Bizden Olmayan Barbardır: Eski Yunan’da Klasik Devir ve Öncesinde Propaganda

Eski Yunan Dünyasında Yunanca konuşmayan -günümüz Türkçesi ile Yunanlı olmayan- tüm toplumlar "barbardır". Sadece savaş benzeri durumlarda ulusal birlik oluşturan kent devletlerinden oluşan Yunan toplumu için ilginç bir söylem... Peki bu ötekileştirmeyi mümkün kılan neydi? Büyük ihtimalle propagandanın gücü. Aslında Yunanların "barbar" kelimesi ile ifade ettikleri günümüzden biraz farklıdır.

Efes Artemis tapınağının hipotetik bir çizimi

Günümüzde "barbar", "medeniyetten nasibini almamış", "ilkel" benzeri olumsuz yargılar içeren bir kavram olmasına karşın, Yunanların ifade etmek istediği sadece "dilimizi konuşmayan"dır. Farklı bir dilde konuşanların dilini "barbar" gibi anlamsız bir sesler topluluğu olarak algılamıştır Yunanlar.

Tunç Çağı Ege dünyasında bile propagandanın güç gösterisi şeklindeki temsillerine rastlanmaktadır. Yönetim alanlarını koruyan kiklopik duvarlar ve Mykenai'nin aslanlı kapısı bunlara örnek olarak gösterilebilir. Dev boyutlu, kabaca şekillendirilmiş taşlardan inşa edilen duvarlar, bir insanın değil de bir Kyklop'un elinden çıkmış gibidir adeta.

Yunanların, Tunç Çağı toplumunun çöküşünü takip eden MÖ 1200-800 yılları arasında geçirdiği dönem geleneksel olarak "Yunan Karanlık Çağı" olarak nitelenmektedir. İlyada'da Homeros, Troia kralı Priamos ile Mikenai kralı Agamemnon liderliğinde birleşmiş bir Yunan kent devleti konfederasyonu (Akhalılar) arasındaki savaşı konu eder. Daha sonraki yazarlar, savaşta yapılan hilenin en erken örneklerinden olan "Troia atı"ndan söz ederler. Yunanlar, bu at ile Troialıları kuşatmanın sona erdiğine inandırmış, at bir kere kent surlarından içeri girdikten sonra içinden çıkıp kenti içeriden ele geçirmişlerdir. Troia atı, erken Yunan savaş propagandası anlayışına ışık tutar; Yunan aklının ve kurnazlığının ne kadar üstün olduğu, çok güçlü düşmanları bile yenmeye imkan sağladığı mesajını çok güzel yansıtır.

Mikonos Vazosu üzerinde Troia atı kente girerken

Arkaik Dönemde Yunanistan'da yaygın olan yönetim şekli tiranlıktı. Güçlü tiranlar tarafından yönetilen kent devletleri birbiriyle rekabet, bazen de mücadele içindeydi. Bu dönemde propaganda yoğunlukla güç gösterisine dayanır. Henüz Yunanları tehdit eden ortak bir düşman söz konusu olmadığı için politik mesajlar genellikle diğer kent devletlerine ya da halka yöneliktir. Klasik Yunan tapınağı bile birçok mesaj içeren bir yapıdır. Kentin tanrısına bir ev olarak inşa edilen tapınaklar büyüklükleri ve çevrelerindeki "sütun ormanı" ile birer gösteriş kaynağı olmuştur. Özellikle Dor tapınaklarının sütunları, çatı örtülerinin ağırlığını çağrıştıracak şekilde hafif bir bombeye sahiptir. Korinthos, Atina, Samos, Sparta gibi güçlü tiranlıklar Delphoi, Olympia gibi kutsal alanlara adanan değerli armağanlar üzerinden birbirleriyle yarışmıştır. Korinthos'un ilk tiranı olan Kypselos'un Olympia'ya adadığı fildişi ve altın kakmamalarla süslü sandık bunlara iyi bir örnektir.

Ticaret ağında yaşanan bir genişlemeyle Yunanlar mallarını süslü kaplar içinde ihraç etmeye başladılar. Yakın zamana kadar bu vazolar birer sanat eseri olarak değerlendirildi ve Yunan çömlekçilerinin sanatsal başarılarını ve Yunan gururunu daha geniş kitlelere ulaştırmalarına katkı sağlamış oldukları düşünüldü, buna karşın yakın zamanlardaki çalışmalara göre durum bu değildir. Yunan olmayan toplumlar tahmin edilenden daha az figürlü kap almıştır. Ayrıca çömlekçiler ve çömlek ressamları eski Yunan toplumunda tahmin edildiği kadar saygın bir konuma sahip değillerdir. Yunanları ilgilendiren daha ziyade kapların içeriğiydi (zeytin yağı, şarap, buğday vb).

Bununla birlikte Peisistratos Dönemi çömlekçiler mahallesinde bezenen kaplar Atinalı yurttaşların sofralarına propaganda mesajları taşıyorlardı. Atina'nın gücünün sembolü olarak Herakles ve Athena figürlerini ilk Alkmenes oğulları, ardından Peisitratos ve oğulları kullanmıştır. Mesajın aktarılmasında araç öncelikle ağızdan çıkan söz olmalıydı. Bunlar şarkılar veya hymnoslar halinde düzenlenmiş, Peisistratos'un kültlerin merkezileştirilmesi politikasına hizmet eden Atinalı din görevlileri tarafından ısmarlanmış olmalıdır. Bu eylemin yansımasını Atina çömlekçiler mahallesindeki konu seçiminde görebiliriz. Athena ve Herakles'in birlikte yer aldığı sahneler, bu çıktının önemli bir bölümünü temsil eder. Pesitratos'un kendini Herakles ile bir tuttuğu, en azından halkın gözünde böyle görülmeye çalıştığı, birçok araştırmacı tarafından ileri sürülmüştür.

Bir lekythos üzerinde Herakles ve Nereus’un mücadelesi

MÖ 5. yüzyıl sonlarından önce yaşayan bir kişinin kendisini bir tanrı ya da kahraman ile bir tutmasına dair herhangi bir kesin kanıt yoktur. Herakles herkesin kabul ettiği üzere Atina kentinin tanrıçasının himayesindedir. Politik olarak değerlendirilen konulardan en önemlisi Athena'nın Herakles'i Olympos'a atlı araba ile götürmesidir. Ünlü bir araştırmacı olan Sir John Boardman burada Herakles'in Peisistratos'u temsil ettiğini ileri sürer. Herodotos'a göre Peisistratos, ikinci tiranlığına Atina'ya, Athena rolü yapan bir kadın eşliğinde bir at arabası içinde girerek başlamıştır. Yine Herodotos'a göre Peisistratos'un ilk tiranlığı sırasında lobutlar taşıyan bir özel koruma askeri vardır. Herakles de sıklıkla elinde lobut ile betimlenir. Tiranın Herakles'e olan özel ilgisi, Akropolis'de üzerinde kahramanın Triton ve hydra ile mücadele ederken veya Olympos'a kabul edilirken betimlendiği alınlık kabartmalarından anlaşılabilir.

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 87. Sayı, “Antik Dönemde Propaganda”

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER