Kilikia Bölgesi'nde Roma Etkisi

Roma, MS 1. yüzyılda Kilikia’daki varlığını iyice hissettirdiğinde ilk işlerden biri olarak yerel rahip-kral soyu sona erdirilir. Bunun yerine Roma tarafından atanan yöneticiler iş başına getirilir. Değişmeyen unsur toprak feodalizmidir. Hellenistik ve Roma dönemlerinde tapınak rahiplerine ait olan topraklar, Bizans Döneminde de kilise rahiplerinin işletmesinde kalır.

 

‘ROMANİZASYON’ (‘ROMALILAŞMA’) TERİMİ ÜZERİNE

Kilikia Bölgesi bağlamında ele alınacak olan ‘Romanizasyon’ (‘Romalılaşma’ve ‘Romalılaştırma’) sürecine geçmeden önce, bu terimin her bölge için farklı bir anlam taşıdığını hatırlatmak yerinde olacaktır. Öyle ki, herhangi bir bölgenin merkez Roma için taşıdığı anlama ve öneme göre uygulamaları da değişmekteydi. Stratejik önemi daha çok olan yerlerde Romalıların, yerli halkın ve özellikle yerli elitlerin üzerinde daha fazla etki yaratma çabasına girdikleri anlaşılmaktadır. Ayrıca, Roma İmparatorluğu’nun etkisini hissettirmekte zorlandığı yerlerin de olduğunu görmekteyiz. Bunun en önemli nedeni, Roma’nın batı eyaletlerinde sınırlı bir ‘Hellenleşme’ yaşanırken, doğu eyaletleri Romalılardan önce güçlü bir ‘Hellenleşme’ sürecinden geçerler. Bu nedenle, bu bölgelerde Roma etkisinin nüfuz etmesi daha zor olur ve yüzeysel kalır. 

‘Romalılaşma’ ve ‘Romalılaştırma’ arasındaki farka da dikkat çekmek gerekir: ‘Romalılaşma’, yerli halkın ve özellikle yerli elitlerin gönüllü olarak Roma kültürünü özümsemesini ifade ederken, ‘Romalılaştırma’ kavramı daha ziyade dışarıdan gelen zorunluluğu kapsamaktadır. Bu kavramlar buradaki yazıda önce genelleştirilerek ‘Romalılaşma’, yerine göre ‘Romalılaştırma’ olarak kullanılacaktır.

‘Romalılaşma’ terimi bilim insanları arasında da farklılık göstererek yorumlanır. ‘Romalılaşma’nın, Roma İmparatorluğu tarafından bir devlet politikası olarak yürütüldüğü için ‘baskın’, ‘sömürgeci’ veya ‘emperyalist’ ideolojiye sahip bir yaklaşım olduğunu savunanların yanı sıra, merkezileşme ve bir sosyal sistem oluşturma şeklinde daha yumuşatılmış ifadeler ile de kullanıldığını görürüz. Diğer bir görüşe göre ‘Romalılaştırma’, ‘synkretizm’ yani yerel tanrılar ile Roma tanrılarının birleştirilmesi (veya farklı tanrısal özelliklerin tek bir tanrı / tanrıçada kaynaştırılması), şahıs isimlerinde yerel ve Roma isimlerinin yan yana kullanılması gibi olguların birbirleri içinde eritilmesidir, bir ‘Kültürlerarası Etkileşim’dir. Sonuçta askeri, ekonomik, din ve dil açılarından müdahale edilen toplumlardan söz etmekteyiz. Aşağıda, Kilikia Bölgesi için durumun nasıl geliştiğine bakılacaktır.

KILIKIA BÖLGESİ VE ‘ROMALILAŞMA’ ÖNCESİ

Kilikia Bölgesi Haritası

Kilikia Bölgesi, Eski Çağ coğrafyacısı Strabon tarafından, batıda Korakesion (Alanya), doğuda Alexandria kat ‘Isson (İskenderun Körfezi), kuzeyde ise Toros Dağları ile sınırlandırır. Strabon ayrıca Korakesion’dan Mersin’in otuz kilometre batısında bulunan Lamos (Limonlu) Nehri’ne veya Soloi-Pompeiopolis’e kadar uzanan bölgeyi ‘Dağlık (Trakheia / Aspera) Kilikia’, buradan Alexandria kat ‘Isson’a kadarki toprakları ise ‘Ovalık (Pedias / Campestris) Kilikia’ olarak ikiye ayırır. Lamos (Limonlu) Nehri ile Seleukeia’dan (Silifke) akan Kalykadnos (Göksu) Nehri arasındaki bölge ise ‘Olba Territoriumu’ olarak adlandırılır. Burası Hellenistik Dönemde (MÖ 3. yüzyılın ikinci yarısından, MS 1. yüzyılın ilk yarısına kadar) yarı bağımsız bir teokratik sistem ile yönetilmiştir.  

Uzuncaburç / Diocaeserea Zeus Olbios Tapınağı (Fotoğraf: Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu)

Uzuncaburç / Diocaeserea Zeus Olbios Tapınağı (Fotoğraf: Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu)

Hellenistik ve Roma dönemlerinde, Kilikia Bölgesi’nin tarihsel gelişimi ve arkeolojik bulguları açısından bize en çok bilgi aktaran kesimi, Dağlık Kilikia’nın ‘Olba Territoriumu’dur. Bunun başlıca nedeni, Ovalık Kilikia’daki büyük Roma kentlerinin kazılarının henüz çok yeni olmasıdır. Ancak diğer ve önemli bir neden, Hellenistik Dönemde Seleukosların MÖ 188 yılında Romalılar ile yapmak zorunda kaldıkları Apameia Antlaşması sonrasında ‘Olba Territoriumu’nun kendileri için adeta sığınabilecekleri ‘son liman’ haline gelmesi ile bağlantılıdır. Buraya çok iyi tutunabilmek için var olan yerel halkı ‘Hellenleştirmek’ adına yaptıkları girişimler kalıcı izler bırakır. Bunun da ötesinde, Augustus Dönemi ile birlikte aynı toprakların Roma etkisine girmesine, günümüze kadar ulaşan Roma yapıları şahitlik eder. Bölgedeki Roma etkilerine (‘Romanizasyon’, ‘Romalılaştırma’) bakmadan önce kısaca bölgenin Hellenistik Dönemini özetlemek gerekir çünkü Hellenistik Dönemde oturtulan sistem, Romalılar tarafından devam ettirilir; tabi ki gelişen teknoloji sonucunda Romalıların imkanları artmıştır.

Adamkayalar’da Rahip-Kral Kabartması (Fotoğraf: Prof. Dr. Serra Durugönül)

Adamkayalar’da Rahip-Kral Kabartması (Fotoğraf: Prof. Dr. Serra Durugönül)

Hellenistik Dönemde, I. Seleukos Nikator’un MÖ 296/281 yıllarında Seleukeia’yı kurmasından önceki süreçte, bölgede çok az kalıcı yatırım yapılır ve yerel halk sadece vergi ödemek ile yükümlü kılınır. Sosyo-kültürel kimliğine dokunulmayan bölge halkı, böylelikle geleneksel yaşamını sürdürür. Ancak yine de imar faaliyetlerinin zenginliği ve yazıtların çokluğu, Seleukosların bölgeden beklentilerinin fazla olduğunu gösterir. Yukarıda ifade edilmiş olduğu gibi, özellikle MÖ 188 yılındaki Apameia Antlaşması sonucunda, Seleukoslar Anadolu’daki geniş toprak hakimiyetlerini kaybedince, Torosların arkasına çekilmeye ve Sarpedeon Burnu’na yani ‘Olba Territoriumu’na sıkışmak zorunda kalır. Bu nedenle olsa gerek,  daralan sınırlarında güçlenebilmek amacıyla askeri, dini ve sivil yapılanmaya, dolayısıyla imar faaliyetlerine önem vermeye başlarlar. Özellikle Olba-Diokaisareia’da (Uzuncaburç) inşa ettikleri Zeus Olbios Tapınağı, bu idari ve dini merkezin sembolü haline gelir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken, yerel halka da söz hakkı verilerek uyumlu bir geçiş sağlanır. Zaten Büyük İskender’in ve Ardılları’nın (Diodokhlar) yerleşme ve kentleşme süreçlerinde genel olarak izledikleri politikaları gereği, tarım için elverişli arazilerde ve uygun liman kurma koşullarına sahip yerlerde kendi polislerini (Kalykadnos nehri kenarındaki Seleukia gibi) oluştururken, dağlık, engebeli ve zor şartlara sahip kesimleri, kendi yönetimleri altındaki ‘elit’ yerel ‘rahip-kral’ sıfatlı yöneticilere (vassal / client) devrederler.  Bu kesimlerin kontrol altında tutulması, şüphesiz dıştan gelecek saldırılarda yerel halkın desteğini alarak gerçekleşebilirdi. Bunun için öncelikle savunma amaçlı ve aynı zamanda rahiplerin idari işlemleri yürüttükleri kuleler inşa ettirirler. Seleukoslar, bölgenin bütünlüğünün korunması için, bölgedeki ‘Hellenizasyon’ sürecini başlatmaları gerekliliğinin bilincindeydiler. Bunun için kültürlerinin, dinlerinin, dillerinin kalıcı olması ve yayılması için gereken her şeyi yaparlar: Yunan mimari standartlarını imar faaliyetlerine yansıtmak, yaşam biçimlerinin kalıcılığı için ana kayaya kabartmalar yaptırarak kültürlerini bilinçlere kazımak, yine ana kayaya dini, askeri ve sivil yaşama dair yazıtlar kazıtarak ölümsüzleşmek. Roma da, bu bölgede hakimiyet kurduğunda, bu faaliyetlerin hepsini sürdürecektir.

Kanytelleis’de Aile Kabartması  (Fotoğraf: Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu)

Kanytelleis’de Aile Kabartması  (Fotoğraf: Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu)

‘Olba Territoriumu’nun batısında, doğusunda veya Ovalık Kilikia’da yok denecek kadar az olan kaya kabartmaları ve yazıtları, söz konusu bölgede iyi korunmuş ve yayınlanmış olmaları nedeniyle önemli bilgiler verirler. Zaten bir bölgeye özgü yaşam biçimlerinin aktarıldığı ikonografik ve ayrıca sanatsal yani stilistik gelişmeleri en doğru şekilde aktaran arkeolojik veri, taşınabilir özelliği olmayan ana kayaya işlenmiş kabartmalar ve onların yazıtlarıdır. ‘Olba Territoriumu’nda, geç Hellenistik-erken Roma dönemlerine ait, ana kayaya işlenmiş olan yetmiş kadar kabartma bulunur. Ölü ziyafeti, askerler ve kült kabartmaları olarak gruplanabilecek olan bu kabartmaların çoğu yerel bir işçilik ve kısmen yerel ikonografik özellikler gösterirken, bazıları perspektif, kompozisyon, stil ve ikonografik açılardan batı örnekleriyle büyük benzerlikler gösterirler.

Kanytelleis Hellenistik Kule (Fotoğraf: Prof. Dr. Serra Durugönül)

Kanytelleis Hellenistik Kule (Fotoğraf: Prof. Dr. Serra Durugönül)

Aslında kaya kabartması geleneği bölgeye Büyük İskender’in ardıllarından Seleukos sülalesinin bölgeye gelmesi ve yerel halkı yönlendirmesi sürecinde, MÖ 3. yüzyılın sonlarında başlar. Roma varlığının en önemli ve en erken kanıtı Yapılıkaya’da bulunmaktadır: Dağlık Kilikia’da Korykos’un (Kızkalesi) dört kilometre kadar kuzeyinde bulunan Yapılıkaya’daki geç Hellenistik-erken Roma dönemlerine ait olan ve bir mağaranın önüne polygonal bir duvar örmek kaydıyla oluşturulan Hermes tapınağının üzerindeki anne-baba ve oğuldan oluşan kabartmanın yazıtında, tapınağın ve büstlerin imparatorluk kasasından (‘fiscus’) yaptırıldığı belirtilir. Yine Yapılıkaya’da, tapınağının önünde bulunan bağımsız bir yapıya ait alınlık üzerindeki yarım büstlerin altındaki yazıtta Roma vatandaş isimleri (Tria Nomina), bir yerel isim (Agosia) ve bir Roma Tribus’u -kabile- (Collina) adı geçer. Böylelikle burada, kökleri İtalya’ya giden bir ailenin inşa ettirdiği bir yapının söz konusu olduğunu anlarız. Zaten büst ve yarım büstlerin kullanımı, ayrıca erkek figürlerinin saçsız ve kepçe kulaklı oluşları, Cumhuriyet Dönemi İtalya’sında azat edilen kölelerin kendilerini ifade etme biçimleri olur. Bu kabartmalar ile Dağlık Kilikia’daki Roma bağlantısı hem yazıt ile hem de ikonografik olarak belgelenmiş olur. Bu örnekte olduğu gibi kabartmalarda betimlenenlerin yani ölmüş kişilerin mezarlarını ve kabartmalarını, yakınları olan yönetimdeki rahip sülalelerinin sipariş ve finanse ettiklerini hem bu eserin yazıtından hem de bölgedeki birçok yazıttan anlarız. Yapılıkaya’daki bu büstlü kabartmanın yazıtı, yapıyı ve kabartmayı finanse eden kadının eşinin, bu eserin ortaya çıktığı dönemde görev başında olan rahip ailesinden geldiğini belirtir. MÖ 2. yüzyılın sonlarından itibaren liman kentlerine İtalyan tüccarların yerleştirildikleri ve ticaret yapmanın yanı sıra kültürlerini de yaydıklarını tahmin etmek zor değildir. Bunun da ötesinde özellikle Augustus Dönemi itibariyle, aslında Büyük İskender tarafından uygulanan, dışarıdan getirilmiş olan askerlerin emekli asker sıfatı ile (veteran) savaşmış oldukları eyaletlere yerleştirilmesi  politikası da izlenir.

KİLİKİA BÖLGESİ’NDE ‘ROMANİZASYON’ (‘ROMALILAŞTIRMA’)

‘Romalılaşma’ya Giden Adımlar

Çatıören Hellenistik Surlu Garnizon Yerleşimi (Fotoğraf: Prof. Dr. Serra Durugönül)

Çatıören Hellenistik Surlu Garnizon Yerleşimi (Fotoğraf: Prof. Dr. Serra Durugönül)

Roma imparatorlarından Augustus ve Tiberius Dönemi ile birlikte artık Akdeniz coğrafyasının hemen hemen tümünde olduğu gibi, Kilikia’da da yeni bir dönem, Roma Dönemi başlar. Roma, MS 1. yüzyılda Kilikia’daki varlığını iyice hissettirdiğinde ilk işlerden biri olarak yerel rahip-kral soyu sona erdirilir. Bunun yerine Roma tarafından atanan yöneticiler iş başına getirilir. Değişmeyen unsur toprak feodalizmidir. Hellenistik ve Roma dönemlerinde tapınak rahiplerine ait olan topraklar, Bizans Döneminde de kilise rahiplerinin işletmesinde kalır.

Roma, bölgeyi ele geçirdikten sonra, Selukosların etkili siyasetini sürdüremez ve güç dengeleri bozulur. Bölge başı boş kalınca, eşkıyalar ve korsanlar türeyerek huzuru ve ekonomiyi tehdit eder hale gelirler. Roma senatosunun ilk ciddi müdahalesi MÖ 102 yılında Kilikia’ya gönderilen Praetor Antonius ile başlar. Kilikia Bölgesi’nin Romalılar ile bu ilk yakın karşılaşmasının ardından, Cumhuriyet Döneminde Roma’dan Kilikia’ya görevlendirilen komutanların, ‘Romalılaşma’ açısından bir etkilerinin olmadığını söyleyebiliriz. Daha ziyade korsanları kontrol altına almak ve düzeni sağlamak ile meşguldürler. MÖ 92 yılında Vali Sulla, dengeyi oturtmak için görevlendirilir. Ancak korsanları yanına çeken Pontos kralı Mithradates nedeniyle Kilikia’da düzen bir türlü sağlanamaz. Nihayet Roma senatosunun MÖ 67 yılında komutan Pompeius’u Kilikia’ya yollaması ve kendisinin uyguladığı başarılı mücadele sonuç verir: Korsanlar sahil kesimlerinde yerleşik düzene geçmeye zorlanır ve sonrasında onlara destek olunur. MÖ 51 yılında ünlü hatip Cicero proconsulolarak atandığında, sükunet dönemi devam eder. MÖ 44 yılında Caesar’ın öldürülmesi ve Kilikia’nın Marcus Antonius idaresine geçmesi ise bir dönüm noktası oluşturur: MÖ 31 yılında Octavius ve Antonius arasında yapılan Actium savaşı sonucunda, Octavius (Augustus) Roma’nın tek hakimi olur ve Kilikia da kendisinin hakimiyetine girerek burada Roma etkisinin, gücünün hissedilmeye başlamasını sağlar. Özellikle MS 74 yılında Kilikia, İmparator Vespasianus tarafından ‘Roma eyaleti’ olarak bir kimlik kazanır. Eyalet olmanın sağladığı en önemli sonuç, Roma’nın bir parçası olarak Kilikia’ya uzun soluklu bir barış döneminin gelmesi ve bölgede ilk büyük planlı imar faaliyetinin uygulamaya konulmasıdır. İkinci büyük imar faaliyeti MS 2. yüzyılda, sanata ve kültüre büyük önem veren İmparator Hadrianus döneminde gerçekleşir. Üçüncü imar planlaması MS 2. yüzyılın sonunda, İmparator Septimius Severus zamanında gerçekleştirilir.

Yapılıkaya Rahip Aile kabartması (Fotoğraf: Prof. Dr. Serra Durugönül)

Kilikia’nın Hellenistik Dönemde aldığı Yunan-Makedon (Büyük İskender ve Ardılları) etkileri daha münferit ve karşılıklı etkileşimlere yönelikken, Kilikia’nın bir bütün olarak Roma İmparatorluğuna eyalet olarak bağlanması sonucunda, daha planlı bir politika yürütülmeye başlanır. MS 1. yüzyıl öncesinde, ‘Romalılaşma’ adına fazla bir kanıt bulunmazken, MS 1. ve 2. yüzyıllarda, özellikle de MS 212 yılı itibariyle constitutio Antoninianaile tüm özgür Kilikialıların Roma vatandaşı olduklarını ve bir Latin isimi alabildikleri dönem sonrasında bölge halkına Roma isimleri ve Roma vatandaşlık hakkı verilmesi işlemleri artar. Şüphesiz bu hakları elde eden bir yerli Kilikialı, yeni Latin isminden gurur duymuştur.

Romalılar Kilikia’ya geldikten sonra kendi üst düzey yöneticileri ve aileleri için burada rahat yaşamanın koşullarını hazırlarlar. Ancak sadece bunun için değil, merkez Roma’nın gözüne girmek için girişimlerde bulunurlar. Roma İmparatorluğu, fethettiği topraklarda kalıcı olmayı, politikalarının en önemli prensibi olarak benimser. Bunun için eyaletlerdeki yöneticiler göz alıcı, sağlam ve kalıcı yapılar inşa ederler. Eyalet yöneticileri, Roma’nın bu olmazsa olmazına sadık kaldıklarını ispat etme çabasına ve adeta yarışına girerek imparatorların dikkatini çekmeye özen gösterirler. İmparatorların bölgeye ziyaretleri öncesinde onlar adına tapınaklar inşa ettirir ve spor yarışları düzenlerler. Göze girmeyi başaranların merkez Roma’ya, meclise girmek için önleri açılır ve yönetici veya Roma’ya senatör olma şansları artar. Göze girmek için çabalayan bir sınıf da, yerli elitlerdir. Yerli elitler ‘Romalılaşma’ çabalarını gerçekleştirebildikleri taktirde kendi halkları içinde söz sahibi olurlar.

 

KILIKIA BÖLGESİ’NDE ‘ROMALILAŞMA’ SÜRECİNDE İZLENEN YOLLAR

 -              İsim Değişiklikleri ve Sikke Darpları

‘Romalılaştırma’ süreci kapsamında kentlerde imparatorlara ithafen yapılan isim değişiklikleri aslında Hellenistik Döneme geri gider. Örneğin Ovalık Kilikia’da Anazarbos’un adı, Augustus’un sadık yöneticisi Tarcondimotos tarafından Kaisareia olarak, Dağlık Kilikia’da Olba dini ve idare merkezinin adı Tiberius tarafından Diocaeserea olarak değiştirilir. Bazen de Hellenistik Dönem adlandırmalarının yanına imparatorluk isimleri eklenir: Elaiussa’nın yanına Sebaste eklenmesi gibi.  Sadece kent isimleri değil, şahıs isimleri konusunda da ‘Romalılaşma’ ve ‘Romalılaştırma’ süreci hakkında görüş oluşturmak mümkündür.

Sömek, Athena Krisoa Oreia Kabartması (Fotoğraf: Prof. Dr. Serra Durugönül)

Sömek, Athena Krisoa Oreia Kabartması (Fotoğraf: Prof. Dr. Serra Durugönül)

Pilhofer’in Kilikia’daki ‘Romalılaşma’ süreci hakkındaki çalışması, bölge yazıtlarını inceleyerek bazı sonuçlara ulaşır. Birçok kişi Caius Iulius veya Marcus Aurelius gibi isimler alarak, nüfuzlu insanlar olduklarını göstermek veya üst yönetime yaranmak ister. ‘Romalılaşma’ sürecinde, Latin ismi veya Roma vatandaşlık hakkı almak şüphesiz etkileyiciydi.  Bu insanların antlaşma yapma, miras ve evlilik hakları doğmaktaydı. Bunun da ötesinde kişiye prestij ve saygınlık kazandırmaktaydı. Bu payeler, yerli halka sadakat gibi sorumluluklar yüklediği için de eyaletlerin Roma’ya entegrasyonu konusunda Roma politikaları açısından önemli bir yer tutar. Öyle ki, imparatorların sadece bazılarının bizzat Kilikia’yı ziyaret etmesine rağmen halk sanki onlar hep aralarındaymışçasına, onlara kurbanlar adar, dualar ederlerdi.

İsimlerin ‘Romanize’ edilmesi belli sınırlar dâhinde mümkün olmaktaydı çünkü Romalıların trianominasını kullanmak sadece Roma vatandaşlarına sağlanan bir ayrıcalıktı ve tam anlamıyla ‘Romalılaştırılmış’ bir ismin nomen gentiliciuma (soya dayalı isimlendirme) sahip olması da gerekirdi. Yayınlanmış isimli yazıtlardan elde ettiğimiz bilgilere göre bölgede hem Roma gens(soy) hem de Roma tribus(kabile) isimleri alanlar vardır.  Ancak birçok Roma vatandaşı olmayan yerel halktan insan da Romalı görünmek için kendilerini bu şekilde isimlendirmeye başlar.

Roma Dönemi öncesi Kilikiası’nda Yunanca isimlerin yanı sıra yerel Luwi-Kilikia isimleri de kullanılır. Yerel baş tanrı Tarhunt’tan türetilen Tarasios, Tarasis ve Tarianos gibi tanrısal isimler de bulunur. İlk Latin kökenli isim Tiberius zamanında Tarsos’tandır. MS 1. yüzyıla ait olan otuz bir triaismi taşıyan erkek ve duo nominasahibi kadın ismine rastlarız. Bu yüzyılın sonu itibari ile isimlerde çoğalan ‘Romalılaşma’, MS 212 yılındaki constitutio Antoninianaya kadar sürer. İfade edilmiş olduğu gibi, böylelikle MS 3. yüzyılda tüm özgür Kilikialıların Roma vatandaşı olduklarını ve bir Latince isim alabildiklerini görmekteyiz. Artık bir Latin ismi almak ayrıcalık sayılmaz. Bu yüzden olsa gerek, özellikle dağlık kesimlerde Latin isimleri, Yunanca ve yerel Kilikia-Luwi kökenli isimlerinin yanında hep istisna olarak kalır. Hatta elit sınıf arasında dahi özüne sadık kalmayı tercih edenlerin sayısı yüksektir.

Anazarbos Takı (Fotoğraf: Dr. Öğr. Üyesi F. Fatih Gülşen)

Anazarbos Takı (Fotoğraf: Dr. Öğr. Üyesi F. Fatih Gülşen)

Hellenistik Döneme tarihlenen zengin yazıt malzemesinin Yunanca olması gibi, bu geleneğin Roma hakimiyeti altında değişmediği anlaşılır. Hatta Kilikia’ya göç etmiş olan Romalıların da iki nesil kadar sonra Latince’yi kullanmadıkları anlaşılır. Bu gerçek bize Kilikia’nın ‘Romalılaşma’ sürecinde Küçük Asya’nın doğu kesiminin genelinde olduğu gibi, Yunan diline ve kültürüne daha bağlı kaldığını ve Roma kültürü ile edebiyatına batıdaki gibi yakın olmadığını gösterir.

‘Romalılaştırma’ sürecinin izlerini takip ederken, sikkeler de bize ışık tutar. Ulaşımı zor ancak stratejik açıdan önemli olan Kilikia’nın dağlık kesimlerinden örnek verecek olursak, burada bile sikke darbının Romalılar tarafından ‘Romalılaştırma’ kapsamında önemsendiğini ancak yine de yerel unsurların tamamen göz ardı edilmediğini görürüz: Bölgede vasal krallar tarafından basılan sikkeler üzerinde tanrı / tanrıça betimlerinin yanı sıra yerel yöneticilerin veya Roma imparatorlarının portreleri darp edilir. 

-Veteranlar 

  1. Pilhofer, yazıtlar üzerinden yaptığı incelemesinde, ‘Romanizasyon’ etkilerinin en fazla askerler ve özellikle veteran(emekli) askerler arasında görüldüğünü belgeler; yazıtlarda, kişininmemleketine geri dönen bir veteranmı yoksa Kilikia’ya yerleşen bir yabancı veteranmı olduğu konusunun açıklık kazanmamakla beraber, genel olarak her coğrafyada ‘Romanizasyon’ etkilerinin en fazla askerlerde görüldüğünü aktarır; onların Latince konuşan, Roma geleneklerini uygulayan, Romalılar gibi giyinen ve inançlarını Roma tanrılarına göre şekillendiren bir grup olduklarını hatırlatır. Askerler dışında, mesleki veya özel nedenler ile Kilikia’ya gelen Romalılar olduğu yine yazıtlar ile ortaya çıkar. Ancak sayılarının çok olmadığını ve ‘Romalılaştırmak’ yerine kendilerinin iki nesil sonra bölge yaşam biçimini benimsediklerini tahmin etmek zor değildir.

-İnanç

Kilikia Bölgesi’ndeki tapınak ve hemen hemen her kentte imparator rahibi olması, Roma’nın din üzerinden yürüttüğü siyaseti belgeler. Yine de halkın büyük bir kısmı yerel Luwi ve Yunan isimleri taşıyan ve Luwilerin gökyüzü tanrısı Tarhunt (Zeus) veya Runt (Hermes) ile özdeşleşen tanrılarına olan inançlarını sürdürürler. Diğer yandan, etkileşimler hep karşılıklıdır ve Yunan tanrıların yerel tanrılar ile synkretize olmaları en yaygın uygulamadır. Bunların çoğu yazıtlar sayesinde tarafımızca bilinir. Sadece Tarhunt ile bağlantılı olarak geliştirilen birçok Zeus tapınımına rastlanır: Zeus Pisarisseus, Zeus Megas Lamotes, Zeus Megas, Zeus Megistos, Zeus Keraunios, Zeus Bronton, Zeus Epekoos, Zeus Boreios gibi. Tabi Zeus’un yanı sıra en fazla Hermes, Athena, Selene ve daha az olmak üzere Demeter, Apollon, Helios, Herakles, Asklepios, Nemesis ve Tyche tapınım görür. Enteresan olan, Romalı askerlerin ve vatandaşların da Kilikia’da tapınım gören synkretize edilmiş Zeus Olybris veya Artemis Perasia gibi yerel tanrılara/tanrıçalara tapmalarıdır. Sadece yazıtlarda yaşatılmayıp, görsel olarak da karşımızda bugün halen duran Dağlık Kilikia’nın Sömek yerleşimindeki ‘Athena Krisoa Oreia’ (Dağlarda Yaşayan Athena) veya İmamlı’daki Iupiter Dolichenus kabartmaları, özellikleri kaynaştırılan yerel ve Yunan / Roma pantheonuna ait en güzel örneklerdir.

Tarsos, Hadrianus Tapınağı (Donuktaş) (Fotoğraf: Doç. Dr. Deniz Kaplan – Prof. Dr. Winfried Held)

Tarsos, Hadrianus Tapınağı (Donuktaş) (Fotoğraf: Doç. Dr. Deniz Kaplan – Prof. Dr. Winfried Held)

-İmar, Kentleşme ve Refah 

Hangi nedenle olursa olsun, yapılanlara baktığımızda, Kilikia’nın Diocaeserea, Anazarbos, Hierapolis-Castabala gibi Roma kentlerinde kilometrelerce suyun dağlardan aşırılarak kentlere indirildiği mükemmel su kemerlerinin yapıldığını, çeşmelerin kentlere ferahlık getirdiğini, kanalizasyon sistemlerinin oturtulduğunu, devasa tapınakların görkemi arttırdığını, ticareti güçlendiren limanların inşa edildiğini ve opus caementiciumyapı malzemesinin keşfi ile sonsuza kadar sağlam kalacağı belli olan duvar tekniğinden yapılan temeller ve yapılar inşa edildiğini görürüz. Romalılar, kentlerin problemlerini çözerken, üstün mühendislik eserleri yaratarak kalıcı çözümler üretir ve tarihin unutulmaz gücü olarak propagandaları ile var olurlar. Sivil, askeri, ticari ve dini yapılar Roma’nın propaganda gücünü gösterir. Ancak her zamanki gibi bu faaliyetlerin yerel ve fakir halka ne oranda yansıdığı bir soru işareti olarak kalır çünkü onların evleri günümüze ulaşacak kadar sağlam yapılmaz, onlar yazıtlarda ve Romalıların üst düzey ve yönetici sınıfının sahip olduğu görkemli mezarlarda ölümsüzleştirilecek kadar değerli görülmezler.

Romalılar propaganda yaparken bir yandan da alt yapı sorunları ile ilgilenerek, yol ağları oluşturur, iyi ve kullanışlı kent planları yapar, su kanalları ve köprüleri ile en büyük sorun olan susuzluğa çare bulurlar. Bu açıdan bakıldığında, Hellenistik Dönemin daha ilkel olanakları karşısında, Romalıların dolaylı olarak da olsa, yerel halka yönelik olarak daha fazla hizmet götürdükleri görülür. Ayrıca Romalıların yerel halkın önde gelenlerine yaptıkları hibeler aralarında rekabete yol açar, bu da kentlerdeki yapılaşma konusunda ivme kazanılmasını beraberinde getirir. Kentleşme sayesinde Romalılar için yerel yaşantılara ulaşma ve kendilerine etkinlik alanı yaratma imkanı doğar. Askeri hareketlilik de bölgenin gelişmesine katkıda bulunur. Örnek verilecek olursa, Severuslar Döneminde sadece imar faaliyetlerindeki artış değil, yerleşimlerin etrafındaki tarım alanlarının ve tarım donanımlarının da arttığı gözlemlenir. Tarım ürünlerinin artması nüfus artışına işaret eder. Bu nüfusun, söz konusu dönemde, bölgedeki askeri hareketlilik ile bağlantılı olduğu düşünülür. Nitekim sadece Kilikia’da değil, söz konusu dönemde Küçük Asya’da da yol güzergahları üzerindeki yerleşimlerde ordu seferleri nedeniyle geçici nüfus artışlarından söz edilir. İmparatorlar ve ordular savaş bölgesindeki seferleri sırasında güzergah üzerinde bulunan kentlerde konaklarlar. Böylelikle yerel ekonomi de canlanır. Deniz Kaplan’ın tespitine göre ‘Doğu Dağlık Kilikia’da kentlerin ve kırsal yerleşim sahibi kent seçkinlerinintarımsal üretimlerinin büyük bir kısmını ordular sayesinde pazarlayarak ekonomik güçlerini arttırmaları sonucu, imar hareketliliğine parasal kaynak sağlamış olmaları mümkündür’.

KILIKIA’DA ‘ROMALILAŞMA’NIN ETKİ ALANI / GÜCÜ

Roma etkisi sosyal yaşamın bazı alanlarına nüfuz etmiş olsa da, toplumun her kesime hitap etmediğini ve yerli elitlerin sayıca az olan ‘seçkin’ bir topluluğu temsil etmelerinden dolayı, ‘Romalılaşma’ sürecinin birçok alanda yüzeysel kaldığını tahmin etmek zor değildir.

Limonlu Su Kemeri (Fotoğraf: Dr. Öğr. Üyesi Ercan Aşkın)

Limonlu Su Kemeri (Fotoğraf: Dr. Öğr. Üyesi Ercan Aşkın)

‘Romalılaşma’ sürecinin Kilikia’nın her köşesinde de eşit derecede görülmesi mümkün olmaz. Örneğin Seleukia’nın batısında, dağların kıyıya paralel uzanması ve kıyının arkasında birdenbire yükselmesi (800-900 metre), bu kesime yatırım yapılmasını engeller. Coğrafi olumsuzluklar, özellikle iç kesimlerde ağır koşullarda yaşamını sürdüren yerli halkın (Ketis) birçok kez ayaklanmasına neden olur. Bu durum, daha kuzeyde bulunan Isauria Bölgesi (Germanicopolis -Ermenek-, Laranda- Karaman- ve civarı) halklarının da ayaklanması ve kıyıya hükmetmesini beraberinde getirir. Öyle ki, tek tanrılı dine geçiş sürecinin özellikle bu bölgede kendisine zemin bulabilmiş olmasının nedeni, buradaki zayıf pagan (çok tanrılı din) etkisidir. Ayrıca kullanılan dil konusunda, dağlık kesimlerin ayrı bir yaklaşımı olduğunu görürüz: Kilikia’da uzun süre Luwi / Hitit dilinin konuşulduğunu, İS 2. veya 3. yüzyıllarda dahi yerel isimler olarak karşımıza çıkmalarından anlarız. Bazı yer isimleri de Hitit dilindedir: Olba (Ura), Nagidos (Nahita).  Kilikia’da günümüze ulaşan yazıtların sadece çok azı Latince’dir.

Kilikia Bölgesi’nin ‘Romalılaşma’ konusunda diğer Küçük Asya kentleri içindeki yeri sorulacak olursa, Kilikia gibi hem geniş ovalık bir kesimde kent kurulumu olan hem de aşılması zor dağlık alanlarda yerleşimleri olan örnekler için söylenebileceği gibi, Ovalık Kilikia’nın Anazarbos, Hierapolis-Castabala, Mallos gibi büyük kentlerinin kent planları ve Roma yaşam biçimleriyle Roma’ya daha fazla öykündüklerini, dağlık kesimlerdeki halkın ise daha az kontrol edilebilir olmalarının özgürlüğünü yaşayarak, yerel yaşam biçimlerini sürdürdüklerini söyleyebiliriz.

SONUÇ

‘Romanizasyon’ (‘Romalılaştırma’) kelimesi her zaman eleştiriye açık olmuştur çünkü kavramın kendisinin açıklanmaya ihtiyacı vardır. Kavram şu soruların yanıtını karşılamakta mıdır ?: Bir halk tüm varlığından koparılarak Romalılaştırılabilir mi ? ; ‘Romalılaştırma’ yani ‘Kültür Transferi’ yaygın kitleler tarafından benimsenmiş midir ? Roma inancı (dini), dili ve yaşam biçimi, hiç bir şekilde göz önünde olmayan, yönetimde yer almayan ve geçimini zor şartlarda sağlayan yerel halk tarafından hangi oranda özümsenmiştir ? İmar faaliyetlerinden yerel halkın her kesimi yararlanabiliyor muydu ? Kent merkezindeki süslü çeşmeler (nymphaion), forum, hamam, meclis (bouleuterion), müzik binası (odeon), gymnasion, tapınaklar ve hatta temel ihtiyaç olan suyun taşındığı su kemeri (aquaduktus) yerli halkın her kesiminin kullanımına açık mıydı? Bu nedenle kavramlar dikkatli kullanılmalıdır ve ‘Romanizasyon’ kavramı ‘Uygarlaşma’ olarak anlaşılmamalıdır. Ayrıca Kilikia’da var olan yerli, Yunan ve Roma kültürlerinin sürekli olarak değişim halinde ve tek taraflı değil, birbirlerini etkileyerek var oldukları unutulmamalıdır. Roma, Kilikia’da tek bir kültürel çatı kuramamış, daha ziyade etkin olan önceki yerel ve Hellenistik etkilere farklı bir yön vermiştir. Zaten, ‘Hellenleşen’ doğuda, her insanın ‘Yunan’ olduğu iddia edilemeyeceği gibi, ‘Romalılaşan’ da, aslında hiçbir zaman ‘Romalı’ olamamıştır.

 

YARARLANILAN KAYNAKLAR:

Durugönül, S., ‘Olba: Polis mi Territorium mu ?’ , Lykia II, 1995, 75-82.

Durugönül, S., Krallar, Rahipler, Korsanlar. Başlangıcından Roma Dönemi Sonuna Kadar Eskiçağ’da Mersin Bölgesi’. Sırtı Dağ, Yüzü Deniz: Mersin, Yapı-Kredi Yayınları, 2004, 27-51.

Durukan, M., ‘Olba Teritoryumunda Hellenleştirme ve Romalılaştırma Politikalarının Arkeolojik İzleri’, Adalya XIV, 2011, 137 – 188.

Kaplan, D., ‘Doğu Dağlık Kilikia’da Roma İmparatorluk Dönemi’nde İmar Hareketliliğinin ve Üretim Artışının Nedenleri, TÜBA-AR 14 / 2011, 107- 120.

Lenski, N., ‘Assimilation and Revolt in the Territory of Isauria from the 1st century BC to the 6th Century AD, Journal of the Economic and Social History of the Orient 42.4, 1999, 413-465.

Mörel, A., Dağlık Kilikia Bölgesi’nde Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Kültürlerarası Etkileşimin Arkeolojik Kanıtları (2016 Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi).

Pilhofer, S., Romanisierung in Kilikien ?. Das Zeugnis der Inschriften, München 2005.

 

Aktüel Arkeoloji 79. Sayı - Romalılar Anadolu'da

Prof. Dr. Serra DURUGÖNÜL, Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü

E-posta: sdurugonul@mersin.edu.tr.

 

www.arkeolojidukkani.com

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER