Roma - Anadolu İlişkilerinin İlk Yüzyılı
Makedonya Kralı Büyük İskender’in Persleri yenip bugünkü Türkiye topraklarını sınırlarına dahil etmiş olduğu MÖ 330’lu yılların sonlarında Romalılar, henüz büyük bir devlet değildi. Egemenlik sınırları Orta İtalya ile sınırlıydı. Başkenti bugünkü Türkiye toprakları üzerinde bulunan Pontos, Kappadokia ve Bithynia krallıklarının kurulmaya başladığı MÖ 290’lı yıllarda ise hala İtalya yarımadasına egemen bir Roma’dan söz etmek mümkün değildi.
- Yazar : Mehmet Ali Kaya
- Tarih : 2021-03-24 10:04:52
MÖ 265 yılında İtalya yarımadasına egemen bir kent devleti haline geldiğinde ise İtalya yarımadasının etnik bakımdan farklı olan tüm halkları (İtalikler, Latinler, Etrüskler, Yunanlar, Galler) Roma merkezli olarak kurulmuş bir siyasal mekân birliğinin sakinleri olmuşlardı. Roma, “Roma-İtalya Konfedere Devleti” denilerek de tanımlanan söz konusu birlik kurulduktan sonra Kartaca Cumhuriyeti ile 23 yıl (MÖ 264-241) devam edecek ilk deniz aşırı savaşını (Birinci Pön Savaşı)yaptı. Bu savaş sona erdiğinde Romalılar, Livius Andronikosadlı bir Yunan köle tarafından Yunancadan Latinceye çevrilen Homeros’un “Odysseia”destanıyla tanıştılar. Romalılar Kuzeybatı Anadolu’daki Troia’dan (İlion: Hisarlık) İtalya’ya giden ataları Aeneas’ın maceralarına ve kahramanlıklarına ilişkin söylencesel bilgileri bu destan sayesinde öğrenmeye başladılar.
Homeros, Odysseia el yazması. 15. yüzyılın 3. çeyreği. British Library.
Roma’nın sonraki deniz aşırı savaşında da muhatabı Kartacalılardı. Kartacalı Hannibal’in adıyla (Hannibal Savaşı) da tarihe mal edilen bu savaş (II. Pön Savaşı) MÖ 218-201 yılları arasında yapıldı. MÖ 218 yılında İtalya’yı istila eden Hannibal, karşısına dört kez çıkan Roma ordusuyla yaptığı meydan savaşlarının tümünden zaferle ayrıldı. Cannae mevkiinde yapılan sonuncusu (Cannaea Savaşı:MÖ 215), egemenliğini Adriyatik Denizi’nin doğu kıyılarına kadar genişletmek isteyen Makedonya kralı V. Philippos’un Hannibal ile ittifak yapmasının yolunu açtı ve bu ittifak, Romalıların Makedonya Krallığı ile yapacağı savaşlar serisinin ilkinin (I. Makedonya Savaşı) başlamasına neden oldu. Böylece Romalılar, jeostratejik bir nedenle değil, Hannibal ile yapılan savaşta düşman tarafında yer almış bir Hellenistik kral nedeniyle Hellenistik doğu siyasetinin ve savaşlarının bir parçası olmak zorunda kaldılar. Romalılar, Birinci Makedonya Savaşı’nın (MÖ 215-205) patlak vermesiyle 25 yıl önce neredeyse hiç bilgi sahibi olmadıkları bugünkü Türkiye topraklarının takriben batı yarısını, 25 yıl sonra bir askeri sefer düzenlerek istila edebilecekleri bir sürece de girmiş oldular. Söz konusu süreçte Anadolu, siyasal mekân birliğine sahip bir ülke değildi. Her biri “Hellenistik” sıfatıyla tanımlı Kappadokya (Ariarathesler), Pontos (Mithridatesler), Bithynia ve Pergamon (Attaloslar) gibi bağımsız krallıklar ile Galatlar ve özgürlüklerini krallara rağmen muhafaza edebilmenin mücadelesini vermekte olan kent devletlerinin (poleis) ülkesiydi. Büyük İskender’in generallerince kurulmuş iki krallık [Seleukoslar (Suriye) / Ptolemaioslar (Mısır)] ile Antigonosların hüküm sürdüğü Makedonya Krallığı ise bugünkü Türkiye toprakları üzerinde egemenlik iddiası bulunan büyük krallıklardı.
Tiyatro sahnesini yöneten Lucius Livius Andronicus. Pompeii, Casa del Poeta Tragico evi. Naples Ulusal Arkeoloji Müzesi.
İlk İlişkiler
Roma’nın Anadolu’daki bir kral ya da kent (polis) ile siyasi ve askeri anlamda ilk ilişkisinin miladı olan Birinci Makedonya Savaşı’nın tarafları arasında İlion (=Troya: Hisarlık) hariç Anadolu’daki kentlerinden hiçbiri yoktu. İlion’un (Hisarlık) Roma müttefiki olarak Birinci Makedonya Savaşı’nı bitiren barış antlaşmasında (=Phoinike) imzacı taraf olarak yer alması ise şaşırtıcıdır. Zira İlion, MÖ 3. yüzyıl sonlarında Batı Anadolu’nun herhangi bir kentinden ne daha büyük ne de daha önemliydi. Bu nedenle barış antlaşmasının tarafları arasında İlion’un da Roma müttefiki olarak yer almasının izahı, eğer İlion Antikçağ tarihçileri tarafından sonradan imzacılar listesine eklemlenmediyse, Roma duygusallığıyla yapılabilir. Zira yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi Roma’nın kuruluş efsanesine, kurucusuna ve Romalıların atası Troyalı (İlionlu) Aeneas’ın maceralarına ilişkin söylenceler, MÖ 3. yüzyıl ortalarından itibaren Romalılar arasında okunmaya başlanmış, aynı yüzyılın sonlarında yaygın hale gelmişti.
Romalılar ve Makedonyalılar.
Romalılarla Makedonya Kralı V. Philippos arasındaki savaşa (I. Makedonya Savaşı: MÖ 215-205) dahil olan Anadolu’daki kralların saysı ise ikiydi. Bunlardan biri Bithynia Kralı I. Prusias, diğeri Pergamon (Bergama) Kralı I. Attalos’tu. İlki V. Philippos’un müttefiki olarak savaşa dahil olurken, I. Attalos Roma’nın müttefiki olarak Philippos’a karşı savaştı. Bu nedenle her iki kralın da adı III. Makedonya Savaşı’nı sonlandıran Phoinike Barışı antlaşmasının imzacıları arasında sayıldı. Böylece Roma, MÖ 3. yüzyılın son beş yılına girildiğinde Anadolu’dan en az bir kralı, yani Pergamon Kralı I. Attalos’u “dostlar ve müttefikler” listesine dahil etmiş oldu. Aynı yılda Romalılar, 13 yıldır İtalya’dan çıkarmayı başaramadıkları Hannibal’den kurtulmanın çaresini, Pessinus’daki (Ballıhisar) Ana Tanrıça’nın sureti olduğuna inanılan kutsal siyah taşın Roma’ya getirilmesinde buldular. Roma senatosunun söz konusu taşı getirmekle görevlendirdiği elçiler, bugünkü Türkiye topraklarına ayak basan ilk Romalılar oldu. Onlar, Pergamon kralı Attalos’un yardımıyla Pessinus’daki Ana Tanrıça’nın kutsal siyah taşını alıp deniz yoluyla Roma’ya taşıdılar.
Karısıyla Birlikte İntihar Eden Galat Heykeli [bazen “Galat İntiharı” olarak adlandırılan]
Diplomasi
Phoinike antlaşmasından sonraki dört yıl boyunca Roma, tüm dikkatini Hannibal Savaşı’na verdi. Bu arada Ege dünyasındaki hâkimiyetini genişletmek ya da güçlendirmek için savaşan Makedonya kralı V. Philippos, Batı Anadolu kıyılarında ele geçirdiği bazı kentleri müttefiki olan Bithynia kralına bağışlayarak Pergamon kralı Attalos’un toprakalarına saldırmaya başladı. MÖ 201 yılında Hannibal’i yenen ve II. Pön Savaşı’nı zaferle nihayetlendiren Roma, V. Philippos’u büyük bir tehdit olarak gören Pergamon kralı I. Attalos ile Rodos Cumhuriyeti’nin telkini ve ürettikleri tehdit algısıyla kışkırtıldı. Böylce Roma, Hellenistik Anadolu’nun siyasi dünyasında etkili bir güç olarak yer alacağı sürece girdi. Söz konusu süreci Makedonya Kralı V. Philippos’a elçiler göndererek başlatan Romalılar, beş yıl önce imzalanan Phoenike Antlaşması’nın koşullarını ona hatırlatıp, V. Philippos’tan Pergamon kralına savaş tazminatı ödemesini istediler ve ayrıca onu Yunan kent devletlerine saldırmaması konusunda uyardılar.
Pergamon - Galat heykel Grubu
Makedonya Kralı V. Philippos Romalıların uyarılılarını dikkate almayınca Romalılar, savaş ilan ettiler. MÖ 197 yılında Romalı proconsul T. Quintius Filamininus komutasındaki Roma ordusunun Tesalya’nın Kynoskephalai mevkinde kazanılan zaferiyle sona eren bu savaşla (İkinci Makedonya Savaşı: MÖ 201-197), Türkiye’nin eskiçağ tarihinde yeni bir döneme girildi. Bu dönemde Büyük İskender’den beri Anadolu’nun siyasi tarihinde söz sahibi olan Makedonya Krallığı’nın Anadolu’daki egemenlik iddiası artık olmayacak ve Roma nüfuzu, bugünkü Türkiye’nin en azından batı yarısında tedricen tanınacaktı. Yunan kent devletleri ise bu dönemde kendilerine özgürlüklerinin garantörlüğünü vaad eden Roma siyasetine ümit bağladılar. Zira Roma senatosunun MÖ 196 yılında aldığı şu kararı, (senatus consultum) Yunanistan’ın Korinthos kentinde düzenlenen İstmian oyunları sırasında 10 kişilik Roma elçi heyetinin başkanı T. Quinctius Flamininus tarafından ilan edildi: “Asya ve Avrupa’daki diğer tüm Yunanlar özgür olacaklar ve kendi yasalarına göre yönetilecekler”(Polyb. 18.4.1-4.).
Galat Savaşçı heykeli, Louvre Museum
Romalıların Ege Denizi’nin doğusundaki Asya siyasetine müdahalesini I. Makedonya Savaşı ve sonrasında edindiği müttefikleriyle sınırlı olmaktan çıkarıp Yunan kentlerinin özgürlüğünü de kapsayacak şekilde genişletmesi, onları başkenti Syria’daki Antiokheia olan Seleukosların (=Seleukidlerin) “Megas” (Büyük) unvanlı kralı III. Antiokhos (Antiokhos III Megas) ile karşı karşıya getirdi. Yakın zamanda Roma’nın karşısına bir tehdit olarak çıkabilme potansiyali bulunan tek kral olan Büyük Antiokhos, Büyük İskender’e varislik iddiasıyla egemenlik sınırlarını Avrupa’ya taşımak istiyordu ve bu nedenle Romalıların Yunan kentlerinin özgürlüğünün hamisi olduklarına dair duyurularını dikkate almak niyetinde de değildi. Bu nedenle teslim aldığı Yunan kentlerine özgürlüklerini geri vermediği gibi kendisine kapılarını açmamakta direnen Smyrna (İzmir) gibi kimi kentlere silah zoruyla boyun eğdirmek için savaş açmıştı. Bu arada hem Syria (Seleukoslar) kralı Büyük Antiokhos’a (III. Antiokhos) teslim olmak istemeyerek direnen kentler hem de Büyük Antiokhos, Roma’ya elçilerini gönderdiler. Kentlerin amacı Roma’nın dost ve müttefiki olarak himayesini ve dolayısıyla savaşa müdahalesini isterlerken, kralın elçilerinin Roma’ya gidiş nedeni Yunan kentlerin Romalılar üzerindeki etkisini kırmaktı. Fakat Romalılar, kralın elçilerine karşı tavizsizdiler. Büyük Antiokhos’u, Ptolemaioslara (Mısır Krallığı) ve Makedonya kralı V. Philippos’a ait Anadolu’daki kentleri boşaltması, özgür Yunan kentlerine saldırmaması ve Avrupa’ya geçmemesi konusunda uyardılar. Fakat Büyük Antiokhos, Romalıların uyarılarını yine dikkate almadı. Hellespontos (Çanakkale Boğazı) kıyıları da dahil Ege Denizi’nin doğu kıylarındaki kentleri gerektiğinde silah zoruyla ele geçirmeyi hedefleyerek ilerleyişini sürdürdü. Roma senatosu, Büyük Antiokhos’un ilerleyişine savaş ilan ederek karşılık vermek yerine sorunu diplomasiyle çözmeyi tercih etti. Hiç kuşkusuz bu tercihin nedeni Büyük Antiokhos karşısında duyulan korkuydu. Aynı korku Büyük Antiokhos’ta da vardı. Tarafların MÖ 192 yılına kadar savaştan özenle kaçınıp adeta bir diplomasi savaşı yapmış olmalarının nedeni buydu.
Aeneas 6 kişilik bir grupla Troya’dan kaçıyor. Sırtında babası Anchises’i taşıyor. Arkasında karısı Creusa ve oğlu Ascanius onu takip ediyor. Soldaki iki kişi ise köleler. 1728, Anton Joseph von Prenne
Romalılar ve Syria kralı Büyük Antiokhos arasındaki diplomasi trafiği MÖ 196 yılında başlatıldı. Onların mezkur yılda barış adına düzenledikleri ilk konferansa Lysmakheia kenti ev sahipliği yaptı. Orada Syria kralı Büyük Antiokhos, Asya ve Trakya işlerine Roma müdahalesini çok sert bir şekilde eleştirdi. Zira ona göre kendisi İtalya işlerine nasıl karışmıyorsa Roma da Asya ve Trakya işlerine karışmamalıydı. Kral Antiokhos, ortaya koyduğu meşruiyet dayanaklarının hiçbirinin Romalılarca önemsenmediğini görmesine rağmen diplomasiyi tıkayacak bir kırılma noktası yaratmadı. Konferans, bir süre sonra Mısır kralı Ptolemaios’un ölmüş olduğu haberiyle bir uzlaşma noktasına varılamadan dağıldı ve taraflar MÖ 193 yılına kadar ikinci bir barış konferansına ihtiyaç duymadılar. Bu arada Roma’nın Anadolu politikasının nasıl yürütüldüğü belli değil. Ancak Pergamon Krallığı söz konusu yıllarda Kral Antiokhos karşısında yalnız bırakıldı. Smyrnalılar (İzmir), Roma Kenti’ni (Urbs Roma) tanrılaştırıp onun için bir tapınak yaptıklarını MÖ 195 yılında Roma’ya giderek senatörlere anlattılar. Fakat Roma kentinin tanrıça seviyesine çıkarılması Romalıların dinsel ilgi alanına henüz girmemişti. Bu nedenle Romalılar, Avrupa’ya geçmeyi hedeflemiş bir kralın durdurulmasıyla ilgili diplomasi siyasetini öncelemeyi sürdürdüler. Ertesi yıl kızı Kleopatra’yı Mısır Kralı Ptolemaios ile evlendirerek Mısır’a tabi olan Anadolu’daki kentlerin özgürlüğü konusunda Roma iddiasının meşruiyet zeminini çökerten Büyük Antiokhos, kendisine sığınmış olan Kartacalı general Hannibal’in de etkisiyle daha kararlıydı. Bu nedenle o, MÖ 194 yılının sonlarına doğru ordusuyla Trakya’ya geçerek Romalılara barışa dair koşullarında tavizsiz olacağı mesajını verdi. Ancak diplomasi yolunun kapalı olmadığı mesajını vermeyi de ihmal etmedi. Zira o, Trakya’ya geçtikten sonra Minippos ve Hegesianaks adlı iki Yunan entellektüelinin başkanlığını yaptığı bir elçi heyetini Roma’ya gönderdi. Roma senatosunda konuşan Büyük Antiokhos’un elçileri yalnızca Asya’yı ilgilendiren sorunlara değil Trakya’yı ilgilendiren sorunlara da Roma’nın müdahale hakkının olmadığını, Trakya’daki kentlerin de özgürlüklerini yalnızca Kral Antiokhos’tan talep edebileceklerini söylediler. Romalılar kralın koşullarını onaylamadılar, fakat cevaben krala iletilmesini istedikleri şartları, önceki iddialarıyla kıyaslandığında kesinlikle bir tavizdi. Zira bu kez onların şartları arasında Asia’daki Yunan kentlerinin özgürlüğü yoktu. Kentlerin özgürlüğü Kralın Avrupa’ya geçmekten vazgeçmesi durumunda feda edilecekti. Buna rağmen taraflar bir uzlaşma noktasına gelemediler. Fakat diplomasi kanalını da kapatmadılar. Böylece tarafların elçileri MÖ 193 yılının yaz mevsiminde önce Apameia’da (Dinar), ardından Ephesos’ta (Efes) düzenlenen konferanslarda biraraya geldiler. Ephesos’daki konferans da tarafları uzlaşma noktasına getiremedi. (Liv.35.16.1 vd.). Fakat bu konferansta Romalılar daha önceki görüşmelerde sergiledikleri çekingen tavrı terk edip Anadolu’daki Yunan kentlerinin özgürlükleri konusunda daha kararlı bir duruş ortaya koydular. Bu arada Roma ile Syria kralı Büyük Antiokhos arasındaki barış görüşmelerinde muhatap alınmayan Pergamon kralı II. Eumenes, Roma dostluğuna sadakatını sürdürdü.
İstmiyan Oyunları. Flaminius Yunanlara özgürlüğünü geri veriyor. John Leech
Antiokhos Savaşı
Syria Kralı Büyük Antiokhos, Yunan kentlerinin özgürlüğünü savunan Romalılara karşı aradığı tartışmasız meşruiyet zeminini Yunanistan’da patlak veren Akhaia Birliği ile Aitolia Birliği arasındaki savaşa, ittifak antlaşması yaptığı Aitolia Birliği’nin kendisini Yunanistan’a davet etmesinde buldu ve MÖ 192 yılında Yunanistan’a geçti. Fakat Romalılar, Kral Antiokhos’un meşruiyet zeminini tanımadılar ve ona savaş ilanıyla karşılık verdiler. Böylece MÖ 192-190 yılları arasında iki yıl devam edecek olan Antiokhos Savaşı başladı. Bu savaşta Pergamon Kralı II. Eumenes, Rodos Cumhuriyeti ve Batı Anadolu kıyılarında birçok kent Roma’yı destekledi. MÖ 190 ve 191 yıllarında savaş alanı, Yunanistan ve Adalardı. Kral Antikhos, sahip olduğu donanmasını bu savaşlarda kaybedince Batı Anadolu’ya çekildi. Artık Avrupa’ya geçmek, İyonya ve Aiolis’deki Roma müttefiki Yunan kentlerini krallığına bağlamak iddialarını da terk etmişti. Fakat kralın peşinden Khersonesos’a (Gelibolu) ulaşmış bulunan Roma ordusunun komutanı consulLucius Cornelius Scipio da artık koşullarını değiştirmişti. Onun barış koşullarına göre kral, savaşı başlatan taraf olarak savaş masraflarının tümünü karşılamalı, Yunanistan’da olduğu gibi Anadolu’nun batı yarısındaki Yunan kentlerinin tümü özgür olmalı ve Toros Dağları’nın batısındaki Asya’da (Anadolu) sahip olduğu herşeyi Romalılara teslim etmeliydi (Liv. 37.35.8-10.).Kral Antiokhos, ağır bulduğu Roma koşullarını reddedince savaşa devam edildi. MÖ 190 yılı sonbaharı sonlarına doğru bugünkü Manisa civarında yapılan savaştan (Magnesia Savaşı) zaferle ayrılan taraf Roma oldu ve böylece Antiokhos Savaşı sona erdi. Canını kaçarak kurtaran Kral Antiokhos, Sardeis (Sard)-Apameia (Dinar) güzergahını takip ederek Suriye’ye gitti (App. Syr. 36.). Bu arada onun Anadolu’nun batısında sahip olduğu tüm deniz ve kara askeri birlikleri bulundukları yeri boşaltıp kaçmaya başladılar. Savaşın muzaffer tarafı olan Roma ordusunun komutanı Lucius Scipio ise Sardeis (Sard) üzerinden kışı geçireceği Ephesos’a gitti. Krallar ve kentlerden gelen pek çok elçiyi önce Sardeis’te sonra Ephesos’ta kurduğu karargâhında kabul edip dinledi. Ephesos’a gelenlar arasında Syria Kralı III. Antiokhos’un elçileri de vardı. Scipio’nun bu elçilere yanıtı şu oldu: Kral Antiokhos, Asya’da Toros Dağları’nın kuzeyi ve Avrupa ile ilişkisini tümden kesecek. Romalılara toplam 15.000 Euboia talanton (yaklaşık 25 kilo 86 gr) altın, Pergamon Kralı Eumenes’e ise 400 talanton altın tazminat ödeyecek. Ayrıca barışın garantisi olarak Kral Antiokhos’un küçük oğlu Antiokhos da dahil olmak üzere Romalılar tarafından seçilecek 20 rehin verilecek ve Kartacalı general Hannibal da dahil Roma’nın düşmanlarıyla sürgünler Romalılara teslim edilecek.
Makedonya kralı V.Philippos’un saltanatına, yükselen bir güç olan Roma’ya karşı mücadeleler damgasını vurmuştu.
Manlius’un Galat Seferi
Bu koşulları kabul ederek barış antlaşmasının yapılacağının garantisini Scipio’dan alan Kral Antiokhos’un elçileri, antlaşmaya resmiyet kazandıracak olan Roma senatosunun huzuruna çıkmak üzere İtalya’ya gittiler. Antiokhos’un elçilerini Pergamon Kralı II. Eumenes takip etti.Onlar Roma’ya giderken Romalılar da MÖ 189 yılı baharında Ephesos’a gidip, orada Roma ordularını L. Cornelius Scipio’dan teslim alacak yeni Roma consul’ünü belirlediler. Bu Roma consul’ü Galat seferiyle ünlenen Manlius Vulso’ydu. Onun tarafından Galatlara karşı düzenlenen seferin meşruiyet nedeni Galatların Magnesia’da (Manisa) Romalılara karşı savaşmış olmalarıydı. Fakat Manlius bu seferini ün kazanmak ve zengin olmak hırsına alet etti. Zira onun seferi, Karia, Pamphylia ve Pisidia’yı da kapsadı. İçinden geçtiği bölgelerin birçok yerleşim birimi, kabile veya aşiret, Manlius’un estirdiği teröre maruz kaldı ve ona haraç ödedi. Bu arada Roma ordusunun gelişinden haberdar olan bazı yerleşmelerin halkı kaçarak dağlara sığınırken kimi yerleşmelerin halkı, özgürlüklerini Manlius’tan parayla satın aldı. Kimi kentler de aralarındaki savaşı Manlius’un arabuluculuğuyla nihayetlendirdiler. Bir Galat boyu olan Tektosagların meskûn olduğu Ankyra’ya 5 bin adım mesafede bulunan Olympos Dağı’na kadar bir silahlı direnişin muhatabı olmaksızın ilerleyen Manlius, Galatlarla biri Olympos Dağı’nda ikincisi bugünkü Elma Dağ’da lokalize edilen Magaba Dağı’nda olmak üzere iki kez savaştı. Her iki savaş da Romalıların zaferiyle nihayetlendi (Liv.38.12-37.).
Pergamon akropolis
Onbinlerce Galatın Romalılar tarafından katledildiği Olympos ve Magaba savaşlarında Galatlar yalnız değildi. Kappadokya Kralı IV. Ariarathes (Ariarathes Eusebes) ile Paphlagonia’da hüküm süren Morzios da onların müttefiki olarak Romalılara karşı savaşmışlardı. Yenilgiden sonra Galatlar, barışı görüşmek için Manlius’a elçilerini gönderdiler. Ancak Romalı komutan, onlara MÖ 189/8 kışını geçireceği Ephesos’a (Efes) gelmelerini emrederek, Galatia’dan ayrıldı. Anadolu’nun kent devletleri Roma’nın hem Galatlara karşı zaferini hem de Syria Kralı Büyük Antiokhos’a karşı zaferini alkışladılar. Ancak Roma açısından Büyük Antiokhos’a karşı kazanılan zafer daha değerli ve büyük olmasına rağmen Manlius’un Galatlara karşı kazandığı zafer kent devletlerini daha çok sevindirdi. Zira Magnesia (Manisa) zaferi kent devletlerinin özgürlüklerini garanti ederken, Galatlara karşı kazanılan zafer onlara korkusuzca yaşama olanağı sağlamıştı.
Apameia Barışı
Yapılacak barış antlaşmasından çıkarları için en iyisini elde etmeyi uman tüm tarafların ve kentlerin Ephesos’a gelen elçileri, kendilerini dinleyen Magnesia Savaşı’nın muzaffer komutanı Scipio’nun yönlendirmesiyle Roma’ya gidip Romalı senatörlerinin huzuruna çıktılar. Böylece Roma’yı Anadolu’ya bağlayan bir Roma yolu henüz inşa edilmese de siyasi anlamda Euphrates’in (Fırat Nehri) doğusundaki tüm Anadolu’nun yolu şimdiden, yani Roma’nın Anadolu’da ilk kez dostluk ve müttefik (amicus et socius) ilişkileri kurduğu tarihten takriben yirmi yıl sonra Roma’da buluşmuş oldu. Roma senatosu, elçileri dinledikten sonra ertesi yıl (MÖ 188) Apameia’da (Dinar) yapılacak barış antlaşmasının çerçevesini belirledi ve sonrasında Roma Cumhuriyeti’ni temsilen barış konferasına katılacak on kişilik elçi heyetini tayin etti. Romalı elçiler, Anadolu’daki Roma ordusunun komutanlığını Ephesos’ta teslim alıp Galatlara karşı yaptığı seferiyle ünlü olan Roma’nın MÖ 189 yılı consulü Gn. Manlius Vulso ile birlikte Apameia Barışı konferansına başkanlık edeceklerdi (Liv. 37.50.7 vd.).
Hannibal olduğu söylenen mermer büst, İtalya’nın antik Capua kentinde bulunmuştur.
Malius Vulso ve Romalı on elçinin başkanlık edeceği Apameia’daki barış konferansına Magneia Savaşı’na dahil ya da taraf olmuş krallar ve kentlerin temsilcileri katıldılar. Barış konferansı “Kral Antiokhos ile Roma halkı şu koşullar ile dostluk kurabilecek” cümlesiyle başlayan antlaşma metninin okunmasıyla başlatıldı. Söz konusu antlaşma metninde yer alan barış koşullarıyla Syria kralı Büyük Antiokhos’un donanma gücü yok edildi. Toros Dağları’nın kuzeyindeki tüm iddiaları sonlandırılıp siyasi ve askeri bağları kopartıldı. Kralın Roma’ya ve müttefiklerine savaş açması, onların topraklarına ordusuyla girmesi, düşmanlarına yardım etmesi ve Avrupa’ya geçmesi yasaklandı. Yüklü bir savaş tazminatı ödemeye mahkûm edilerek ekonomik anlamda zayıflatılan Büyük Antiokhos’tan Hannibal de dahil kimi Roma düşmanı kaçakların Romalılara iadesi ve Kral Antiokhos’un bir oğlunun da aralarında bulunduğu rehinelerin Roma’ya gönderilmesi bu antlaşmayla garanti edildi. Pontos ve Kappadokya krallıklarıyla Paphlagonia, sahip oldukları toprakları bakımından Apameia Barışı konferansının gündemini meşgul etmedi. Üçü de mevcut sınırlarını korudular. Anadolu’nun güneybatısında Mısır Krallığı’na tabi kentler olduğu halde bu krallık da Apameia konferansının gündeminde yoktu.
Apameia barışı konferansı, Roma inisiyatifiyle belirlenen barış koşullarının katılımcılar tarafından onaylanmasıyla sona erdi. Syria kralı Antiokhos bu konferansa bizzat katılmamış, onu elçileri temsil etmişti. Bu nedenle barış konferansına başkanlık yapan Manlius Vulso, iki Roma senatörünü, antlaşmanın imzacı tarafından biri olan Syria kralı Antiokhos’a yemin ettirmekle görevlendirdi. Zira o zamanlarda antlaşmanın resmiyeti tarafların imzasıyla değil yeminiyle garanti ediliyordu. Bu arada Ephesos’taki Roma donanmasının komutanı Q. Fabius Labeo, Manlius Vulso’nun emri gereğince Patara’ya gidip orada bulunan Büyük Antiokhos’un donanmasını yaktı. Sonra Telmessos (Fethiye) kentini teslim aldı ve ardından Likya’dan adalar yoluyla Yunanistan’a geçip Roma donanmasının Ephesos’ta kalan kısmının gelişini beklemek üzere Pire limanında demirledi.
Apameia barışı, Kral III. Antiokhos’un bugünkü Türkiye toprakları üzerindeki hakimiyetini Toros dağlarının güneyinde kalan kesimiyle sınırlamıştı. Kappadokia kralının Roma dostları ve müttefikleri arasında dahil edilmesiyle Kral Antiokhos’a Fırat nehrinin batısı da yasaklanmış oldu. Fakat Apameia Barışı antlaşmanın koşullarını belirleyen taraf olarak Romalılar, ne Kral Büyük Antiokhos tarafından boşaltılan topraklardan ilhak anlamında bir talepte bulundular ne de boşaltılan topraklar üzerindeki herhangi bir bölgede ya da kentte doğrudan yönetim imtiyazına sahip olmak istediler. Öte yandan filleri de dahil kralın teslim etmesi gereken herşeyi ondan aldılar. Manlius Vulso, kendisine teslim edilen kralın fillerini, bu savaşta sadık bir müttefik olarak başından beri Roma’nın yanında yer alan Pergamon Kralına armağan etti.
Hellenistik Krallıklar [MÖ 2. yüzyıl]
Romalılar, Apameia Barışı’nın koşullarınıdüşmanı cezalandıran, dostluğu ödüllendiren bir anlayışla belirledi. Roma bağışlarından en büyük payı Pergamon kralı Eumenes aldı. Böylece kralın ülkesinin sınırları, Pamphylia, Pisidya, Milyas ve Lykaonia’nın tamamının, Karia’nın Frigya tarafındaki Hydrela (belki Kydrara) ülkesinin, Büyük Frigya’nın, Hellespontos Frigya’sının (Phrygia Epiktetos), Lidya’nın, İyonya’nın, Trakya Khersonesos’unun, (Gelibolu), Magnesia ad Sypilum’un (Manisa), Mysia’nın bir bölümünün ve Telmessos’un (Fethiye) bir kesiminin kendisine bağışlanmasıyla olağanüstü büyüdü. Romalıların cömertliğinden en büyük ikinci payı alanlar ise Rodoslular oldu. Rodosluların ülke sınırları Likya (Lykia) bölgesinin (Telmessos hariç), Karia’nın Pisidia tarafındaki topraklarının, köylerinin ve kentlerinin bağışlanmasıyla genişletildi (Liv. 37.56; 38.13 vd. Polyb. 21.24;45.9 vd. Diod. 29.11.). Roma ödüllerinin muhataplarından biri de Roma tarafında yer alan Yunan kentleriydi. Büyük Antiokhos’un müttefiki olarak savaşan ya da ona kapılarını gönüllü olarak açan kentler ise Roma cezasının muhatabı oldular. Bu nedenle Apameia konferansına başkanlık eden Romalı elçilerin konferans sonrasındaki eyleminin en önemli unsurunu kentlere yönelik teftişler ve buna göre kentlerin statüleriyle ilgili kararların verilmesi oluşturdu. Kimi kentler, özgürlüklerine son verilerek cezalandırılırken kimi kentlerin özgürlüklerini muhafaza etmelerine izin verildi. Kimi kentlere vergi muafiyeti de tanındı. Kimileri özgürlük ve vergi muafiyetinin yanı sıra ek toprak bağışıyla ödüllendirildi.
Apameia Barışı Sonrasının İlk Yirmi Yılı: Roma Hakemliği
Anadolu’daki Roma ordusunun komutanı Manlius Vulso, Romalı elçilerle birlikte, Apameia barışını takiben yapılması gereken düzenlemeler yapıldıktan sonra MÖ 187 yılında Roma’ya döndü ve orada Galatlar karşındaki başarısını bir zafer töreniyle kutladı (Liv. 38.40-42. App. Syr. 43.). Romalılar, Anadolu’da kazanılacak bir zafer dolayısıyla kutlanılacak ikinci bir zafer törenini izlemek için takriben 60 yıl kadar daha beklemeleri gerekecekti. Zira, Pergamon Kralı III. Attalos’un ölmüş olduğu MÖ 133 yılına kadar takriben 55 yılı boyunca Anadolu politikasını diplomasiyle sınırlı tutan Romalılara meydan okuyabilecek bir Hellenistik krallık artık mevcut değildi. Eski adı Euphrates olan bugünkü FıratNehri’nin batısında kalan, bugünkü Türkiye toprakları üzerinde kurulmuş ya da bu topraklar üzerinde egemenlik iddiası olan tüm Hellenistik krallıklar Roma’ya boyun eğmişti. Romalılar nazarında onların kimileri düşman krallıklardı. Kimi krallıklar ise Roma’nın “dostu ve müttefiki” (amicus et socius) statüsüne sahip olmuştu. Kent devletlerinin Roma nazarındaki statüleri de krallıklarınkinden farklı değildi. Romalıların “dostları ve müttefikleri” (amici et socii) statüsüne sahip krallıklar ya da kentler, sahip oldukları bu statünün karşılığında Roma’ya askeri yardım göndermek gibi bir zorunluluğu kabul etmiş sayılıyorlardı. Ayrıca Roma’ya rağmen bir dış politika tercihleri de artık olamayacaktı. Ancak aynı yükümlülük Roma’dan beklenmezdi. Öte yandan Romalıların da en azından teoride dost ve müttefiklerini himaye etmek, onların anlaşmazlıklarına hakem olarak müdahil olmak gibi sorumlulukları vardı. Fakat Romalılar, kralların, kentlerin ve kabilelerin anlaşmazlıklarına, ittifak ilişkilerine, savaşlarına, düşmanlıklarına ve sorunlarına karışmak ya da müdahil olmak gibi bir sorumluluklarının olduğunu düşünmediler. Sorunlarının çözümü ya da düşmanlıkların veya savaşların nihayetlendirilmesi için yardım istendiğinde ise Romalılar, diplomasiyle ve hakemlik yapmak ya da hakem tayin etmekle sınırlı kalarak sorunların çözülmesini sağladılar ya da sağlamaya çalıştılar.
Hellenistik Dönem Anadolu Kralları
MÖ 186 yılında Roma hakemliğine arz edilen ilk anlaşmazlıkların odağında Pergamon Kralı II: Eumenes vardı. Onu ilgilendiren ilk anlaşmazlıkta muhatabı Syria Krallığı’ydı ve taraflar, Apameia (Dinar) Barışı antlaşmasına binaen Pamphylia üzerinde sahiplik iddiasındaydı. Zira Pamphylia’nın bir bölümü Torosların kuzeyinde, bir bölümü de güneyindeydi. Roma senatosu, Pamphylia’nın Toros dağlarının kuzeyinde kalan kesiminin Pergamon Krallığı’na, güneyinde kalan kesimin Suriye Krallığı’na ait olduğuna karar verdi. Sonraki iki sorun da sınır anlaşmazlığıydı. Sorunların tarafları ilkinde Pergamon ile Makedonya Kralı Philippos, ikincisinde Pergamon Krallığı ile Bithynia Kralı Prusias’tı. İlk sorun Roma senatosunun verdiği karara uygun olarak Pergamon lehine çözüldü. İkinci sorunda Roma senatosu hakemlik yapmak konusunda isteksizdi. Bu nedenle taraflar savaştılar ve Romalılar MÖ 183 yılına kadar devam eden bu savaşa inisiyatif kullanarak müdahil olmadılar. Tarafların talebi ve Hannibal’in Bithynia’da olduğunun öğrenilmesi üzerine olaya müdahil olmak zorunda kalan Romalıların Pergamon Kralı Eumenes’i haklı bulan kararına uyuldu.Romalılar, aynı yılda Pergamon Krallığı ile 31 Girit kenti arasında yapılan ittifak antlaşmasıyla da ilgilenmediler. Onların kendi inisiyatifiyle antlaşma yapmaları Romalıları rahatsız etmedi. Aynı ilgisizlik Pontos Kralı Pharnakes’in saldırganlığına karşı Roma senatosuna getirilen şikayetler karşısında da sergilendi. Bu nedenle Pergamon Kralı Eumenes, MÖ 182 yılında savaş açmak zorunda kaldı. Bithynia Kralı ve Kappadokia kralının Eumenes’in müttefiki olarak dahil olduğu bu savaşa Romalıların diplomasiyle sınırlı kalan müdahilliğinden bir sonuç alınamayınca, savaş Eumenes’in zaferiyle son bulduğu MÖ 179 yılına kadar devam etti. Pharnakes, muhatabının kendisine sunduğu barış koşullarını kabul etmek zorunda kaldı. Savaşın tarafları arasındaki ittifak ilişkilerine karışmayan ve tarafların onayladığı barış koşullarının lehinde ya da aleyhinde olan bir politik tavır takınmayan Roma’nın Anadolu’daki siyasi ve askeri olaylara ilgisizliği MÖ 170’li yılların son iki yılına kadar devam etti.
Söz konusu zaman diliminde Romalıların alakadar olmadığı olaylardan biri, babası V. Philippos’un halefi olarak Makedonya tahtına çıkan Perseus’un Bithynia kralı II. Prusias ile yaptığı ittifak antlaşmasıdır. İkincisi Pergamon Kralı II. Eumenes’in MÖ 178 yılında öldürülen Syria kralı IV. Seleukos’un kardeşi Antiokhos’un taht iddiasına destek vermesidir. Üçüncüsü II. Prusias’ın Syria kralı IV. Seleukos ile MÖ 175’de yaptığı ittifaktır.
Romalı senatörler, MÖ 172 yılında Roma’ya gelen Pergamon kralı Eumenes’in Makedonya kralı Perseus’un Roma’ya savaş açmak için hazırlık yaptığına dair anlattıklarından etkilendiler. İki ayrı elçi heyetini, aynı yıl (MÖ 172) Hellenistik krallıkların ya da devletlerin Perseus hakkındaki düşüncelerini öğrenmek, müttefiklerinin sadakatini anlamak, ittifakları yenilemek göreviyle Yunanistan, Adalar ve Anadolu’ya gönderdiler. Elçilerin Roma’ya dönünce senatoya sunduğu rapor olumluydu. Romalılar, raporun gereğini Perseus’a savaş ilan ederek yaptılar. Böylece başlayan III. Makedonya Savaşı’na (Perseus Savaşı:MÖ 171-168) Pergamon kralı II. Eumenes ile Bithynia kralı Prusias Roma müttefiki olarak dahil oldular. Fakat MÖ 168 yılında Roma zaferiyle nihayetlenen savaş, 40 yıldan daha uzun bir süredir devam eden Roma-Pergamon dostluğunu bitirdi. Zira Pergamon ile Perseus arasında gizli saklı bir ilişki yürütüldüğüne dair asılsız söylentilere inanan Romalılar, Pergamon Kralını cezalandırmayı hedefleyen bir cezalandırma politikasının önü açtılar.
Roma-Pergamon İlişkilerinin Bozulması
Roma, yarım asır kadar görece kısa bir zaman dilimi içinde çağın en büyük devletlerini mağlup ederek zamanın rakipsiz askeri ve siyasi gücü haline gelmiş ve buna bağlı olarak Romalı senatörler, mağrur ve kibirli olmuşlardı. Bu nedenle Roma senatörlerinin Rodos ile Pergamon Krallığı’nın sadakatinden kuşkulanmaları, bu iki devletin siyasi ve ekonomik çıkarlarına zarar vermeyi amaçlayan bir politik tavırı tercih etmeleri için yeterli oldu. Nitekim onlar, Rodos’a bağımlı olan Likyalıların Rodos’tan şikayetçi olarak Roma’ya gelen elçilerini dinleyip onların istediğini, Likyalıların özgürlüğünü tanımak suretiyle verdiler. Pergamon kralı II. Eumenes’e karşı sergilen düşmanca tavır ise on beş yıl devam etti. Önce MÖ 169-166 yılları arasında Galatların Pergamon Krallığı’na yönelik saldırganlığı Romalılar tarafından cesaretlendirildi. Eumenes, senatörlerden haksız Galat saldırılarının durdurulması için arabuluculuk yapmalarını ya da onlara karşı savaşması için kendisine izin verilmesini istedi. Roma senatosu tarafından görevlendirilen eski consul P. Licinius Crassus başkanlığındaki elçiler kurulu, MÖ 167 yılında Anadolu’ya gelip tarafların barışı görüşecekleri bir konferans düzenledi. Synnada’da (Şuhut) düzenlenen bu konferansa Kral Eumenes’i davet etmeyen Romalı elçilerin kararı, Galatları değil Eumenes’i suçlu buldu. Eumenes, haklılığını Romalı senatörlere ispatlayabilmek için İtalya’ya gittiğinde ise Roma senatosunun doğrudan kendisini hedefleyen senato kararının çıkarılmış olduğunu Brindisium limanına ulaştığında öğrendi. Küçük rütbeli bir Roma senatörü tarafından eline tutuşturulan senatonun kararı şuydu: “Hiçbir kral Roma’da kabul edilmeyecek”. Pergamon’a karşı Romalılarca sergilenen ve Bithynia Kralı Prusias tarafından desteklenen düşmanca tavır, bir Roma senatosu kararıyla Galatların özgürlüğünün MÖ 166 yılında tanınmasını da sağladı. Fakat Roma’nın sergilediği düşmanlık, Anadolu’nun İyonya kentleri ve diğer Yunan kent devletlerince desteklenmedi. İyonya Birliği, Eumenes’in Galatlara karşı MÖ 166 yılında Synnada’da kazandığı zaferini kutlayıp onu onurlandıran bir karar çıkardı. Sardeis (Sard) ve Tralleis (Aydın) kentleri ise tanrıça Athena ve kral Eumenes onurunaPanathenaia ve Eumeneia adı altında festivaller düzenlediler. Roma senatosu, MÖ 163 yılına kadar Eumenes’ten şikayetçi olarak Roma’ya gelen elçileri dinleyip şikayetlerini desteklemeye devam etti. Hatta Bithynia Kralı Prusias’a itibar ederek Anadolu’ya gönderilen bir elçi heyetinin başkanlığına Kral Eumenes’e şahsi düşmanlığıyla ünlü Roma senatörü Gaius Sulpicius atandı. Sulpicius, Anadolu’ya varınca Eumenes’ten şikâyetçi olanları Sardeis’te toplanmaya davet eden bir bildiri yayınladı. Fakat elçiler, 10 gün kaldıkları Sardeis’e istediklerini alamadan geri dönmek zorunda kaldılar. Zira Roma baskısının kent devletleri nazarında bir karşılığı yoktu. Eumenes’in kentler arasındaki saygınlığı giderek artıyordu.
Lucius Livius Andronicus, Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi
Romalıların Eumenes’e karşı menfi politik tavrı MÖ 156 yılında sona erdi. Bu nedenle Bithynia kralı Prusias’ın Pergamon Krallığı’nı hedefleyen saldırganlığı Romalılar tarafından desteklenmedi. Hatta giderek gücünü artıran Prusias’a karşı Eumenes’in anında yer aldı ve MÖ 153 yılında tayin edilen bir Roma elçi heyeti, Pergamon ve Bithynia arasındaki savaşı ilkinin lehine durdurarak Prusias’ı Attalos’a ve aralarında Kyme (Nemrut Koy) kentinin bulunduğu birkaç kente tazminat ödemeye zorladı (Polyb. 33. 7.1-4;12-13. App. Mith. 3.). Böylece Romalılar, III. Makedonya Savaşı’ndaki tavrı nedeniyle Pergamon Krallığı’na karşı MÖ 160’lı yıllarda uyguladıkları cezalandırma politikasını da sonlandırmış oldular. Nitekim Pergamon Krallığı’na karşı düşmanığını devam ettiren Bithynia Kralı Prusias’ın sonraki yıllardaki şikayetlerine MÖ 160’lı yıllarda olduğu gibi Roma senatosunda imtiyazlı muamele yapılmadı. Pergamon Krallığı ile Bithynia Krallığı arasındaki düşmanlık Prusias’ın ölmüş olduğu MÖ 149 yılında nihayetlendi.
Roma’nın Anadolu’daki Kentlerle İlişkisi (MÖ 172-133)
III. Makedonya Savaşı (MÖ 171-167) patlak verdiğinde aralarında özgürlüklerini Apameia barışıyla kaybetmiş olan Miletos gibi kimi kentlerin de bulunduğu Yunan kentleri, Romalılara sadakatlarını ifade etmek için elçilerini gönderdiler. Khalkedon (Kadıköy) ve Herakleia Pontika (Karadeniz Ereğlisi) gibi kimi kentler de Roma donanmasına savaş gemileri göndererek dahil oldular. Böylece kentler arasındaki iyi ilişkileri savaş boyunca artırarak güçlendiren Romalılar, savaş sonrasında kentlerin statüsünü krallıkların statüsüyle aynı seviyeye çıkardı. MÖ 167 yılı ve sonrasında Rodos’tan şikayetçi olarak Roma’ya elçilerini gönderen Alabanda (Araphisar) kentinin Roma senatosunca haklı bulunup Roma müttefikleri listesine kaydedilmesinin nedeni buydu. MÖ 160’lı yıllarda Priene (Güllübahçe), Magnesia ad Maeandrum (Ortaklar), Tabae (Kale-Denizli) kentlerinin de Roma’nın dost ve müttefikleri listesine kaydedilmiş olmasının nedeni aynıydı. Romalılar kentler arasındaki anlaşmazlıkları zaman zaman bir başka kenti arabulucu tayin edilmesi suretiyle çözülmesini uygun buldu. Bu tür anlaşmazlıklardan biri Magnesia ad Maeandrum (Ortaklar) ile Priene (Güllübahçe) kentleri arasında yaşandı. Anlaşmazlık MÖ 160 yılında Mylasa (Milas) kentinin hakemliğiyle Magnesia’nın (Ortaklar) lehine çözüldü. MÖ 140/139 yılında Phokaia (Foça)ve Smyrna (İzmir) kentleri arasında patlak veren bir anlaşmazlık Roma senatosu tarafından değil, İyonya kenti Priene’nin (Güllübahçe) gönderdiği bir arabulucunun hakemliği ile sonlandırıldı. Roma senatosuna götürülen bir diğer anlaşmazlık Rodos Adası ve Bargylia (Güllük Körfezi) arasındaydı. Roma sanatosuna götürülen bu anlaşmazık, orada Bargylialı (Güllük Körfezi) elçilerin verdiği fikir doğrultusunda çözüme kavuşturuldu.
Pergamon Kralı Attalos’un Vasiyeti ve Aristonikos İsyanı
Pergamon Kralı III. Attalos’un ölmüş olduğu MÖ 133 yılı, Roma’nın Anadolu’daki egemenlik politikası bakımından yeni bir dönemin daha başlangıcı oldu. Zira Pergamon Krallığı, halefi olarak tayin edebileceği bir oğlu ya da meşruiyeti sorunsuz bir varisi olmayan III. Attalos’un vasiyetiyle Roma toprağı olmuştu. Başka bir ifadeyle Romalılar, Roma Cumhuriyeti’nin sınırlarına dahil ettikleri Anadolu’daki ilk topraklarına fetih yoluyla değil vasiyetin gereği olarak bir meşruiyet zemini üzerinden sahip oldular. Fakat vasiyetle sahip olacakları toprakları Roma mülkiyetine geçirmek çok kolay olmadı. Zira Roma senatosunun Pergamon Krallığı’nı Roma eyaletine dönüştürecek düzenlemeleri yapmakla görevlendirdiği elçi heyeti, MÖ 132 yılı baharında Anadolu’ya ayak bastığında hiç beklenilmeyen bir başkaldırıyla karşı karşıya kaldı. Söz konusu başkaldırının liderliğini Eumenesadını alarak kendisini kral ilan eden Aristonikos’tu. Stoacı filozof Blossios’un verdiği entelektüel destekle cesaretlenmiş olması muhtemel olan Aristonikos, III. Attalos’un üvey kardeşiydi ve onun isyanında ütopik devlet ideolojini sembolize eden Heliopolis(Güneş Kenti/Devleti) ve Heliopolitai(güneşin vatandaşları) sloganları kullanıldı. Ütopik Güneş Devleti’nin vatandaşı olmak isteyenlerce desteklenen isyan Smyrna (İzmir) ve Phokaia (Foça) arasında küçük bir kent olan Leukai’da (Üçtepeler-Çiğli) MÖ 133 yılının sonlarında başlatılmıştı. Sonraki yılda Pergamon Kralığı’nın büyük kısmını ve İyonya’nın önemli bir bölümünü isyancı Aristonikos tarafından ele geçirdi (Liv. Per. 59). Fakat Pergamon ve doğduğu kent Ephesos (Efes) da aralarında olmak üzere kimi kentler Aristonikos’a teslim olmamak için savaştılar ve onların direnişi Aristonikos tarafından kırılamadı. Bu arada Pergamon’a gelmiş olan Romalı elçiler, isyanın gücünü kırmak için ellerinden geleni yaptılar. Pergamon’un (Bergama) kent yönetimiyle işbirliği yaparak kent savunmasını güçlendirdiler, Aristonikos’a katılımları önleyen yasaların çıkarılmasına önderlik ettiler. Kentleri direnişe davet edip Anadolu’daki Roma müttefiki kralların askeri yardım getirerek isyana müdahil olmalarını sağladılar. Fakat onlar, aradığı desteği Yukarı Bakırçay vadisinde ziyadesiyle bulan ve kimi kentleri ele geçiren Aristonikos’un sahip olduğu donanmasıyla İyonya ve Karia kıyılarına seferler düzenleyerek bu bölgelerdeki bazı kentleri denetimi altına almasına engel olamadılar. Bu arada Anadolu’da hüküm süren Roma dostu ve müttefiki (amici et socii) krallar, yani V. Ariarathes (Kappadokya kralı), V. Mithridates (Pontos kralı), II. Nikomedes (Bithynia kralı) ve Pylaimenes (Paphlagonia kralı) de isyanın bastırılmasına katkıda bulunmak için savaştılar. Muhtemeldir ki Galatlardan Roma’ya destek geldi. Böylece Anadolu’nun tüm kralları ve kentlerin büyük çoğunluğu, Anadolu’nun bir kesiminin Roma mülkü olması için güçlerini Roma’nın emrinde birleştirmiş oldu. Aristonikos’a karşı kralların ve kentlerin Roma’nın yanında yer almaları, Aristonikos’u kendi çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak görmelerinden kaynaklanmıyorlardı. Açıkçası onlar, her ne kadar hukuken özgür olsalar da Romalılar nazarında bunun teorik bir statü olmaktan öte bir anlamı olmadığının bilincindeydiler. Fiilen Roma’ya bağlıydılar ve bu bağımlılık onlara Roma’nın çıkarlarına yardımcı askeri birlikler vererek, Roma adına savaşarak hizmet etmeyi gerektiriyordu.
Asya eyaletinin, Roma İmparatorluğu içinde vurgulanmış formu
Romalılar, Anadolu’daki kentlerin direnişinin ve kralların çabalarının isyanı bastırmada başarılı olmadığını görünce, ikinci kez bir Roma vatandaş ordusunu Anadolu’ya göndermek zorunda kaldı. Tam 60 yıl sonra Anadolu’ya gelecek bu ordunun komutanlığına MÖ 131 yılının consullerinden olan P. Licinius Crassus Mucianus tayin edildi (Strab. 14.1.38. Liv. Per.59. Just. 36.4.7 vd.). Fakat Crassus, sahip olduğu güçlü ordusuna rağmen Leukai’da yapılan savaşın (Leukai Savaşı), mağlup tarafı oldu ve öldürüldü. Crassus’un yerini MÖ 130 yılı consullerinden biri olan M. Perperna aldı. Aristonikos, Perperna’ya karşı yaptığı ilk savaşta mağlup oldu ve nihayetinde teslim oldu. Aristonikos, Pergamon Krallığı’nın hazineleriyle birlikte Roma’ya gönderildi. Bu arada Romalı Consul Perperna, MÖ 129 yılında Pergamon’da (Bergama) yaşamını yitirdi.
Anadolu’da İlk Roma Eyaleti: Provincia Asia
Perperna’nın halefi, MÖ 129 yılı consulü seçilen M. Aquillius oldu. Aquillius, kendisine Roma senatosu tarafından provincia(görev-eylem alanı) olarak tahsis edilen Asia’ya aynı yılda geldi ve imperium’u (emretme/yönetme yetkisi) her yıl uzatılmak (prorogati imperii) suretiyle ve proconsulrütbesiyle MÖ 126 yılına kadar Anadolu’da kaldı. Kendisine tahsis edilen provincia’sı sayesinde Toros dağlarının kuzeyi ile Fırat Irmağı’nın doğusunda kalan tüm Anadolu’nun kralları, kentleri ve halklarıyla ilgilenme yetkisine sahip olan M. Aquillius, Anadolu’daki görevine Aristonikos İsyanı’nın bakiyelerine karşı bir temizleme seferi düzenleyerek başladı. Sonra isyan tehlikesi olan yerlere garnizonlar yerleştirdi. Aquillus, Aristonikos’un ölmeden önce sığındığı Mysia bölgesine düzenlediği seferinde teslim olmamakta direnen kentleri ele geçirebilmek için su kaynaklarını zehirlemek de dahil her türlü acımasız yola başvurdu (Flor. 1.35.7.). Sonra kendisiyle birlikte Pergamon Krallığı’nı Roma eyaletine dönüştürecek düzenlemeleri yapmak üzere Roma senatosu tarafından gönderilen 10 kişilik elçi (decem legati) heyetiyle birlikte Anadolu’daki ilk Roma eyaletinin, yani Asia Eyaleti’nin (Provincia Asia) kuruluş sürecini başlattı. Roma’ya sadakatin sorumluluğuna bağlı kalan müttefikler söz konusu süreçte ödüllendirildi. Bu krallardan biri Pontos kralı V. Mithridates’ti ve o, Roma’ya sadakatinin ödülünü Büyük Frigya’nın (Phrygia Maior) kendisine bağışlanmasıyla aldı. Bithynia kralı II. Nikomedes ile Paphlagonia hükümdarı Pylaimenes’e Frigya’nın Epiktetosdenen kuzeybatı kesimi bırakıldı. Böylece II. Nikomedes, takriben 55 yıl önce Apameia Barışı antlaşmasıyla büyük babasının elinden alınmış topraklarına kavuşmuş oldu. Aristonikos’a karşı savaşırken yaşamını yitiren Kappadokya Kralı V. Ariarathes’in oğullarına ise Lykaonia’nın doğu kesimi bağışlandı. Lykaonia’nın batısı Galatlara bırakıldı.
Strabon MÖ 64 - MS 24, tarihçi, coğrafyacı ve filozof
I. Aquillius ve Romalı elçiler tarafından sınırları belirlenen Asia Eyaleti, krallara ödül verilen bölgeler dışında kalan Batı Anadolu’da kuruldu. Kabaca kuzeyde Propontis (Marmara) ile Hellespontos (Çanakkale Boğazı) kıyılarından güneyde İstanköy (Kos) Körfezi adıyla da bilinen Gökova körfezine kadar kıyı bölgelerinin tümü ve bu bölgelerin kıyısına yakın adalar Asia Eyaleti’nin sınırlarına dahil edildi. Fakat aralarında Halikarnassos (Bodrum), Mylasa (Milas), Aphrodisias (Karacahisar), Kibyra’nın (Gölhisar) bulunduğu kimi bölge kentlerinin özgürlüklerine Asia Eyaleti’nin kurucuları tarafından dokunulmadı. Bu kentler, MÖ 89 yılında patlak veren Mithridates Savaşı’na kadar Roma’nın dost ve müttefiki (amici et socii) olarak özgürlüklerini korudular. Ayrıca Rodos adasının karşısındaki Rodos Peraia’sı Asia Eyaleti’nin sınırları dışında tutuldu. Likya ise Pamphylia ile birlikte ayrı bir Roma eyaleti yapılmış olduğu MS 43 yılına kadar hiçbir zaman doğrudan Roma yönetimine tabi olmadı. Propontis’in (Marmara Denizi) güneyi ile Troas (Biga Yarımadası) bölgesindeki kimi kentlerin özgürlüğüne de M. Aquillius ve arkadaşları tarafından dokunulmadı. Eyalet sınırları içindeki kentlerin özgülüğünün tanınmış olmasından da anlaşılacağı üzere eyalet valisinin idari ve mali anlamda yönetme yetkisi (imperium), engelleyici bir yasa bulunmamasına rağmen, eyalette meskûn bulunan herkesi kapsamıyordu.
Eyalet sınırları içinde kalan kentlerin statüleri, eyaleti kuran Romalı elçiler tarafından tayin edildi. Kentlerin ekseriyeti Aristonikos İsyanı’ndan önce sahip oldukları statülerini korudular. Aristonikos İsyanı’nda Roma’ya sadık kalan kentler ise özgür kent (civitas libera) statüsü bağışlanarak ödüllendirildi. Özgürlüklerini kaybeden kentler ise Roma’ya sadakatı ölçü olarak alan bir anlayışın muhatabı oldular. Proconsulrütbeli Roma senatörü M. Aquillius ve arkadaşları, Asia Eyaleti’ni kurma çalışmalarını MÖ 126 yılında tamamlayıp Roma’ya döndü. Onların yaptığı eyalet sınırıyla ilgili düzenlemeler MÖ 120 yılına kadar değiştirilmeden muhafaza edildi. Bu tarihte Pontos kralı V. Mithridates öldürülmüştü. Anadolu’daki Asia Eyaleti’nin sınırlarını genişletmek arzusunda olan Romalı senatörler, kralın ölümünü fırsat bilerek, yaklaşık on yıl önce Pontos Krallığı’na bağışlamış oldukları Büyük Frigya’yı geri alıp bu bölgeye özgürlük verdiler ve sonra Asia Eyaleti’nin sınırları içine dahil ettiler. Büyük Frigya’nın hiçbir haklı gerekçe olmaksızın Pontos Krallığı’ndan geri alınması, Pontos kralı Mithridates Eupator’un (VI. Mithridates) Roma düşmanı olmasının nedeni oldu. Bu düşmanlık VI. Mithridates’in kendi adıyla anılan üç aşamalı savaşının, yani Mithridates Savaşları’nın (MÖ 88-64) patlak vermesine kadar giden sabırlı ve planlı yolun aşılmasında ve zamanın yükselen yeni bir gücü olarak ortaya çıkmasında tükenmeyen enerjisi oldu. Bu savaşların ilki (I. Mithridates Savaşı:MÖ 88-85) VI. Mithridates’in yenilgisiyle sonuçlandığında Roma-Anadolu ilişkileri, başlangıcı Romalı general Cornelius Sulla’nın askeri diktatörlüğüyle tebarüz ettirilen bir başka yeni döneme girildi.
Aktüel Arkeoloji Dergisi 79. Sayı - Romalılar Anadolu'da
EN ÇOK OKUNANLAR
Altınlarla Donatılmış Trakyalı Savaşçı Mezarı Bulundu
Arkeologlardan oluşan bir ekip, Bulgaristan'ın Topolovgrad kenti yakınlarındaki Kapitan Petko Voyvoda köyünde çok heyecan verici bir keşifte bulunarak, Trakyalı bir savaşçının mezarını ve altından oluşan pek çok eseri ortaya çıkardı.
- Trakyalı
- Trak
- Savaşçı
- Süvari
- Mezar
- Altın
- Yüzük
- Hançer
- Zırh
- Hazine
- At
- Bulgaristan
- Thracian
- Thracian
- Warrior
- Cavalry
- Tomb
- Gold
- Ring
- Dagger
- Armour
- Treasure
- Horse
- Bulgaria
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archa
Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu
Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.
SON İÇERİKLER
1800 Yıllık Gümüş Muska Bulundu
- Muska
- Tılsım
- Gümüş
- Latince
- Hıristiyanlık
- Hıristiyan
- İsa Peygamber
- Mesih
- Avrupa
- Almanya
- Mezar
- İskelet
- 3D
- X-R
- Amulet
- Talisman
- Silver
- Christianity
- Christian
- Jesus Christ
- Christ
- Europe
- Germany
- Tomb
- Skeleton
- 3D
- X-R
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gü
Almanya’da Bulunan Roma Zırhının Yerel Zanaatkarlarca Onarıldığı Anlaşıldı
- Zırh
- Roma
- Romalı
- Lejyoner
- Ordu
- Zanaat
- Tamirat
- Lojistik
- Almanya
- Armour
- Roman
- Roman
- Legionary
- Army
- Craft
- Repair
- Logistics
- Germany
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archaeology News
- Ancient
- World Archaeology
Abu Dabi’de Türkiye’nin Gece Müzeciliği Konuşuldu
- Gece Müzeciliği
- Abu Dabi
- Türkiye
- SICPA
- Heritage Middle East
- Ephesos
- Hierapolis
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archaeology News
- Ancient
- World Archaeology