Antik Tıp Aletlerinin Kısa Hiyakesi

"...eğer vücuda giren bir silah, açıcı bir alet yardımıyla çıkarılamazsa, yara biraz daha genişleyip başka bir yara ile birleşmesin diye tasarlayanın adını verdikleri "Diocles Kaşığı" denilen bir aletle çekilmelidir. Eminim ki bu alet eskilerin en seçkin aletlerindendi. Bıçağı demir veya bronzdan oluşur. Bir ucunda iki çengel vardır, diğer ucu içe doğru hafifçe kıvrık bir bölüm içerir.

109 Atina Asklepieionu’nda bulunan cerrahi aletleri gösteren kabartma useo Della Civiltà Romana, Roma, İtalya © DEA / A. Dagli Orti

MS 78' de İtalya'da patlayan Vezüv'ün külleri altında kalan Pompeii, sayfiye kentinde arkeolojik kazılara başlayalı henüz birkaç yıl olmuştu ki, daha sonraları "Casa del Chirurgo = Cerrahı Evi" adıyla popüler olan şehrin varoşlarındaki bir villada 400 civarında tıp aleti ele geçti. Daha sonra yapılan incelemeler ve aletlerin paketlenmiş olarak bir sandıkta topluca ele geçmesi, buranın bir hekim villasından ziyade bir alet sevkiyat mahalli olabileceği kanısını uyandırdı.

Bu keşif tıp tarihçileri ve antik tıpla ilgilenen cerrahları harekete geçirdi. Çünkü bu kadar çok ve bol çeşitli bir koleksiyona ilk defa rastlanıyordu ve Napoli Üniversitesi Tıp Fakültesi profesörü Benedetto Vulpes bu buluntuların nadir ve tipik olanlarının aynı boyda çizimlerini 1771 yılında yayınladı. Bu serinin tümü üzerindeki ayrıntılı çalışma ise çok daha geç olarak ancak 1994 yılında tamamlanabildi.

O zamana kadar antik literatürde tıp aletlerinin adları ve yer yer de kısa tanımları, Hippokrat Külliyatı'nda (Corpus Hippocraticum), Antik çağın ünlü hekim-yazarı Bergamalı Galenos (131-206)'un eserlerinde veya Romalı 1. yüzyıl yazarı Cornelius Celsus'un kitaplarında ya da belli başlı antik hekim-yazarların kitaplarında mevcuttu.

Mesela, Hippokrates'ten yüz yıl kadar önce yaşayan Carystoslu Diocles' in ilk kez tanımladığı harp yaralılarında yaradan ok çıkarmakta kullanılan "Diocles Kaşığı"nı Cornelius Celsus şöyle tanımlamıştı:

"...eğer vücuda giren bir silah, açıcı bir alet yardımıyla çıkarılamazsa, yara biraz daha genişleyip başka bir yara ile birleşmesin diye tasarlayanın adını verdikleri "Diocles Kaşığı" denilen bir aletle çekilmelidir. Eminim ki bu alet eskilerin en seçkin aletlerindendi. Bıçağı demir veya bronzdan oluşur. Bir ucunda iki çengel vardır, diğer ucu içe doğru hafifçe kıvrık bir bölüm içerir. Bunun daha içinde bir delik vardır. Alet, okun yakınından çaprazlama konur, sonra okun ucuna gelen tarafı hafifçe kıvrılır ve ok ucu aralığa alınır. Sonra ok ucu kaviteye diğer elin iki parmağı ile itilip kıvrık bölümün altına konur ve aynı anda aletle birlikte dışarı çekilir."

Ayrıca, 7. yüzyılda yaşayan Bizanslı cerrah Paul'den (Paulus Aeginatae) etkilenerek bir cerrahi kitabı yazan 10. yüzyıl Endülüs İslam cerrahı Ebulkasım Zehravi de kitabında alet resimlerine yer vermişti. Söz konusu bu kitap (et-Tasrif li man Aceze eni'l-Ta'alif veya kısaca et-Tasrif) 13. yüzyılda İtalya'da Latinceye çevrilmiş ve Avrupa'da bir başucu cerrahi eser olmuştu.

Pompeii tıp aletlerini tanıtan Benedetto Vulpes'ten sonra antik tıp aletleriyle ilgili yayınlar 20. yüzyılın başına kadar süren bir sessizlikten sonra, Edinbourglu cerrah John Stuart Milne'nin 1908 yılında yazdığı eserle yeniden canlandı.

Milne, önce Grekçe ve Latince tüm antik tıp metinlerini taramış; bunların yanında Ebulkasım Zehravi ve Rönesans Çağında özellikle matbaanın icadından sonra basılan tıp kitaplarındaki alet resimlerini ve metinleri de tarayarak pek çok tıp aletinin hangi tıbbi olayda ve nasıl kullanıldığını açıklamıştı. Ayrıca kitabının sonuna antik tıp aletlerinin resimleri veya çizimlerini içeren levhalar eklemişti. Bu çalışma bugün bile tıp tarihçileri için kaynak kitap niteliğindedir.

ANTİK TIP ALETLERİ ARAŞTIRMALARINDA ANADOLU

Aşağıdaki satırlardan da anlaşılacağı gibi, hem antik tıp aletlerinin idantifikasyonunda hem de antik tıp ve cerrahi aletleriyle ilgili bilgi birikimi ve literatür oluşmasında Anadolu'nun müstesna bir yeri vardır. Çünkü antik tıp aletleriyle ilgili olarak dünyada bilinen dört koleksiyondan üçü Anadolu'da keşfedilip yurtdışına götürülmüştür ki bunlar, iki "Efes Koleksiyonu" ile "Kolophon Koleksiyonu"dur.

Birinci Efes Koleksiyonu

Birinci Efes Koleksiyonunun ilginç bir bulunuş öyküsü vardır. Bir Alman göz hekimi, aynı zamanda adli tıp uzmanı ve tıp tarihçisi Theodor Meyer-Steineg (1873-1936), 1905 yılında o zaman Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki Irak'ta Ninova'ya ve İstanköy'e (Kos) ve daha sonra da Girit Adası ve Efes'e bir araştırma-inceleme gezisine çıkar. Efes'te uzunca bir süre kalan araştırıcı, orada yerli hastalara göz hekimliği yapar. Bir gün bir köylü elinde bir deste antik tıp aleti ile çıkagelir. Kendi ifadesine göre köylü, bu aletlerden bıçak gibi iş görebilen bazılarını getirmeyip kullanmak için evinde alıkoymuştur.

Yukarıda sözünü ettiğimiz ilk antik tıp aletleri kitabının (Surgical Instruments in Greek and Roman Times-1908) yazarı Milne gibi Theodor Meyer-Steineg de antik dillere ve antik tıp literatürüne hâkimdi ve 36 parçalık bu koleksiyonu hemen değerlendirdi.

Efesli köylünün getirdiği bu alet takımı sayesinde, şimdiye kadar örneği ele geçmemiş olan Diocles Kaşığı'nın ünik örneği keşfedilmiş oldu. Daha önceleri özellikle harp cerrahisi açısından çok önemli olan bu aletle ilgili olarak Alman askeri tıp tarihçisi Hermann Frölich ve Milne tahmini şekillendirme çalışmalarıyla bu kaşığın olası çizimini yapmışlardı. Bu buluntu aletin kendisini ortaya çıkarmıştır.

Diğer çok önemli bir keşif de obstetrikte ölü fetusu rahimden parçalayıp çıkarmada kullanılan "cephalotribe" aleti idi. Bu aletin de çizimleri ortaçağ cerrahi kitaplarında mevcuttu. Ayrıca bu birinci Efes koleksiyonunda oftalmolojik aletler ve ilk defa Romalı yazar Archigenes'in yazılarında tanımladığı iltihaplı diş özünü delip apseyi boşaltarak hastayı rahatlatan delgi, "trepan" aleti, de yer alıyordu.

Theodor Meyer-Steineg, İstanköy'de bulduğu aletler, adaklarla Mezopotamya'dan satın aldığı ünlü Babil kralı Hammurabi yasalarında adı geçen bronz bıçaklar ve tüm Efes koleksiyonunu içeren bilimsel eserini 1911 yılında yayınladı. Böylece, antik tıp teknolojisinde adı bilinen fakat örneği ele geçmeyen bazı önemli aletler keşfedilmiş oluyordu.

Bu keşifler daha sonraları deneysel tıp tarihi çalışmalarına konu teşkil etmiş ve 2011 yılında kaybettiğimiz patolog ve tıp tarihçisi Guido Majno gibi deneysel tıp tarihi araştırıcıları kadavralarda o aletlerle cerrahi uygulamalar yapmışlardır.

Birinci Efes Koleksiyonu'nun bundan sonraki öyküsü daha da ilginçtir. Aletler, İkinci Dünya Savaşında bir sandığa doldurulup kaldırılmış ve daha sonra kaybolmuştu. 1984'te tesadüfen bir depoda içindeki cephalotribe gibi bazı nadir aletler kayıp olarak yeniden ele geçmiştir. Halen Almanya'da Jena'da Friedrich Schiller Üniversitesinde Ernst Haeckel Haus'ta teşhir edilmektedir.

Kolophon Koleksiyonu

Anadolu'dan yurtdışına "götürülen" ikinci önemli koleksiyon 1915 yılında Kolophon'da (Değirmendere) bulunmuş, önce o dönemin İzmir Hollanda Başkonsolosunun eline geçmiş; o da Amerikalı zengin bir bayan koleksiyoncuya satmış; nihayet Baltimore'da John Hopkins Üniversitesi tıp tarihi müzesine girmiştir. Kolophon tıp aletleri, bilim tarihçilerince çeşitlilik ve kalite yönünden antik tıp tarihinin en mükemmel koleksiyonu olarak kabul edilmektedir. Teşhir edilmediği gibi araştırmacılara da gösterilmemektedir. Hatta bu nedenle "Anadolu'da Bulunan Antik Tıp Aletleri" kitabımızı yazarken biz, bu koleksiyonun 1915 yılında yapılan ilk yayınından yararlanmıştık. Koleksiyondaki Pompeii kazılarında Casa di Sirico olarak kayda geçen villadaki duvar freskinde resmi görülen ok çıkarma pensi, kafatasına uygulanan trepanasyonda kullanılan delgi yayı, çeşitli pensler ve kan alma kapları ile bronz vantuzlar, teraziler tıp tarihi açısından çok önemli parçalardır.

İkinci Efes Koleksiyonu

İkinci Efes Koleksiyonu 220 parçadan oluşur. Almanya'da Mainz'de Römisch-Germanisches Zentralmuzeum (RGZM)'da korunmakta ve koleksiyona ait nadir ve önemli parçalar teşhir edilmektedir. Koleksiyondaki ilaç kapları, oftalmolojik alet seti, mesaneden taş çıkarma aletleri ve jinekolojik muayene spekulumu gibi aletler son derece nadirdir. Ayrıca bu koleksiyonda Asklepeion rahip hekimi (asklepiad) olması muhtemel bir hekimin adı (Hygeinos Kanpylios) yazılı Eski Yunan sağlık tanrısı Asklepios'un babası Apollon'un kutsal hayvanı olan fare saplı bir tıbbi bıçak da yer almıştır.

Allianoi Koleksiyonu

1999 yılında İzmir ili Bergama ilçesinin kuzeydoğusunda Paşa ılıcası yöresindeki bir kaplıca ve hidroterapi merkezi olması muhtemel Allianoi antik kentinin hamamı civarında yapılan arkeolojik kazılarda in situ dört yüze yakın tıp aleti kalıntısı keşfedildi. Aletler yapının çökmesi ve üzerine durduğu rafın düşmesiyle çoğu ezik olarak ele geçmişti. Koleksiyon Bergama Müzesinde koruma altına alındı.

Allianoi tıp aletleri yayınlandıysa da, tıp tarihi ve bilim tarihine bir katkısından söz edilemez. Çünkü yapılan doktora tez çalışması olgunlaştırılmadan aynen kitaplaştırılıp yayınlanmıştır. Yazar tezini hazırlarken yeniden tıp tarihi okuyup öğrendiğinden kitap gereksiz ayrıntı ve literatür enflasyonuna boğulmuştur. Buna karşın önemli idantifikasyon hatalarına düşülmüştür. Ayrıca koleksiyondaki çok nadir tıp aletlerine gereken önem verilmeyip geçiştirilmiştir.

Antik Dünyadaki Diğer Koleksiyonlar

Antik tıp aletleriyle ilgili önemli bir koleksiyon da kendisi de bir alet tasarımcısı olan ürolog doktor Hamonic'in 1900 yılında yayınladığı bir eserde yer alır. Burada da üçüncü bir Efes koleksiyonu daha karşımıza çıkmaktadır. Hamonic'in Almanya, Fransa, Yunanistan, Suriye ve Filistin'den derlediği bu zengin koleksiyon içinde Efes'ten götürülen aletler arasında bronz dil baskısı, dişi ağrıyan kadın figürlü bir cam ilaç kabı ve 20 kadar tıp aleti vardır. Almanya'da Bingen (antik Bingium) kentinde ele geçen İskenderiye tıp okulundan mezun bir cerraha ait eksiksiz bir koleksiyon da tıp girişimlerinde kullanılan pek çok aleti aydınlatabilmiştir.

Bunların yanında Anadolu'da kaçak kazılarda ele geçen çok sayıdaki perakende tıp aleti de müzelerde ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzelerinde teşhirde olmayan ve Atatürk Havaalanında yakalanıp el konulan 35 parçalık muhteşem işçilikli bir cerrahi set buna güzel bir örnektir. Ayrıca Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı'nın nadir tıp ve cerrahi aletler içeren koleksiyonu halen Ankara Cumhuriyet Müzesinde korunmaktadır. Bunları dışına Ankara'da Anadolu Medeniyetleri Müzesi özellikle prehistorik tıp ve kozmetik tıp alet koleksiyonu açısından oldukça zengindir.

Pompeii’de bulunan Casa di Sirico’da ok çıkarma pensinin kullanılışını gösteren duvar freski Napoli Arkeoloji Müzesi © DEA / A. Dagli Orti

TIP ALETLERİNİN KULLANIM AMACI

Tıp bir ihtiyaçtan doğduğuna göre, tarihi de insanlık tarihi kadar gerilere gider. Dolayısıyla hastalıkları tedavi için kullanılacak aletlerin ilk örnekleri de çok eskilere, tarihöncesi çağlara uzanır.

Tarihöncesi çağlarda kullanılma olasılığı olan tıp aletlerini günümüz ilkel toplumlarında kullanılanlarla (mesela Avustralya yerlileri gibi) benzeşim yoluyla belirleyebilmekte ve adlandırabilmekteyiz. Kemik veya fildişi bıçaklar, apse boşaltmada kullanılan bızlar, kemik saplara monte edilmiş zarif balta şeklinde keskiler, sıyırma aletleri ve obsidiyen usturalar, kemik kırıkları veya çatlakları tespit için kullanılan ateller günümüze kalan prehistorik tıp alet örnekleridir.

Tıp aleti olması muhtemel bu tip prehistorik objeler Anadolu'da yapılan kazılarda ele geçmektedir. Mesela Prof. Dr. Aliye Öztan'ın Bor Köşk Höyük kazılarında bulup yayınladığı obsidiyen ustura kozmetik amaçla kullanılan çok ilginç bir buluntudur. Ustura, tıpkı İsviçre göl yerleşimindeki örnekler gibi hayvan kaburgaları ile bir arada ele geçmiştir. Makasın icadından önce saç kesimi ve epilasyon, kılları bu iki kaburga arasına sıkıştırıp usturayla keserek yapılıyordu. Dolayısıyla, Bor Köşk Höyük Paleolitik insanının da aynı yöntemle epilasyon yaptığını iddia edebiliriz.

İşçiliği çok daha üstün böyle bir ustura, Burdur Hacılar'da ele geçmiştir. Obsidiyen çok mükemmel işçilikle dilgilenmiş ve ustura formu verilerek olasılıkla bir geyik boynuzuna oturtulmuştu.

TIP ALETLERİ NASIL SINIFLANDIRILIR

Antik tıp aletlerinin en pratik sınıflandırması, tıp aletleri literatüründe bir öncü olan Milne'ye aittir. Buna göre antik tıp ve cerrahi aletleri aşağıdaki gibi gruplara ayrılarak incelenebilir:

-Bıçaklar                                                               - Hemostaz (kan dindirme) aletleri

-Pensler                                                                 - İlaç kapları

-Koterler (dağlama aletleri),                               - Kadın doğum aletleri

-Çengeller (Keskin, kör, tekli, ikili, üçlü)

-Üroloji aletleri

-Spatüller                                                             - Oftalmoloji (Göz hekimliği)aletleri

-Sondalar,                                                              - Alet kutuları

-Küretler (kazıyıcılar),                                             - Diş aletleri

 

Efes Koleksiyonu’nda yer alan cerrahi ve kozmetik aletler MS 2. yüzyıl Efes Müzesi, Selçuk

TIP ALETLERİ NASIL İDANTİFİYE EDİLİRLER

İlaç ezme spatülleri, merhem, kollir (göz merhemi) veya toz ilaçları saklama kutuları ve cımbız gibi kozmetik tıp aletleri dışında tıp aletlerinin büyük çoğunluğu cerrahi amaçlıdır.

Bilindiği gibi, 20 yüzyılın ortalarına kadar cerrahinin üç majör problemi süregelmiştir. Bunlar, ağrı, kanama ve enfeksiyon idi.

Ağrı, kanama ve enfeksiyon olarak açıklanabilen üç önemli problemin giderilmesi aşamaları:

  • 1840 lı yıllarda iki Amerikalı diş hekimi tarafından anestezinin keşfi
  • Enfeksiyonlara karşı sterilizasyonun 1850'li yıllarda başlaması
  • 1900 yılında kan transfüzyonunda kan gruplarının Landsteiner tarafından keşfi
  • 1935 yılında enfeksiyonlara karşı ilk kullanılan droglardan olan prontosilin keşfi

Antik çağda karın cerrahisi dışında birçok küçük cerrahi işlem hatta kol ve bacak ampütasyonu bile yapılabiliyordu. Göz, kulak, burun, boğaz ve diş cerrahisi, varis, anal fistül tedavisi, mesaneden taş çıkarma işlemleri yapılabiliyordu.

ANTİK TIP ALET İMALİ VE KULLANILAN MALZEME

Antik tıp aletleri, kemik, fildişi, bronz veya demirden yapılmış, nadir olarak gümüş veya altın kullanılmıştır. Bazı Roma Çağı bronz tıp aletleri tombak yöntemi ile (?) altınla kaplanmıştır. Fildişi ve kemik, tıbbi kaşık, kulak kaşığı, bazen de tıbbi bitkilerin özsuyunu almak için bıçak yapımında kullanılmıştır.

Gümüş alet olarak spatül, sonda ve kulak kaşıkları Metropolis kazılarında ele geçmiştir ve halen Efes Arkeoloji Müzesinde teşhir edilmektedir. Ancak gümüş, yumuşak ve kırılgan olduğundan nadiren cerrahi amaçla kullanılmıştır. Antik alet sahtecilerinin gümüş tıp aletleri imal edip İstanbul'da Kapalıçarşı'da pazarladıklarını da biliyoruz. Bu aletlerden bazıları mesaneden taş çıkarmak (!) veya dişlerde oluşan taşı kazımak (!) için imal edilmişlerdi. Oysa bu gibi işlemlerde gümüş gibi yumuşak bir metalin (büküleceğinden) kullanılamayacağını düşünememişlerdi. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ünlü Paul Getty Müzesine satılan bu koleksiyon daha sonra imitasyon alet örnekleri olarak yayınlanmıştır.

Demir özellikle cerrahi bıçaklarda kullanılmıştır. Fakat demir korozyona uğrayıp çürüdüğünden bu bıçakların çoğunun sadece bronz olan sapları günümüze kalmıştır. Ayrıca, dağlama aletleri de demirden yapılmıştır. Hatta Hippokrates'in eserlerinde "demir" sözcüğü ile "dağlama aleti" (koter) aynı anlamda kullanılmıştır. Tıp alet yapımında en çok bronz kullanılmıştır. Bronz patina aldığından bu aletlerin pek çoğu bozulmadan günümüze kadar kalabilmiştir.

Tıp aletleri ya hekimlerin verdiği tarifle sipariş üzerine veya uzmanlaşmış ustalar tarafından atölyelerde yapılırdı. Antik Çağda Efes'te alet yarışmaları yapıldığını bildiğimize göre özellikle Anadolu tıp aletlerinin bizzat Anadolu'da imal edildiği çok muhtemeldir. Fakat bildiğimiz kadarıyla böyle bir alet yapım atölyesi henüz keşfedilmemiştir.

Alet işçiliğine gelince: Roma Çağı aletlerinin işçiliği çok üstündür. Aletler ergonomiktir. Bazıları, zaman tasarrufu ve iki amaçlı kullanım için çift taraflı olarak hazırlanmıştır. Giderek alet yapımına özen azalmış, Bizans Çağında daha kaba tıp aletleri imal edilmiştir. Osmanlı Çağına ait buluntu çok azdır. Bunlara ele geçen kaba işçilikli diş kerpetenleri ile Atina Benaki Müzesindeki üstün işçilikli ve süslemeli cerrahi takımı örnek verebiliriz.

ANTİK ANADOLU TIP ALETLERİ İÇİN ENVANTERLE Mİ YETİNMELİ YOKSA "BÜYÜK MÜ DÜŞÜNMELİ":

"ANADOLU UYGARLIKLARI BİLİM TEKNOLOJİ MÜZESİ"

Ünlü bir epigrafımız "Arapların petrol zenginliği bir gün biter, ama Anadolu'nun arkeolojik zenginliği sonsuza kadar sürecektir" der.

Gerçekten de coğrafi konumu ile doğu-batı arasında bir köprü olan Anadolu yarımadası, sadece insan kalıntıları veya arkeolojik keşifler açısından değil, paleobotanik ve paleozooloji açılarından da doğudan batıya karşılıklı bir geçiş yeri idi. Bu günkü zengin faunası, florası, binleri aşan keşfedilmiş ve keşfedilecek ören yeri bu sözlerin kanıtıdır.

Anadolu'da arkeolojik kazılar devam edeceğine göre, paleopatolojik buluntular yanında (patolojik insan kalıntıları) yeni tıp aletlerinin keşfedileceği muhakkaktır. Bu konuda en önemli malzemeyi Anadolu'daki antik sağlık kurumlarının kalıntıları (mesela yüzlerce aletin in situ keşfedildiği Allianoi gibi) ile hekim mezar buluntuları verecektir. Öyleyse ele geçen bu buluntuları nasıl değerlendirelim? Bu konuda nasıl davranmalıyız?

* Öncelikli bir proje olarak Türkiye müzeleri ve özel koleksiyonlardaki antik tıp aletlerinin bir envanteri yapılmalı ve yayınlanmalıdır.

* Bizce ikinci olarak, konu daha geniş boyutta ele alınmalı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri koleksiyonu gibi büyük koleksiyonlar dışındaki perakende buluntular da bir araya toplanmalıdır. Hatta çok daha uygun olarak yalnız tıp aletlerini değil, tüm antik bilim ve teknoloji objelerini barındıran bir ANADOLU UYGARLIKLARI BİLİM-TEKNOLOJİ MÜZESİ kurma fikri oluşmalıdır. Tıp aletleri böyle bütünsel bir müzenin bir bölümünü oluşturmalıdır. Çünkü bilim Anadolu'da doğmuştur. Bu tüm dünyanın kabul ettiği bir gerçektir. Müzelerin eğitici işlevleri nedeniyle, böyle bir müzede her bilimsel malzemenin otantik olması da beklenemez. Pek çok dünya müzesinde ziyaretçileri bilgilendirmek amacıyla iyi yapılmış imitasyon ve canlandırmalar teşhir edilmektedir. Bunun bir Avrupa örneği, Londra'daki Wellcome tıp ve bilim tarihi müzeleridir. Başka bir örnek de Bingen (Bingium) cerrahi aletleridir. Orijinal aletler bir özel koleksiyonda kasalarda korunmaktadır. Bingen kent müzesinde ise imitasyonları teşhir edilmektedir. Bizce, Anadolu Uygarlıkları Bilim ve Teknoloji Müzesi bilim tarihinde "bilimin başladığı yer" olarak kabul edilen ve büyük bilgin Thales'in kenti olan Miletos'a en yakın Batı Anadolu kenti İzmir'de kurulmalıdır.

 

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER