Galatların Byzantion Kuşatması

Küçük Asya’ya Geçiş (MÖ 278/277)

Byzantionlu Stephanos’un Ethnika adlı ünlü coğrafya sözlüğünün Ankara maddesine göre, MÖ yaklaşık 278/277 yılında Küçük Asya’ya geçen Galatlar, daha sonra Karadeniz kralı Mithradates I. Ktistes’in ordusunda paralı asker olarak, Mısır kralı Ptolemaios II. Philadelphos’a karşı Paphlagonia yöresinde savaşmışlardır.

MÖ 230 - 220 yılları arasında Pergamon kralı I. Attalos tarafından yaptırılan Ölen Galyalı heykeli, Hellenistik Döneme ait bir bronz heykelin Roma Dönemi kopyasıdır. Capitoline Müzesi Roma

Pausanias’a göre, Hellenler tarafından Keltler; Romalılar tarafından, Gallialılar olarak adlandırılan bu kavmin MÖ 3. yüzyılda Avrupa üzerin­den Küçük Asya’ya göç edenlerine hem Hellenler hem de Latinler ‘Galatlar’ şeklinde adlandırılırdı. Bu kavim Caesar tarafından kolayca fikir değiştire­bilen ve yeniliklere açık bir toplum olarak tasvir edilmişti. Gerçekten de aralarında şöyle bir töre vardı: Ülkelerinden ge­çen yolcuları onların isteklerine aykırı da olsa durdurur ve her birinin ne işitti­ğini, her konuda ne duyduğunu ve ne gördüğünü sorarlardı. Kasa­balarda halk, tacirlerin etrafını çe­virir, onlara nereden gel­dikle­rini, ülkelerinin coğrafyasını, iklimini ve orada neler gö­rüp öğ­ren­diklerini anlatmaya zorlarlardı. Kulaktan duyma söylen­tilere kolayca kapıldıkları için, yolcuların ve tacirlerin çoğu zaman gördüklerini onların hoşlarına gide­ceğinitahminettikleriöl­çüdeabartarak ve değiştirerek hikaye edip uy­durmaları sonu­cun­da çoğu zaman en önemli meselelerde bile pek çabuk pişman olacakları ka­rarlar alır­lardı.

MÖ 281 yılında Kurupedion Ovası’ndaki muharebede kendilerine karşı set görevi gören Lysimakhos Devleti’nin yıkıldığını duyan Galat­lar, artık Trakya ve Anadolu’da kendilerini durdurabilecek bir gücün kalmadığının bilincindeydiler.

Böylelikle komutanları Brennos önderliğinde ordularını toplayıp, MÖ 280 yılında vatanlarından güneye doğru hareket etmişlerdir. Da­nuvius (Tuna) Irmağı’nın güneydoğusu üzerinden Balkanlara ve oradan daMakedonya ovalarına yayılarak ilk defa, İskender’in ölümünden son­ra, yerine ge­çen haleflerinin topraklarına gelmişlerdir. Liderler ara­sında yapılan bir toplantı sonunda orduyu üç ana bölüme ayırmış­lar ve her bir lider kendi istila edeceği bölgeyi tayin etmiştir. Böylece Kere­thrios’un kumandası altındaki birinci grup, Trakyalılar ve Tribal kavim­lerinin üzerine; Brennos ve Akikhorios liderliğindeki ikinci grup, Pai­onia Bölgesi’ne; Bolgios hakimiyetindeki üçüncü grup ise, Makedonya ve Illyrialıların elinde bulunan bölgeyi istila etmeye başlamış­lardı. Bu sırada, M.Ö. yak. 279 yılında Galatların tamamının ana göç hare­ketiyle karşı karşıya kalan Hellas ve Make­donya onların bu yoğun bas­kısı ve ani akınları sonucu yağ­malanmıştır. Antik yazarlar Galatların sayıları hakkında yak­laşık olarak birbirine yakın tahminlerde bu­lunmalarına rağmen, genel olaraktartışmayaaçık bir konu olan nüfus­ları hakkında kesin bir rakam vermek oldukça güçtür: Iusti­nus’a göre, toplam sayıları 300.000 kişi olup bunlardan 150.000’i Hellas’ın kuzey sınırını kontrolleri al­tında bu­lun­durmaktaydı. Pausanias’a göre, 152.000 kişilik piyade ve her süvarinin iki yardımcısı olmak üzere, 20.400 atlı asker; Iusti­nus’a göre, 150.000 piyade ile ona eşlik eden süvari alayı; Diodoros’a göre ise, 150.000 kişilik piyade, 10.000 süvari, 2.000 yük arabası, ge­çici misafirler ve pek çok tacirin tica­ret amacıyla bu harekete katılımları söz konusudur. Şimdiye kadar verilen rakamlar her ne kadar birbirlerine yakın bir sayı ihtiva et­seler de, gene de Galatların gerçek nüfuslarından oldukça fazla olsa gerektir. Bu bakımdan tahmini bir sayı vermek bile imkan dahilinde değildir. Ancak, Hellenlerin başlarına gelen bu felaketi gelecek kuşaklara Galatların ordusundaki asker sayısını olabildiğince abartıp onların geçtikleri bölgelerde yarattıkları terör ortamını dramatize ederek yansıtmaya çalıştıkları düşünülebilir. Gerçekten de uzak geçmişte meydana gelmiş ve sözlü gelenek tarafından yoğrulan bu tür olaylar yalnız kuşaktan kuşağa hikaye edilmekle kalmaz; olanlara bir şeyler ekle­nerek abartılırdı.

Bu sırada Makedonya Bölgesi ve Hellas zaten İskender’in ölümünden sonra imparatorluğu paylaşan halefleri arasın­daki bitmez tükenmez mü­cadelelerle yıpranmış ve alt üst olmuş merkezi yönetimiyle istilacılara karşıkoyamayacak durumdaydı. Makedonya topraklarında ilerleyen Bolgios adet üzerine, kral Keraunos’a elçiler göndermiş. El­çiler krala eğer, ülkesindeki barışı korumak istiyorsa, altın ya da para olarak Ga­latlara haraç (demarkhe) ödemesi ge­rektiğini söylemişlerdi. Öfkesi ve coşkun hareketleriyle ün yapan Keraunos ise, elçilere “Eğer benden ala­cak bir şeyiniz varsa hemen gidin, kumandanlarınıza vakit geçirme­den tes­lim olup silahlarını bırakmalarını haber verin! O zaman on­larla nasıl bir barış yapacağımı ben bilirim” demiştir. Bu duruma gülen elçiler, “Barışı senin iyiliğin için mi, yoksa kendi iyiliğimiz için mi önerdiğimizi kısa zamanda görecek­sin” diyerek oradan ayrılmışlardır.

Bu sırada Dardania elçileri Makedonya’ya gelerek Ptole­maios Ke­raunos’a Dardania prensinin 20.000 silahlı aske­riyle kendisine yardımda bulunmak istediğini bildir­miştir. Keraunos ise elçilere “Makedonyalıla­rın hiçbir yardım alma­dan bütün doğuyu ele geçirmelerinin ardından, kendi vatan­larını korumak için Dardanialıların yardımına muh­taç ol­malarının aşağılayıcı bir durum olduğunu” ileri sürmüş ve kabaca bu yardım teklifini geri çevirmiştir. Ardından Bolgios önderliğindeki Galatlar Makedonya’yı işgal etmiş ve Galatlar karşısında bir varlık gös­teremeyen Makedonya ordusu bozguna uğramıştır. Keraunos bu savaşa bir savaş fili sırtında katılmıştır. Her ne kadar bu kalın derili heybetli hayvan Galatları dehşete düşürse de savaş sırasında birçok yerinden ya­ra alıp Keraunos’u sırtından atınca kral canlı olarak ele geçirilmiştir. Böylelikle yaşamı zalimliğine yakışır şekilde Galatlar tarafından par­çalara ayrılarak son bulmuştur. Daha sonra başı kesilip bir mızra­ğın ucuna geçirilerek, Makedonya ordusuna göste­rilmiştir. Bu sırada zaten ağır kayıplar veren Makedonya kuvvetleri, krallarının kesik ba­şını görünce çarpışmayı bı­rakarak geri çekilmeye başladılar. Galatlar tarafın­dan izlenen bu ordunun büyük bir kısmı yok edildi. Bolgios li­derliğin­deki Galatlar, krallığı yağmalamaya başladılar. Ptolemaios Ke­raunos’un da savaş alanında ölmesiyle başıboş kalan ülke­de tam bir anarşi ortamı baş gösterdi.

Wattier tarafından çizilen Galyalı askerler, Paris, 1842

Galatların Makedonya ve Trakya seferlerini çelişkili bir şekilde yo­rumlayan antik yazarlar, gene de bu bölgelerin Galatlar tarafından ele geçirilmesi konusunda hemfikirdir­ler. Ancak Trakya’yı istila eden Ga­latlar o sırada ülkenin egemenliğini elinde bulun­duran Antigonos Go­natas tarafından Lysimakheia civarında yapılan mu­harebede yenilgiye uğratıldılar. Böylelikle zaten gevşek olan Galat fede­rasyonu sona erdi. Her bir lider kendi kabilesiyle başının çaresine bakmaya çalıştı.

Galatların Hellas ve Trakya’ya nasıl girdikleri hak­kın­da detaylı bilgi vermeyen Polybios, Livius ve Memnon onların Küçük Asya’daki işlerinidetaylıbirşe­kilde incele­mişlerdir. Trakya’nın doğal kaynakla­rı­nın sı­nırlı olması nedeniyle, Küçük Asya’nın be­reketli top­rakları ve zengin kentleri hakkında anlatılan hi­kayelerin ca­zibesine kapılan Ga­latların bir bölümü Helles­pontos’u (Ça­nak­kale Bo­ğazı’nı) geçmeye karar vermişlerdir.

Kommontorios liderliğindeki Galatlar Luturios ve Leonnorios önderliğindeki Galat kabileleri gibi, Çanakkale Boğazı’nı geçerek Ana­dolu’da yeni maceralara atılmaktansa, bulundukları yörede kalmayı tercih etmişlerdir. Bu yüzden Byzantion yakınlarındaki bereketli bir alana yerleşmişler; kısa süre içinde Kommon­torios önderliğinde kendi­lerine karşı çıkanların üzerine düzenle­dikleri saldırılarla bölgenin en önemli siyasi gücü konumuna gelmişler, Byzanti­on’un kuzeybatısından Karadeniz’in batı kıyılarına kadar uzanan bir alanda Tylis Krallığı’nı kurmuşlardır. Âdet olduğu üzere hemen Byzantion topraklarına karşı yağma seferleri düzenlemeye başlayan Ga­latların bu ani, beklenmedik ve son derece tehlikeli akınları karşısında Byzantion teritoryumu önemli ölçüde zarara uğramıştır. Byzantionlular çareyi Galatlara toprakla­rını yağ­malamamaları için her yıl düzenli olarak 80 talanta haraç vermekte bulmuşlardır. Böylelikle, parayla da olsa hem kentlerinin hem de ege­menlikleri altında bulunan kırsal alanların güvenliğini sağla­mışlar­dır.

Luturios ve Leonnorios’un önderliğindeki Galatlar ise, MÖ yaklaşık 278/277 yılında ilk iş olarak Lysima­kheia’yı istila etmişler­dir. Lysimakhos Krallığı’nın eski başkenti olan bu kent, Hellespontos üze­rinde birinci sınıf stratejik bir bölgede ku­rulmuş olup Asya yakasına geç­mek için elverişli bir limana sahipti. Fakat hiç gemi ele geçire­me­dikleriveliderler arasında çıkan anlaşmazlıklar yüzün­den Leonnorios, Hellespontos’u geçmekten umudunu kesmiş; aşiretini Byzantion’a sevk etmiştir. By­zantion’a önlerine gelerek kenti karadan abluka altına almışlardır. Kuşatma aletleri olmadığı ve yeterli erzak stokları bulunmadığından bir yandan da kentin teritoryumunu yağma­lamaya başlamışlardır. Bunun üzerine Byzantion­lular yardım tale­binde bulunmak için müttefiklerine elçilerini yol­lamışlardır. Bütün müttefikler güçleri ölçüsünde Byzantionlu­lara yar­dım etmişlerdir. Memnon’a göre bu sırada Herakleialılar By­zantionluların savaş giderlerine katkıda bulunmak üzere dört bin altın vermişlerdir.

Bu sırada Hellespontos’ta bulunan diğer Galat lider Lutu­rios, Ma­kedonya kralı Antipatros’un müzakere etmek için ve müttefiklik gös­tergesi altında gönderdiği Makedonyalı elçile­rin elindeki iki gemi ve üç trieres’e (üç sıra kürekli savaş gemisi) el koymuştur. Bu gemi­ler sayesinde, Luturios yaklaşık 2 kilometre genişli­ğindeki Helles­pon­tos’tan gemileri gece gündüz bir kıyıdan öteki kıyıya hiç vakit kaybetmeden yollayarak birkaç gün içinde güçlerini Troas Bölgesi’ne geçirmiştir.

MÖ 278 yılında, şans Seleukos kralı I. Anti­okhos ve isyankar kardeşi Zipoites gibi güçlü düşmanlara sahip olan I. Nikomedes’in yüzüne gülmüştür. Zira bir süredir müttefik arayışı içinde olan kral MÖ yaklaşık 278/277 yılında Hellas, Makedonya ile Trak­ya’yı yağmalayan Galatların bir kolunun, Byzantion teritoryumunu talan ettiğini öğrenmiştir. Troas Bölgesi’ndeki kentle­rin ise, Çanakkale Boğazı üzerinden Küçük Asya’ya geçen Galatların diğer koluyla karşı karşıya gel­me talihsizliğini yaşadığı duyumunu almıştır. Bu bakımdan elçilerini he­men Byzantionlulara saldıran Galat­lara göndermiştir. Bu sırada Peraia’da (Pera) konuşlanmış olan Galat­lar, bir yandan Byzantion teritoryumunu yağmalarken diğer yandan da kenti kuşatıyorlardı.

Zosimos’a göre, Eryhtrailı Sibylla ya Epeiroslu Phaellos veya Phai­nnis’e ait olan bir kehanete istinaden, -bu kadının tanrısal nefesle uyarılmış keha­netler çıkardığı söylenir - Byzanti­on’un başına gelecek olan Galat felaketi öngörülmüştü. Zosimos’ta;

Ey Megara’nın kentinde oturanlar, kutsal yurdum,

Babamın niyeti hakkında artık susmam, anlatacağım,

Kutsal kehanetleri ölümlülere, açıkça.

Trakya bir felaketle sarsılacak, çok yakında doğumu

bir yılan çocuk, kötülük getirecek bir zaman.

Ülkenin kenarında vahşi bir yara/ülser, büyüyecek,

Ansızın patlayıncaya kadar, kabaracak, kabaracak ve

kan akıtacak.

dizeleriyle tasvir edilen bu kehanet, Apollon tara­fın­dan Byzantion’luları Galatlara karşı uyarmak için verilmişti.

Fotoğraf : Aykan Özener

Galatlarla müttefiklik anlaşması yapmak üzere girişimlere başlayan elçi­ler Bithynia kralının cö­mert vaatlerini –askeri donanım, maaş, erzak, yağma ve yerleşilecek uygun/verimli topraklar- Galat lider Leo­norios’a iletmiş­lerdir. Bu şekilde Galatları ikna et­meleri zor olmamış görünür. Öyle ki, bir an önce Byzantion önlerindeki Galatları, Bithy­nia’ya geçirmek üzere giri­şimlere başlamışlar­dır.

Ancak I. Nikomedes, Leonnorios’u ve yarısı savaşçı olmak üzere yaklaşık 20.000 kişiyi gemileriyle İstanbul Boğazı üzerin­den Küçük Asya’ya geçirmek için teşebbüste bulun­muştur. Tzetzes’in aktarımına göre, bu sırada I. Nikomedes emrine gi­ren Galatların konuşlandıkları Peraia’dan Asya yakasına geçirmeye çalışmış olmalıdır. Zi­ra P. Gyllius’a göre Galatların ordugahlarını kurdukları Peraia’yı boydan boya saran tüm kıyı şeridi gemilerin kıyıya doku­nabilecek kadar yanaşabildiği li­manlarla dolu olup böylesi bir transfer için ideal bir mevkiydi. Ancak Byzantionlu­ların bu işe izin vermemeleri yüzünden Nikomedes’in filosu birçok kez başarısız olmuş ve sonunda onları karşı tarafa geçirmek için birtakım şartlar hazırlamak zorunda kalmış­lardır. Bithynia kralının zaten I. Antiokhos’un düşmanı, HerakleiaPontike ve Kalkhedon’un önemli müttefiklerinden biri olan Byzantion’lularla ittifak yapması zor olma­mış görünür. Byzanti­on’lular ile I. Nikomedes arasında imzalanan anlaşma koşulları uyarınca:

* Galatların Niko­medes’i ve onun soyundan gelen kim­seleri da­ima dost olarak des­teklemesi ve kendile­rine farklı kentlerden ve krallıklardan elçiler gön­derildiği zaman Nikomedes’in izni ol­maksızın hiç kim­seyle müttefiklik ilişkisi içine girmemeleri,

* Sadece Nikomedes’in dostlarıyla dost olmaları, düşman­larıyla ise, dost olmamaları,

* Ayrıca Byzan­tionlular ile eğer bir yerde de gerekli görürlerse Tieion, Herakleia, Kalkhe­don, Kieiroslularla ve birtakım başka etnik grupla­rın yö­neticileriyle müt­tefik olmaları,

üzerinde mutabakat sağlan­mıştır.

Memnon’a göre Byzantionlular, Galatlar ve I. Nikomedes tarafından onanan bu mutabakat şartları sayesinde Bi­thynia kralı, Leonnorios önderliğindeki çok sayıda Galatı Küçük Asya’ya ge­çir­miştir. Bu anlaşma koşulları Byzantionlular kadar Herakleia Pon­tikeliler ve müttefikleri açısından da yararlı olmuş görünür. Byzantionlular bu şekilde bir yandan topraklarını yağmalayan ve kentlerini kuşatan Galatlardan kurtulmuş olurken diğer yandan da Ga­latların Küçük As­ya’ya geçtikten sonra dahi kendilerinin ve Ku­zey İttifakı mütte­fikleri­nin dostu olacağına dair garanti almışlardır. Ayrıca Galatlar kendileri­nin ve Kuzey İttifakı üyelerinin de düş­manı olan Zipoites ile I. Anti­okhos’a karşı I. Nikomedes’in saflarında çarpışacaklardı.

Bu sırada Galat kabilelerinin idaresinde önde gelen li­derleri­nin sa­yısı on yedi olup bunların arasından en önemli­le­ri Leonno­rios ve Lutu­rios’tu. Livius’a göre ise, Luturios liderli­ğinde Troas Bölgesi’ne geçen Ga­latlar kısa süre sonra I. Nikome­des’in yanına gele­rek Bithynia kralının hizmetine girmiştir. Böyle­likle Luturios ve Leon­norios komutasındaki yarısı savaş­çı olmak üzere 20.000 kişiden oluşan bir Galat gücü Bithyniakralı I. Nikome­des’in hizmetinde tekrar bir araya gelmişti.

Memnon’a göre, başlangıçta Galatların Asya’ya geçişi ve iler­lemeleri­nin buralarda ikamet eden in­sanlar için sorun çı­ka­raca­ğı dü­şü­nülmüştü. Ancak sonradan Galatlara ilişkin verilen ön­yargılı söylem olan cahil, vahşi barbar stereotipini haksız çıkaran kent­lerin yararına bir durum ortaya çıkmıştır. Zira krallar site­ler­deki de­mokratik rejimi hızlı bir şekilde kaldırmaya çalış­tıkları zaman kent­lere baskı uygulayanları uzaklaştıran Ga­latlar, daha ziyade de­mok­rasiyi gü­vence al­tına almış­lardır.

Galatların bundan sonraki hareketleri belirsiz olmakla birlikte, Byzan­tionlu Stephanos’un Ethnika adlı ünlü coğrafya sözlüğünün An­kara maddesine göre, MÖ yaklaşık 278/277 yı­lında Küçük Asya’ya geçen Galatlar, daha sonra Karadeniz Kralı Mithrada­tes I Ktistes’in ordu­sunda paralı asker olarak, Mısır Kralı Ptolemaios II. Philadelphos’a karşı Paphla­gonia yöresinde savaşmışlar­dır. Boz­guna uğrayan Mısır ordusunu denize kadar kovala­mışlar; hatta Mısırlıların birçok savaş gemisini de ele geçirmişlerdir. Ardından, I. Nikomedes ve I. Mithradates Galatların kendilerine yaptıkları bu yardımlara karşılık, onlara Halys(Kızılırmak) ile Sangarios (Sakarya) ırmakları arasında eskiden Phrygia daha sonra­ları ise, Galatia olarak adlan­dırılan bölgeyi bağışlamışlardır. Galatlar da burayı 3 kısma ayırmışlar, Strabon’a göre, bu kabilelerden Trokmoi, Kappadokia vePontos’a; TektosagesPessinus ve Orkaorkos’un komşusu olan Büyük Phry­gia yakınlarındaki yerlere ve Ankyra kalesine; Tolistobogoi ise, Bithynia ve Phrygia Epiktetos ile sınır olan yerlere yer­leşmişlerdir. Böylelikle, I. Nikomedes ve I. Mithradates de, düş­manları Seleukos Kra­lı I. Antiokhos’lakral­lıkları arasında Galatlardan oluşan tampon bir bölge oluştu­rarak kendi­lerini güvence altına almış­lardır.

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER