Sultan II. Bayezid Külliyesi (1484-1488)

Uzun yıllar boyunca hastalara şifa dağıtan bu şifahane, 1850’li yıllardan sonra, sadece ruh hastalarının tecrit edildiği bakımsız bir kurum haline gelmiştir. Bina bir yandan bakımsızlıktan, diğer yandan yatağı dolan Tunca Nehri’nin taşkınları sonucu büyük zararlar görmüştür. 1910 yılında Alman mimar Cornalius tarafından bir onarım daha gerçekleştirilmiştir.

Bekçi odası (Bu odada, dönemine uygun şekilde medresenin bekçisi ve bekçi odası canlandırılmıştır.)

Edirne, 1361 yılında Osmanlı Devleti’nin payitahtı olmasıyla beraber büyük bir kültürel atılım içerisine girmiştir. Kentin bu devirdeki yapılanması, aynı zamanda Osmanlı’nın imparatorluk evresine geçişinin de altyapısını oluşturacak şekildedir. Sultan II. Bayezid Külliyesi de kentin diğer yapılarıyla beraber bu dönüşümün önemli simgelerinden birini oluşturmaktadır. Osmanlı'nın sosyal ve kültürel çekirdeğinin oluşturulmasında külliye ve vakfiye sisteminin önemli örneklerinden biri olmuştur. Bursa’nın oğlu, İstanbul’un babası, şehirlerin sultanı sultanların şehri, serhattaki payitaht Edirne’de inşaa edilen külliyenin yapımı Hoca Sadettin Efendi’nin Tâcü't-Tevârih’teki anlatımıyla şu şekilde gelişmiştir: “Sultan II. Bayezid Han, II. Sefer-i Hümayun’a 1 Mart 1484 tarihinde İstanbul’dan çıkarak Edirne’ye geldi. Edirne kentini şereflendiren padişah, halka geniş lütuf ve bağışlarda bulundu. Şehrin ileri gelenlerinden ve halktan gelen talep üzerine, hak ve adaletin hâkimi olan padişah, kente bir şifahane yaptırmayı amaç edinmişti. Bu nedenledir ki yapı malzemesinin hazırlanması talimatını verdi. Tunca kenarında yapı için derin hendekler kazıldı ve yapının malzemeleri buraya toplandı. Tüm hazırlıklar bitince 25 Mayıs 1484 tarihinde yüce padişah uğurlu elleriyle bu hayır kurumlarının temelini attı ve sayısız kurbanlar kestirerek yoksulların gönlünü aldı.”

Dört yıl gibi bir sürede yapımı tamamlanan külliye, üç ana bahçe ve çevresindeki yapılardan oluşur. Bunlar, medresetü'l-etıbba (tıp medresesi), darüşşifa (hastane), imaret (hayır kurumu), cami, tabhane (misafirhane), hamam, değirmen, köprü, muvakkithane (namaz vakitlerinin belirlendiği yapı), mehterhane (askeri mızıka kuruluşu) ve sübyan mektebinden (mahalle mektebi) oluşan yapılar topluluğudur.

Tıp Medresesi (medresetü-l etıbba) genel görünüm

DARÜŞŞİFA (Hastane)

Müze, Sultan II. Bayezid Külliyesi içindeki darüşşifa ve tıp medresesi bölümlerinde yer alır. Külliye ise Fatih Sultan Mehmet'in oğlu ve 8. Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Sultan II. Bayezid'in İkinci Sefer-i Hümayun’a (Boğdan Seferi) çıkmadan önce 23 Mayıs 1484 yılında temelini attığı yapılar topluluğu, 4 yıl kadar kısa bir süre içinde bitirilerek hizmete açılmıştır. Sefer dönüşü Kili ve Akkerman fetihlerinden elde edilen ganimetler, bu külliyenin imarı ve geliştirilmesi için kullanılmıştır. Külliyenin Mimar Hayrettin tarafından yapıldığına dair yaygın bir görüş vardır. Bazı kaynaklar ise mimar olarak Mimar Yakup Şah Bin Sultan Şah ismini belirtmektedir.

Yüzyıllar boyunca bu külliyede tıp öğrencileri yetiştirilmiş, şifahanesinde hastalara şifa dağıtılmış ve imarethanesinde fakir fukara doyurulmuştur. Mumhanesinde mumlar dökülmüş ve tabhanelerinde ise misafirler ağırlanmıştır. Külliyenin içinde yer alan cami, Osmanlı mimarisinin klasik dönem mimarlığına giden yolda bazı uygulamaları ile öncü olmuş ve İslam aleminin en saf ve yalın anlatımlı camilerinden biri olarak kabul görmüştür. Darüşşifa kısmı ise dönemin en önemli sağlık merkezlerinden biridir. Kuruluşunda her türlü hastaya hizmet vermiştir. Kuruluş vakfiyesinde hastanenin personel kadrosunda iki cerrah ve iki göz doktorundan söz edilmektedir. Daha sonraki yıllarda şifahane, akıl ve ruh hastalarına yönelik hizmet vermeye başlamış ve hastalar, dönemin tıbbi bilgi ve ilaçlarının yanı sıra su sesi, musiki, güzel kokular ve çeşitli meşguliyetlerle tedavi edilmişlerdir.

Uzun yıllar boyunca hastalara şifa dağıtan bu şifahane, 1850’li yıllardan sonra, sadece ruh hastalarının tecrit edildiği bakımsız bir kurum haline gelmiştir. Bina bir yandan bakımsızlıktan, diğer yandan yatağı dolan Tunca Nehri’nin taşkınları sonucu büyük zararlar görmüştür. 1910 yılında Alman mimar Cornalius tarafından bir onarım daha gerçekleştirilmiştir. Hastanenin 1916’ya kadar açık olduğu bilinmektedir. Külliyenin, camii hariç diğer bölümleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında Trakya Üniversitesine devredilmiştir. Bir süre Trakya Üniversitesi Edirne Meslek Yüksekokulu'nun Restorasyon ve Duvar Süsleme Bölümleri burada eğitim öğretimini sürdürmüş ve aynı zamanda restorasyon çalışmaları da yürütülmüştür. Darüşşifanın, Trakya Üniversitesi bünyesinde Sağlık Müzesine dönüştürülmesi çalışmalarına ise 1993 yılında başlanmış ve 23 Nisan 1997 tarihinde müzenin açılışı gerçekleşmiştir. Darüşşifanın yataklı tedavi bölümü 2000 yılında aslına uygun bir biçimde mankenlerle düzenlenerek dönemin sağlık sisteminin canlandırılması amaçlanmıştır. Müzenin darüşşifadan sonra ikinci bölümü olan Tıp Medresesi (Medresetü'l-Etıbba) 23 Nisan 2008 tarihinde hizmete girmiştir. Bu bölümde ziyaretçiler 15. yüzyılın tıp eğitimine doğru bir zaman yolculuğuna çıkarılmaktadır.

Uygulamalı eğitim odası (Burada Hidrosefali (başın su toplaması) hastası bir çocuğun, dönemin minyatürleri ve tıp el yazmalarına dayanılarak tedavi edilmesi canlandırılmıştır

MUSİKİYLE HASTA TEDAVİSİ

Musikiyle hasta tedavisi bu hastanenin özellikleri arasındadır. 10 kişiden oluşan musiki topluluğunun, akustiği oldukça hassas olan bu mekanda, haftada 3 gün verdiği musiki konserleri yankılanmadan binanın her tarafından rahatlıkla dinlenebilirdi. Tedavide musikinin yanı sıra su sesi ve güzel kokulardan da yararlanılmaktaydı. Şadırvandan fışkıran suların çıkardığı ses, tedavinin önemli bir kısmını oluşturup, hastayı huzura kavuşturmaktaydı. Bu şifahanede tedavi ücretsizdi ve haftada 2 gün şehirdeki hastalara ücretsiz ilaç dağıtılırdı.

MUSİKİ MAKAMLARI

Osmanlı Şair Hekimlerinden Şuuri Hasan Efendi’nin (Ölüm:1639) “Tadil-ül Emzice” adlı eserinde musikinin hastalıklarla olan ilişkisi şu şekilde tanımlanmıştır.

Rast Makamı: Havale ve felç illetine devadır.

Irak Makamı: Har mizaçlılara, sersam ve hafakana faydalıdır.

İsfahan Makamı: Zihni açar, zekayı arttırır, anıları tazeler.

Zirefgent Makamı: Sırt ve eklem ağrılarının ve kuluncun tedavisine faydalıdır.

Rehavi Makamı: Baş ağrısına devadır.

Büzürk Makamı: Ateşli hastalıklara iyi gelir, zihni temizler, vesvese ve korkuyu uzaklaştırır.

Neva Makamı: Irk’un nisa’ya iyi gelir (kadın hastalıkları)

Zengule Makamı: Kalp hastalıklarının devasıdır.

Hicaz Makamı: İdrar zorluğuna iyi gelir, cinsel yönden uyarıcı etkisi vardır.

Buselik Makamı: Kulunç ve bel ağrılarının ilacıdır.

Uşşak Makamı: Kalp, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarının ilacıdır.

Darüşşifa kısmı 1. avlu genel görünüm

EVLİYA ÇELEBİ DARÜŞŞİFA'DA

1652 yılında Edirne’yi ziyaret eden Evliya Çelebi, külliyeden, “Orada bir darüşşifa vardır ki dil ile tarif edilmez ve kalemler ile yazılmaz” diye bahseder. Ünlü seyyah, ayrıca külliye için şu ilginç tanımlamaları kullanmıştır: “Böyle dikkat ve özenle yapılmış şifa yurdunun anlatılan odalarında, çeşitli hastalıklara tutulmuş zengin ve fakir, ihtiyar ve genç doludur”... “Bazı odalarda ilkbaharda delilik mevsiminde Edirne’nin aşk denizi derinliğine düşmüş sevdalı aşıklar çoğalıp, hekimin emriyle bu tımarhaneye getirilerek altın ve gümüş yaldızlı zincirlerle kerevetlerine takılıp, her biri aslan yatağında yatar gibi kükreyip yatarlar. Kimisi havuz ve şadırvanlara bakıp kalender hülyası kabilinden sözler eder, nicesi dahi o kemerli kubbenin etrafında olan gülistan ve bağ ve bostan içindeki binlerce kuşların cıvıltılarını dinleyip, delilerin perdesiz ve ölçüsüz sesleriyle feryada başlarlar.”

Evliya Çelebi, hastanenin musiki ile tedavi konusunu da şu şekilde anlatır;

Merhum ve Mağfur Bayezid Veli Hazretleri Vakfiyesinde, hastalara deva, dertlere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve defi seva olmak üzere 10 adet hanende ve sazende gulan tayin etmiş ki, üçü hanende, biri neyzen, biri kemancı, biri musikarcı, biri santurcu, biri udcu olup haftada 3 kez gelerek hastalara ve delilere musiki faslı ederler. Allahın emriyle, nicesi saz sesinden hoşlanır ve rahat ederler. Doğrusu musiki ilminden neva, rast, dügah, segah, çargah, suzinak makamları onlara mahsustur. Ama zengule makamı ile buselik makamında rast karar kılsa insana hayat verir. Bütün saz ve makamlarda ruha gıda vardır.”

Müzenin Başarıları

Trakya Üniversitesi Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, ilk uluslararası başarısını 2004 yılında Avrupa Konseyi tarafından verilen Avrupa Müze Ödülü ile kazanmıştır.

2005 yılında Hırvatistan’ın Dubrovnik kentinde düzenlenen "Kültürel Mirastaki En İyiler" etkinliğine katılmış, tanıtımı en iyi ikinci sunum olarak seçilmiş ve "Mükemmellik Kulübü"ne kabul edilmiştir.

2006 yılında Güneydoğu Avrupa Gazeteciler Derneği tarafından verilen "Yılın Başarı Ödülü"nü almıştır.

2007 yılında Almanya’nın Köln kentinde Avrupa Kültürel Miras Birliği tarafından düzenlenen Ödüllü Müzeler Buluşması’nda "Kültürel Mirastaki En İyiler ve Mükemmellik Kulübü En İyi Sunum Ödülü"nü kazanmıştır.

Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, “Müze, Galeri, Kütüphane ve Arşivlerin Hayat Boyu Öğrenmeye Katkısı” adlı Avrupa Birliği projesine katılmıştır. Leonardo da Vinci Hayat Boyu Öğrenme Programı kapsamında uygulanan bu proje 1 Eylül 2011’de başlamıştır. İki yıllık bu proje, yedi ülkeden sekiz partner ile tamamlanmıştır.                                                                                             

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER