35. Sayı - Kültepe

Anadolu'nun Belleği 

nadolu’nun en eski yazılı kayıtları olma özelliğine de sahip bu malzeme, arkeoloji çevrelerince ilk defa 1881 yılında tanınmıştır. Bulundukları yerin eski isminin bilinmemesi sebebiyle, bölgeye klasik dönemde verilen isim dikkate alınarak, o dönemde Kapadokya Tabletleri olarak adlandırılan belgeler, günümüzde daha çok Kültepe/Kaniş Tabletleri olarak bilinmektedir. 

Yazılı kaynaklar MÖ 3. binyılın son çeyreğinden itibaren Akadlı tüccarların Anadolu’ya ticaret için geldiklerini gösterir.Muhtemelen çok düzenli olmayan bu faaliyetler, MÖ 2. binyılın başlarında Asur Devletinin desteği ve Asurlu tüccarların girişimciliğiyle sistematik bir hal alır.

MÖ 1974 ile 1719 yıllarını arası kapsayan ve Eski Asur Ticaret Kolonileri olarak da adlandırılan dönem boyunca hemen hemen düzenli bir şekilde devam eder. Yaklaşık 255 yıl süren bu ticarî ilişkilerin Anadolu’daki en eski tanıkları başta Kayseri yakınlarındaki Kültepe olmak üzere, Boğazköy, Alişar, Kaman- Kalehöyük, Kayalıpınar ve Acemhöyük’te ele geçen Eski Asurca yazılmış zarf, tablet, bulla ve etiketlerden oluşan çivi yazılı belge koleksiyonudur.

Anadolu’nun en eski yazılı kayıtları olma özelliğine de sahip bu malzeme, arkeoloji çevrelerince ilk defa 1881 yılında tanınmıştır. Bulundukları yerin eski isminin bilinmemesi sebebiyle, bölgeye klasik dönemde verilen isim dikkate alınarak, o dönemde Kapadokya Tabletleri olarak adlandırılan belgeler, günümüzde daha çok Kültepe/Kaniş Tabletleri olarak bilinmektedir.

1881 yılından bugüne kadar geçen 132 yıl zarfında Kültepe metinleri üzerinde yerli ve yabancı pek çok bilim insanı çalışmış, bunun neticesinde de günümüzden yaklaşık 4000 yıl önceki Anadolu ve Asur’u pek çok yönden tanımamız mümkün olmuştur.

Bu koleksiyonun büyük çoğunluğu Asurlu tüccarların borç senetleri, kervan ve alacak-verecek kayıtları, iş sözleşmeleri, iş mektupları ile ticarî anlaşmazlıklarla ilgili mahkeme kayıtları gibi ticarî konularla ilgilidir. Anadolu halkına ait şu ana kadar ele geçen belge sayısı oldukça az olup, olanların önemli kısmı da ticarî aktiviteleri ile ilgilidir. Eski Asur Ticaret Kolonileri Dönemine âit Anadolulu ve özellikle Asurlu tüccarların iktisadî faaliyetleri hakkında önemli bilgilere sahibiz. Yazılı kaynak sayısı fazlaymış gibi görünse de diğer hususlarla ilgili bilgimiz pek azdır.

Sagalassos

En son on yıl önce gitmiştim Sagalassos’a. O zamanlar yüksek lisans öğrencisiydim. Ne kadar çok kazı görürsem o kadar çok kazı yöntemi ve organizasyonu göreceğimi düşünerek birçok kazıya katılmıştım. Benim için son durak Sagalassos olmuştu. Sagalassos Kazı Evi’nin olduğu Ağlasun’a ayağınızı atar atmaz, nasıl bir organizasyonun içinde olduğunuzu bir anda fark eder, “hiçbir şeyin şansa bırakılmadığını” da keşfetmiş olursunuz.

Bende ilk öyle hissetmiştim. Sadece arkeologlar için değil, kazıda çalışan işçiler için de aynı koşullar geçerlidir. O çok bilindik “tamam, yaparız, hallederiz, olur, bakarız” gibi cümleler kurulmaz Sagalassos’ta. Her şeyin bir zamanı vardır ve siz kendinize göre değil, işleyen bu zamana göre hareket edersiniz.

On yıl sonra tekrar gittiğimde hiçbir şeyin değişmediğini, sadece teknolojik gelişmelere uygun olarak yenilendiğini gördüm Sagalassos’un. Bu yıl Türkiye’deki 45. yılını kutlayan ve 23 yıldır aralıksız olarak Sagalassos’ta çalışan Mark Bey’in, hala büyük bir azim ve keyifle, tüm araziyi her gün en az iki defa geziyor olması beni hiç şaşırtmadı.

Sagalassos’a bu gidişimizin nedeni, Aktüel Arkeoloji’nin ARKEOLOJİNİN İZİNDE ismiyle hazırladığı 12 bölümlük bir belgesel projesi için yola çıkan Belgesel Ekibinin ilk durağı olmasıydı. Sagalassos belgeseli hem çok iyi bir başlangıç hem de zor bir çalışma olacaktı. Çekimler öncesinde biz nasıl bir çalışma yöntemi ortaya koyacağız derken Mark Bey her zaman ki gibi plan, disiplin ve organizasyon yeteneği ile bizi aylar öncesinden yönlendirme yapmıştı bile. Sagalassos’ta kaldığımız dört günün ardından herkes çok yorulmuştu ama Sagalassos’u daha önceden bilmeyenler bir arkeolojik kazı değil de yüzlerce insanı bir saat gibi düzenleyen organizasyonu gördüklerinde şaşkınlık içinde kalmışlardı.

Mark Bey’den elbette daha fazla bahsetmek gerekir. Bunu yüzlerce kez hak eden bir insan ve bilim insanı... Bazı insanlar vardır. Varlıkları ya da bir dokunmalarıyla çevrelerindeki her şeyi geliştirir, değiştirirler. Bu, tam olarak Mark Bey’in tanımlar... Sadece kazı yapan bir arkeolog değil aynı zamanda arkeolojiyi bir bilim olarak bağladığı onlarca farlı disiplinde geliştirebilen birisi. Kendi deyişi ile “Sagalassos benim için hem bir eş hem de bir çocuk” ifadesi geride 23 yıllık bir çalışma ve antik kent ortaya çıkarmış. Ve elbette sadece kazı değil, Ağlasun ve Sagalassos arkeolojik alanı etrafında kurulmak istenen onlarca maden ve mermer ocağına karşı mücadele ederek de hem Ağlasunluların hem de Fahri Hemşehrisi olduğu Burdur’un gönlünde taht kurmuş çoktan.

Yolunuz Antalya’ya, Isparta’ya, Denizli’ye düşerse mutlaka Burdur / Ağlasun ve Sagalassos’u ziyaret edin. İnanılmaz bir deneyim olacak sizin için.

Ve elbette Sagalassos Belgeselini kaçırmayın. Son olarak Mark Bey Sagalassos için ne ise Nevzat Hoca da Myra - Andriake için odur. Ve elbette BOSTANLAR aklımızda!

EN ÇOK OKUNANLAR

Macaristan’da Zırhı, Silahları ve Atı İle Gömülmüş Avar Savaşçısı Bulundu

Déri Müzesi'nden arkeologlar, Macaristan'ın kuzeydoğusunda, Ebes yakınlarındaki bir Erken Avar mezarında eksiksiz bir lamel zırh seti ortaya çıkardılar. Bu eser 7. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir ve şimdiye kadar büyük ölçüde sağlam ve orijinal konumunda keşfedilen ikinci Panoniyen Avar lamel zırhıdır. İlki 2017 yılında Ebes'in sadece 16 kilometre güneyindeki Derecske'de bulunmuştu.

SON İÇERİKLER