Ailenin Tarihöncesi

Ailenin temelde yasal bir kurum olduğu kadar sosyolojik bir kavram olduğu da belirtilmelidir. Bizde aile kurumunun yasası ilk kez 1926 yılında düzenlenmiş, bunda kadın erkek eşitliğini gözeten İsviçre Medeni Kanunu temel alınmıştır.

2001 yılında kabul edilen yeni Medeni Kanun’da özellikle kadının aile içindeki yeri ve çocukların haklarıyla ilgili hükümler güçlendirilmiş görünüyor. Belki de bu yasa, F. Engels’in vurguladığı gibi yasal işlerin en önemlisidir, çünkü iki insan bedenini ve ruhunu yaşam boyu birbirine bağlamaya karar vermektedir. Çiftlere kendi sınıfları içinde belirli bir eş seçme özgürlüğü tanınmakta, özgür bir anlaşmaya dayanmayan bütün evlilikler ahlak dışı sayılmaktadır. Buna göre çağımızda artık kadın da eş seçme özgürlüğüne kavuşmuştur. Nitekim J. J. Bachofen, çok eşlilikten karı- koca evliliğine dönüşen aile birlikteliğini temelde kadının kazanımı olarak yorumlamıştır.

Aile konusu 19. yüzyılın ikinci yarısında hukuğun olduğu kadar antropoloji ve sosyolojinin de ilgi alanı haline gelmiş, çok sayıda bilimsel yayın üretilmiştir. Bunlar arasında yer alan J. J. Backofen, Mutterrecht (1862), J. S. Mill, “The Subjection of Woman” (1869), L. H. Morgan, “Ancient Society” (1877), É. Espinas, “Des sociétés animales” (1877), F. Engels, “Der Ursprung der Familie, des Privateingenthums und des Staats” (1884), A. Giraud-Teulon, “Les Origines du Mariage et de la Famille” (1884), Ch. Letaurneau, “L’Évolution du mariage et de la famille” (1888), É. Durkheim, “The Division of Labour in Society” (1893) gibi kitaplar daha sonraki araştırmalara temel oluşturmuştur. Aile, toplum, evlilik, kadın ve toplumsal yapı konularını inceleyen bu kitaplar ilk kez ailenin evrimsel aşamalarını da tanımlamışlar, bu konuda yerli kabileler ve vahşi hayvan toplulukları üzerine yapılan gözlemleri karşılaştırmalı bir bakış açısıyla değerlendirmeye almışlardır.

Son yıllarda aile kurumunun yıpranıp çözülmeye başladığına işaret eden sosyolojik gözlemler artmıştır. Aile yapısındaki çözülmenin toplumsal birliğin de çözülmesi anlamına geldiği dile getirilmektedir. Dolayısıyla çağımızda bireyin içinde yaşadığı toplumla birlikte var olma çabası tehdit altındaymış gibi bir görüntü yansıtılmaktadır. Bu nedenle bazı görüşler yaşama dair güvensizlik ve kaygı yaratabilecek toplumsal çözülmenin bireyselliğin özendirilmesiyle aşılabileğini önerirken, daha muhafazakâr görüşler aile kurumunun her ne olursa olsun korunması gerektiğini savunmaktadır.

Etimolojik Çözümleme

Arapça bağımlılar anlamındaki āˀila sözcüğü “bir kişinin bakmakla yükümlü olduğu hane halkı” diye tanımlanır. Aynı kökten türeyen Arapça awl ya da iyāla sözcükleri geçimini sağlama, besleme, bakma gibi anlamlar taşır. Batı dillerinden Türkçeye geçen ve biyoloji alanında kullanılan familya ise Latince familia sözcüğünden gelir. Bu sözcük “aynı çatı altında yaşayan hizmetliler zümresini de kapsayan hane halkı” anlamında kullanılır ve hizmetçi anlamına gelen famulus sözcüğünden gelir. Dolayısıyla Batı ve Doğu kültürlerinde geleneksel aile algısı farklılık gösterir; birinde ailede “reis” rolünü üstlenen kişi tarafından bakılan, geçimi sağlanan, beslenen bireylerden söz edilirken, diğerinde beslenen aile üyelerinin hizmet etme yükümlülüklerine gönderme vardır…

Devamı; Aktüel Arkeoloji Dergisi 104. Sayı “Antik Dönem Uygarlıklarında Aile”

EN ÇOK OKUNANLAR

Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu

Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.

SON İÇERİKLER