Hititlerde Dini Yaşam

MÖ 2. binyılda büyük bir güç olarak tarih sahnesinde görülen Hititler, fethedilen ülkelerin tanrılarını, dinsel ve kültürel ögelerini kendi bünyelerine katarak zengin bir panteon ve kültür oluşturmuştur.

 

Hüseyindede’de ele geçen kült vazosu üzerinde yer alan sahne.

 

Din olgusu her zaman insan hayatıyla sıkı bir ilişki içinde olmuştur. İnsanlar, bilimsel bilgiden yoksun oldukları dönemde, içinde yaşadıkları dünyada gerçekleşen olayları doğaüstü güçlere bağlamışlar ve doğaüstü yöntemlerle çözüm üretmeye çalışmışlardır. Doğada gördükleri varlıkları tanrılaştırmışlar ve böylelikle çok tanrılı dinler ortaya çıkmıştır. Bu çok tanrılık kavramı tüm Eskiçağ toplumları için geçerliydi. Hititler de diğer tüm Eskiçağ toplumları gibi çok tanrılı bir dine sahipti ve buna bağlı olarak kültüründe çok sayıda dinsel pratiği barındırıyordu.

Tanrılar

Hitit inanç sistemine bakıldığında, farklı etnik kökenlere ait birçok ögeyi bir arada bulundurduğu göze çarpar. Hitit metinlerinde Hatti’nin bin tanrısından bahsedilmektedir. Hititler bünyelerine kattıkları yeni toplumların tanrılarını kendi panteonlarına katmış, böylece çok sayıda tanrının yer aldığı bir panteon (tanrılar topluluğu) oluşturmuşlardır. Eski Hitit Döneminde, kültürlerinden etkilenmiş oldukları Hattilerin tanrılarını benimsemiş daha sonra yayılma politikalarına paralel olarak, Luwi, Mezopotamya, Suriye-Kizzuwatna kökenli tanrıları bünyelerine katmışlardır. Hitit dininde özellikle Hurri kültür elemanları fazlaca yer alır. Hurri kültürünün Hattuša’ya ilk akışı I. Tuthaliya’nın, Hurrice bir isim taşıyan ve Kizzuwatnalı olduğu düşünülen Nikkal-madi ile evlendiği döneme denk düşer ve I. Arnuwanda döneminde devam eder. Söz konusu kültürün Hitit sarayında ikinci artışı II. Tuthaliya döneminde gerçekleşir. Hurri kültürünün Hattuša’da üçüncü dalgası III. Hattušili döneminde olmuştur. Bu dönemde, söz konusu artışta etkili olan kişi, III. Hattušili’nin eşi Kizzuwatnalı kraliçe Pudu-Hepa’dır.

Etnik kökeni her ne olursa olsun, tanrıların da insanlar gibi yiyip içtiği, öfkelendiği, hoşnut olduğu düşünülmüştür. Ülkedeki huzuru, verimliliği sağlamak adına tanrıların ihmal edilmemesi, onlara düzenli kurbanlar sunulması, bayram ritüellerinin icra edilmesi gerekmekteydi. Bunun için tapınaklarda çok sayıda kült personeli yer alıyordu. Onların görevlerini doğru bir şekilde yerine getirmeleri için ise ayrıntılı olarak hazırlanan yönetmelik metinleri bulunuyordu.

Hitit panteonunun başında Fırtına Tanrısı yer almaktaydı. Hitit panteonunda farklı kökenli birkaç tane fırtına tanrısı bulunuyordu. Luwi kökenli Tarhunza, Hatti kökenli Taru ve Hurri kökenli Teššob gibi. Fırtına Tanrısı’nın eşi Hatti kökenli Arinna’nın Güneş Tanrıçası’ydı. MÖ 13. yüzyıldan itibaren ise Suriye-Hurri kökenli Hebat, Fırtına Tanrısı’nın eşi olarak görülmektedir. Eskiçağ toplumlarında ay, güneş, yıldızlar, dağlar, nehirler gibi doğa unsurları kutsallaştırılmıştır. Hitit dininde de aynı uygulamayı görmekteyiz. Tanrılar, Hitit belgelerinde Sümerce É.DINGIR ideogramı ile gösterilen tapınaklarda ikamet etmekteydi ve tapınakların kutsal odasında tanrı heykelleri yer alıyordu. Kült personelleri tarafından düzenli olarak bu heykellerin bakımının yapılması gerekiyordu.

Hitit panteonunu gösteren en güzel örnek Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’dır. Bu tapınak iki galeriden oluşur. Bunlardan A galerisinde sol tarafta neredeyse sadece tanrılar, sağ tarafta ise tanrıçalar antropomorfik (insan şeklinde) olarak betimlenmiştir. Her biri aynı tarafa, mekânın arka duvarında yer alan tanrı çifti Teššob ve Hebat’ın bulunduğu orta sahneye doğru yönelerek ilerlerler. Söz konusu tasvirlerde tanrılar kısa etek giyer ve başlarında konik biçimli, boynuzlu şapka taşırlar. Tanrıçalar ise uzun pilili etek ve silindir biçimli başlıklarıyla betimlenmişlerdir.

Bayramlar

Hitit arşivlerinde bulunan ritüel içerikli tabletler iki farklı kategoriye ayrılmıştır: Sümerce SISKUR/SÍSKUR olarak ifade edilen “majik ritüel” ve yine Sümerce EZEN4 olarak yazılan “bayram ritüeli”. Majik ritüeller yani büyü ritüelleri ihtiyaç duyulduğu zamanlarda uygulanmaktaydı. EZEN4 kelimesi ise tanrılara yönelik, düzenli ve tekrar eden sunular ile çeşitli kültsel uygulamaları içerir ve söz konusu metinler törenin nasıl gerçekleştirileceğine dair bilgiler içeren bir tür dini enstrüksiyon (talimatname) metinleridir.

Kral, kraliçe ve üst düzey görevlilerin katılımıyla kutlanan bayramlarda halk yer almıyordu. Tıpkı tanrılar panteonunda farklı etnik kökenli tanrıların yer aldığı gibi, farklı etnik kökenli bayramların da var olduğunu görmekteyiz. Bunları, bayramlarda kullanılan coğrafi terimler, tanrı isimleri, kullanılan bazı özel terimler ve metinde kullanılan dilden anlayabiliriz. Söz konusu metinlerde bayram uygulamalarını içeren kısımlar Hititçe, rezitasyonlar (ezberden okunan kısım) bayramın kökenine göre Hurrice, Hattice, Palaca, Luwice gibi dillerde yazılmaktaydı.

Bayramların icra edilme süresi değişiklik gösterir. Bazı bayramların süresi birkaç gündür, bazıları bir aydan uzun sürebilir. Bayram takvimi de yine değişkenlik gösterir. Bazı bayramlar her yılın belirli zamanlarında kutlanırken bazıları altı ya da dokuz yılda bir olmak suretiyle kutlanıyordu.

Bayram törenlerinde tanrılar için sunular önemli yer teşkil eder. Bunlar hayvan ya da hayvanların bölümleri olabildiği gibi, ekmek, meyve, sebze gibi yiyecekler ve bira, şarap gibi içecekler olabiliyordu.

Dini uygulamalara zaman zaman müzik ve dans eşlik ediyordu. Özellikle kral ve kraliçenin tanrıları içmesi sırasında şarkı ve müziğin eşlik ettiği görülmektedir. Bunun yanında kral farklı mekanlara giderken ya da tanrı heykelleri başka bir yere taşınırken yine müzik eşlik eder.

Bu törenlerde en çok kullanılan yaylı çalgı lirdi. Vurmalı çalgı olarak davul, zil ve çalpara kullanılmaktaydı. Bayram törenlerinde dansçıların da yer aldığını biliyoruz fakat dansçıların hangi hareketleri yaptığı tasvir edilmemiştir.

Bazı bayram törenlerinde av sahneleri ya da savaş sahneleri gibi sahneler yer alıyordu. Bunun yanında gülle atma, koşu, halat çekme, araba yarışları gibi atletik yarışmalar da yapılmaktaydı. Böylelikle tanrıları eğlendirip hoş tutmak amaçlanıyordu.

Majik Ritüeller

Yukarıda bahsettiğimiz SISKUR/SÍSKUR ideogramıyla belirtilen majik ritüellere, kral ailesi ve üyeleri ya da halktan kişiler tarafından, ihtiyaç duyulması halinde başvurulurdu. Tıpkı bayram ritüellerinde olduğu gibi majik ritüeller de Luwi, Hurri, Hatti, Mezopotamya gibi farklı kökenlidir. Hurri-Luwi ve hatta Kuzey Suriye ve Mezopotamya kültürlerine ait ögeleri bünyesinde barındıran Kizzuwatna kökenli ritüeller, Hitit majik ritüel korpusu içinde önemli bir yer teşkil eder. Her bir ritüel kendine has özellikler taşımakla birlikte, genel bir tanımla ritüellerin çivi yazısı ile kil tablete şu formda yazıldığını söyleyebiliriz:

  • Ritüeli icra eden kişinin adı, geldiği yer, ritüelin amacının yazıldığı ya da ritüeli icra eden kişinin adına hiç yer verilmeden yalnızca ritüelin amacının yazıldığı giriş kısmı • Ritüelde kullanılacak malzemelerin listesi • Ritüel eylemler ve bu eylemlere eşlik eden inkantasyonlar (büyülü sözler) • Giriş kısmında yer alan bilgilerin tekrar edildiği ve ritüelin kaçıncı tableti olduğu ya da bitip bitmediği konusunda bilgiler içeren kolofon.

Majik ritüeller içinde “ak büyü” ve “kara büyü” ayrımı yapılmaktaydı. Kişiye zarar veren “kara büyü”nün yapılmasının yasak olması nedeniyle Hitit arşivlerinde kara büyü metinlerine rastlanmaz.

Ritüel metinlerde uygulanan majik hareketler arasında, olumsuzlukları toprağa ve yeraltına çivileme/sabitleme, gömme, olumsuzlukların bir nesneye aktarılması ve söz konusu nesnenin uzaklaştırılarak ya da tamamen yok edilerek kişiden uzaklaştırılmasının sağlanması, kil, yün, metal ya da içyağından objeler yapıp yakma, çeşitli nesneleri kırarak kötülükleri ortadan kaldırma, ritüel sahibinin üzerine su, yağ ya da bal serpme gibi eylemler yer alır.

Söz konusu ritüeller, tanrılar ve insanlar arasında bir iletişim aracı olarak görülmekteydi ve bu nedenle söylenen inkantasyonlar, yapılan majik eylemler kadar önemli bir yer tutar. Yeraltı güçlerine karşı yapılan bir ritüel metinde “dil bir köprüdür” ifadesiyle Hititler konuya kendi bakış açısını göstermektedir. Bu yolla tanrılarla iletişim kurma amaçlanmıştır. Buna ek olarak inkantasyonlar, sözlerin gücünü kullanarak, benzer benzeri tedavi eder ilkesini gerçekleştirmek amacıyla kullanılmaktadır. Örneğin aile içinde çıkan anlaşmazlığı ortadan kaldırmak için icra edilen bir ritüelde, ritüel icraatçısı yaşlı kadın balığı iki ritüel sahibinin üzerinde döndürür ve ‘bu balığın denizden uzaklaştırıldığı gibi, şimdi o günlerdeki diller ve lanetler uzaklaşsın’ der ve balığı ocağa atar. Bu yolla balık ile aile üyelerinin kavga ettiği gün söylenen sözler arasında benzerlik kurularak o gün söylenen kötü sözlerin etkisinin ortadan kaldırılması amaçlanmıştır.

Ritüellerin hangi durumlarda yapıldığına bakacak olursak kısaca şu gibi başlıklar ortaya çıkar: Kara büyüye karşı icra edilen ritüeller, yapılar ile ilişkili ritüeller, arınma ritüelleri, hastalığa karşı yapılan ritüeller, hamilelik ve doğumla ilişkili ritüeller, kişiler arası ilişkiler için yapılan ritüeller, suç işlenmesi durumunda yapılan ritüeller, ölüm ritüelleri, ordu, savaş ve düşmanlarla ilişkili ritüeller, yemin ritüelleri, olumsuz fal ve kehanete karşı yapılan ritüeller, tanrıları çağırma ritüelleri.

Fal ve Kehanet

İnsanın olacakları önceden bilme arzusu eski çağlardan beri bulunuyordu. Hititler de bazı konularda tanrıların irade ve tutumunu önceden öğrenmek amacıyla fallara danışıyordu. Örneğin askeri bir sefere gitmeden önce seferin zamanı ve takip edilmesi gereken yolların belirlenmesi için fala başvurulurdu. Askeri seferlerde orduyla birlikte kâhin ve falcılar da bulunuyordu. Fal ve kehanetlerin kullanım alanı askeri seferlerle kısıtlı değildi. Kaybolan bir eşyanın bulunması, bir hastalığa ya da benzeri olumsuz bir duruma hangi tanrının neden olduğu gibi konuların açığa kavuşturulması için yine fala başvurulurdu. Bu konuda en güzel örneklerden biri II. Muršili’nin konuşma bozukluğu için icra edilen ritüelde bulunmaktadır. Kral, yaşadığı konuşma bozukluğuna neden olan tanrı ve bu tanrı için icra edilmesi gereken ritüelin tespiti için fala başvurmuştur. Nihayetinde, Manuzziya kentinin Fırtına Tanrısı için Kummani kentinde bir vekil sığır ritüeli yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Hititlerde iki farklı türde fal vardı. İlki tanrıların kendiliğinden verdiği, gözlemlenen işaretlerdir (šagai-, GISKIM). İkincisinde ise, çeşitli eylemler yaparak ya da sorular sorarak bir sonuca ulaşılmaya çalışılır.

İlk olarak gözlemlenen işaretleri ele alacak olursak, özellikle doğa olayları bir işaret olarak yorumlanmıştır. Örneğin ay tutulması, güneş tutulması, deprem gibi doğa olayları, prensin babasının tahtını ele geçirmesine, ülkede meydana gelecek kıtlığa, düşmanın ülkeyi işgal etmesi gibi durumlara verilen işaretler olarak yorumlanmıştır.

İkinci grup olan fal yöntemlerine bakacak olursak, et falı (karaciğer ve iç organ falı), kuş uçuşunun gözlemlenmesi, su yılanı falı gibi metotlarla sorulan sorulara cevaplar aranırdı. Örneğin Mezopotamya’dan bilinen karaciğer ve iç organ falı Hitit kültürüne uyarlanmıştır. Karaciğer falının icra edilme yöntemi şöyledir: Ciğeri gözlemlenecek hayvan kurban edilmeden önce fal sorusu sorulurdu. Falı icra etmekle görevli LÚHAL ve LÚAZU gibi uzmanlar koyunların kurban edilmeden önceki davranışlarını gözlemlemekle görevliydiler. Daha sonra hayvanın çıkartılan ciğeri gözlemlenerek/incelenerek elde edilen olumlu ya da olumsuz sonuçlar, sorulan soruya evet ya da hayır biçiminde cevap olarak kabul edilirdi.

Rüyalar

Aslında insanın ruh durumu ve bilinçaltı ile ilişkili olan rüyalar, tanrıların gönderdiği işaretler olarak düşünülmesi nedeniyle din konusu dahilinde değerlendirilebilir. Özellikle yukarıda bahsettiğimiz fal ve kehanet konusuyla ve majik ritüellerle yakından ilişkilidir ve yazımızda rüyalar yalnızca bu çerçevede ele alınacaktır. Hititçede tešha- ve zašhai- kelimeleri “rüya” anlamına gelmektedir.

Rüya kavramı Hititler için tanrılarla iletişim kurma aracı olarak kullanılması dolayısıyla önemli bir yere sahipti. Tanrılar istek ve kızgınlıklarını rüyalar yoluyla insanlara bildirmekteydi. Bunun yanında tapınakta rahiplerin istihareye yattığı da bilinmektedir.

Majik ritüellerle ilişkisine bakacak olursak, konuya dair birkaç örnek vermek yerinde olacaktır. Kralın ölümünün rüya yoluyla ya da başka işaretlerle bildirilmesi üzerine kralın ölümden kurtulması için bir vekil (yerine geçme) ritüeli gerçekleştirilirdi.

Yukarıda da bahsi geçen II. Muršili’nin konuşma bozukluğuna karşı yapılan ritüeli içeren metinde, Muršili hastalığının nasıl vuku bulduğunu anlatırken, öncelikle Kunnu’nun harabelerinde bulunduğu sırada çıkan bir fırtına sonucu korkarak geçici bir konuşma bozukluğu yaşadığından, yıllar geçtikten sonra ise “rüyada tanrının elinin” dokunmasının ardından, konuşma yetisini neredeyse tamamen kaybettiğinden bahsetmektedir. Burada konuşma yetisinin kaybı, tanrı tarafından rüya yoluyla verilen bir hastalık olarak görülmektedir.

Hititlerde kötü rüya (idalu tešha-) kavramı bulunmaktadır ve bu kavramla majik ritüellerde olumsuz bir fenomen olarak sıklıkla karşılaşılır. Hitit inancına göre kötü rüyalar yani kabuslar, kara büyü sonucunda ortaya çıkmaktadır. Kara büyüye karşı icra edilen Šalašu Ritüeli ve Alli Ritüeli gibi ritüellerde, ritüel sahibinden uzaklaştırılması gereken olumsuzluklar arasında “kötü rüya” yer alır.

Rüya-ritüel ilişkisine son örneğimiz Walkui Ritüeli’dir ve oldukça ilgi çekicidir. Hurri-Kizzuwatna kökenli olduğu düşünülen bu ritüelde, bir kişinin, rüyasında urura- bitkisi ya da domuz eti yemesi durumunda Gece Tanrıçası’nın rahibi Walkui tarafından bir ritüel icra edilmekteydi. Söz konusu pasaj urura- bitkisi ya da domuz eti yemeyi rüyada dahi görmenin arınma ritüeli yapılması gerektirdiğini ortaya koymaktadır. Fakat burada, Hitit Dönemi Anadolu’sunun tümünde domuz eti yemenin yasak olmadığını belirtmek gerekir.

MÖ 2. binyılda büyük bir güç olarak Anadolu ve Kuzey Suriye bölgesini büyük oranda hakimiyeti altına alan Hitit İmparatorluğu, yayılma politikasına paralel olarak pek çok din ve kültür öğesini bünyesinde toplamıştır. Buna bağlı olarak icra ettiği çok sayıda dini pratiği çivi yazılı tabletler üzerinde kayda geçirip kültürel miras olarak insanlığa sunmuştur.

 

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER