Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Kültürel Mirası Koruma Politikası

Osmanlı Döneminde kültürel mirasın korunmasına yönelik yasal mevzuatın oluşturulmasına dair ilk somut adımlar 19. yüzyılda atılmış; koruma, arkeoloji, restorasyon ve müzecilik alanlarında önemli girişimlerde bulunulmuştur.

Cumhuriyetin ilanı süreci ile pek çok alanda başlayan yeniden yapılanma çalışmaları, kültürel mirasın korunması ve eski eser politikasına da yansımış, geçmiş dönemlerde elde edilen birikimlerden de yararlanılarak ileriye dönük önemli müspet girişimlerde bulunulmuştur.

Kültürel mirasın korunması kavramının kamusal alanda ve toplumsal bilinçte yer bulması ekseriyetle 19. - 20. yüzyıl gibi geç bir dönemde ağırlık kazansa da daha erken dönemlerde korumaya ve tarihi yapıları yaşatmaya yönelik çalışmaların mevcut olduğu bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nde çok köklü bir vakıf kültürü mevcut olup anıtsal nitelikli tarihi yapıların önemli bir bölümü Vakıf mülkiyetindedir. Vakıf faaliyetleri kapsamında pek çok tarihi yapının sürekliliğinin sağlanması ve ömrünün uzatılması açısından tadilatı, bakımı, onarımları yapılmıştır.

Vakıf mülkiyetindeki yapıları korumaya yönelik yapılan uygulamalar kanunsal çerçevede modern anlamda mevzuat içermese de yapıların harap duruma düşmemesi, zarar görmemesi, gündelik ihtiyaçların giderilmesi çerçevesinde; keşif, inceleme, maliyetin belirlenmesi ve uygulama şeklinde bir yol haritası içerdiği ve bu kapsamda anıtsal yapıların onarılarak ömürlerinin uzatılmasının sağlandığı bilinmektedir. Örneğin Edirne Selimiye Cami ve Külliyesi’nin 1761 - 1762 yıllarında yapılan onarım çalışmaları bu kapsamda ele alınabilir. Fakat doğrudan eski eser koruma kavramının vakıf kültürü içerisinde kendisine yer bulması 19. Yüzyıl gibi geç bir döneme uzanmaktadır.

Kültürel mirasın korunması kavramına yönelik modern mevzuatın oluşması 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı’yla ivmelenen modernleşme hareketiyle başlamıştır. 1840 yılında çıkarılan ve çeşitli güncelleme ve ilavelerle 1858 tarihinde son halini alan Ceza Kanunu’nda kutsal ve anıtsal nitelikteki yapılara zarar veren ve yıkanlara ilişkin cezaların yer alması kültürel miras niteliğindeki yapıların korunmasına dair dolaylı ve dar kapsamlı da olsa önemli bir adım olarak nitelenebilir. Kültürel mirasın korunmasına dair atılan doğrudan etkili adımlar 1869, 1874, 1884 ve 1906 yıllarında çıkarılan Asar-ı Atika Nizamnameleridir. Bu nizamnameler ile kültürel mirasa yönelik daha detaylı tanım ve hükümler oluşturulmuş özellikle arkeolojik varlıkların korunması hususlarının altı çizilmiştir. Bu nizamnameler ile Osmanlı topraklarında çok sayıda yabancı misyon tarafından yürütülen arkeolojik kazı çalışmalarında açığa çıkan eserlerin yurt dışına çıkarılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Kültürel mirasın korunmasına yönelik mevzuat açısından atılan ilk adımlar uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Bu dönemde önemli restorasyon ve arkeolojik kazı çalışmaları yapılmış müzecilik faaliyetlerine girişilmiştir. 1840’lı yıllarda Ayasofya, 1860’lı yıllarda Çinili Köşk ve Yeşil Türbe, 1890’lı yıllarda Harbiye Nezareti ve Bab-ı Ali’de yapılan restorasyon çalışmaları bazı önemli örnek çalışmalardır. 1840’lı yıllarda restorasyon çalışmamalarına girişilmiş olması ve Ayasofya gibi bir yapıda kapsamlı çalışmaların yürütülmesi son derece önemli bir konu olarak altının çizilmesi gerekmektedir. Müzecilik açısından ele aldığımızda; 1869 yılında Aya İrini’de Müze-i Humayun (İmparatorluk Müzesi) açılmış, 1891’de ilk Müze binası inşa edilerek Müze-i Humayun yeni yapılan müze binasına taşınmıştır…

Devamı: Aktüel Arkeoloji Dergisi 101. Sayı “Kurtuluş Savaşı’ndan Kültürel Rönesansa Geçiş”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER