Urartu Krallığı ve Aile

Toplumsal yapının çekirdeğini oluşturan aile aynı zamanda bireyin doğuştan sahip olduğu statüsünü de belirlemektedir. Eski Çağ’da kişinin sahip olduğu bu toplumsal statü günümüze oranla çok daha keskin ayrımlara sahiptir ve sınıflar arasında geçişkenlik bu dönemde daha kısıtlıydı. Özellikle kral veya vali gibi üst düzey yönetici konumlarına gelmek, çoğunlukla soylu ve nüfuz sahibi bir aileye mensup olmakla ilintiliydi.

Toplumsal yapının çekirdeğini oluşturan aile aynı zamanda bireyin doğuştan sahip olduğu statüsünü de belirlemektedir. Eski Çağ’da kişinin sahip olduğu bu toplumsal statü günümüze oranla çok daha keskin ayrımlara sahiptir ve sınıflar arasında geçişkenlik bu dönemde daha kısıtlıydı. Özellikle kral veya vali gibi üst düzey yönetici konumlarına gelmek, çoğunlukla soylu ve nüfuz sahibi bir aileye mensup olmakla ilintiliydi.

Anadolu Demir Çağı’nın önemli krallıklarından birisi olan ve MÖ 9. yüzyılın ortalarında bugünkü Van Gölü’nün doğu kıyısındaki Tuşpa merkezli olarak kurulan Urartu Krallığı’nda da krallık ve yönetim erki, dönemin diğer pekçok krallığında olduğu gibi kalıtsal monarşiye dayalı olup, toplumsal piramidin en tepesinde hanedan üyeleri bulunmaktaydı.

Günümüze ulaşan Urartuca çivi yazılı kayıtların büyük çoğunluğunun aynı zamanda krallığın resmi propaganda araçları olduğu düşünüldüğünde, Urartu’da en fazla bilgi sahibi olduğumuz aile ve kişiler, hanedana mensup bireyler ve kral etrafında konumlanan insanlardır. Mevcut yazılı kaynaklar daha alt tabakadan kişilerin gündelik hayatına ve aile ilişkilerine dair çok fazla bilgi vermezler. Bu kalabalık geniş toplumsal kesimlere ilişkin bilgilerimiz daha çok arkeolojik bulgulara dayanmaktadır.

Urartulara ait çivi yazılı kayıtlar ile varlığı bilinen ilk Urartu kralı Lutipri oğlu Sarduri’dir (I. Sarduri). Bu dönemde yalnızca Urartulara has bir kullanım olmayan baba ve oğul üzerinden yapılan tanımlama aynı zamanda yönetme erkinin meşruiyet kaygısını ve dönemin aile ilişkilerini de yansıtmaktadır. Bu bakış açısı dönemin erkek egemen toplumsal koşullarını anlamamız açısından dikkate değer bir ayrıntıdır. Yazılı tarihsel dönemlerde krallar genellikle soylu olmakla övünmekte, meşruiyetlerini soylu bir aileye mensup olmakla ilişkilendirmektedir.

Urartu yazıtlarının büyük çoğunluğunda da özne genellikle tahtta oturan kral olmaktadır. Basma kalıp propaganda içerikli krali yazıtlarda en sık karşımıza çıkan ifadeler ise kralların ne kadar “başarılı” ve “dindar” olduklarıdır.

Ancak bu yaygın kullanımın yanısıra Urartu yazıtlarında krallar dışında diğer krali aile üyelerinden ve zaman zaman soylu bazı kadınlardan da bahsedilmiş olduğu bilinmektedir.

Urartu’da Krali Aile ve Kraliçeler:

“Minua’nın kızı/eşi, Tariria’nın üzüm bağıdır, ismi Taririaḫinili’dir.” Tariria ismi Urartu yazıtlarında ismi bilinen ilk kadın (MUNUS) olma özelliği taşır. Minua’nın kızı veya eşi olduğu düşünülen bu prenses adına başkent Tuşpa yakınlarında üzüm/şarap bağları inşa edilmiştir. Bu durum krali aile fertlerinin sahip olduğu ayrıcalıklı konum söz konusu olduğunda belirli bir ailenin mensubu olmanın ne kadar belirleyici olduğunun anlaşılması bağlamında önemli bir örnektir. Urartu’da krali aileye mensup olduğu bilinen tek kadın Tariria değildir. Argişti oğlu Rusa’nın eşi olan Qaquli, yazılı belgeler vasıtasıyla ismi bilinen bir başka Urartu kraliçesidir. Rusa’nın görkemli şehri Ayanis’te (Rusaḫinili Eudurukai) bulunan altın bir yelpaze veya ayna benzeri bir eşyanın sapı olduğu düşünülen obje üzerinde ismi bulunan bu kraliçe, saray mensubu kadınların sahip olduğu zenginliğin adeta küçük ölçekli bir yansıması gibidir. Usta bir zanaatkarın elinden çıktığı anlaşılan bu altın aksesuarın üzerinde şöyle yazmaktadır;

MUNUS.qa-qu-li MUNUS.LUGAL ta-na-a-ṣi“Kraliçe Qaquli’nin tanaşisi’dir.” (eşya/ayna/yelpaze?)

Devamı: Aktüel Arkeoloji Dergisi 105. Sayı Aile Üzerinden Toplumu Okumak: Arkeolojinin Yeni Yaklaşımları

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER