Kaygılı Bir Bekleyiş

Kovid-19 Salgını ve Arkeolojik Saha

Arkeolojiye meraklı halkın ve kamuoyunun pek az farkında olduğu, arkeolog akademisyenlerin de aralarında pek nadir konuştuğu bir saha ve kültürel miras gerçeği ile karşı karşıyayız aslına bakarsanız. Bu arkeolojik projelere bulaşmış herkesin bildiği, ama bir sır gibi, odanın içindeki fil gibi bir türlü telaffuz edemediği bir gerçek. Bugün sadece Türkiye’de değil bütün Orta Doğu’da yapılan arkeolojik saha çalışmalarının önemli bir çoğunluğunun, amansız bir tahribat tehdidi altında bulunan arkeolojik mirası kurtarma kazıları ve araştırmalarının oluşturduğu gerçeği.

Çadır Höyük kazılarında gün doğumu. Peyniryemez Köyü, Sorgun, Yozgat. 22 Temmuz 2018. © Tevfik Emre Şerifoğlu

Arkeoloji bilimini besleyen en önemli can damarının saha çalışması olduğunu meslekten herkes iyi bilir. Kovid-19 salgını başka mesleklerin de başına getirdiği gibi, arkeolojinin can damarını tehdit ediyor ve arkeologlar bu konuda kaygılılar. Adapte olmamız beklenen bu yeni koşullarda saha çalışmasına çıkan arkeoloji emekçileri nasıl uyum sağlayacaklar? Saha pratikleri ve protokolleri bu açıdan nasıl değişecek? Arkeolojik projeler sahada ne türlü sağlık önlemleri alabilecekler? Bunların yanında salgının sebep olduğu, sosyal adaletsizliklerle nasıl başa çıkılacak? Bu sosyal adaletsizlikler arasında, kazılarda çalışan işçilerin istihdam edilememesini, tezleri saha çalışmalarına bağlı olan yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin mağduriyetini, Kovid-19 dolayısıyla fonlarını kaybeden ve seyahat kısıtlamaları dolayısıyla ekiplerinden olan arkeoloji projelerini düşünebiliriz.

Kovid-19 salgınının yayılma özellikleri dolayısıyla özellikle huzurevleri, yurtlar, toplu ibadet mekanları ve insanların iç içe ortak yaşadığı, birlikte yemek yiyip vakit geçirdiği mekanları etkisi altına aldığı düşünülürse, bu yaz özellikle kalabalık ekiplerle arkeolojik bir çalışma yapmanın ya çok riskli olacağı ya da pek mümkün olmayacağı aşikâr gözüküyor. Ama saha tutkunu olan, zaten avuçları kaşınıp duran arkeologları bu yaz teskin etmek, evde tutmak mümkün olacak mı? Saha çalışmasındaki kısıtlamalarla ortaya çıkacak, yukarıda bahsi geçen adaletsizliklere karşı nasıl tedbirler almak gerekiyor ve akademisyenler olarak sorumluluklarımız nedir? Bütün dünyada alınan tedbirlere bakarsak, ne tür planlar yapılıyor ve önlemler alınıyor? Dünyadaki farklı profesyonel arkeoloji birlikleri, sivil toplum kuruluşları ve kurumlar ne tür tavsiyelerde bulunuyorlar? Bu yazıda bu güncel tartışmayı bu sayfalara taşımayı istedik.

Arkeolojide saha çalışması, Kovid-19 salgını öncesinde de son yıllarda zaten şeklini şemalini epeyce değiştirmiş durumdaydı ve aslında bir nevi krizdeydi. Benzer bir saha krizinin varlığına, Gökçe Günel, Saiba Varma, and Chika Watanabe yakınlarda etnografik saha çalışması ve Kovid-19 ilişkisi hakkında kaleme aldıkları bir yazıda dikkat çekmişlerdi. Arkeolojinin bu konudaki dertleri antropolojiye parallel, ancak ayrıldıkları konular da var. Arkeolojiye meraklı halkın ve kamuoyunun pek az farkında olduğu, arkeolog akademisyenlerin de aralarında pek nadir konuştuğu bir saha ve kültürel miras gerçeği ile karşı karşıyayız aslına bakarsanız. Bu arkeolojik projelere bulaşmış herkesin bildiği, ama bir sır gibi, odanın içindeki fil gibi bir türlü telaffuz edemediği bir gerçek. Bugün sadece Türkiye’de değil bütün Orta Doğu’da yapılan arkeolojik saha çalışmalarının önemli bir çoğunluğunun, amansız bir tahribat tehdidi altında bulunan arkeolojik mirası kurtarma kazıları ve araştırmalarının oluşturduğu gerçeği.

Bunun temel sebebi tabii ki, son yirmi yılda, hem kırsal hem de kentsel mekanlarda katlanarak artan ve gün geçtikçe şiddetlenen ölçekte tüm çevreye ve özellikle de kültürel mirasa yönelmiş olan, artık inkar edemediğimiz, yüzümüzü çeviremediğimiz yıkım. Bu yıkım, bir yandan ekonomik sorunlarla doğrudan ilişkilendirilen ve uluslararası karapazar  ve eski eser ağları tarafından desteklenen kaçakçılıktan dolayı ortaya çıkarken, bir yandan da gün geçtikçe kontrolden çıkan kalkınma, kentsel dönüşüm, altyapı, ve inşaat projelerinden kaynaklanıyor. Böylelikle sahada mirasçı paydaşlar artarken, bu paydaşlardan sadece biri olan ve giderek yalnızlaşan akademisyen arkeologlar marjinal bir konuma itiliyorlar. Bu gelişmelerden dolayı hararetlenen çevre siyaseti içinde arkeologların çalışabilecekleri alanlar ve bilimsel olarak yetkin projeler üretebilecekleri sahalar giderek daralıyor. Kovid-19 salgını, ne yazık ki, hali hazırda var olan bu krizin giderek daha belirginleşmesini, görünürleşmesini sağlıyor, sağlayacak.

Kovid-19 salgınıyla küresel ölçekte oluşan politik ve sosyo-ekonomik belirsizlik ve güvensizlik ortamında, özellikle yeni tip koronavirüsünün halen tam olarak anlaşılamamış bulaşma yolları ve potansiyeli de göz önüne alınınca devletler ve kurumlar önlemler almaya başladılar. “Sosyal mesafe” uygulamaları ile hijyen standartlarındaki zorunlu değişim çalışma hayatının her alanında yeni uygulamaların başlamasına sebep olurken arkeoloji ve bağlantılı alan araştırmalarının en önemli veri kaynaklarından saha çalışmalarının uygulama biçimleri, nitelik ve yapısının da tekrar gözden geçirilmesini zorunlu kılıyor. Dünya genelinde arkeoloji meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları, Kovid-19 salgını devam ederken saha çalışmalarının nasıl gerçekleştirileceğine dair bildiriler yayınladılar. Yine aynı şekilde, salgın vesilesiyle, halihazırda arkeolojide ve kültürel miras ile ilgili diğer alanlarda sahanın geleceği üzerine, ve salgın sonrasında da saha çalışmalarında ne tip standartlar uygulanacağı üzerine önemli tartışmalar devam ediyor. Türkiye’de de akademisyenlerden öğrencilere, müze görevlilerinden bakanlık temsilcilerine, kazı ve araştırmalarda çalışan işçilerden sahada yakın irtibat kurulan yerel halka kadar herkesin sağlığını ilgilendiren bu konuya, bu yazı ile eğilmek istedik. Şirince Arkeoloji Derneği de geçtiğimiz haftalarda bu konuya dikkat çeken, sağduyu ve sorumluluk üstlenme çağrısı içeren bir açık mektup yayınlamıştı.

Kilise Tepe eteklerinde sistematik yoğun yüzey taraması. Kışla Köyü, Mut, Mersin. 2 Temmuz 2015. © Aşağı Göksu Arkeolojik Kurtarma Yüzey Araştırması Projesi

Dünya çapında arkeoloji meslek örgüt ve kurumlarının bildirilerini burada kısaca özetlemek istiyoruz. Türkiye’de saha çalışması yapan arkeologların da üyesi olduğu Amerika Arkeoloji Enstitüsü'nün (AIA) yaptığı açıklama bunlar arasında özellikle dikkat çekiyor. Pandemi döneminde hem akademisyenler hem de öğrencilerin baş etmek zorunda kaldıkları fiziksel ve ruhsal baskının tüm kurum ve kuruluşlarca göz önüne alınmasını talep eden açıklama aslında başını Amerikan Sosyoloji Derneği’nin çektiği ve farklı alanlardan 45 ayrı derneğin dahil olduğu ortak bir çağrı. Bu çağrı ile tüm kurum ve kuruluşların Kovid-19 salgınının akademi, müzecilik ve kültürel miras yönetimi alanlarında çalışan arkeologlar üzerindeki etkisi göz önüne alınarak bunlara olabildiğince esnek olanaklar sağlamasını talep ediyor. Yine aynı şekilde, üniversitelerin iş başvurularını ve terfi dosyalarını kabul ederken adaylardan önümüzdeki altı yıllık süreçte karşılaşacakları Kovid-19 salgını kaynaklı sorun ve kısıtlamaları ve küresel salgının kişisel etkilerini ifade edebilecekleri birer mektubu da bulundurmalarına izin vermesi öneriliyor. Bu bildiri, sürecin sosyal, ekonomik, kültürel ve çevresel değişime yol açacağı kabulüyle beş maddeyle eğitim-öğretim, araştırma, seyahat, araştırma bütçesi fonlama ve kullanma, müze çalışmaları ve son olarak öğrencilerin eğitim süreçleriye ilgili muhtemel kısıtlamalar, tehlikeler ve önlemleri listeliyor.

Avrupa Arkeologlar Birliği (EAA) yaşanan sürecin “Arkeoloji Sektörü”nün bütünü için oluşturduğu riskten ötürü endişe duyduklarını ve çözüm üretmek adına üyelerce atılacak adımlar ve girişimlerin destekleneceğini ilan etmiş durumda. Avrupa Arkeologlar Birliği, 23 Mart 2020’de Avrupa Kültür Eylemi’nin (CAE) yayınladığı “Kovid-19’un Avrupa’da Kültürel ve Yaratıcı Sektörler Üzerine Etkileri” bildirisini de desteklemişti. Bu bildiride, arkeoloji ve kültürel miras projelerinin de dahil olduğu fonlanmış projelere gereğince esneklik sağlanması, projelerin gidişatlarındaki aksaklıkların gerekli program yenilemeleri, bütçe revizyonları, ve takvim düzenlemelerine izin verilerek rahatlatılması öngörülmüştü. Ayrıca yine kurumlar ve kuruluşların, Kovid-19 sebebiyle özellikle ekonomik, bilimsel ve sosyal açılardan zarar gören kültürel ve sanatsal sektörlere desteklerin artırılması önerilmişti. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ise Avrupa Arkeologlar Derneği’ne benzer biçimde bu konudaki girişimleri destekleyeceğini ilan etti ve şu an için dünya genelinde birçok arkeolojik alanın internet üzerinden bilgilerine ve tanıtımına ulaşılmasını sağlayan çevrimiçi çalışmaları resmi sayfası üzerinden kullanıcıların erişimine açtı. Dünya Miras listesindeki kültürel miras alanlarının yöneticilerinden gelen güncellemeler ve video raporlara UNESCO’nun internet sitesinden ulaşılabilmekte.

Saha Çalışmaları Enstitüsü de benzer şekilde yaptığı açıklamayla 2020 yaz aylarında yapılması öngörülen tüm çalışmaların önlemler kapsamında iptal edildiğini duyururken, yetkililer yaz arazi okullarının yapılmayacak olmasından doğan eksikliğin kış aylarında kısmen giderilmesini umduklarını ancak bu noktada artık 2021 yazı için plan yapılmasının gerektiğini ifade ettiler. Nitekim hem arazi çalışmalarının uygun standartlarda yapılması önündeki kısıtlamalar hem de seyahat zorlukları bu kararları zorunlu kılıyor.

İngiltere’deki Arkeolojik Yöneticiler ve Çalışanlar Federasyonu (FAME) sorumluluk alanı ticari arkeoloji sektör (CRM- Kültürel Kaynaklar Yönetimi sektörü) olduğundan bilimsel araştırmadan ziyade saha çalışmasına odaklı bir açıklama yapmış durumda. Federasyon açıklama ile mevcut belirsizlik ortamında, birçok arkeolojik alanın çalışma ve ziyarete kapanmış olması sebebiyle üyelerine her konuda destek vermeye hazır olduğunu ilan etti. Resmi internet sayfası üzerinden yapılan açıklamada, halihazırda çalışma gerçekleştirilmiş olan kazı sahaları için internet kaynakları yardımıyla uzaktan kontrolün sürdürülmesi, tüm çalışmalarda Yerel Yönetim Arkeoloji Görevlileri Derneği’yle (ALGAO) irtibat halinde hareket edilmesi öneriliyor. Nitekim ALGAO da bu konuda bir açıklama yaparak devam etmekte olan kalkınma projelerinde arkeologların varlığının önemine işaret etti. Bu projelerde mevcut koşulları göz önüne alarak halihazırda uygulanan metodoloji ve yaklaşımların yeniden değerlendirilip yeni şartlara adapte edilmesi, dolayısıyla sağlık açısından riskler veya arkeolojik çalışmaların profesyonel standartlar çerçevesinde gerçekleştirilmesi önünde engeller varsa çalışmaların ertelenmesi önerildi.

Bunlar ve benzeri diğer açıklamalar salgın dönemi ve sonrasında arkeoloji ve bağlantılı alanlarda temelde iki temel sorunla karşı karşıya olduğumuza işaret ediyor. Bunlardan ilki, kazı ve yüzey araştırmaları olarak tanımlanan arkeolojik saha projelerinin nasıl ve ne koşullarda, hangi metodolojik adaptasyonlarla gerçekleştirileceği ve uzun soluklu olarak bu değişimlerin arkeoloji disiplinini nasıl etkileyeceği. İkinci olarak arkeolojik saha projelerinin eğitim rolü önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Staj yapan lisans öğrencilerinden, daha sistematik uluslararası yaz okullarına, kültürel miras projelerinden tezleri için veri toplama konusunda kazı ve yüzey araştırmalarına bel bağlayan yüksek lisans ve doktora öğrencilerine, arkeolojik projeler birer eğitim kurumu olarak da görev yapıyor. Kovid-19 salgını ile saha projelerinin bu eğitim rolünün de aksayacağı belirginleşmiş durumda. Bunun da ötesinde, arkeolojik proje dediğimizde kütüphane araştırması ve kaynak taramasından müze çalışmalarına, uzaktan algılama incelemelerinden saha çalışmasına geniş bir yelpazede yürütülen kapsamlı çalışmalardan bahsediyouz. Bunların içinde belki de en geniş rolü kalkınma projeleri kapsamında gerçekleştirilmekte olan “kurtarma” projeleri alıyor. Kalkınma projeleri Kovid-19 salgını dolayısıyla pek aksamadığından, kurtarma kazılarının, yüzey araştırma çalışmalarının ve kültür envanteri çalışmalarının durması da beklenmiyor.

Burada temelde dile getirmeye çalıştığımız, arkeolojide saha çalışmalarının Kovid-19 salgını bağlamındaki sorunlarının çözümü için devlet kurumlarının, üniversitelerin, akademisyenlerin, proje başkanlarının, arkeolojik projeleri destekleyen araştırma enstitülerinin, vakıfların ve diğer kuruluşların ortak olarak sorumluluklarını üstlenmelerinin ne denli önemli olduğu. Sorumluluklar üstlenildiğinde ihtiyaç duyduğumuz dayanışma ile ortaya çıkan sosyal adaletsizlikler ve arkeoloji biliminin sahada yaşayacağı zorlukların bir nebze olsun etkilerinin dizginlenebileceğini düşünüyoruz.

Kovid-19 salgınını aslında tamamen olumsuz etkileri ile değerlendirmek belki doğru değil. Arkeoloji biliminin yakın geleceği düşünüldüğünde, bu pandemi krizi kuşkusuz, arkeolojik saha çalışmalarındaki yöntem, yaklaşım ve protokolleri yeniden düşünmek için bir fırsat sunuyor. Salgının etkilerinin küresel ölçekte değerlendirildiği bu günlerde, arkeoloji dünyasının, kültürel miras yönetiminin ve kültür turizminin niteliği ve doğasının değişeceği de öngörülmelidir. Örneğin, bugüne kadar ağırlıkla sırtını uluslararası turizme bağlayan bir kültürel miras yönetimi politikası, Kovid-19 salgını bağlamında daha ne kadar sürdürülebilir olacaktır? Kültürel mirası uluslararası turizme endekslemeden, ona yeni bir gelecek düşlemek zorunda değil miyiz? Uluslararası turizmin aksaması ile arkeolojik alanlar ve yerel müzelerin sadece elit bir kesim tarafından ziyaret edilebilir hale gelmesi söz konusu olabilir, ve bu da bir başka sosyal adeletsizliğin kapısını açabilir. Bu konuya arkeologlar ve kültürel miras uzmanları olarak nasıl yaklaşmamız gerekiyor? Yine aynı şekilde salgın, belki de arkeolojik bilgi üretiminin devamı için özellikle geçmişte yayınlanmamış ya da yayını gecikmiş araştırma sonuçlarının yayınına odaklanılması, “miras veri” de denen eski kazı ve araştırma arşivlerinin yeniden değerlendirilmesi için yepyeni bir fırsat olarak görülebilir. Yeter ki ufkumuzu, yaratıcılığımızı ve tarih bilincimizi bu salgın köreltmesin.

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER