Hasankeyf'in Somut Olmayan Kültürel Mirası

İnsanlar ince bir zekayı yansıtan, bir yerin farklılığını ve zenginliğini ortaya koyan detayları takdir ederler. Kaybetmek üzere oldukları yerleri daha da fazla… Ancak, bu zenginliğin bir parçası olan kültürel tabiatın daha az görünür unsurlarını korumaya yönelik yerel yaklaşımları da kapsayacak resmi bir mekanizma henüz tam anlamıyla oluşturulamamıştır.

Kadınlar Dicle Nehri

Geçmişle kurduğumuz bağ kişisel ve toplumsal olarak çok katmanlı olduğu gibi geçmişi günümüze taşıyan somut ve somut olmayan kültür unsurları da bağlama göre farklılık gösterir. Somut olmayan kültürel miras; hem soyut kültürel öğeler hem de somut kültürel miras öğelerine yüklenen anlamlarda kendini gösterir. Ancak bu anlamlar kim tarafından hangi düzeyde değerlendirildiğinde kültürel miras olur?

Bu noktada ‘indigenous knowledge’ dediğimiz yerel bilginin somut ve somut olmayan kültürel miras öğelerini belirlemede ne kadar yeri vardır? Yerel bilginin, sosyal bilimler söyleminde yeri marjinal olarak kalır. Hasankeyf örneğinde ise resmi söylemde belirlenen kültürel miras öğeleri kadar Hasankeyf’in zaman zaman mitoloji formunda kendini gösteren yerel geleneksel bilgisinin kültürel miras olarak ayrıcalıklı konuma getirilmesinin yerinde olacağını düşünüyorum. Hasankeyf’i yaşayan bir höyük olarak düşündüğümüzde kendilerini ‘Hısni’ diye tanımlayan Hasankeyflilerin, bu kimlik tarifi, mevcut arkeolojik kalıntılar kadar onlara yüklenen anlamlarla yerini bulur. Dolayısıyla resmi kültürel miras politikaları ile bakıldığında bir türbenin mevcut kültürel tabiattan koparılıp başka yere taşınması bir restorasyon başarısı değil bir yıkımdır.

Arkeolojinin kimlikle böylesine bütünleştiği doğa parçalarında ise arkeolojinin rolünü yeniden değerlendirmek önemlidir. Etnik kimliklerin, sosyo-politik hudutları belirleme ve toplumsal gerilimde ana bir temel oluşturduğu toplumlarda, ‘Hısni’ kimliği gibi geniş bir kültürü arkeoloji ile birleştirerek tanımlama ve anlama, genel çok kültürlülük anlayışımıza bir katkıdır.

 
Balıkçı Kadir Can_Photo by Raphael Frontier

Hasankeyf’te yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan Hısni kültürüdür. Bu kültür yaşayan arkeolojik höyüğün en üst katmanıdır. Hısni kültürününün değerleri arkeoloji ile iç içe geçmiştir. Bu durum Hasankeyf’i insan kültürü açısından daha da özel bir yere taşır.

Hasankeyf’i anlayıp tanımlarken Hısni kültürünün yerel bakış açısıyla öne çıkarılan kültürel miras öğeleri, resmi kültürel miras tanımıyla bazı katmanlarda örtüşse de farklılık gösterir. Yerel bilgi ve onun arkeoloji ile kurduğu ilişkiyi kategorize etmek, bu karmaşık ilişkiyi anlamakta ancak ilk aşama sayılabilir. Hısni kültüründe öne çıkan bazı unsurları, bu farklı bakış açısını yansıtmak adına özetleyelim.

Mağaralar

Hasankeyf, Dicle Nehri kenarında sarp kayalıklar üzerine kurulmuş bir yerleşim alanı olup, kayalara oyulmuş mağara şeklindeki binlerce konut ilk çağlardan günümüze kadar kullanılmaya devam etmektedir.

Hasankeyf mağaraları derin bir tarihi ve kültürel birikimi yansıtmaktadır. Bu birikim, Hısni kültürünün temellerini oluşturur. Yazın serin, kışın sıcak doğal bir konut olan mağaraların içlerine oyularak yapılmış sütunlar, şömineler ve duvarlar ince bir zevki yansıtır. Hasankeyf mağaraları, üç büyük dinin ve daha fazlasını temsil eden inanışların bir arada bulunduğu ibadet merkezleridir. Hısni kültürünün inanışlarının, ritüellerinin, geçmişle günümüzü birleştiren masallarının, hikayelerinin temelidir. Bu boyutları ile mağaralar çok katmanlı bir değerler topluluğunu yansıtır.

Mezarlar (ata mezarları)

Yine mağaraların bulunduğu yerleşimin bir parçası olan mezarlar, bu yaşayan höyükte, geçmişle iç içe geçmiş şekilde mevcut kültürel tabiatın bir parçasıdır. Hasankeyflilerin atalarının mezarları, aynı alanda bulunan arkeolojik kalıntılar ve geçmişe ait mezarlarla bir aradadır. Buralarda hem kendi atalarına hem geçmişe dua eden Hısniler, ölümden sonra yaşama duydukları saygıyla geçmişin doğal koruyucusu olmuşlardır.

Türbeler ve Tarihi Camiler

Hasankeyf’i ziyaret edenlerin, yine kültürel tabiatın içine büyüleyici mimari güzellikleri ile harmanlanmış, günümüze kadar gelen Artuklu ve Abbasi dönemine ait camileri gördüklerinde etkilenmemeleri olanaksızdır. Hangi dinden veya dinsizlikten gelirseniz gelin, insanlık tarihini yaşatan bu mimarı eserleri takdir etmeden geçemezsiniz. Bu camiler, Müslüman inanışlarının bir parçası olan dini vecibelerini yerine getirmek isteyen Hısni kültürü tarafından hala kullanılmaktadır. İslami kültürün birikimi ve ince zevki onlar için önemlidir.

Ziyaretçiler için çok gözle görünmeyen türbeler ve ziyaretler de günlük yaşamın önemli bir parçası olan ritüellerin gerçekleştiği yerlerdir. Ziyaretler yine ‘Kale’ diye adlandırılan mağara konutlarının bulunduğu alanda, Dicle Nehri’nin diğer yakasında ve Salihiye Bahçeleri’nin yakınlarında yer almaktadır. Farklı zamanlarda yapılan bu ziyaretlerin her biri farklı inanış ve ritülleri barındırır. Hısni kültürünü birbirine bağlayan bu ritüeller, inanışlar ve hikayeler kültürel zenginliğin önemli bir parçasıdır.

Bunlardan birisi, Hasankeyf’de yüzyıllardır kutlanan geleneksel İmam Abdullah’ı anma (Cemaiye) etkinlikleridir. İmam Abdullah Türbesi’nin topluca ziyaret edildiği, yemeklerin yendiği, duaların okunduğu anmada, yüzlerce Hasankeyfli aynı gün bir araya toplanır. Cemaiye’de kesilen kurbanlar Dicle Nehri’ne adanır.

Cemaiye etkinlikleri sırasında çocukların, Dicle Nehri’ne kurban verilmeden nehirde yüzmesine izin verilmez çünkü Dicle Nehri kurbanını almazsa, suya girenlerden birinin nehirde boğulacağına inanılır. Bu şenlik Hısni kültürünün en önemli toplumsal değerlerinden biridir.

Dicle Nehri

Yaşanılan herhangi bir yer, tarif edilmekten çok deneyimlenir. Dicle Nehri’nin Hasankeyf’in bir parçası olması bir konum değil yaşanılan bir deneyimdir. Dicle Nehri, Hasankeyf’teki kültürel tabiatın en önemli unsurudur. Arkeolojik kalıntılar, tarih ve Hısni hayatıyla iç içe geçen Dicle Nehri, bu coğrafyada hayata su veren bir nehirden çok daha fazlası olmuştur. Hasankeyfliler Dicle Nehri’ni yaşarlar ve nehir Hısni kültüründe kutsaldır. Nehir folklorik kültürün de önemli bir parçası olmuştur. Dicle Nehri ile ilgili bir Hısni’den dinlediğim hikayelerden biri şöyledir:

“Dicle nasıl akar? Sakin ve nazlı nazlı akar, zigzag çizerek akar, Dicle bir kadındır. Fırat ise şiddetli akar, o da bir erkektir. Dicle’nin neden böyle aktığıyla ilgili bir hikaye vardır, Danyel Peygamber’in hikayesi… Danyel Peygamber’e bir vahiy gelir. Denir ki, bu suyun başlangıcı bir mağaradandır, o mağaradan yola çıkıp asanla yürüyeceksin, ve yolunun bittiği yere kadar bir nehir akacak. Bu öylesi bir nehir olacak ki, bu nehir boyunca, mazlumların, fakirlerin, düşkünlerin hakkı geçmeyecek. Kimsenin malına, canına zarar vermeyen bir nehir olacak. Dolayısıyla Danyel Peygamber geçtiği köylerde, kasabalarda zigzag çizerek ilerler ki kimseye zarar vermeden akacak bir nehir olsun. Nehrin akışını Danyel Peygamber belirlemiştir, Dicle Nehri kutsaldır.”

Geleneksel Ekolojik Bilgi

Birçok yerel kültürde olduğu gibi, Hısni kültüründe de derin bir geleneksel ekolojik bilgi birikimi mevcuttur. Kültürel tabiatın anlaşılması, yaşanması ve dönüştürülmesinin bir parçası olan Hasankeyf ekolojik bilgisi günlük yaşama, ritüellere ve dilin kendisine yansır. Modernizasyonun hızla yaşanması bu bilginin yeni nesillere aktarılmasında engel teşkil etse de, özellikle kadınların doğal çevre ile ilgili bilgi birikimleri zengindir. Dicle Nehri’ndeki türler ve türlerin davranış biçimleri ile ilgili geleneksel ekolojik bilgi Hasankeyf kültürünün önemli bir parçasıdır.

Çeşitli zamanlarda toplanan otlar, Dicle Nehri’ne özgü balık türleri, yabani bitki ve hayvan türleri ve endemik çeşitliliği ile Hasankeyf nadide doğa parçalarından biridir.

Her biri geniş bir araştırmanın konusu olabilecek Hısni kültürü bu unsurlarla sınırlı değildir. Örneğin Hısni Arapçası diğer yerel Arapçalardan farklı olduğundan yurtdışından gelen araştırmacıların dikkatini çekmiş ve çalışılmıştır. Yine hikayelerde, arkeolojik ve tarihi kalıntılarda, Hısni kültürünün yaklaşımında kendini gösteren çok kültürlülük, bölgenin zenginliğini yansıtır. Kültürel mirası bu geniş anlamıyla algılayıp arkeoloji ile birleştiği noktaları yakalamak, geçmiş ile günümüzün çelişkili noktalarını törpüleyebilir. Kültür mirası yönetiminde, bütünlüklü bir yaklaşımla, yerel bilginin birikimini stratejilere etkin bir biçimde dahil etmek ilerici bir konum olacaktır.

EN ÇOK OKUNANLAR

Macaristan’da Zırhı, Silahları ve Atı İle Gömülmüş Avar Savaşçısı Bulundu

Déri Müzesi'nden arkeologlar, Macaristan'ın kuzeydoğusunda, Ebes yakınlarındaki bir Erken Avar mezarında eksiksiz bir lamel zırh seti ortaya çıkardılar. Bu eser 7. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir ve şimdiye kadar büyük ölçüde sağlam ve orijinal konumunda keşfedilen ikinci Panoniyen Avar lamel zırhıdır. İlki 2017 yılında Ebes'in sadece 16 kilometre güneyindeki Derecske'de bulunmuştu.

SON İÇERİKLER