Sur-i Sultani
İstanbul’un binlerce yıllık geçmişinde önemini hiçbir dönem kaybetmeyen Sarayburnu ve civarı birçok medeniyetin buluşma noktası olmuştur. Körler ülkesini gözleyen bu eşsiz lokasyon, gösterdiği gelişimler ile öncesinde Bizans sonrasında ise Osmanlı Döneminde imparatorlukların merkezi haline gelmiştir.
- Yazar : Yusuf Çurku, Derya Nikolayidis, Ömer Çepnioğlu
- Tarih : 2020-12-06 18:31:04

Sur-i Sultani sınırları içerisinde kalan Sarayburnu, geçmişten günümüze cazibesini hiçbir dönem kaybetmeyen eşsiz bir yerleşim yeri olmuştur. Şehre hakim yapıda olmasının yanı sıra sahip olduğu diğer coğrafi avantajlar ile barındırdığı doğal güzellikler; bölgeyi, medeniyetlerin çoğu zaman buluştuğu kimi zaman ise çatıştığı yer haline getirmiştir.
Tarih boyunca arzulanan yerleşimlerden olan Sarayburnu ve civarı, yarımada özelliği gösteriyor olmasının getirdiği güvenlik sorununu aşmak adına yerleşim tarihi boyunca surlar ile çevrilmiştir. Bizans Döneminde belirginleşen ve kent geneline yayılan surlar Osmanlı Döneminde ihmal edilmemiştir. Fatih, İstanbul’u fethetmesi sonrasında surların tadilat edilmesi talimatını vermiş ve daha sonraları yaşamını sürdürmeye başladığı Topkapı Sarayı’nın bulunduğu bölgeyi karadan ayırmak amacıyla deniz surlarını kara surlarıyla birleştirmiştir.
Sur-i Sultani olarak geçen surlar tarihe damgasını vurmuş birçok Osmanlı imparatorunun ikametine tanıklık etmiştir. Böylesine öneme sahip surların deniz tarafındaki uzantıları başta olmak üzere birçok noktasının yakın zamana kadar atıl hale bürünmesinin ve bu noktalarda istenmeyen olayların görülmeye başlanmasının getirdiği sorunlar rahatsızlık yaratmaya başlamıştır. Yaşanılan bu tarz sorunların önüne geçmek isteyen ve bölgenin tarihi geçmişine paralel şekilde gezilebilmesini ve yaşam haline gelebilmesini amaç edinen projeleri uygulamaya koymak isteyen Kültür ve Turizm Bakanlığının, Sur-i Sultani ile ilgili restorasyon projesinin ihale ve izin süreçlerini tamamlaması ardından İstanbul 4 Numaralı Koruma Bölge Kurulu’nun kararları doğrultusunda 2018 yılı Nisan ayında kazı çalışmalarına başlanmıştır.
Restorasyon çalışmalarının İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğünün; arkeolojik çalışmalarının ise İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğünün denetiminde sürdüğü proje alanındaki kazılarda bölgenin tarihini yansıtan birçok arkeolojik bulguya ulaşılmıştır.
ŞAPEL
Projesinde Burç-12 ve Burç-13 olarak adlandırılan noktalarda yürütülen kazılarda; Geç Bizans Dönemine ait şapel kalıntısı gün ışığına çıkartılmıştır. Üç apsisli dini yapının ortasında büyük apsis, sağında ve solunda ise küçük apsisler yer almaktadır. Şapel apsisinin önündeki sekinin olduğu noktada, ritüellerin hazırlandığı sunak bulunmuştur. Sunağın olduğu apsis bölümünü sağ ve sol ufak odalar oluşturacak şekilde düzenleyen tuğla duvarlar tespit edilmiştir. Apsisi odalara bölen tuğla duvarların orta kısmı boş bırakılarak apsise geçiş yolu sağlandığı anlaşılmıştır.
Şapel kalıntısının apsisinde ve kuzey ile güney duvarlarında fresklere ulaşılmıştır. Şapelin kuzey duvarında kırmızı bordürlü, kırmızı siyah ve sarı renklerin kullanıldığı motif desenli fresk, güney duvarında kırmızı bordürlü, kırmızı, siyah ve sarı renklerin kullanıldığı bileklerinden aşağıya kadar olan kısmının bulunduğu çıplak ayakların betimlendiği fresk ortaya çıkarılmıştır. Şapelin orta kısmının yan duvarlarında ise podyum benzeri platform üzerinde giysili figürler görülmüştür. Görülen bu figürlerin yer aldığı fresklerin apsis kısmında yer alan fresklerden daha erken tarihli olduğu düşünülmektedir.
Geç Bizans Dönemi dini yapı kalıntısının zemininde; iki kafatasına, çok sayıda insan kemiğine ve doğu-batı (atlas-sacrum) yönünde uzanan ve dorsal pozisyona sahip olan in situ inhumasyon gömüsüne rastlanılmıştır. Birincil gömüt özellikleri taşıyan ve yetişkin erkek bireye ait olan iskeletin kondisyonun iyi durumda olduğu, diğer kemiklerin ise ikincil gömüt özelliğine sahip olduğu gözlenmiştir.
MEZARLAR
İncili köşkün kuzeyinde yer alan deniz surlarındaki tonozlu alt galerilerin içerisinde, yüzeye oldukça yakın seviyede Geç Bizans Dönemine tarihlendirilen on beş mezara ulaşılmıştır. Mezarların beşi üzerinde antropolojik gözlemler rahatlıkla yapılabilirken geri kalan on mezarın fiziki ve antropolojik durumu; genel tanımlama yapmaya engel teşkil edecek kadar kötü durumdadır. Bu duruma, mezar alanının yıllarca insan sirkülasyonuna açık bir durumda olmasının getirebileceği tahribat ile yapı içerisinin su almasından kaynaklı oluşan nemin etkili olduğu düşünülmektedir.
Basit toprak mezar içerisindeki (M1) yetişkin erkek birey, doğu-batı (atlas-sacrum) doğrultusunda uzanmaktadır. Dorsal pozisyondaki bireyin kolları karın bölgesi üzerinde birleştirilmiştir. Craniumunda basınç kaynaklı kırıklar bulunan bireyin alt ekstremitesi üst ekstremitesine oranla osteolojik olarak daha iyi durumdadır.
Deniz surları içerisindeki Bizans Dönemine ait tonozlu alt galerilerde bulunan ilk mezar yeri sonrasında yürütülen kazı ve temizlik çalışmalarında dağınık halde kafatası ve kol kemikleri parçası ile karşılaşılmıştır. Durum üzerine yapılan inceleme, kazı ve belgeleme safhalarından sonra basit toprak tipolojisindeki bir diğer mezar (M2) açığa çıkarılmıştır. Doğu-batı doğrultusunda uzanan, kolları karın üzerinde kavuşturulmuş olan ve makroskobik incelemeler neticesinde yetişkin erkek bireye ait olduğu düşünülen iskeletin alt ekstremitesi üst ekstremitesine oranla oldukça iyi durumdadır.
M8 olarak belgelenen basit toprak mezar içerisindeki birey ise kuzey-güney doğrultusunda sırt üstü uzanmaktadır. Kafatası tespit edilemeyen yetişkin bireyin antropolojik pozisyonu diğer iskeletlerle benzerlik göstermektedir. Üst ekstremitesi kötü durumda olan bireyin bacak kemikleri nispeten daha iyi durumdadır. Mezar içersinde herhangi bir gömü hediyesi saptanamamıştır.
Moloz taşlardan oluşturulmuş sanduka tipolojisindeki mezarda (M12) ise tekli gömünün varlığı ile karşılaşılmıştır. Doğu-batı doğrultusunda sırt üstü uzanan yetişkin erkek bireyin kollarının karın hizasında birleştirildiği görülmüştür. Osteolojik olarak iyi durumda korunagelen bireyin bulunduğu mezarda gömü hediyesine rastlanılmamıştır. Etrafı taşlarla çevrili mezar (M15), yetişkin bir erkeğe aittir. Doğu-batı doğrultusunda konumlandırılan ve dorsal pozisyona sahip olduğu görülen bireyin kolları karın üzerinde yerleştirilmiştir. İyi durumda korunagelmiş iskeletin craniumunda basınç kaynaklı kırıklar söz konusudur. Mezar içerisinde herhangi bir buluntu ile karşılaşılmamıştır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü uzmanları sorumluluğunda sürdürülen Sur-i Sultani arkeolojik kazıları neticesinde; şapel içerisindeki in situ gömü ve ikincil gömüt şeklindeki insan kemikleri haricinde 15 mezar gün ışığına çıkarılmıştır. Kapalı mekan içerisinde ve yüzeye yakın noktada tespit edilen mezarlar; basit toprak mezar ile moloz taşlardan oluşturulmuş basit sanduka mezar tipolojisindedir. İnhumasyon, tekli gömü şeklindeki bireyler üzerine çıplak gözle yapılan incelemelerde; dorsal pozisyona sahip bireylerin 10’unun doğu-batı, 5’nin kuzey-güney yönünde uzandıkları görülmüştür. Azınlıkta kalan yönsel sapmanın mezarlık yeri oluşturmada yaşanılan alan kısıtlılığından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Birincil gömüt şeklindeki bireylerin kollarının, Bizans Dönemi ölü uğurlama ritüellerinde sıklıkla görülen biçimde göğüs ve karın üzerinde birleştirildikleri tespit edilmiştir.
Bireylerin cranium ve pelvisleri üzerine yapılan makroskobik gözlemler neticesinde; 8 bireyin yetişkin, 6 bireyin çocuk, 1 bireyin ise bebek olduğu anlaşılmıştır. Tekli gömü şeklindeki mezarlardaki 5 bireyin yetişkin erkek olduğu belirlenmiş, diğer mezardaki bireylerin oldukça kötü durumda korunagelmesinden dolayı cinsiyet tayini yapılamamıştır. Mezarlar ile ilgili detaylı laboratuvar analizi yapılması durumunda veriler sizler ile paylaşılacaktır.
İstanbul tarihinin dışa vurumu olan bölgedeki Sur-i Sultani’nin deniz tarafındaki surlarda 2018 yılı Nisan ayında başlatılan arkeolojik kazılar, bölgenin geçmişi ile ilgili birçok önemli bulguyu gözler önüne sermiştir. Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğünün ortak çalışmalarıyla sürdürülen çalışmalarda ulaşılan Geç Bizans Dönemi mezarları titizlikle yürütülen antropolojik belgelemeler sonrasında koruma altına alınmış ve yapılması muhtemel laboratuvar uygulamalarına hazır hale getirilmiştir. Çalışmaların büyük bir hızla devam ettiği alanda ortaya çıkarılan şapel ile ilgili konservasyon ve analiz çalışmaları devam etmekte olup, alandaki diğer taşınmaz mimari kalıntılar Bölge Koruma Kurulunun kararları ve uzman raporları doğrultusunda yerinde koruma altına alınmış; taşınır kültür varlıkları ise İstanbul Arkeoloji Müzelerine nakledilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığının planladığı proje doğrultusunda üç etap şeklinde ilerleyen restorasyon ve arkeolojik çalışmaların bölgeye katacağı fonksiyonel değer ortadır. Bu uygulamaların, tarihi yarımada başta olmak üzere Çatalca ve Silivri bölgelerinde ayakta kalmak için mücadele veren farklı dönemlere ait surlarda da uygulanması en büyük temennimizdir.
** İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Rahmi ASAL’a, kazı ekibinde yer alan; E.Hakan DEMİRASLAN, Serkan ELOĞLU, Furkan ALUKVEREN ve Nazım SOYLU ’ya, kazı alanının hava fotoğrafı çekimlerini yapan Hasan BİNAY’a katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
** Tezcan H. (1989).Topkapı Sarayı ve Bizans Devri Arkeolojisi. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayınları. İstanbul.
Aktüel Arkeoloji 77. Sayı - Covid-19 İlk Değil!
www.arkeolojidukkani.com/urun/covid-19-ilk-degil
EN ÇOK OKUNANLAR
Altınlarla Donatılmış Trakyalı Savaşçı Mezarı Bulundu
Arkeologlardan oluşan bir ekip, Bulgaristan'ın Topolovgrad kenti yakınlarındaki Kapitan Petko Voyvoda köyünde çok heyecan verici bir keşifte bulunarak, Trakyalı bir savaşçının mezarını ve altından oluşan pek çok eseri ortaya çıkardı.
- Trakyalı
- Trak
- Savaşçı
- Süvari
- Mezar
- Altın
- Yüzük
- Hançer
- Zırh
- Hazine
- At
- Bulgaristan
- Thracian
- Thracian
- Warrior
- Cavalry
- Tomb
- Gold
- Ring
- Dagger
- Armour
- Treasure
- Horse
- Bulgaria
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archa
Tarlada Yürüyüş Yapan Kadın 2150 Gümüş Sikke Buldu
Prag'ın güneydoğusundaki Kutnohorsk kentinde tarlada yürüyüş yapan bir kadın, çiftçilik faaliyetleri sırasında yüzeye çıkan birkaç gümüş sikkeye rastladı. Çek Cumhuriyeti'nde şimdiye kadar bulunan en büyük erken ortaçağ sikke istifini açığa çıkardığının farkında değildi.
SON İÇERİKLER
Sahnenin Işığında, Toplumun Gölgesinde: Antik Roma’da Kadın Aktrisler
- Ötekilerin Arkeolojisi
- Köle
- İşçi
- Kadın
- Çocuk
- Dışlananlar
- Ötekileştirilenler
- Dergi
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archaeology News
- Ancient
- World Archaeology
Antik Çağın Kimsesiz Çocukları
- Ötekilerin Arkeolojisi
- Köle
- İşçi
- Kadın
- Çocuk
- Dışlananlar
- Ötekileştirilenler
- Dergi
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archaeology News
- Ancient
- World Archaeology
Uygarlığın Gölgesinde; Anadolu’da Kölelik
- Ötekilerin Arkeolojisi
- Köle
- İşçi
- Kadın
- Çocuk
- Dışlananlar
- Ötekileştirilenler
- Dergi
- Arkeoloji
- Tarih
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Antik
- Kültür
- Medeniyet
- Archaeology
- Archaeological
- History
- Art
- Art History
- Heritage
- Culture
- Civilization
- Haber
- Gündem
- Güncel
- Aktüel
- Arkeolojik Haber
- Archaeology News
- Ancient
- World Archaeology