37. Sayı -İstanbul

Efsaneden Gerçeğe

BYZANTION - CONSTANTINOPOLIS  - KALKHEDON

Ayasofya
Tapınaktan Kiliseye
Camiden Müzeye evrensel bir miras

Dinlerin, dillerin ve iktidarların ortak mirası olması, bir müze olmayı da çoktan hak ettiriyor Ayasofya’ya... Bir zamanlar dinlerin en yüce tanrısı Zeus ya da kentin koruyucu tanrısı Apollon için yapılmış bir tapınak alanıydım. İnsanlar korunmak, konuşmak ve dua etmek için girerlerdi boğaza bakan tapınağıma. Sonra çıkageldi Roma, büyük ordular arkasında... İlk önce yıktılar yerle bir ettiler kentimi ve sonra acıdı Caracalla’nın filozof babası, Antoninus. Yeniden imar ettiler beni, kentimin surlarını ve yanıma bir hipodrom eklediler. Sonra Romalı yeni sahiplerim düştü birbirlerinin peşine. Constantinus doğuya hakim oldu ilk. Byzantion küçük bir kentken Constantinus başkent yaptı onu. Adını da Constantin’in kenti, Constantinapolis koydu. Annesi Helena çok severdi yeni dini, Hıristiyan oldu zamanla. Kentin yeni kurucusu, yeni dünyanın sahibi Constantinus, artık izin vermişti yeni dine inananlara ve böylece eskiden Zeus ile Apollon’a tapınmak için gelenler, değiştirmek istediler beni. Şimdi adım bilgelik tapınağı, Hagia Sophia, yani sizin bildiğiniz ismi ile Ayasofya. Yeni dinim Hıristiyanlıktı, ama zamanla onlar da düştü birbirine. Acısını da benden çıkardılar: İlk önce yıktılar sonra ateşe verdiler. İç savaş çıktı kentimde. Maviler ile Yeşiller iktidar için savaştılar. Tekrar ateşe verdiler kutsal bilgeliği. Sonra büyük matematikçiler ve filozoflar çağırdılar, yeniden inşa etmek için beni. Antik çağın en ihtişamlı yapısı oldum böylece. Yüzyıllar boyunca ayakta kaldım, hazinelerim doldu taştı. Perdelerim bile gümüştendi. Dünyanın dört bir yanından beni görmeye geliyorlardı. Vikingler bile gelmiş isimlerini kazımışlardı mermerlerime. Müslümanlar beni görmek için Arap diyarlarından geliyor, ihtişamım karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Beni almak için planlar kuruyorlardı. Bir Avarlar kapıma dayanıyor, bir Bulgarlar, bir Araplar... biri gidiyor biri geliyordu. Kentimin surları kalın ve dayanıklıydı, kimse yıkamıyordu kentimi. Büyük bir ihanet zamanı kapımızı çaldı Haçlılar. Yağma ettiler kentimi. Soydular, perdelerimi bile söktüler yerinden. Eşyalarımı taşımak için eşek arabaları soktular mermer döşemelerime. Sonra Haçlıların lideri, açgözlü Venediklilerin kör kralı aniden öldü. İkinci katıma gömdüler. Üzerime ismini kazıdılar: Geoffrey Villehardouin. Sonra aniden çıkageldi Türkler. Sultan Mehmet yıktı kentimin geçilmez surlarını. İsmi Fatih oldu, fethettiği için kentimi. İsimler veren bir kentin iktidar sembolüyüm ben. Fatih önce bir minare ekletti bana ilk Cuma namazını kılmak için kutsalımda. Sonra adımı değiştirdiler ve Fetih Camisi oldum. Sultan Mehmet büyük bir bilgeydi, sökmedi duvarlarımdaki önceki dinin sembollerini, kaplattı ince bir tabaka ile üzerlerini. Astı dört bir yanıma Arapça yazılarla kendi dininin kutsallarını. Zaman geçti kentimin ismi değişti, İstanbul dediler ona. Ben binlerce yılda o kadar çok şey gördüm ki yeni kurtarıcı ve büyük bilge Mustafa Kemal Atatürk beni dinler, diller ve iktidarlar üstü bir konuma getirdi, müze yaptı. Şimdi kim beni yeniden dönüştürmek ister eski halime. Ben Ayasofya’yım.

EN ÇOK OKUNANLAR

Macaristan’da Zırhı, Silahları ve Atı İle Gömülmüş Avar Savaşçısı Bulundu

Déri Müzesi'nden arkeologlar, Macaristan'ın kuzeydoğusunda, Ebes yakınlarındaki bir Erken Avar mezarında eksiksiz bir lamel zırh seti ortaya çıkardılar. Bu eser 7. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir ve şimdiye kadar büyük ölçüde sağlam ve orijinal konumunda keşfedilen ikinci Panoniyen Avar lamel zırhıdır. İlki 2017 yılında Ebes'in sadece 16 kilometre güneyindeki Derecske'de bulunmuştu.

SON İÇERİKLER