Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Döneminde Eski Eser Anlayışı

Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandırdığı eski eser anlayışına baktığımızda, o dönemde her alanda olduğu gibi, Atatürk’ün düşünce sisteminin bir sonucu olarak çağın ötesinde çalışmalar yapıldığını görüyoruz. Dönemin zor şartları altında bu çalışmaların yapılması ve yapılanların ileriye dönük etki edecek düzeyde olması hayran bırakacak seviyededir.

Ülke savaştan çıkmış, yorgun ve maddi imkansızlıklar içerisindeyken, zor koşullar altında, eski eserlerin değerinin, kavramının tam bilinmediği, anlaşılmadığı bir dönemdir. Atatürk’ün bu zor zamanlarda eski eser anlayışını geliştirip kültürel mirasımızı koruma altına alıp yücelttiği ve arkeoloji biliminin temellerini attığı bir dönemdir.

Atatürk döneminde çıkarılan eski eserlerle ilgili kanun çalışmaları, kazı ve araştırmaların yapılması, müzelerin kurulması, taşınır ve taşınmaz eserlerin korunması, yayınların yapılması, kongre ve sergilerin düzenlenmesi, yurt dışına öğrencilerin gönderilmesi, akademik kadroların oluşturulması, eğitim ve öğretim programlarının yapılması gibi birçok konuda geniş çapta çalışmaların yapılması eski eserler alanında ne kadar önemli sağlam temeller atıldığının göstergesidir.

Atatürk döneminde eski eser anlayışının bu kadar iyi düzeyde olmasının en önemli nedeni; Atatürk’ün eski eserlere olan merakıdır.

Osmanlı Devleti’nde Eski Eserler Anlayışı

Atatürk döneminin eski eser anlayışını daha iyi anlayabilmemiz için bu anlayışın Osmanlı Devleti’nde nasıl olduğuna da bakmamız gerekir. Osmanlı Devleti diğer birçok devlet gibi eski eserlere ata mirası olarak bakmıştır. Atalarından kalma eserlere ilgi duymuş ve sahip çıkmıştır. 15. Yüzyılla birlikte batıda eski eserlere karşı ilgi büyümüş ve Osmanlı Devleti'ni de etkisi altına almıştır. Hızla ilerleyen bu eski eser ilgisi, 19. yüzyılda etkisini daha da fazla göstermeye başlamış, eski medeniyetlerin keşfine giden yolda Osmanlı Devleti toprakları kültürel zenginliği ile batılı eski eser tutkunlarının odak noktası haline gelmiştir. Osmanlı Devleti bu yoğun ilgiyi ilk olarak anlamamış ve bu ilgiyi batılıların tuhaflığı olarak görmüştür. Bir zaman sonra ilginin giderek artması, Osmanlı Devleti’nin bu ilgiye kuşkuyla yaklaşmasına neden olmuştur. 19. Yüzyılın ortalarına doğru batılılaşma süreci ile Osmanlı Devleti de bu hareketi anlamaya ve önlemler almaya başlamıştır. Batıyı anlamanın en iyi yolunun batıyı görmek olduğunu düşünülerek Osmanlı aydını ve hatta padişahları da batıya gitmiş, sergi ve müzeleri ziyaret etmiştir. Batıya gitmesi, müzeleri görmesi ile Osmanlı Devleti’nin bu ilgiyi daha iyi anlamasını sağlamıştır.

Batılılaşma hareketi gelişip yaygınlaşınca eski eser ve müze kavramının bu hareketin ayrılmaz bir parçası olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Osmanlı Devleti bu çalışmaları Batılılaşma hareketinin olmazsa olmazı olduğunu ve prestiji için gerekli olduğunu düşünmüştür. Bir bütün olarak aldığı bu kavramları tam olarak anlayamamış eski eser anlayışı, bilimsel bir bakış açısından daha geleneksel bir bakış açısına doğru gelişmiştir.

Oysa ki batıda sadece merak olarak eski eser anlayışı gelişmemiştir. Kendi uluslarının varlıklarını kanıtlamak, dünyadaki uygarlığı sahiplenmenin bir parçası olarak alınmıştır. Bu anlayışı Osmanlı Devleti’nde Osman Hamdi Bey yakalayacaktır…

Devamı: Aktüel Arkeoloji Dergisi 102. Sayı “Kıvılcım Olarak Gidenler Ateş Olarak Döndüler”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER