76. Sayı - Ayasofya

Güç, doğası gereği kalabalık, coşku ve zirvelerden hoşlanır. Zirveler zorlandıkça kalabalık coşar ve esrime ile kendinden geçer, varlığını perçinler. Ayasofya, mimari bir yapı olarak inşa edilmeden önce de iktidarın gücünü gösteren bir sembol olarak düşünülmüş ve planlanmıştı. Sonuçta ortaya çıkan da öylesine bir mimari yapı da değildi, hem yapıdan beklenen “gösterge" hem de yapının kendisi birbirini sonsuza kadar tamamlar.

Konstantin bu küçük güzel kenti, Bizantion’u, yeni bir başkent olarak planladığında, sınırsız Roma İmparatorluğu'nu ikiye böldüğünü ve yeni bir güç merkezi oluşturduğunu biliyordu. Bu yüzden Roma dünyasına seslenerek tüm zengin ve güçlü aileleri kente davet etti ve onlara yeni dünyanın, yeni başkentine yerleşmeleri için imkân sağladı. Roma’nın aristokrasisi gösterişin ve zenginliğin sağladığı güçten pay almak için Konstantinapolis’e aktı. Kent, zamanla ayrıcalıklıların savaş alanına döndü̈ . Çünkü̈ en büyük güce, imparatorluğa sahip olmak olasıydı. Iustinianus da “olasılıkla" bugücü eline geçirmiş ve imparator olmuştu.

Ama, gücü isteyenler onun yakasını bırakmak istemiyorlardı. Ayasofya işte bu güç savaşına sembol olacak, en güçlünün kim olduğunu simgeleyecekti. Kentin soylu sınıfı, güç ile gelen iktidarı ele geçirmek ve taraftar toparlayabilmek için sembolik yapılar inşa ettirerek, kalabalığa bir mesaj veriyorlardı. Anicia Luliana bunlardan biriydi ve onun tarafından inşa ettirilen Aziz Polyeuktos Kilisesi, sadece zamanının en güçlü mimari yapısı değildi, "iktidar arzusuna" sembolik bir meydan okumaydı ve bu meydan okuma elbette görmezden gelinemezdi.

Kentte yaşanan bir isyan, imparatorluğun meşruiyetini sorgularken, isyanı bastırmak, gücü yeniden tesis etmek gerekirdi. Iustinianus kenti yakıp yıkan isyanı bastırabilmişti ama ulaşılamaz bir zirve ile bunu perçinlemek istiyordu. Ayasofya işte bu koşullarda inşa edilmişti ve tam da beklendiği gibi, o zamana kadar inşa edilmiş en görkemli ve ihtişamlı yapı olacaktı. Kubbesinin ihtişamı ve ölçüsü, evrenin küçük bir yansıması gibiydi. Böylece evrenin sahibi ya da gücün gerçek sahibi,  tanrı, yeni evine davet edilerek Iustinianus’un gücünü pekiştirdi. Tanrının evine ilk davet Süleyman ile yaşanmıştı, Iustinianus sadece tanrıyı yeni evine davet ederek Süleyman'ı geçmemişti, kendine meydan okuyan tüm öteki iktidar arzulayıcılarını da tarih sahnesinden silmişti. Böylece hem “iktidar arzulayıcılarına" hem de geçmiş çağlara açık bir gönderme ile yapıyı gücün sahibi ile eşitledi. Bu eşitlenme süreç içerisinde, kentte kılınan ilk namaz, taç giyme törenleri ya da yeniden ibadete açılma göstergeleri ile yapının "var oluşundaki" gücünden hiç bir şey eksiltmeden ötekine karşı kazanılan zaferin göstergesi olarak kalabalığı coşturmaya devam etti. 

Bugün Ayasofya’yı bu süreçten ayrı düşünmek zor olsa da yapıyı bir güç göstergesinden ayrıştıran en güzel uygulamanın müze olduğunu da kabul etmek gerekir.

 

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER