Sovyet Arkeolojisinin Mirası Üzerine Denemeler 1

 Sovyet Arkeolojisin İkili Mirası

90’ların ortalarında genç bir arkeoloji öğrencisiyken en çok ilgimi çeken konulardan biri artık tarihe mal olmuş Sovyetler Birliği’nde arkeolojik çalışmaların eksileri ve artılarıyla dünya arkeolojisine katkılarıydı. Ne yazık ki hocalarımız bu konu açıldığı zaman standart ve kestirme bazı cümlelerle meseleyi geçiştirirlerdi.

Resim 1: Okladnikov, “Taş balıklar” başlıklı yazısında sözü geçen balık şekilli taş buluntu grubu. Ölçü yok.( каменные  рыбы), 1937,tablo1.

“Sovyet arkeolojisini öğrenip de ne yapacaksınız”, “Sovyetler Birliği’nde arkeoloji bilimin değil ideolojinin hizmetindeydi, biz oradaki çalışmaları bilimsel kabul etmiyoruz” vb. Bu türden cümlelerle karşılaşmamızın sebebi öğretim görevlilerinin Sovyet arkeolojisi hakkında bilgi sahibi olmamaları değildi. Tam aksine bu cümleleri duyduğum anlarda bile kitap raflarında Piotrovski veya Melekeşvili’nin kalın ciltleri bana bakıyor olurdu. Ancak ne derslerde onlardan söz edilir ne de çalışmaları hakkında bir bilgi verilirdi.

Tuhaf biçimde Sovyet arkeolojisine karşı bu ilgisizlik zamanımızda da devam ediyor gibi… Hem de sadece Türkiye’de değil, evrensel anlamda. Örneğin Colin Renfrew ve Paul Bahn tarafından kaleme alınan arkeolojinin tarihsel gelişimi ve ekollerinin evrimi hakkında oldukça güzel bir derleme olan Arkeoloj, Kuramlar, Yöntemler ve Uygulama adlı ansiklopedik eserde Sovyet arkeolojisi hakkında tek bir cümleye bile rastlayamıyoruz. Sadece “çekirdek uygarlık bölgeleri” hakkında değil Yeni Zelanda, Avustralya gibi coğrafyalardaki arkeolojik miras ve arkeolojik çalışmaların tarihi ile ilgili ayrıntılı bilgi alabildiğimiz bu eserde –Marksist arkeoloji başlıklı bölüm de dahil olmak üzere- hiçbir Sovyet arkeologunun adının anılmaması[1] öğrenciyken yaşadığımız durumun bir tezahürü müdür bilemiyorum. Yazarların bu çalışmanın İngiltere’de ilk kez yayınlandığı 1991 yılında kısmen kapalı bir kutu olan Sovyet dünyasındaki arkeolojik miras hakkında güncel bilgilere sahip olmadıkları düşünülebilir. Ancak 2016 yılına kadar birkaç edisyonu yapıldığı ve o zamandan günümüze çok sayıda Rusça kaynağın İngilizceye de çevrildiği düşünüldüğünde bu durum daha da ilginç bir hal almaktadır. Gerçi, geçmişte de Sovyet arkeolojisinin belli başlı klasikleri İngilizceye düzenli biçimde aktarıldığından Batılı arkeologların bunlardan habersiz olabileceği iyi niyetli iddiamıza kendi kendimizi bile inandırmamız zor. O halde geriye tek bir mantıklı seçenek kalıyor ki o da Sovyet arkeolojisinin mirasının halen yeterli ilgiyi görmediğidir.

Bu “yok sayma” halini açıklayabilmek hayli zordur. Sovyet arkeolojisinin –her ne kadar bunlar 1953 sonrasında giderek azalmışsa da- “ideolojik” kalıplar ve önyargılarla dolu olduğu doğrudur. Birçok Sovyet bilim insanının bir şekilde resmi ideolojiye bağlı jargon kullanmak zorunda kaldığı veya bulgulardan sonuçlara varmak yerine önceden belirlenmiş hedefleri “kanıtlayacak” bulguları aramaya zorlandığı da doğrudur. Sovyet bilim insanlarının yapıtlarının çoğu meslekten arkeolog veya tarihçi olmayan parti komiserleri tarafından denetlendiğini, kimi zaman sansürlendiğini veya yönlendirildiğini de biliyoruz. Temel eğitimlerini Çarlık devrinde almış çok sayıda tarihçi ve arkeologun Ekim Devrimi sonrasındaki yeni çalışmalarında bir anda ortaya çıkan ve sonradan iliştirildiği çok belli olan “sınıf mücadelesi”, “köleci toplum”, “üretim biçimi” gibi “Marksist” şemaların ortaya çıkışı elbette bu müdahalelerin sonucudur. Hatta Sovyet devleti birçok tarihçi ve arkeologu siyasal nedenlerle veya resmi tarih-arkeolojiye muhalif oldukları gerekçesiyle hapsetmiş, yayınlarını toplattırmış uzun yıllar boyunca bu kişileri sakıncalı insanlar listesine dâhil etmiştir.

Öte yandan tüm bu sayılanlar Sovyet arkeolojisinin başarılarını örtmeye yeterli midir? Arkeoloji tarihinde ilk kez piramitler, saraylar, kral mezarları yerine sıradan halkın, köylülerin, kölelerin, göçebelerin yaşadığı alanlarının kazılmaya başlanması Sovyet arkeologların getirdiği bir yenilikti. Sovyet arkeolojisine göre toplumların sosyal dokularının anlaşılmaya çalışılması, A. N. Bernştam’ın (1910-1956) deyimiyle “kaleden (akropol) inerek şehristanı (kenti) ve rabat’ı (dış mahalleri) da kazmak” yerleşimin sosyal tabakalaşmasına da göz atmak gerekiyordu.[2] Arkeolojinin “hazine avından” insanlığın geçmiş sosyal dokusunu anlamaya çalışan bir disiplin haline gelmesinde bu bakış açısının önemli bir katkısı olmuştu. Sovyetler Birliği, sıradan halkın arkeolojik eserlere sahip çıkması ve tarihte ilk kez bir ulusun topyekun olarak arkeolojik faaliyetlere destek olmasının sağlanması için de olumlu adımlar atmıştı. Sovyet arkeolojisinin kuruluş yıllarında Marksizm’in basitleştirilmiş formüllerine dayalı ideolojik kalıplarla hareket ettiği doğru olmakla birlikte, bu formülasyonun çağımızın bilimsel kuramlarını değil Çarlık Rusya’sının çok daha arkaik muhtevadaki Aryan yayılımı teorilerini, ırkçılığa dönüşme eğiliminde olan Pan-Slavist arkeoloji ekolünü tahtından ettiği unutulmamalıdır. Bugünden bakıldığında doğuş aşamasındaki Sovyet arkeoloji kuramları kulağa spekülatif ve romantik gelebilir; ama kendi çağında Sovyet arkeolojisi, uygarlığın doğuşunu beyaz ırktan Aryanlara dayandıran ve dünyanın geri kalan halklarının tarihini yok sayan Hint-Avrupacı arkeolojiye karşı “tüm halkların şanlı bir geçmişi vardır” sloganı ile hümanist bir kapının aralanmasını da sağladığı dikkate alınmalıdır. 1920’lere kadar Avrasya’da keşfedilen bütün yerleşim alanlarını ve kurganları peşinen Aryanlara ait kabul eden Çarlık arkeoloji ekolleri, yerini böylece daha geniş bir bakış açısına bırakmaktaydı.

Bugün sıradan bir olgu olarak gördüğümüz arkeolojide disiplinler arası çalışmaları teşvik etme konusunda da Sovyet arkeolojisi öncü bir rol oynamıştı. Sovyetler Birliği, kazı ve kurtarma projelerinde kimyevi tekniklerin, elektrolizin uygulandığı ilk ülkelerden biriydi. Ören bölgelerinin havadan fotoğraflanmasında da Sovyet arkeolojisi öncü rol oynamıştı.[3] Devrimin ilk yıllarında “feodalizmi”, “Çarlığı”, “dinsel gericiliği” “burjuva yaşam biçimine dayalı geçmişi” yansıttığı gerekçesiyle çok sayıda tarihi eserin tahrip edildiği doğru olmakla birlikte[4];  Sovyet iktidarının bu acemiliği, bir süre sonra üzerinden attığı ve insanlığın birikimini kendi mirası olarak sahiplendiği de doğrudur. Nitekim Almanların 22 Haziran 1941’de saldırıya geçmesi ile Leningrad’da halkın tahliyesinden önce Hermitage Müzesi’ndeki 1 milyon civarı arkeolojik buluntu ve sanat eserinin Ural bölgesine kaçırılışının öyküsü iyi bilinmektedir. Haftalar boyunca süren tren sevkiyatları sırasında istasyonlarda biriken halkın, kendilerini değil de tarihi eser dolu vagonların götürülmesi karşısındaki karmaşık duygu halini ünlü yazar İlya Ehrenburg Anılar adlı kitabında canlı biçimde anlatmıştır. Halktan önce tarihi ve arkeolojik eserleri güvence altına alışı Sovyet siyasetinin tarihi ve arkeolojik mirasa bakış açısını özetleyen bir tutumdu. 900 gün süren Leningrad kuşatması sırasında yaşanan açlığa ve hava bombardımanlarında müzenin bir kısmının yıkılmasına rağmen gönüllü müze personeli taşınamayan eserleri korumaya devam etmişti. Daha da önemlisi 1 milyon kayıtlı eserin Urallara taşınıp geri getirilmesi esnasında savaş şartlarına rağmen envantere kayıtlı tek bir eserin bile kaybolmamış oluşuydu.[5]

Gerek coğrafi genişliği –yeryüzünün en geniş yüz ölçümüne sahip devleti oluşu- gerekse siyasal sisteminin kendine has yapısı nedeniyle devletin tüm arkeolojik faaliyetlerin cömert destekçisi olması sayesinde Sovyetler Birliği dünya üzerinde aynı anda en çok kazının ve arkeolojik yayının yapıldığı ülkeydi. Arkeoloji temalı yayınların çokluğu ve müzelerin zenginliği Sovyet rejimi için bir tür prestij meselesiydi. Sovyet arkeoloji çalışmaları devrimin ve iç savaşın ağır koşullarına rağmen 1918 yılından itibaren başlamış durumdaydı. 1918-1940 yılları arasında Sovyetler Birliği’nde arkeoloji dergilerinde toplamda 8041 makale yayınlanmıştı.[6] 20 milyon Sovyet yurttaşının ölümüne yol açan II. Dünya Savaşı dönemindeki kesintiye rağmen 1940-1957 (aslında 1945-1957) yılları arasında yayınlanan arkeoloji temalı makale sayısı ise 8765’ti.[7] Tarihsel trajedilerin sona ermesiyle Sovyet arkeolojisi kendi altın çağlarına 1960’lardan sonra girmişti. 1963-1967 yılları arasındaki dört yıllık periyotta bilimsel yayınlarda 10.539 arkeoloji makalesi yayınlanmıştı.[8] Bu, önceki yıllarda yılda ortalama 725 arkeoloji makalesi yayınlanan ülkede artık yılda 2625 makale yayınlandığı anlamına gelmekteydi. Ki bu sayılar giderek artacaktı. 1968-1972 yılları arasında toplamda 14.812 (yıllık ortalama 3703) makale yayınlanmaktaydı.[9] Bu sayı 1980’li yıllarda artık yılda ortalama 5500-6000 seviyesine yükselmişti.[10]

Kaynak: советская археологическая литература библиография, 1918-1990.

Bu sayılarla aynı senelerde Almanya, Avusturya, İngiltere, Fransa gibi köklü arkeoloji geleneğine sahip ülkelerde yayınlanan yazıların sayısı –elbette ki Sovyetler Birliği’nin coğrafya olarak özel durumu da hesaba katılarak- dikkate alınarak bir mukayese yoluna gidilebilir. Bu yayınların nitelik düzeyi de ayrıca tartışılabilir. Öte yandan bu ölçüde yayın yapılması arkeolojiye verilen önemi de yansıtmaktadır.

Sovyet arkeologları ülkenin coğrafi genişliği ve konumu sayesinde çok çeşitli kültürel ve zamansal alanlar üzerine çalışma yapma şansına sahiptiler. Herhangi bir Sovyet arkeologu isterse “proto Slavlar” ve oldukça zengin olan Doğu Avrupa Neolitik kültürleri üzerine uzmanlaşabilirdi. Ya da Kafkasya’da Urartuları, Karadeniz kıyılarındaki Yunan kolonilerini veya Bizans etkisini, Hazarları, Sibirya’da göçebe kurganları, Türkmenistan’da Parthları, Özbekistan’da Kuşanları çalışabileceği gibi… Sovyet arkeologları Batılı meslektaşları kadar yurt dışında çalışma tecrübesine sahip değillerdi. Ancak az sayıda da olsa Sovyet arkeologu Afganistan, Irak gibi bazı müttefik ülkelerde çalışma şansı da bulmuştu. Sonuç olarak kendi ülkelerinin coğrafi genişliğinden doğan avantajlarına sınırlı da olsa yurt dışı tecrübelerini de eklemekteydiler. Dünya arkeolojisinin Soğuk Savaş boyunca bu çalışmalardan, Sovyet arkeolojisinin ağırlıklı olarak Rusça yayın yapması, uluslararası konferanslara katılma konusundaki isteksizliği, siyasal gerilimler vb nedenlerle büyük ölçüde habersiz olması anlaşılabilir bir durumdu. Ancak aynı ilgisizliğin “habersizliğin” şartların tamamen değiştiği günümüz koşullarında da devam etmesini açıklamak zordur. Hele ki Türkiye’de İtil/Volga, Ural, Sibirya, Kırım, Hazar, Kazakistan ve Orta Asya gibi Türk kültürünün gelişimi için kritik alanların Paleolitik çağlardan ortaçağ arkeolojisine kadar uzanan bir dönemi üzerine yazılmış on binlerce makaleden –çok az sayıdaki istisnalar haricinde- habersiz olunmasını anlamak daha da zordur. Bütün mesaisini Orta Asya arkeolojisine ayırmış Galina Anatolevna Pugachenkova  (1915-2007), Viktor Sarianidi (1929-2013) gibi arkeologlar Türkiye’de hemen hiç tanınmamaktadır. Serbest şekilde ilerleyecek bu yazı dizimizde de biz Sovyet arkeolojisinin belli başlı isimlerini tanıtmaya çalışacağız. Elbette yukarıda bahsi geçtiği üzere senede 7000 küsur makale, kazı raporu vb yayını yapılmış bir ülkenin arkeolojik mirasını bütün olarak yansıtabilme iddiasında değiliz ama çabamız bir başlangıç olarak görülebilir.

Türkiye’de Sovyet Arkeolojisine Bakış Açısı veya

Okladnikov ile Abdülkadir İnan’ın Unutulmuş “Taş Balıkları”

Sovyet arkeolojisinin katkılarının yok sayılması meselesini incelemeden önce bu yok saymanın Türkiye’de Soğuk Savaş adı verilen dönemde başladığını söyleyebiliriz. Türkiye’de arkeolojinin ve Orta Asya araştırmalarına duyulan ilginin en az Sovyetler Birliği’nde olduğu kadar devlet tarafından önemsendiği Atatürk döneminde Türkiye’de Sovyet bilimlerine –en azından Orta Asya medeniyetini ilgilendiren boyutuyla- büyük bir ilgi duyulmaktaydı. Tanınmış Türkistan tarihi uzmanı Vasili V. Barthold (1869-1930) Türkiye’de konferanslar verebilmekteydi.[1] Türk Dil Kurultaylarında arkeolog/dil bilimci Nikolay Marr’ın (1865-1934) teorileri tartışılmakta ve ders kitaplarına girmekteydi.[2] Dahası Türk Tarih Kurumu Sovyet arkeolojisindeki gelişmelerin takip edilebilmesi adına bir dizi Rusça arkeolojik çalışmanın çevrilmesini planlamıştı. Planlanan çeviri listesinin tamamı Uluğ İğdemir’in kaleme aldığı Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Tarih Kurumu adlı çalışmada diğer başka kitaplarla birlikte yer almaktadır.[3] Her okurun bu kaynağa doğrudan erişebilme imkânı olmadığını düşünerek bu listede yer alan ve bizim konumuzu ilgilendiren kitapları aşağıdaki tabloda veriyorum. (Bkz. Ek 1)

Listedeki eserlerin Sovyet arkeolojisinin gerçekten de “kült isimlerine” (Okladnikov, Gryaznov, Tolstov, Rudenko gibi) ait olmaları bu seçimin gayet bilinçli yapıldığını göstermekteydi. A. N. Bernştam’ın “Türgeş Sikkeleri” (1940) başlıklı, belki de Türkçeye çevrilmiş olan tek makalesi listedeydi. M. Gryaznov’un “Bronz Devrinde Kazakistan Ocağı” (1930), A.P. Okladnikov’un “Taş Balıkları” (1936), (Resim 1) “Buret’te Paleolitik Meskenler” (1941), gibi tanınmış yazıları, S.I. Rudenko’nun “Güney Altay Paeloantropolojisine Dair” (1930) başlıklı çalışması, S.P. Tolstov’un “Harezm Ekspendisyonu” (1958) gibi bu gün artık klasikleşmiş yazılar da listedeydi. 2010 yılında Türk Tarih Kurumu kütüphanesinde araştırma yaparken bu listedeki çalışmaları görmek istedim. Bazılarının dosyası boş çıktı. Çoğu aşırı biçimde yıpranmış durumdaydı. Türkçe çevirileri yapıldığı halde neden hiç birinin yayınlanmadığını doğrusu merak etmiştim. Serinin bir bütün olarak yayınlanmamış olmalarının bir anlamı var mıydı? Bu konu hakkında soru sorduğum kurum yetkilileri neden bu çevirilerin 60 (şimdi 70) yıl boyunca yayınlanmak yerine tozlu raflarda bekleyip durdukları konusunda bir bilgiye sahip olmadıklarını söylediler.

Gerçek bilgiye ulaşılmadığı zaman ise insan ister istemez kendi “hayal gücüne” başvuruyor. Çevirilerin biri (A. Terenojkin’in Harezm’de Arkeoloji Araştırmaları, 1940) eski Azerbaycan Devlet Başkanı Mehmed Emin Resulzade tarafından yapılmış, geri kalanlarını ise Başkurt kökenli etnograf Abdülkadir İnan (1889-1976) tercüme etmişti. Abdülkadir İnan, 1944’te “Irkçılık Turancılık” davasında yargılanan aydınlarla yakın temas halinde olan bir isim olduğundan, Tek Parti döneminin sonlarında gözden düşmüştü. Demokrat Parti’nin iktidara gelişiyle de kendisine dönük baskılar artmış, 1955’te emeklilik hakları elinden alınarak Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki öğretim görevliliğine son verilmişti. Bütün bu serencam acaba A. İnan’ın çevirilerinin yayınlanması konusundaki isteksizliği açıklayabilir mi bilemiyorum. Öte yandan Abdülkadir İnan’ın çok sayıda eserinin Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlandığını hatırlarsak bu açıklamada net bir cevap gibi görünmüyor. Belki de çevirilen metinlerin arasına “iliştirilmiş” ideolojik vurgular da bu duruma yol açmış olabilir. Örneğin tercüme edildiği halde bir türlü yayınlanmayan A.P. Okladnikov’un “Taş Balıklar” (каменные рыбы) yazısında, yazar Doğu Sibirya’nın Neolitik kültürlerini incelerken konuyu bir şekilde ilkel komünist üretim ve anaerkil (matriarkal) aile yapısına getirmekteydi.[4] Bu çevirilerin A. İnan’a bir tepkiden mi yoksa genel olarak Sovyet arkeolojisine karşı duyulan mesafeden mi yayınlanmadıklarını bilemiyoruz. Ama bazıları daktilo edilmiş bazılarıysa el yazısı olarak kalmış bu kadar zengin ve faydalı metnin 70 küsur yıldır Türk Tarih Kurumu kütüphanesinde unutulmuş durumda kalışı ve on yıllar boyunca birçok neslin onlardan yararlanamamış olmasını düşünmenin insanı üzüntüye boğduğunu söylemeliyim.

Resim 1: Okladnikov, “Taş balıklar” başlıklı yazısında sözü geçen balık şekilli taş buluntu grubu. Ölçü yok.( каменные  рыбы), 1937,tablo1.

(devam edecek)

 

Kaynaklar

Aydemir, Ş.S., Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004.

Barthold,V.  Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Hazırlayanlar, Kâzım Yaşar Kopraman- İsmâil Aka TTK, Ankara 2006.

Gorshenina S. ve C. Rapin, Kabil’den Semerkand’a Arkeologlar Orta Asya’da, Çeviren: Saadet Özen, YKY, İstanbul,2006.

 Günaltay,Ş. Liseler İçin Tarih I, Maarif Basımevi, Ankara,1939.

İğdemir U. Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Tarih Kurumu, TTK Yayınları 1973.

Окладников, A. п., “каменные  рыбы”, Советская археология No1, Издательство академии наук CCCP, Москва,247-245.

 Renfrew C. ve Paul Bahn, Arkeoloji, Kuramlar Yöntemler ve Uygulama, çeviren: Gürkan Ergin, Homer Kitabevi, İstanbul,2017.

советская археологическая литература библиография, 1918-1940, Академия Наук СССР, Составили Н. А. Вин б е р г, Т. Н. За Ане пр о в с к а я, Р. Ш. Л е вин а и А. А. Люб им о в а, И З ДАТ Е Л Ь С Т В О «НА У К А» Москва-Ленинград, 1965.

советская археологическая литература библиография, 1940-1957, Академия Наук СССР, СОСТАВИЛИ, Н. А. Винберг, Т. Н. Заанепровская И А. А. Любимова, И З Дат Е Л Ь С Т В О «На У К А» Москва-ЛЕНИНГРАД, 1959.

советская археологическая литература библиография, 1963-1967, АКАДЕМИЯ НАУК СССР, СОСТАВИЛИ, Т. Н. Заднепровская, Р. Ш. Левина, А.А. Любимова, Л. М. В С Е В И О В И , А. Г. Рыт О В, , И З Дате Л Ь С Тв О "На У К А" Ленинградское Отделение Ленинград , 1975.

советская археологическая литература библиография, 1963-1967, Академия Наук СССР, Составили, Т. Н. Заднепровская, Р. Ш. Левина, Л. М. В с е в и о в и , Ленинград «На "У К А» Ленинградс1юе Отделение 1980.

Российская академия НАУК, советская археологическая литература Библиографический указатель , 1982-1984, Составили,  Р. Ш. Левина, Л. М. В с е в и о в и, Санкт-Петербург, 1997.

Ek: Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde tercümesi yapıldığı Halde 1950’lilerden beri Yayınlanmayan Çalışmalar.

Yazar

Yayının  Adı ve Açıklaması

Tercüman

A.N. Bernştam

Türgeş Sikkeleri, Travaux du Departement Oriental, II (1940), s. 105-111'den tercüme edilmiştir. Tercümenin a nüshası (müsveddesi), 14 yaprak Osmanlı Dönemi Türkçesi ile yazılmış metin, 5 yaprak bibliyografyadan oluşan 20 cm. boyutunda defterdir. çev

A. İnan

G. Borovko

Sibirya ve Kuzey Orta Asya’da Tarih Öncesi Sanat. Sibirskaya Ansiklopedisiya II. cilt, sütun 355-366'dan tercüme edilmiştir. çev

A.İnan

 

V. Bunak

Sibirya’da maden Devrinde Yaşayan İnsanın Antropolojik Vasfı. Sibirya'da maden devrinde yaşayan insanın antropolojik vasfı / V. Bunak ; çev. Abdülkadir İnan, s. 39-40. Sibirya Ansiklopedisi 3 (1932), s. 415-416'dan tercüme edilmiştir

A.İnan

 

M. Gryaznov

Bronz Kültürünün Kazakistan Ocağı. Bronz (Tunç) kültürünün Kazakistan ocağı / M. P. Gryaznov, s. 15-26. Materiali Komissii Ekspeditsionnih İssledavaniy 15 (1930), s. 137, -148'den tercüme edilmiştir. 

A.İnan

 

S.V.Kiseleff

Sovyet Arkeolojisinin 25 Yılı. Tercümenin a nüshası (müsveddesi) 66 yaprak, Osmanlı Dönemi Türkçesi ile yazılmış, 19 cm boyutunda defterdir

A.İnan

 

A.P. Okladnikov

Taş Balıklar : Doğu Sibiryanın Neolitik Sanatının Tetkikine Ait ; Angara Irmağında Arkeoloji Araştırmaları 1936. Sovetskaya Arheologiya, 1 (1936), s. 215-245 ve 4 (1937), s. 319-322’den.

 

A.İnan

 

A.P. Okladnikov

Buret’te Paleolitik Meskenler. Kratkıye Soobçşeniya Odokladah... sayı X (1941), s. 16-31’den tercüme edilmiştir.

A.İnan



A.P. Okladnikov

Emir Timur, Baysun Dağında yeni Bulunan Taş Devri Eserleri. 1-7, 10-12. yapraklar arasında yer alan makaleler "Kratkıye Soobşçeneniya o Dokladah i Polevıh İssledovaniyah İnstituta İstorii Materialnoy Kulture" VI (1940), s. 67-69 ; s. 70-72 ; VIII (1940), s. 89-90’dan tercüme edilmiştir.7-9. yapraklar arasında yer alan makale "Sovetskaya Arheologiya" V (1940), s. 297-298'den tercüme edilmiştir.

A.İnan

 

S.I. Rudenko

Güney Altay Paeloantropolojisine Dair. Materiali Komissii Ekspeditsionnih İssledavaniy 15 (1930)’dan tercüme edilmiştir. Tercümenin a nüshası (müsveddesi), 63 yaprak Osmanlı Dönemi Türkçesi ile yazılmış 21 cm. boyutunda defterdir

A.İnan

 

G.P. Sosnovski

Angarabiy ve İrtiş Irmakları Arasında Yapılan Araştırmalar. (Andronovskaya kultura). İzlevskiya Gaimk, 110 (1935)’ten tercüme edilmiştir.

A.İnan

 

S. Tepmouhov

Sibirya’da Maden Devri. Sibirya'da maden devri / S. Teplouhov; s. 27-38. Sibirya Ansiklopedisi 3 (1932), s. 400-415'den tercüme edilmiştir

A.İnan

 

A. Terenojkin

Harezm’de Arkeoloji Araştırmaları. Not: Müsveddesi ile birlikte. “Sovetskaya Arhiologiya VI (1940) s. 168’den tercüme.”.

 M. E. Resulzade.

S.P. Tolstov

Harezm Ekspedisyonu (Trudı Horezmskoy arheologo-etnografiçeskoy ekspeditsii, II). Moskva : Akademiya Nauk SSSR, 1958.

A.İnan

 

 

[1] Colin Renfrew ve Paul Bahn, Arkeoloji, Kuramlar Yöntemler ve Uygulama, çeviren: Gürkan Ergin, Homer Kitabevi, İstanbul,2017. Kitabın kaynakçasında yer alan yüzlerce isim arasında hiçbir Sovyet arkeologunun yer almaması eskilerin deyişiyle gerçekten ilginç bir durumdur.

[2] S. Gorshenina ve C. Rapin, Kabil’den Semerkand’a Arkeologlar Orta Asya’da, Çeviren: Saadet Özen, YKY, İstanbul,2006,s.62.

[3] Gorshenina ve Rapin, a.g.e.s.66-67.

[4] 1920’lerin başında Moskova’da öğrenci olan Şevket Süreyya Aydemir’in hatıralarında bu dönemde “devrimci” gençlerin tarihi mirasa nasıl hoyratça baktıklarına dair izlenimler yer almaktadır. Şevket Süreyya’nın da dahil olduğu bir grup “devimci” genç Rus tarihinin en büyük simalarından biri olan Çar I. (Büyük) Petro’nun (1682-1725) müze-mozolesine girerek kendilerince eğlenirler. Hintli bir genç çarların tahtına kurulur. Şevket Süreyya da Petro’nun mezarına bir tekme atar. Müzenin ihtiyar sorumlusu ise “kendisinin yıllarca Çarlığa karşı siyasal mücadele verdiğini ancak bu saygısızlığa izin vermeyeceğini” söyleyerek onlara engel olur. Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul 2004, s.313.

[5] https://www.hermitagemuseum.org/wps/portal/hermitage/explore/history/historical-article/

[6] советская археологическая литература библиография, 1918-1940, Академия Наук СССР, Составили Н. А. Вин б е р г, Т. Н. За Ане пр о в с к а я, Р. Ш. Л е вин а и А. А. Люб им о в а, И З ДАТ Е Л Ь С Т В О «НА У К А» Москва-Ленинград, 1965.

[7] советская археологическая литература библиография, 1940-1957, Академия Наук СССР, СОСТАВИЛИ, Н. А. Винберг, Т. Н. Заанепровская И А. А. Любимова, И З Дат Е Л Ь С Т В О «На У К А» Москва-ЛЕНИНГРАД, 1959.

[8] советская археологическая литература библиография, 1963-1967, АКАДЕМИЯ НАУК СССР, СОСТАВИЛИ, Т. Н. Заднепровская, Р. Ш. Левина, А.А. Любимова, Л. М. В С Е В И О В И , А. Г. Рыт О В, , И З Дате Л Ь С Тв О "На У К А" Ленинградское Отделение Ленинград , 1975

[9] советская археологическая литература библиография, 1963-1967, Академия Наук СССР, Составили, Т. Н. Заднепровская, Р. Ш. Левина, Л. М. В с е в и о в и , Ленинград «На "У К А» Ленинградс1юе Отделение 1980.

[10] Российская академия НАУК, советская археологическая литература Библиографический указатель , 1982-1984, Составили,  Р. Ш. Левина, Л. М. В с е в и о в и, Санкт-Петербург, 1997.

[11] V.Vasili Barthold,  Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Hazırlayanlar, Kâzım Yaşar Kopraman- İsmâil Aka TTK, Ankara 2006.

[12] Şemsettin Günaltay, Liseler İçin Tarih I, Maarif Basımevi, Ankara,1939, s.142, 160.

[13] Uluğ İğdemir Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Tarih Kurumu, TTK Yayınları 1973, s.81-89.

[14] A. п. Окладников, “каменные  рыбы”, Советская археология No1, Издательство академии наук CCCP, Москва s.215.

EN ÇOK OKUNANLAR

Macaristan’da Zırhı, Silahları ve Atı İle Gömülmüş Avar Savaşçısı Bulundu

Déri Müzesi'nden arkeologlar, Macaristan'ın kuzeydoğusunda, Ebes yakınlarındaki bir Erken Avar mezarında eksiksiz bir lamel zırh seti ortaya çıkardılar. Bu eser 7. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir ve şimdiye kadar büyük ölçüde sağlam ve orijinal konumunda keşfedilen ikinci Panoniyen Avar lamel zırhıdır. İlki 2017 yılında Ebes'in sadece 16 kilometre güneyindeki Derecske'de bulunmuştu.

SON İÇERİKLER