Tapınak, Saray ve Şölen Mutfaklarında Yıllarca Sınanmış Seçkin Hitit Yemekleri

Mutfak kadar eski ve çok uluslu etkileşimlere açık bir kuruluş yoktur. Taş Devri insanından aya kumanyasını götüren insana varıncaya kadar çok sayıda insanların katkılarıyla günümüzdeki komplike endüstriyel konumuna ulaşmıştır.

Yiyecek maddelerinin nitelik ve nicelik bakımlardan çoğalması ve hazırlanış ve sunuluş şekillerinde izlenen yöntemlerin sürekli gelişmesiyle damak zevkinin yükselmesi ve yüksek mutfak (haute cuisine) kılığına bürünmesi, hiç kuşkusuz dünden bugüne oluvermiş bir şey değildir. Diğer yandan asli işlevi sadece biyolojik yaşamı sürdürmek olan beslenme, refah, damak tadı ve sanatsal algıyla at başı gider hale dönüşmüş, an olmuş olağan beslenme boyutlarını aşarak tıpkı mal varlığı, giyim kuşam gibi sınıf bilinci ve sermayenin sembolüne dönüşmüştür.

Bir bakmışsınız, tüketim fazlası üretim ve üstün damak zevkinin manifestosu olup çıkmıştır. Sermaye birikimi ve sınıf farklılaşması, “ne yiyorsan osundur”, dedirtecek kadar sanatta olduğu kadar yemekte de kendini gösterir ve çeşitli toplum katmanlarında belirgin yerini alır, zira hiç saklamadan yiyip içtikleriyle de böbürlenen ve gittikçe şişen yeni bir cabacı sınıf türemiştir. Bu asalak düzenin en baş tüketici ve müşterileri tanrılar, onların yer yüzündeki vekilleri krallar ve tanrıyla kul arasına giren ruhban sınıfıdır.

Hitit yemek olgusu bu ikisi arasında bir konumdadır. Yemek tarifi ve çeşitlerinin yazıya aktarılıp günümüze kadar ulaşmasında dinin, yani hayali “tanrısal mutfağın” etkileri küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Zira hiç çekinmeden yemek hazırlama usullerinin hemen hepsi de tanrılar ve onun yeryüzündeki vekili krallara yöneliktir gibi bir genelleme yapabiliriz. Boş yere değil, yemeklerle ilgili en esaslı bilgilerimiz, otuz bin koyun ve on bin boğa gibi astronomik sayıda kurban hayvanlarının kesildiği büyük şölenlerden oluşan bayram tasviri metinlerinden ve ayinlerden gelmektedir. Hemen her dini ve dünyevi ayinde olduğu gibi hiç kuşkusuz tüm ayinlerin doruğunu cömertçe sunulan ziyafetler oluşturur. Unutmamak gerekir ki, tanrı ve insanları ayin ve toplantılara katılmada en önemli etken ve ayartıcı öğe olagelmiştir.

Aşırı tanrı insan benzerliğine karşın tanrı ve insan mutfağı arasında farklılıklar vardır. En başta tanrılara çoğu durumda etler çiğ sunulurken, ziyafete katılan ölümlülerin yedikleri yemekler pişirilir. Tanrıların niye “kanlı” kurbanları yeğlediklerinin arkasında, ateşin tanınmadığı çok uzak geçmişin anımsamaları saklı olmalıdır. Ayrıca torpilli davranılarak tanrılara gıda maddelerinin en kalitelileri, körpe ve sağlıklı olanları sunulur.

Metinler hazırlama ve pişirme usullerinin ayrıntılarına girmezler; prensip olarak haşlama, kızartma ve açık alevde veya kömürde ızgara yapılacağı kaydedilir, o kadar.

Paleozoolojide av hayvanlarının mutfaklardaki konumu, hangi hayvanların etleri yendiği, tabu hayvanlar olup olmadığı kemikler üzerinde görülen bıçak izlerine bakarak belirlenebilir, ama bu iş hiç de kolay değildir; yanılgılara da neden olabilir. Bir defa kemikleri bıçak izi taşıyan her hayvan mutfağa girmiştir diyemeyiz. Bazı hayvanlar başka amaçlarla da yüzülmüş, derileri patikte, bazı uzuvları ise büyülerde tıbbi malzeme olarak kullanılmıştır…

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 103. Sayı “Tanrıların Ziyafetinden Günlük Sofralara Yemek”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER