British Museum'da Karia

C.Thomas NEWTON

1856’da Bodrum Kalesi ziyareti sırasında olasılıkla paros ya da pentelikon mermerinden yapıldığını düşündüğü ve Maussolleion’a ait olduğundan kuşku duymadığı heykellerini görmüş ve harekete geçmiştir. Aslan heykellerinin kale duvarından sökülmesi için bütçe ve teçhizat talebinde bulunan Newton’un talebi karşılanmış ve “H.M.S. Gorgon” adlı savaş gemisi ile heykeller taşınmıştır.

Bodrum Maussolleionu Amazonomakhia (Amazon Savaşları) frizinden bir parça, British Museum.

Eskinin bilimi olarak tanımlanan arkeoloji, doğuşundan bugüne insanın antropolojik olarak tanımlandığı zaman diliminden başlayarak onun yaşama geleneği inanç, sanat gibi kültürel anlamda geride bıraktığı özel tekniklerle araştıran bir bilim dalıdır, geçmişin karanlığına tutulan bir ışıktır diyebiliriz. Arkeoloji bir yandan 18. yüzyılda Winkelmann (1717-1768) ile birlikte bilim dalı olarak ortaya çıkarken diğer taraftan aynı yüzyılda başta Anadolu, Mısır ve Mezopotamya olmak üzere eski ve yeni dünya ülkelerinde kendini doğunun büyüleyici mistizmine kaptırarak eski eserlere sahip olma hırsı ile maceraya sürüklenen burjuva sınıfının metası olmuştur.

Winkelmann, Vezüv Yanardağı’nın külleri altına gömülmüş Pompeii ve Herculanium kazılarında bulunan eserleri bilimsel yöntemlerle belgeleme, değerlendirme yolu ile modern arkeolojinin de temelini atmıştır. Arkeoloji bilimi daha emekleme sürecinde siyasi, sosyal, felsefi, iktisadi ve daha pek çok yan dalını da beraberinde geliştirmiştir. Arkeolojik çalışmalar ve bu yolla elde edilen malzemeler, 18. ve 19. yüzyılda Yakın Doğu, Mezopotamya ve Mısır yüksek kültürlerinin dünyaya tanıtılmasına öncülük ederken bir yandan da ütopik düşünceler, misyonerlik, bölücülük gibi politik ideolojilere hizmet aracı olarak kullanılmıştır.

Luigi Mayer tarafından yapılan resimde Bodrum Kalesi’nin içi görülüyor. R. Ainslie, Views in the Ottoman Empire, chiefly in caramania, London, 1808

Kazılar arkeolojinin teknik bir aracı olsa da, eski eser kaçakçılığı ve eser talanına da hizmet etmiş, geçmişten bugüne arkeolojinin uzun soluklu sürecinde gündemdeki yerini hep korumuştur. Öyle ki dünden bugünde kesintisiz devem eden eski eser talan ve yağmasının asırlar önceye Osmanlı zamanına dek uzanan talihsiz bir geçmişi vardır. Bir avuç Osmanlı aydını zamanın eski eser talan ve yağmasına karşı ilk Türk Müzesini 1846 yılında o vakit Harbiye ambarı olarak kullanılan Hagia Eirene Kilisesin’de bir askeri müze olarak açmıştı.

1874’te Asar’ı Atika Nizamnamesi’nin yürürlüğe girmesi Osmanlı topraklarında kazı yapan yabancılara buldukları eserleri yurt dışına çıkarma hakkı da veriyordu. Bu hakla alınan izinler ile Karia; Likya ve daha pek çok bölgede yapılan kazılar sayesinde gün yüzüne çıkarılan pek çok önemli anıt ve bu anıtlara ait plastik eserler ve diğer kazı buluntuları Osmanlı toprakları dışına çıkarılmıştır. Bugün İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinin çeşitli kentlerindeki önemli müzeleri dolduran en gözde eserlerin önemli bir kısmının bu yolla Anadolu’dan taşındığını söyleyebiliriz.

Büyük bir aydın olan Osman Hamdi Bey, 1874 tarihli Âsâr-ı Atika Nizamnâmesi’ndeki eksikleri tespit etmiş ve 1884 yılında yeni düzenlemelerle özellikle kaçakçılığın önlenmesi için tekrar yürürlüğe sokmuştu. Yeni nizamnamede en büyük değişiklik III. maddede kazılardan çıkan eserlerin devlete ait olduğunun belirtilmesi olmuş ve VII. madde ile de eski eserlerin yurtdışına çıkarılması yasaklanmıştır. Türk müzeciliği ve arkeolojisinde Osman Hamdi Bey’in atılımları ile önemli bir dönem de başlamış ve “korumacılık” kavramı gelmiştir. Bu bağlamda yerleştirdiği arkeoloji algısında geçmişe ait izleri dünya ortak kültür mirası olarak görmüş ve bilimsel çalışmalara öncülük etmiştir. Türk müzeciliğinin kuruluşundaki en önemli isim olan Osman Hamdi Bey bir taraftan Asar-ı Atika Nizamnamesindeki yanlış maddeleri değiştirirken öte yandan Osmanlı topraklarında yaptığı kazılarla yeni bir dönemi de başlatmıştı. Osman Hamdi Beyi izleyen Halil Edhem Bey ve Theodor Makridi Bey ilk bilimsel kazıları da başlatmıştı.

Türk arkeolojisinin modern Türkiye ve insanının doğru kültür politikaları içinde biçimlenmesi Büyük Atatürk ve onun aydınlık dünya görüşü ile somutlaşmıştır. Anadolu toprakları üzerindeki kültürel varlıkların dönemi ve adı ne olursa olsun bu topraklar üzerinde yaşayanlar tarafından sahiplenilmesi gereken ve yurt sevgisini artıran değerler olduğu O’nun evrensel görüşünün bir yansımasıydı. Öyle ki batı kültürlerinin kaynağı olan Anadolu uygarlıkları ve onları oluşturan tüm değerleri araştıran kurumlar onun tarafından kurulmuş ve ilk bilimsel Türk kazıları onun desteği ile başlatılmıştır. Modern Türkiye’nin kuruluşuna dek geçen süre Osmanlı zamanında alınan izinler ve yasa dışı yollarla Anadolu topraklarından batıya çok sayıda eserin çıkarıldığı yıllar olmuştur. Bu yazgı Anadolu’nun doğusundan batısına tüm bölgeleri için olduğu kadar Karia bölgesi için de söz konusu idi.

The Illustrated London News gazetesinde yer alan haberde British Museum’a getirilen Knidos Aslanı ve Halikarnassos Mausolleion heykellerine yer verilmiş.

Farklı uygarlıklara kaynaklık eden eşsiz coğrafyası ile Karia Bölgesi, Taş Çağından günümüze kültürler zincirini kesintisiz besleyen dünyanın ender bölgeleri arasındadır. Anadolu’nun güneybatı köşesinde konumlanan Karia Bölgesi, doğu ve batı uygarlıklarının buluştuğu noktada komşu kültürlerin kaynaşmasında bir köprü olmuştur. Karia’da geçmişin farklı kültürleri yöreye özgü doğal değerler içinde kök salmış ve gelişmiştir. Bunda yöre insanının doğayı ve onun sunduğu tüm olanakları en iyi şekilde kullanmasının önemli bir payı vardı. Dünden bugüne geçmişin ayak izleri, bir
kısmı dünyanın eşsiz harikası olarak tescillenmiş olan anıtlar ve bu onlara ait eserler Avrupalı araştırmacılar için de ilgi alanı olmuş ve bir çok meraklının bölgede çalışma gerçekleştirmesine vesile olmuştur. Bu yolla başlayan çalışmalar sonucun da ne yazık ki bu eserlerin önemli bir kısmı şu
ya da bu şekilde ait oldukları yerden koparılarak yurt dışına çıkarılmışlardır. Burada tarafımızdan kaleme alınan yazımız Anadolu, Ege ve Akdeniz kültürlerinin buluştuğu Karia tarihi coğrafyasında Osmanlı Dönemi’nde bölgede gerçekleştirilen yabancı kazılar ile yurtdışına kaçırılan eserlerin kısa bir değerlendirmesi niteliğindedir.

Osman Hamdi Bey’in, ülkede yapılan arkeolojik çalışmaları sistemli bir şekilde kontrol eden mekanizmaları oluşturmasının temel ve en büyük sebeplerinden biri de kültürel mirasın korunmasına yönelikti. Bunun önemli örnekleri Karia Bölgesi’nde de yaşanmıştır. 1497 yılında Halikarnassos kenti ve bu kenti kuran satrap Maussollos’a ait anıt mezar olan dünyanın yedi harikasından biri Maussolleion’un lokalizasyonunu 15. yüzyılın sonlarına rastlar. Dünyanın yedi harikasından biri olan dev anıta ait yıkıntılar büyük ölçüde bir zamanlar Maussollos’un sarayının yer aldığı Zephyrion tepesi üzerine inşa edilen St. Peter Kalesi’nin inşasına kadar aynı yerde duruyordu. Bu Ortaçağ kalesinin inşası sırasında taş ocağı olarak kullanılan Maussolleion’a ait blokların ve plastik eserlerin ilk ve en büyük tahribine neden olmuş ve eşsiz anıta ait bazı bloklar St. Peter Kalesi’ne taşınmıştır. Anıta ait blok ve plastik eserler 1505-1507 yılları arasında da kalenin hem içinde hem dışında Amazon frizleri de dahil olmak üzere yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. 1844 yılında İstanbul Britanya Büyükelçisi Lord Stratford de Redcliffe tarafından görevlendirilen elçilik çalışanı Charles Alison Bodrum Kalesi’nin yapımında kullanılmış olan arkeolojik eserleri tespit etmiş ve o zaman büyükelçiye sunmuştur. Ardından başlatılan çalışmalar ile kaledeki kabartmaların yerlerinden alınarak “H.M.S. Siren” adlı gemiyle Londra British Museum’a taşınmıştır.

Diplomatik ilişkilerini de kullanarak tüm olanakları seferber eden Canning, 1846’da istediğine ulaşır. Bu sırada Londra British Museum’da çalışan Charles Thomas Newton eserlerin devamının olup olmadığını anlamak ve Batı Anadolu’da araştırma yapmak üzere Britanya hükümetinin de desteğini alarak üç yıl süren keşif gezisini başlatmıştır. Karia Bölgesi’nde yaptığı yolculuklarda Bodrum, Bargylia, Mylasa, Keramos, Labraunda, Stratonikeia, Lagina, Marmaris, Knidos gibi yerleşimleri ziyaret etmiş, araştırma, belgeleme ve hatta kazı çalışmaları da gerçekleştirmiştir. British Museum Antik Çağ Eserleri bölümünde asistan olarak çalışan ve Klasik Arkeoloji eğitimi alan Newton’un en önemli keşfi Halikarnassos Maussolleion kalıntılarına ulaşmış olmasıdır. Çalışmalarını “A History of Discoveries at Halicarnassus, Cnidus and Branchidae (1863)” ve “Travels and Discoveries in the Levant (1865)” isimli kitaplarda yayınlamıştır. 1856’da Bodrum Kalesi ziyareti sırasında olasılıkla paros ya da pentelikon mermerinden yapıldığını düşündüğü ve Maussolleion’a ait olduğundan kuşku duymadığı heykellerini görmüş ve harekete geçmiştir. Aslan heykellerinin kale duvarından sökülmesi için bütçe ve teçhizat talebinde bulunan Newton’un talebi karşılanmış ve “H.M.S. Gorgon” adlı savaş gemisi ile heykeller taşınmıştır. Newton, 1856–1858 yılları arasında Maussolleion’un yerini bulmak için araştırmaya başlamış, Vitruvius‘un yaptığı Halikarnasos tanımının yardımı ve birkaç deneme ve yanılmadan sonra Maussolleion’un yerini saptamayı başarmıştır. Biraz zorlukla da olsa Newton o zamanki araziyi işgal eden Türk evlerini satın almış ve 1857 yılının yılbaşı günü kazılara başlamıştır. 1856 ve 1865 yılları arasında C. T. Newton, R. Murdoch Smith ve A. Biliotti Maussolleion’da çalışmalar gerçekleştirmiştir.

Kral Maussollos’un mezarına ait parçaların British Museum’a getirilmesini gösteren gravür çizim. ©Quint & Lox

Çalışma alanı ile evler arasında yer alan duvarda çok sayıda arkeolojik materyal tespit edilmiş ve duvar yıktırılmıştır. Yıkıntılar arasında yer alan çok sayıda heykel parçası arasından biri oldukça dikkat çekmiştir: Bir at heykeline ait üst vücut parçası ve atın başının bir kısmı. Bronz dizginleri ve gem parçalarını da gözlemleyen Newton, bunun Maussolleion’a ait bir quadrigaya ait olabileceğini düşünmüştür. Bu eserler de zaman içerisinde Londra British Museum’a taşınmış ve orada birleştirilmiştir. 1963 yılında Kristian Jeppesen, Newton’un kazıları sonucu elde edilen verileri araştırma fırsatı bulmuştur.

Maussolleion’un British Museum’da bulunan tüm friz parçaları Bernard Ashmole ve Donald Strong tarafından yayına hazırlanmıştır. 1966 yılında Jeppesen başkanlığında Ankara Eski Eserler Birimi kazılara başlamış ve 1977’ye kadar sürmüştür. Terasın kuzeyi, doğusu ve güneyinde kazı çalışmaları yürütülmüş, üst yapıya dair parçalar bulunmuştur. 1970 sezonunda terasın doğu tarafında çalışılmış, Newton ve Pullan’ın daha önce çizdiği plan incelenmiş ve Maussolleion’un tam konumu üzerine araştırmalar yapılmıştır. 1972 yılında yapı kazısının tamamlanması kararlaştırılmış ve çalışmalar bu yönde sürdürülmüştür. O zaman Maussolleion temeline ulaşılmış, oda mezar ve taş döşeli koridoru tespit edilmiştir. Mezardan ele geçen küçük buluntular MÖ 4. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmiş, kuzey duvarın basamakları ardında da MÖ 5. yüzyıl seramikleri açığa çıkarılmıştır. Civarda yapıya ait Newton tarafından fark edilmeyen mimari elemanlar tanımlanmış pek çok bölümün detaylı planı çıkarılarak ölçümler ve batı basamaklarda tespit edilen kurban adağı hayvan kemiklerinin çalışması yapılmıştır. Ayrıca Giford tarafından da alanın jeolojik çalışması gerçekleştirilmiştir. 1977 yılında da Danimarka kazıları tamamlanmıştır. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Türk Tarih Kurumu, Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü, Princeton, Alman ve Avusturya Arkeoloji Enstitülerinin de bu alanda yapılan kazılarda katkısı vardır. Newton’un kazılarından ve eser yağmasından payını alan bir Karia kenti de Knidos’dur. Ege ve Akdeniz sularının buluştuğu yerde kurulan Knidos; dört mevsim denizin sert rüzgarlarına karşı koru naklı limanlarının sağladığı ticaret olanakları sayesinde MÖ 4. yüzyıldan itibaren kıyı Karia’nın en zengin kentlerinden biri olmuştu. Yerleşimin kara tarafındaki kesimini kapsayan yollar hippodomik planda birbirini dik keser şekilde inşa edilmiştir.

Bodrum Maussolleionu kazılarında bulunup British Museum’a götürülen Satrap Maussollos ait olduğu düşünülen heykeller

Limana yakın yerde yerleşik stoa, agora, tapınaklar, çeşme ve önemli kamu binaları deniz ve karadan kolayca ulaşılabilecek şekilde birbirine yakın yerleştirilmiştir. Ayrıca yapıların işlevlerine uygun yer seçimlerinde de doğanın sunduğu tüm olanakların en iyi şekilde değerlendirildiğine tanık oluyoruz. Kent merkezinde tüm kamu ve özel yapılar dar bir alanda konumlanırken, kent teritorriumunun büyük bölümünü kapsayan nekropol alanında ise geniş çevirme duvarları ile yöreye özgü temenos-mezarlar inşa edilmiştir. Kent çevresinde eğimli arazilerde oluşturulan tarım terasları, yakınlarında yerleşik işlik ve amphora üretim atölyeleri ile ürünün toplanıp, preslenip limanlardan pazara sunulduğu mükemmel bir organizasyon örneği göstermektedir. Tüm bu organizasyonlarda doğanın sunduğu avantajların insan elinde doğaya uyumlu şekilde kullanımı ilgi çekicidir. Böylesine muhteşem yerleşme olurda önemli anıtlar olmaz mı? Amerikan kazıları hâfiri Irish Love’ın Indiana Jones ruhu ile Klasik çağın ün salmış Praksiteles’in elinden çıkmış Aphrodite heykelini bulma hayalleri ile neredeyse kentin arkeolojik silüetini değiştirecek kadar çok sayıda derin ve geniş kazı çukurları açmasına da neden olmuştu. Irish Love’ın define çukurları bugünün Knidos hâfirlerinin önemli bir başka sorunu olarak gündemini koruyor. Newton Maussolleion’un yanısıra peşine düştüğü Datça Yarımadası’nda 1850’de araştırmalar yapmıştır. Onun buradaki önemli keşiflerinden biri oldukça ses getirmiştir: tasar olarak Hekatomnidler dönemi anıtları ve Maussolleion ile yakın ilişkili olan Aslanlı Mezar’da Britanya Hükümeti’nin her anlamda sağladığı destekle kazı ve araştırmalarına devam eden Newton, peşine düştüğü aslan heykelini fark edip çevresinde kazılar yapmaya başlamış ve anıtsallığının farkına vardığı zaman bunun İngiltere’de büyük bir sükse yapacağını düşünmüş, derhal İngiltere’ye bildirmiştir. Kendi adına şans yüzüne gülmüştü çünkü Kraliçe’nin girişimleriyle Osmanlı yetkililerinden gerekli izinler alınmıştı.

Böylesine anıtsal bir eserin transportu elbette ki önemli bir sorundu. Bunun aşılması için heykelin bulunduğu yamaca bir yol inşa edilmiş, aslan heykelinin olduğu yerden çıkarılıp taşınması için bir vinç ve gemiye aktarılabilmesi için de ayrıca sal yapılmıştır. Sadece aslan heykeli değil çok sayıda küçük buluntu da sandıklara doldurulup İngiliz savaş gemisine taşınmıştır. Sonunda eserler İngiltere’ye ulaşmış ve Newton, Kraliçe tarafından hizmeti karşısında ödüllendirilerek “Sir” ilan edilmiştir. Bundan böyle o artık Sir Charles Newton’dur. Aslanlı mezarda artık “aslansız aslanlı mezar” olarak tarihteki yerini alacaktır.

Maussolleion’un bütün dünyada tanınan eşsiz kabartmaları ya da Knidos’un aslanlı mezarı Karia’da Osmanlı zamanında yapılan kazılarla yurt dışına taşınan tek eserler değildir. İngiliz araştırmacılardan W.R.Paton (JHS 8,1887,64-82) tarafından Termera’da çok sayıda platform mezar ve tümülüs’de gerçekleştirilen kazılarda açığa çıkarılan Geç Tunç–Erken Demir Çağ seramik ve metal objeler şimdi British Museum’da koruma altında. Muğla’nın Italyan işgali zamanında 1919- 1921 yıllarında A. Maiuri tarafından tarafından Bodrum yarımadasında Pedasa Demir Çağ tümülüslerinde gerçekleştirilen ve çıkan eserlerin akıbetini bilmediğimiz kazıları da burada sadece saymakla yetinelim. Karia’da eski eserlerin yasa dışı yollarla yerlerinden sökülerek yurt dışı ve yurt içinde başka yere taşınması ile yapılan en büyük tahribatlardan biri de yakın geçmişte Karia’nın Hekatomnidler Hanedanlığı zamanındaki ilk başkenti olan Mylasa’da gerçekleştirildi. Kısacası, Türkiye, bölgelere göre farklı nitelikler barındıran, tarihi, kentsel, kırsal ve doğal bütünlükler açısından zengin bir ülkedir. Bu bağlamda, dünya kültür mirasının önemli bir bölümüne sahip olduğumuz coğrafyada, “korumanın sorumluluklarını yerine getirmek için ne kadar çaba sarf ediyoruz, ne kadarını bilgiye dönüştürebiliyoruz. Ülkemizin koruma kanunları pek çok uygar ülkeyi bile geride bırakacak düzeydedir. Ancak geniş alanlara yayılan antik kentler ve anıtlar tek başına Bakanlığa yüklemek inandırıcılıktan uzaktır.

Bodrum Kalesi duvarlarındaki heykellerin incelemesi için izin verilen, İngiltere sefareti serkatiplerinden Mösyö Alison’un araştırmalarının sonucunun Dersaadet’e bildirilmesine dair Aydın müşirine kaime sureti. Osmanlı Arşivi, MKT.12.65.1.1

Koruma bilincinin geniş kitlelerce benimsenmesi yanında özellikle SİT alanlarındaki özel mülkiyet mağduriyetlerinin giderilmesi için ihtiyaç duyulan kaynağın yaratılmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Uluslararası anlaşmalara da imza koyan ve bu yolla ülkemizdeki kültürel değerleri sadece bizim değil tüm dünya uluslarının ortak mirası olarak benimseyen Modern Türkiye bu kaynağı yaratacak potansiyele sahiptir. Uygar dünyanın batılı ülkelerine düşen yapılması gereken ise Karia ve Anadolu topraklarından çeşitli yollarla yerlerinden sökülerek taşınan anıt ve eserleri ait olduğu yere iade etmektir.

 

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER