Sahnenin Işığında, Toplumun Gölgesinde: Antik Roma’da Kadın Aktrisler

MÖ 3. yüzyılda başlayan Romalıların eğlence anlayışlarındaki yeni arayışlar MÖ 2. yüzyılda seçkinler tarafından finanse edilmeye başlanan bir tiyatro geleneği oluşturmuş ve MÖ 1. yüzyılda gerçekleşen toplumsal değişimlere paralel şekilde yeni bir tiyatro kültürünün filizlenmesinin önü açılmıştır. Bu değişim sürecinde kadınlar daha çok özgürleşmiş, oyunculuk, dansçılık ve müzisyenlik gibi sahne sanatlarında daha fazla yer almaya başlamışlardır.

Yunan tragedya ve komedileri, Roma tiyatro kültürünün temellerini büyük oranda etkilemiş, İmparatorluk Döneminde tragedya ve komediler varlığını korusa da pandomim ve mim gösterileri yükselişe geçmiştir. Pandomim, özellikle senatoryal kesim, diğer seçkinler ve imparatorların çevrelerinde popülerlik kazanmış; mim ise genellikle daha düşük sosyal statülere sahip kişilere hitap etmiştir. Bu statü temelli ayrım, oyuncular arasında da kendini göstermiştir, pandomim oyuncularının loncasına kabul edilmeyen mim oyuncularının kendi loncalarını kurmaları iki benzer sanat dalının bazı noktalarda zaman zaman ayrıştığının bir göstergesidir. Maske kullanımı da iki performans türü arasında genellikle ayırıcı bir unsur olarak karşımıza çıkar; Apuleius, pandomim sanatında alışık olunan maskenin mim sanatında görülmediğinden bahseder. Diomedes ise “Mim, her türden konuşmanın veya utanç verici derecede alçakça sözlerin ve eylemlerin açık saçık temsilidir,” diyerek mim sanatına yergici bir bakış sunar. Romalılar, kamusal performansların hemen hepsini, özellikle de kadınların içinde bulunduğu gösterileri ahlaksızlıkla ilişkilendirmekte, bu gösterilerin toplumu yozlaştırdığını savunmakta ve böyle yerlerde kendini gösteren kadınların hem mecaz hem de gerçek anlamda hayat kadını olduklarını ima etmekteydiler.

MÖ 2. yüzyıldan itibaren kadınlar dinî müzikal törenlerde yer alabilmekteydi ancak gerçek birer aktris olarak sahneye çıkmaları MÖ 1. yüzyıl civarında gerçekleşmiştir. Pandomim gösterilerinin bir unsuru olan korolarda kadınların da yer aldığını ve bu şekilde yardımcı roller üstlendiklerini Libanius’tan öğrenmekteyiz. Kadınların sahnede oyuncu olarak yer alabilmesinden önce erkekler tragedya ve komedilerde maskeler takarak, elbiseler giyerek ve çeşitli sahne kostümleri kullanarak kadın rollerini oynamaktaydı. Kadınların bağımsız bir şekilde sahneye çıkışları ilk kez mim gösterileriyle gerçekleşmiş; kadın mim (mima) ve pandomim oyuncularının sahnelerde yer almasıyla kadınların aktrislik kariyeri başlamıştır. Erkeklerin hem erkek hem de kadın rollerini canlandırmak zorunda kalmaları ve bu performansların aktörler için belki yorucu olması kadınlara oyunculuğun yolunu açmış olabilir, bunun yanında değişen toplumsal değerler kadınların sahneye çıkma sürecini daha kolay bir hale getirmiş olmalıdır. Terentius’un oyununa dair, konuyla ilgili net bilgiler sunan Aelius Donatus’un “Ve bu komedide, ister eski günlerdeki gibi maske takan erkekler tarafından, ister bugünlerdeki gibi bir kadın tarafından canlandırılsın, Mysis adlı kadın karaktere çok sayıda dize ayırdığımı unutmayın,” cümlesiyle, tiyatro kültüründe kadın rollerinin önce erkekler sonrasında ise kadınlar tarafından canlandırıldığını öğrenmekteyiz. Hem erkek hem kadın mim oyuncuları, pandomim oyunlarındakinin aksine maskesiz bir şekilde performans göstermekteydi ancak bu durum erkekler için sorun yaratmazdı, kadınların maskesiz bir şekilde oyunlara çıkması ise onların ‘ahlâksız’ olmaları için yeterli bir nedendi. Seneca, kadınların sahne aldığı her türden gösteriyi ‘yozlaşmış’ olmakla suçlamaktaydı. Her ne kadar kadınlar Geç Cumhuriyet ve Erken İmparatorluk Dönemi dolaylarında sahnelerde kendilerine yer edinebilmiş olsalar da Geç İmparatorluk dönemlerinde bile sayıları her zaman erkeklere nazaran daha az olmuştur.

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 106. Sayı “Ötekilerin Arkeolojisi Dışlananlar ve Ötekileştirilenler”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER