Uygarlığın Gölgesinde; Anadolu’da Kölelik

Avcı-Toplayıcı toplumlarda insanlar ihtiyaçlarını doğadan bulup alıyorlar, aldıkları ürünlerin üretimi için özel bir çaba harcamalarına gerek kalmıyordu. Meyveyi dalından kopararak, hayvanı da peşinden koşup avlayarak hayatta kalabiliyorlardı. Bu bakımdan, toplumsal olarak bir sonraki evreye geçişin, bireysel ruhsal kapasitenin gelişiminden daha yavaş olduğunu iddia etmek mümkündür.

Başka bir deyişle, bireysel gelişim her zaman toplumsal gelişimden daha hızlıdır; bireysel evrimin sonuçları, toplumsala gecikmeli olarak yansımaktadır. Bunun üzerine şu söylenebilir: Sembolizasyon yeteneği ile donatılmış insan, doğada var olmayanı, zihinsel olarak var edebildikten sonra, olmayan şeyleri dünyada da var edebilmiş ve tarım toplumuna geçebilmiştir. Neticede tarım, doğada birtakım işlemler gerektirerek tüketime hazır halde olmayan yiyeceği var etme işidir. İnsanlığın efendi- köle ilişkisine yönelik genel eğiliminin köklerine, anne-bebek ilişkisine ve bebeğin anneyi köle yapma fantazisine dayandırarak ilerleyecek olursak; avcı-toplayıcı dönemde ancak bulduğu ile yetinen ve onu yiyen insanlar, doğayı köleleştirme yoluna giderek, sebzesini ekmeye ve hayvanını evcilleştirerek yetiştirmeye başlamıştır. Buna iş gücü olarak insanı da eklediğimizde, sizin için ekip biçecek ve yine yeri geldiğinde sizin için savaşacak olan insanlar da köleleştirilmiştir. Bu bakımdan, Anadolu’nun çok uzun bir tarih kesiti aslında insanların da köleleştirilmesi sürecidir.

Tarihsel coğrafya açısından baktığımızda, Anadolu’nun batıdan doğuya doğru yükselen dağ sıraları ve bunların arasına serpiştirilmiş verimli ovalarında, toplumsal tabakalaşmanın ve sınıf çatışmalarının en erken izleri filizlenmiştir. Kalkolitik Çağdaki bakır kullanan topluluklardan Roma İmparatorluğu’nun görkemli şehirlerine kadar, Anadolu’nun toplumsal yapısı dramatik bir biçimde evrilmiştir. Bu dönüşüm, yönetici elitlerin doğuşunu, köleliğin kurumsallaşmasını ve nihayetinde direniş ve isyan dalgalarını beraberinde getirmiştir. Anadolu’da sınıfların ortaya çıkışı ve köleliğin doğuşu bakımından zaman çizelgesine baktığımızda Neolitik dönemde görülen obsidyen ticareti ile sosyal sınıfların bu dönemde ortaya çıktığı ileri sürülebilir. Kalkolitik Çağın (MÖ 5500-3000) erken tarım topluluklarında sosyal farklılaşmanın izleri görülür. MÖ 3000-1200 yıllarını kapsayan Tunç Çağı sürecinde Hitit İmparatorluğu’nun ortaya çıkışı ile Hitit toplumunun ortaya koyduğu kanunlarda kölelik yasalaştırılır. Ancak Hititlerde net olarak karşılaşılan bu kavramın Anadolu geleneğinin devamı olduğunu söylemek mümkündür. MÖ 2. binyılın başlarına kadar süren yazısız dönemlerde Anadolu'da kölelik ile ilgili bilgimiz olmasa da sınıf farklarından söz etmek mümkündür. Bu dönemde savaş esirleri ve borç köleliği yaygınlaşır. Demir Çağı (MÖ 1200-600) başlangıcında Hititlerin çöküşü ile Frig ve Urartu’nun yükselişi arasındaki dönemde kölelik ve hiyerarşik düzen sürer. MÖ 550-330 yıllarını kapsayan süreçte Anadolu’nun büyük bir bölümü Pers satrapları tarafından yönetilir ve bu dönemde vergi sistemi altında sınıf ayrımı derinleşir. Bu dönemin devamındaki Hellenistik Dönemde (MÖ 330-133) Yunan tarzı şehir-devletleri gelişir ve kölelik, kamusal ve özel yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelir. İtalya yarımdasında güçlenerek Anadolu’ya da MÖ 180’lerden itibaren egemen olmaya başlayan Roma Cumhuriyeti, MÖ 133-MS 400 arasında imparatorluğa dönüşerek Anadolu’yu ele geçirdikten sonra büyük çiftliklerde köleliği (latifundia) kurumsallaştırır.

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 106. Sayı “Ötekilerin Arkeolojisi Dışlananlar ve Ötekileştirilenler”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER