Toprak Altında Bırakılanlar: Ötekilerin Arkeolojisi

İnsan kendinden başka bir canlıya dönüşme arzusunu taşıyandır. Değişim ve dönüşme onun evrimsel yazgısıdır. O yüzden sürekli olarak kendini tanımlama, bilme arzusuna düşer. Geride bırakmak istediğinden uzaklaştığını bilmek, o arkaik canlı olmadığına ikna olmak için kendini dilde yeniden yaratır, ağzından çıkanla zihnini kodlar.

Her dönüşüm/değişim ona kimliğini yeniden inşa etmesi için bir olanak sunarken etrafını da bu yeni anlam dünyası içine dahil eder, dil ve kültürden bir evren kurar. Gündelik yaşamı ürettiği her ilişkide bu anlam evreninin ideolojisini taşıyan kültür ürünleri tesis eder. Yerleşik tarımsal kültürle birlikte gelecek farkındalığı daha da artan insan, nereye gittiğinden emin olmak için bu defa geriye, geçmişe dikkat kesilir. Başlangıçtan itibaren geçen uzun zaman ve süreklilik arz eden dönüşüm, türümüzü nereden geldiğini dikkate almaya zorlamış geleceği tasarlayarak düşlemesine yol açmıştır. İnsanlaşma yolculuğunun geçmişi ve geleceği arasında sıkışan yaşamında tarihselleşen insan, ömrünü gelecek için yaşayan bir türe dönüşür…

Kahverengi tabelalarla işaretlenen görkemli antik yerleşimler, büyüleyici tapınaklar, müzeleri dolduran heykeller ve dört bir yana saçılmış anıtlar, köprüler geçmişten bugüne sadece kendi varlıklarını taşımazlar. Kendilerini var eden bir ideolojinin bütün ilişkilerini, kodlarını, bilgisini ve daha da önemlisi göstergelerini günümüze aktarırlar. Onların göz kamaştıran büyüklükleri ve estetikleri kendilerini inşa eden güç ilişkilerinde pek çok insanı, emeği görünmez kılarken küçük bir azınlığın iktidarını zihnimize kodlar. Bu yüzden geçmişin karanlığından gelen arkeolojik nesnelerin okunması, yorumlanması arkeolojinin en temel sorunudur. Bu güçlük binlerce yıl öncesinde arkeolojik nesnenin üretim süreci, amacı ve motivasyonu ile bugünün çağdaş soruları ve yanıtları ışığında sorgulanması, anlaşılması ve yorumlanması çabasından kaynaklanır. Aralarında binlerce yıllık mesafe bulunan iki farklı zaman ideolojisinin örtüşmesindeki zorluk, arkeolojik eserin okunmasını ve anlaşılmasını güçleştirir. Çünkü her arkeolojik nesne, üretildiği zaman, coğrafya ve düşünsel iklimin ideolojisinin bir parçasının taşıyıcısı, üretim ve kullanım sürecindeki görünür ya da görünmez pek çok ilişkinin göstergesidir. Okunmaya, anlaşılmaya ve yorumlanmaya ihtiyaç duyar. Örneğin arkeolojik kazılarla açığa çıkarılan bir duvar sadece kendini oluşturan taşlardan ibaret değildir. Üretim sürecindeki bir dizi güç ilişkisinin, kültürün, motivasyonun, tekniğin, deneyimin, ihtiyacın ve emeğin temsilini taşır. Ne var ki onu yorumlamaya çalışan arkeolog bu süreçten bir hayli uzak başka bir ideolojinin bilgisi ve ışığında değerlendirir. Arkeolojik nesnenin günümüze taşıdığı geçmişin hakikati, bilgisi ve deneyimi verili değildir. Bu yüzden de nesnenin anlam ve yorumu tek ve sabit değildir. Farklı ideolojilere sahip farklı yaklaşımlar, aynı eski eserde farklı okumalar yapıp farklı sonuçlara ulaşır. Bu farklılık birden çok anlamın ortaya çıkmasına ve ele alınan zamanın ruhuna göre değişken/kaygan olmasına yol açar. Geçmiş zaman onu günümüze taşıyan eserler üzerinden, geçen zamanın iklimine ve ihtiyacına uygun şekilde, sürekli olarak yeniden yeniden üretilir. Çünkü geçmiş ve şimdiki zaman arasında diyalektik bir ilişki vardır ve geçmiş bugünden, bugünün ideolojisinden hareketle yorumlanır. Bugünün ideolojisi geçmişin ne olduğuna bakılmaksızın belirleyicisi haline gelir. Neyin nasıl ve ne kadar bilinmesi, görünmesi gerektiğine bu ideoloji karar verir.

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 106. Sayı “Ötekilerin Arkeolojisi Dışlananlar ve Ötekileştirilenler”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER