100 yılda göl çevresine yerleştirilen göçmenler alışkanlıkları olmasa da bazı yeni geçim yollarına alışmak zorunda kalmışlardır. Nitekim Bereketli Köyü’nde yaşayan Pomaklardan çocukken buraya gelip yerleşen, o zamandan beri balıkçılık yapan ama alışkanlıkları olmadığı için hayatında hiç balık yememiş birkaç yaşlı kişi de vardı.  

Arif Terzioğlu

Çevresindeki yerleşimlerdeki etnik yapı Manyas Gölü’nün en çarpıcı özelliklerinden biridir. Bu etnik grupların her biri farklı doğal ortamlardan geldi ve geçimini sağlamak için yeni stratejiler benimsedi. Bu toplulukların her biri, zaman içinde diğer gruplar tarafından ödünç alınan farklı beceriler ve ekonomik uygulamalar ortaya koydu. Örneğin, Pomaklar buraya taşındığında, balıkçılık hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Zamanla yiyecek alışkanlıklarını balıkları da içerecek şekilde değiştirdiler. Her etnik grubun anavatanlarına karşı nostaljik bir bağı vardır çünkü bir takım zorunluluklardan dolayı oradan göç etmek zorunda kalmışlardır. Kazaklar bu nostaljik bağlar nedeniyle anavatanlarına geri göç etmişlerdir. Kabartayların bir kısmı da tekrar anavatanlarına göç etmiş ama çoğu burada kalmıştır, kalanlar anavatanlarını özlemle anmaktadır. Pomaklar da aynı şekilde sıkça toplandıkları köy kahvelerinde her gün eski hatıralarını özlemle yâd etmektedir.    

Arif Terzioğlu

Bu kadar küçük bir alanda, pek çok farklı grubun birbirleriyle etkileşime girerek, birbirine öğreterek ve onlardan öğrenerek birlikte yaşadıklarını görmekteyiz. Karma köylerde insanlar, farklı grupların kökenleri hakkında güçlü bir kimlik duygusuna ve bilgiye sahiptir. Yerliler farklı köylere isimleriyle değil, etnik yapılarıyla hitap ederler. Örneğin, yerel halkın Yeni Sığırcı, Bereketli, Kuş Cenneti gibi köy isimlerini nadiren kullanır. Bunların yerine sırayla Kabartay, Pomak ya da Muhacir kelimelerini kullanır. Yine de günlük yaşamda birbirleri ile hiçbir sorun yaşamadan hayatlarına devam etmektedirler. Manyas Gölü bu farklı insanları kendisine çeken ve barış içerisinde yaşatan bir mıknatıs gibidir.

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER